20 entry daha
  • giden mi sürgün kalan mı?

    şimdi gel de iran övme, gel de iran övücülerinin neferi olma.

    iyi şarap için gereken kaliteli üzüm çorak topraklarda yetişiyor. asma, güllük gülistanlık yerlerdeki kardeşleri gibi minerali kolayca bulamayınca mecburen köklerini iyice uzatıyor toprağa, en derinlerdeki, en gizli yerdeki, en bilinmeyen, en lezzetli aromaları bulup meyvesine aktarıyor. baharatlı ve zengin bir tadı olan shiraz şarabının kaynağı iran mı yoksa fransa mı hala tartışılıyor ama hayyam'ın rubailerinden biliyoruz ki en iyi şaraplar gibi, neşenin, hüznün, umudun, hasretin en gerçek tezahürleri de yüzlerce yıldır çekilen acılardan her biri adeta ermişe dönen vatandaşlarına sahip iran'dan çıkıyor. binbir gece masalları gibi bu toprakların hikayeleri hiç bitmiyor.

    hikaye aslında basit ve eski ama yetenekli ellerde bu film gibi vurucu olabiliyor hala. filmin yönetmeninin babası cafer penahi rejime karşı gelme (aka fetöcü) bahanesi ile tutuklanıyor, kızkardeşi filmdeki delikanlı gibi ülkeden kaçıyor, iran'ın en yetenekli müzisyenlerinden mohsen namjoo yıllardır sürgün, iran'da sanatçıları yasaklamak, hapsetmek, onları sürgün etmek hükümetin olağan işlerinden. son zamanlarda rejime karşı çıkan gençleri apar topar asmaya kadar vardırdılar hiçbir tanrının affedemeyeceği suçlarını.

    filmdeki delikanlının sebebini öğrenemesek de ülkeden kaçmak zorunda kaldığını anlıyoruz. kaçakçıların parasını verebilmek için evlerini satıp, bir araba kiralayıp onu yolculayan ailesi ile birlikte düşüyorlar yollara. adım adım tanıyoruz bu ilginç çekirdek aileyi. tanıdıkça kaynaşıyor, kaynaştıkça daha çok seviyoruz. baba rolünü oynayan george clooney'in tahran versiyonu aktör filmde de baba rolünü oynuyor. umursamaz, hatta bir işe de yaramaz ama nerden geldiği belli olmayan bir otorite sahibi. her baba gibi evladını seviyor ama yüz göz de olmuyor. evladının tecrübesizliğini zayıflığı adlediyor. anne ise aileyi çekip çeviren gerçek otorite ama duygusal işte, ancak babayla dengeyi oluşturuyor. rejim onu da paranoyak yapmış, durup dururken "takip mi ediliyoruz" diye işkilleniyor. kaçmak zorunda kalan büyük çocuk, yeni gelin gibi hem ağlayıp hem gidiyor. hem babası hem ülkesi onu kaçmaya zorluyor ama "ya nasip" demek kolay değil. aileni yaşadığın toprakları bırakmak zor. ufaklık ise filmin kuşkusuz starı. salak, eğlenceli, geveze, batman hayranı, türküleri ezbere bilen, tanrıyla ilişkisi bambaşka bir çocuk. ailenin de ülkenin de geleceği bir yerde. şimdilik abisinin neden gittiğini bilmiyor. bakalım büyüyünce abisini geri mi getirecek yoksa o da küçük kara balık gibi yuvadan mı uçacak?

    yönetmen panah panahi 39 yaşında ve bu ilk filmi. hem yazmış hem de yönetmiş. elbette bütün gençler gibi rejime muhalif. şu an tahran'da yaşıyor ve hikayelerinin kaynağından ayrılmak istemiyor ama kafasında gitmenin hayalini de kuruyormuş bazı bazı. röportajında kendisi de söylüyor, babası ünlü yönetmen jafar panahi ile karşılaştırılmak onda ciddi bir baskı oluşturmuş. filmdeki delikanlının kaçış tedirginliği, babası ile ilişkisi falan belli ki yönetmenin kendisinden geliyor bu anlamda hafif otobiyografik bir film de diyebiliriz.

    kamera kullanımı, geniş mi geniş planlar, kaşıma çubuğu, koltuk değneği gibi sıradan eşyalarla oluşturduğu minimal ve mizahi dünya, kullanılan müzikler, her biri çok başarılı ve sonucunda unutulmaz bir ilk film ortaya çıkıyor.

    genç yönetmen umarım ülkesinden kaçmak zorunda kalmadan, tüm otoriter rejimlere inat yaşadığı topraklardan beslenerek hikayelerini anlatır durur. darısı başımıza.
38 entry daha
hesabın var mı? giriş yap