148 entry daha
  • claude monet, ömrünün son 43 yılında her gün aynı pencereden, aynı bahçeden, aynı manzaraya bakmış. o yüzden resimlerine özellikle nilüferler için, nilüferleri değil, bakışı temsil eder derler. musée de l'orangerie'deki dev nilüfer tablolarını izlediğinizde, herhangi bir yere, herhangi bir zamana ait değilmiş gibi, suyun üzerinde öyle özgür, öyle başına buyruk gözükürler ki sanki hiç kökleri yokmuş gibi hissedersiniz. ve bir sanat tarihçisi “tekrar görmek için nilüferlerin fotoğrafını çekiyorsunuz ama bu nafile bir çaba, nilüferler ancak bir kez görülebilir. sonrasında gördüğünüz resim artık aynı pencereye açılmıyordur, geriye kalan artık bir yankıdır.” diye yazmıştı. dile kolay ömrünün 30 yılını nilüferlere ayırmış, yarısında izlemiş yarısında da onları resmetmiş. hatta derler ki monet nilüferler'i öyle resmetmiştir ki onlara bakmak, daha önce karşılaştığımız bir resme bakmakla kıyaslanamaz. bu deneyim eşsizdir. çünkü monet'ye göre ancak sarhoş bir tanrı dünyayı böyle görebilir.

    geçtiğimiz hafta onun giverny'deki, hem ilham kaynağı olan bahçesi hem de resimlerine fon olan evini gezdim.
    bir tren yolculuğunda pencereden bakarken hayran kalıp yerleşmiş bu küçük kasabaya. kendi evinden çıkmadan, bahçesindeki nilüferlerden, penceresinden gördüğü rengarenk çiçeklerden ilham alarak yapmış resimlerini tam kırk yıl boyunca. ömrünün son yıllarını neredeyse kör olarak geçirmiş, bilinen tablolarından bazılarını da bu dönemde yapmış. hatta o dönemlerde resimlerindeki kırmızı tonlar artmış ama bu yönelim değil gözündeki katarakt nedeniyle dünyayı öyle görmeye başlaması kaynaklıymış.
    nasıl yapıyorsun diye soranlara da;

    “görebilmek için baktığımız şeyin adını unutmamız gerekir.” diye cevap vermiş. nesneleri görmek ayrı o mânâyı görebilmek ayrıyı ne güzel anlatmış aslında. ayrıca dış dünyada görülen varlıkların gerçekliğini değil de, kişide bıraktığı izlenimlerini önemsemiş olması da olabilir. bu nedenle resimlerinin salt gerçeklik taşımadığı söylenir.

    ve monet eşsiz bahçesi ve evi için,
    “bütün paramı bu bahçeye yatırdım ama çok mutluyum.” dermiş. haksız da sayılmaz.
    bu eşsiz bahçe mi monet'ye ilham vermiş, monet'nin hayal gücü mü burayı sanki resimlerinin bir eskizi gibi yapmış bilmek imkansız.
    bahçe kapısından girdiğiniz gibi adeta monet tablosunun içinde yürüyormuşsunuz gibi. resimlerinde gördüğünüz her şey sere serpe karşınızda. ama ya pencereleri? alice harikalar diyarına belki bir masal, düş bahçesine açılıyor, sanki bu dünyaya ait değiller.
    sanki o pencereleri hep kendine doğru açmış,
    kendisini dinlemiş, benliğine yönelip sonsuz bir yolculuğa çıkıp mucizeler yaratmış.
    yaratmış lakin çok da şirin, tatlı biri olarak tanımlanmıyor. oldukça kaprisli ve huysuz biriymiş, bahçıvanlarını canından bezdirirmiş :)

    bu arada monet'nin evi,
    paris'e 80 km. uzaklıkta, yolunuz düşerse rüya gibi, o hayal dünyasının canlı hali olan pencerelerinden doğanın tuvalini izleyebileceğiniz, baktığınızda gökkuşağının yetersiz kaldığı bir cennete açılan bence pek romantik eve uğramadan geçmeyin. çok ihtişamlı değil, hatta oldukça mütevazı ama insan ruhuna iyi gelen bir tarafı var.. eğer monet seviyorsanız, (jardin des tuileries'nin sonunda) musée de l'orangerie ve musée d'orsay (musée du louvre'un çaprazında, seine nehri'nin karşı kıyısında) daha önce görmediyseniz önce buralar gezilmeli.
    monet'nin evi
    nisan başından ekim sonuna kadar gezilebiliyor. en güzel zamanları mayıs-ağustos arası oluyormuş.
    09:30-17:30 saatleri arasında açık.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap