37537 entry daha
  • mısır ve mezopotamya'da bilim

    bilimsel etkinlikler uygarlığın tarihi ile başlar. uygarlıklar bilimin doğuşu için elverişli sosyal ve ekonomik koşulları taşıyorlardı. oldukça gelişmiş bir tarım ve ticaret hayatı, bu hayatı düzenleyen bir rahipler yönetimi vardı. vadilerde nehir taşmalarının bıraktığı bereketli topraklar üzerinde sürekli tarım olanağı, yerleşme ve kentleşmeye yol açmıştı. toprağı işleme, hayvan evcilleştirme, hayvan gücünden yararlanma, sulama kanalları açma, tekerlekli araba, gemi ve fırınlanmış seramik eşya yapma bu uygarlıkların teknik başarıları arasındaydı. elde edilen ürün, üreticilerle birlikte toplumun üst katını oluşturan yöneticileri, ruhban sınıfı beslemeye yettikten başka, artan kısımla çanak çömlekçi, demirci gibi zanaatçılar da karınlarını doyurabiliyorlardı. ne var ki, üretim ve iş hayatındaki canlılık hiçbir yerde kendiliğinden uzun sürmez. el,kol işçiliğine dayanan üretim işleri, bu işleri kendileri için angarya sayan kölelere bırakılmış, bu yüzden ilerleme çok geçmeden duraklamaya dönüşmüş, daha iyisini arama, yaratma isteği kaybolmuştur.

    ilk uygarlıklar arasında milattan önce 3000 yıllarında mezopotamya'da sümer uygarlığının parlak bir düzeye eriştiğini görüyoruz. sümerlerhayvancılık ve tarım yanında teknolojide de oldukça ileri gitmişlerdi. ateşe belli bazı mineralleri bakıra dönüştürebileceklerini, bakıra çeşitli biçimler verebileceklerini, bakır ile kalay alaşımından daha dayanıklı ve kaynaşmaya elverişli bronzu elde edebileceklerini biliyorlardı. mısırlılar da nil boyunca biraz zaman farkı ile aşağı yukarı aynı teknik bilgi düzeyine erişmişlerdi.

    üretilen ihtiyaç maddelerinin alışverişi de belli düzene bağlanmıştı. yöneticiler ile din adamları, ürünün tapınaklar da toplanma ve oralardan dağıtılma işini düzenliyor, alıp verilen miktarları unutulmasın diye daha sonra fırınladıkları toprak tabletler üzerine işaretliyorlardı. giderek bu tür kayıt tutmalar geliştirilerek 60 tabanlı konumsal bir sayı sistemi ortaya çıktı. bu gelişme sürecinde zamanla matematik, astronomi, tıp, tarih, mitoloji ve din ile ilgili geniş bir literatür kurulma yoluna girdi.

    aritmetik işlemlerdeki ilerleme oldukça yüksek bir düzeye ulaşmıştı. m.ö. 2500'e gelmeden sümerler çarpım tablosunu kullanıyorlardı. alan ve oylum hesapları yapıyor, daire alanı ile silindir oylumunu bulmada pi değeri olarak 3.125'i alıyorlardı. m.ö. 2000 yılı etrafında sümer devleti ortadan kaldıktan sonra bile dilleri ve yazıları bilimsel çalışmaların ve dinsel törenlerin araçları olarak etkinliğini sürdürmüştür.

    sümerlerin yerini alan babilliler, hamurabi hanedanlığı sırasında ruhban yöneticilerin yetiştirilmesi için tapınak okulları kurdular. babilliler özellikle matematik ve astronomide büyük ilerleme kaydettiler. aritmetik işlemler dışında temel bazı geometrik kavramlara da ulaştılar. sümerlerin tamsayılar için geliştirdikleri sistemi kesirlere de uyguladılar. karekök, küpkök alma, ikinci ve üçüncü dereceden denklemler içeren problemleri çözme amacıyla tablolar geliştirdiler. gerçi üçüncü dereceden denklemleri nasıl çözdükleri konusunda ayrıntılı bir bilgi yoktur ancak ikinci dereceden denklemleri dizgeli bir biçimde çözdükleri bilinmektedir.

    babillilerin aritmetiği gibi geometrisi de belirgin bir cebir özelliği taşıyordu. yarım bir dairede çizilen tüm üçgenlerin dik açılı olduğunu, dik açılı üçgenlerle, ilgili daha sonra pythagoras'ın adıyla anılan teoremi biliyorlardı. kullandıkları işlem ve yöntemlerden, birtakım genel cebirsel kuralları bildikleri de anlaşılmaktadır. dairenin 360 dereceye, bir saatin 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi sistemini babillilere borçluyuz.

    matematikle birlikte astronomi ve daha bazı ampirik gözlem alanlarında da büyük ilerlemelerin kaydedildiğini görüyoruz. mezopotamya'nın açık ve ışıldayan gökyüzü, gözleri gök cisimlerinin hareketlerine çevirmişti. son derece dikkatli gözlemlerle toplanan bilgiler gelecekteki olguları önceden kestirmeye elverecek kadar sistemleştirilmişti. uzun ve sürekli gözlerle elde edilen bilgilere dayanılarak toprağı işleme, ekim ve hasat gibi mevsime bağlı işler için bir takvim geliştiren babilliler, zaman ölçümünde hayret edilecek bir incelik ve dakikliğe ulaşmışlardı. örneğin, yılın uzunluğunu sadece 4,5 dakika gibi küçük bir hata payı ile hesaplayabiliyor, her 18 yılda bir meydana gelen ay tutulmalarını da önceden kestirebiliyorlardı.

    mısır'da ilk adımlar

    mezopotamya'da tarım, sulama sorunuyla karşı karşıyaydı ve zamanına göre oldukça ileri bir teknik bilgi gerektirmekteydi. mısır'da ise, tarım daha basitti. geçimi toprağa bağlı olan nil'in taşıp iki yakasındaki düzlükleri basmasını bekler, sular çekildikten sonra ekim başlardı. sulama problemi yoktu açlık da sürekli bir tehlike değildi. toplum, çalışanlarla yönetenler arasında ikiye bölünmüştü. üst katta ruhbanlarla aristokratları içine alan küçük bir azınlık, alt katta emekçileri kapsayan büyük çoğunluk. mısır da babil gibi sımsıkı teokratik bir düzene bağlıydı; her iki kültürde de bilim din adamlarının elindeydi. günümüzde kalan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan piramitlerin, karmaşık ve ileri bir teknoloji kadar geniş işgücü olanağına da dayandığı açıktır.

    mısır, hekimlik dışında, bilimin hiçbir kolunda mezopotamya'da ulaşılan düzeye çıkamamıştır. birçok belge arasında, ''edwin smirth papirüsü'' diye anılan m.ö. 1700 yıllarından kalma tıbbi bir metinde baş ve göğüs yaralanmaları üzerinde durulmaktadır. hekimlik uygulamasının sistemik bir yöntemle yürütüldüğü anlaşılmaktadır. önce hastanın dikkatli bir muayeneden geçirilmesi sonra tanı konması ve tedavi biçimin belirlenmesi, en sonunda da tedavinin yapılması belirtilmektedir. tedavi sürecinde ilaç sürme, yaralı organın sarılması ve hareketsiz hale getirilmesi, sürekli veya aralıklı bakım söz konusu. ampirik nitelikte olan bu uygulamaların, insan anatomisi ve fizyolojisi ile ilgili herhangi bir bilgiye dayandığını söylemek güç. sadece mumyalama tekniklerinin bu tür bilgilere dayandığı söylenebilir. günümüze kalan kaynaklardan tıp literatürünün daha ziyade reçete biçiminde basit tanımlara yer verdiği, hastalıkların ayrıntılı açıklamalarına yer verilmediği görülmektedir. bununla birlikte hastalıkların genel bir açıklaması olarak ''vehedu'' dedikleri bir kuram oluşturdukları bilinmektedir.

    hekimlik başka yerlerde olduğu gibi, mısır'da da bir yanı ile büyüye dayanmaktaydı. hastalık, kötü bir ruhun vücuda yerleşmesi olarak yorumlanır, iyileşmek için bu kötü ruhun çıkarılması gerektiğine inanılırdı.
    mısır matematiğinin tarihsel ünü sağlam bir temele dayanmaktadır. yunanlıların matematiği mısırlılardan öğrendikleri iddiası bu üne yol açmış olmalı. aslında mısır'da da matematik, pratik problem çözme dışında ve ampirik olmaktan öte hiçbir teorik nitelik taşımamaktaydı. üstelik mısır sayı sistemi babillilerinkinden daha kaba, hesaplama işlemleri de daha karmaşık ve zaman alıcıydı..

    eski uygarlıklarda bilim olgu toplama, pratik ilgi ve ihtiyaçlara cevap arama aşaması ötesinde teorik nitelikte sorulara yönelememiştir. teoriye yöneliş yunan dönemini bekler. sonuç olarak gerek mezopotamya, gerek mısır'da sağlanan tüm bilgi ve beceriler ampirik ve teknik bilgi düzeyinde kalmıştır.

    kaynak: cemal yıldırım, bilim tarihi
4282 entry daha
hesabın var mı? giriş yap