967 entry daha
  • henüz daha filmin başlarında olağanüstü bir görsellik izleyiciyi büyülüyor. estetik olarak gerçekten başarılı olduğunu ifade etmek gerek. bilhassa filmin renk skalası, sarı ve kum renginin hakimiyeti filmin ele aldığı konulardan olan kuraklığın etkisini izleyici gözünde güçlendiriyor ve filmin daha benzersiz bir görselliğe kavuşmasını sağlıyor.

    ilk sahnelerden itibaren kapıldığımız atmosfer, anadolu kırsalının ortasındaki çarpıcı bir yaban domuzu avı. filmin ana karakteri olan ve bütün bir filmi sırtlayan savcı karakterinin dünyası bu barbarlık dolu sahnenin zıttını oluşturuyor. velhasıl savcımız şehirli ve kültürlü hayatın öznesi iken anadolu kırsalındaki bu uzak kasaba, tehlikelerle dolu gizli bir kötülük yuvasını andırır.

    yönetmen ve senarist koltuğundaki emin alper, daha önceki çalışmalarında da görüleceği üzere filmi evrensel temalarla birleştirerek çıtasını yükseltiyor: uyum sağlama, uzlaşma ihtiyacı, idealizm gibi evrensel dertlerin dışında cinsel temaslara ve tecavüz suçlaması gibi farklı konulara da dalıyor, ülke sineması elverdiği ölçüde elbette.

    senaryoya gelirsek, su kriziyle ve siyasi skandallarla çalkanan bir kasabada göreve başlayan, şehirli bir savcının öyküsüne tanık oluyoruz. 2022 cannes'da belirli bir bakış (un certain regard) bölümünde yer aldığının altını çizmek lazım. çünkü anlattığı hikaye gerçekten müthiş bir yönetmen bakışı barındırıyor. ben bu açıdan çok beğendim. filmdeki obruk, savcının içine düştüğü psikolojik uçurumun bizzat kendisi. ve elbette bu obruğun genişliği de bu uçurumun ne denli şiddetli olduğunun ifadesi niteliğinde. hakikaten de gizli yolsuzluklarla dolu, şiddete meyilli, insanların cinsel yönelimleri nedeniyle hedef haline getirilebildiği bir kasabada; genç, dinamik ve cesur bir savcı idealizmin peşinde koşup kötülüğe karşı koymaya çabalıyor. ancak nuri bilge ceylan filmlerinden de görüleceği üzere taşrada idealist tutkular adeta birer hayal kırıklıklarına dönüşür. burada da benzer durumlar söz konusu.

    emin alper, harika bir hikaye sunuyor ancak çok sayıda soru işaretini aydınlatmıyor ya da üzerinde durmuyor. (elbette yönetmen her sorunun üzerinde durmak zorunda da değil ancak biraz açabilirdi) spoiler olmaması açısından detaylara girmeyeceğim. görüntü yönetmenliği şahane. filmin en büyük artısı bence. senaryoda diyaloglar çok daha vurucu olabilirmiş. iz bırakan birkaç replik aramadım desem yalan olur. ve filmin kurgusu biraz sorunlu muydu? yani neden bu kadar uzun tutuldu? rakı meze sahnesinin bu kadar uzun tutulması gerekli miydi? filme ve karakterlere doğrudan etkisi olmayan bu gibi sahnelerin uzunluğu toplam süreyi uzatmaktan başka bir işe yaramıyor.

    filmin siyasi yönünü çok beğendim. hatta emin alper'e buradan teşekkürü de borç bilirim zira bizim yönetmenlerimiz içerisinde bu kadar çok siyasi metaforu ustalıkla kullanabilen bir yönetmen pek görmedim. toplumcu gerçekçi açıdan ustaca. fakat az önce kurguda bahsettiğim gibi uzun tutulan sahneler yerine misal buralarda bürokrasi eleştirisi getirilebilirmiş. savcının ve kolluğun merkeze alındığı bir filmde birkaç güzel saptama yapabilirmiş. nuri bilge ceylan'ın bir zamanlar anadolu'da filmiyle örtüştürebileceğim pek çok sahnesi var. türkiye'nin ataerkil doğası gereği siyasette de bunun kök saldığı bilinen bir gerçek. zira bu yapı zaman zaman kadın düşmanlığını körükleyebilmektedir. kadınların türkiye bürokrasisinde kendilerine yer bulabilmeleri bilhassa yerel yönetimlerde zordur. bu konulara da değinmek mümkündür. bu hikayede kadın karakterler adeta kenara itiliyor. bir zamanlar anadolu'da filmindeki ana karakterlerin tamamen erkeklerden oluşması da bilinen bir gerçekliğin tasviridir. kurak günler filmindeki kadın karakterlerden tecavüz kurbanı pekmez, aslında ülkemizdeki azınlıklardan biri olan romanları temsil ediyor ve polis tarafından kasıtlı olarak zihinsel engelli olarak vurgulanıyor. bu da pekmez'in kasabanın egemenleri ve yerel otorite tarafından ne kadar rahat ve gelişigüzel şekilde görmezden gelindiğini açıklıyor.

    filmdeki zeynep hakim, kasabanın bilinen tek kadın otoritesi olmasına rağmen geçmişi hakkında bir şey bilmiyoruz. altı doldurulsa muhtemelen güzel bir fırsat olabilirmiş senaryo için. öte yandan bir karakter olarak savcı emre (selahattin paşalı baya başarılı bir oyunculuk çıkarmış ki normalde oynadığı işleri çok kötü bulurdum. filmin oyunculukları genel olarak gayet iyi) sağolsun annesi rolündeki hatice aslan'ın 1 dakikalık sahnesiyle bir şeyler öğreniyoruz hakkında. (hatice aslan keşke esaslı bir karakter oynasaymış bu filmde. eminim filmi daha da büyütebilecekti.) filmin eksik bulduğum yerlerinden biri de senaryodaki bu boşluklar. misal savcı emre'nin geçmişini bilmiyoruz, neden? hangi kitapları okur, ne izler, nelerden hoşlanır? savcı olmasındaki motivasyon nedir? idealist bakış açısının kaynağı nedir? bu motivasyonunun kaynağını öğrenmek güzel olurdu. sevdiği bir filozof mu? hukuk fakültesinde ders aldığı bir profesör mü? yakın çevresi/ailesi mi? neden bu noktalara gelmek istemiş vs. bu gibi sorular da haliyle cevaplanmıyor. eksik kalıyor.

    film genel olarak başarılı. ülkemizdeki çeteciliğin, mafyacılığın ve kötücül odakların hala faal olduğunu üzerine basa basa ifade etmeyi de biliyor. tebrikler emin alper. 7.5/10
325 entry daha
hesabın var mı? giriş yap