4 entry daha
  • memleket milliyetçi muhafazakarlari ve faşistleri arasinda adinin etrafinda hala bir saygi halesi olmasi çok tuhaf değil. bunun ilk nedeni güngör'ün türk milliyetçiliğinin büyük ölçüde alman faşizminin nibelungen masallari gibi, ergenekon ve orta asya hikayelerine referans veren ideolojik örüntüsüne karşi çıkmasında yatar. halihazirda çok tartişmali ve belirsiz olan türklerin orta asya kökenlerine dair romantik atiflarla bir milliyetçilik üretme anlayışı yerine, türk milliyetçiliğinin selçuklu ve osmanli'daki islami kökenlerine, "anadolu türklüğü"ne vurgu yapması, hocasi mümtaz turhan'la beraber kendisini "gelenekten" ayirdeden en önemli niteliklerden biridir.

    milliyetçi muhafazakar gelenekte (topçu, turan, necip fazıl, serdengeçti vb.) türkçülükle islamciliği bütünleştirmeye yönelik arayışlar her zaman olsa da "türk islam mefkuresi"nin birliğine dayalı yaklaşımlar, büyük ölçüde turhan ve güngör'ün açtığı yolda formüle edilmiş ideolojik tutumlardır. bu yaklaşımların ibrahim kafesoğlu, ahmet kabakli, süleyman yalçin gibilerinin elinde "türk islam sentezi" vb. şekilde formüle edilip acinacak kadar zavalli hale getirilmiş olduğu malum. bunlarin turhan ve güngör'ün daha incelikli dokunmuş "türk islam ülkücülüğü" karşısında pek kiymetleri yoktur. gerek türkeş'in 9 işik kitabinin da asilyazari olduğu iddia edilen mümtaz turhan'in, gerekse de daha sonralari dündar taşer'le birlikte "türk islam ülkücülüğü"nü mhp'ye egemen kilacak olan erol güngör'ün büyük ölçüde (ve özellikle 1950'den sonra) komünizme karşi bir reaksiyon hareketi olarak gelişen türk milliyetçiliğine ve mhp'ye hala aşilamayan "kurucu", "modern" bir ideolojik çerçeve kazandirdiklari söylenebilir. türk faşistleri arasında adının etrafında hala efsanevi bir saygı halesi dolaşmasının nedeni de büyük ölçüde budur.

    erol güngör, mhp'nin ikinci adamı olarak bilinen dündar taşer'le birlikte mhp içinde daha soy faşist niteliklere sahip hinal atsiz etkisindeki ekiplere karşi türk-islam ülkücülüğü'nü egemen kilan iki isimden biridir. dahasi türkçülüğün çok zayif entelektüel temeline ve keçiboynuzu tadi veren sığ ideolojik kapasitesine turhan'in ingiliz, güngör'ün de popper vs. etkileriyle alman ve amerikan kani taşidiklarini gönül rahatliğiyla iddia edebiliriz. güngör'ün özellikle 1975'ten sonra bu cephaneliği islam kültüründen ve siyasal tarihinden öğeler taşiyarak yenilemeye yöneldiğini, ancak bu çerçevenin mhp içinde pek hoş karşilanmadiğini ve özellikle 1970'lerde (ortadoğu'nun başyazarlarından biri olmasina rağmen) islam ve kültür meselelerine yaptığı vurgular nedeniyle, belde silah komünist ve alevi avina çikan mhp tabani tarafindan kenara itildiğini biliyoruz.

    elbette güngör'ün sosyalizmi rusya icadi ve rus imparatorluğunun tarihi emellerinin yeni bir biçimi olarak gören geleneksel türk milliyetçi algisinin içinde de sağlam bir yeri vardır. dahası misyonerlik meselesiyle ilgilenme "onuru"na sahip ilk milliyetçi olmasina rağmen ve dahasi devrimcileri kişilik bozukluklari ve ruh hastaliklari kategorisinden siniflamayi seven amerikan ekolünün ilk yerli mümessili sayilmasi (mümtaz turhan gibi sosyal psikoloji hocasidir) halinde bile asil önemi bu "başarilarinda" yatmaz. hadi 80'lerde moda olan "geleneklerine bağlı modernleşen japonya" temasinin mucidi olduğunu ve taha akyol'un akademi görmüşü olduğunu da bir kalemde geçeyim.

    tüm bunlara rağmen büyük ölçüde sosyolojik analize ve toplumsal değişmenin niteliklerine dair yaptiği gözlemler onu türk milliyetçiliğinin en başarılı ideologlarindan biri kilar. türk toplumunun yapısı, türk modernleşmesiyle ilişkiler, aydinlar gibi meseleler türkçü milliyetçilik içinde açıklıkla ilk kez onun tarafından sorunlaştırılır. solcularla yarışmak için avcioğlu'nun yön'üne karşılık 60'larda yol dergisini çikaran hocasi mümtaz turhan gibi güngör de islamla barişik, liberal değerleri kapsayan, memleket sorunlarina hakim bir türk milliyetçiliği geliştirmeye yönelir. türk milliyetçiliğini romantik kültüralist zemininden, modern kalkinmacı bir söyleme doğru çekmeye yönelen ilk hamleler mümtaz turhan'la birlikte onun eseridir. türkeş bu kalkinmaci ve sanayileşmeci tezleri oy tabaninin daraldığı dönemlerde sık sık revize edecek ve kullanacaktır. modernleşmenin ancak milliyetçiler eliyle başarılabileceği iddiasina da pek dokunmaz. ayni iddia bugüne kadar zayıflayarak sürer gider.

    giriş ve gelişme böyle. sonuç biraz daha karışık. güngör'ün türkiye'de faşist hareketin gelişim sürecinde önemli etkileri olmakla birlikte asil etkisi ağırlıkla 1980 sonrasinda ve 90'larda liberal milliyetçi kesimlerde hissedildiğini söylemek gerek. her ne kadar aydınlar ocağı üyesi olsa ve 1980'lerin başında türk islam sentezi'nin kutsal figürlerinden biri olarak taltif edilerek rektörlüğe kadar yürütüldüğü zamanların sonunda, erken ölse de, asil etkilerini daha sonra ahmet turhan alkan, beşir ayvazoğlu, mümtazer türköne, mustafa çalik gibi isimlerin özal'in desteğiyle yayinladiği türkiye günlüğü gibi dergilerde ve zaman zaman fettullahçı gelenek içinde gösterdi.

    türk sağı'nın özellikle 1990'larda yaşadığı meşruiyet krizi karşısında önüne gelen erol güngör'e sarıldı. erol güngör gibi onlarin da başarılı olamadiği muhakkak. devlet ve egemen siniflarin kanatlari altinda yetişen türk milliyetçiliği, (yanilmiyorsam atsiz'in kisa bir dönemi hariç) bağımsız bir ideolojik siyasi varlığa kavuşmayı hiç bir zaman başaramadı. örgüt ve eylem kapasitesi bakımından her zaman devlete bağımlı ve devlet güdümünde yürüyen faşist hareket, ideolojik bakımdan da ayni kaderi paylaştı. "fikirleri iktidarda, kendileri içerde" oldukları dönemlerde bile asıl muhalefet ve kopuş bbp örneğinde olduğu gibi yine devletin ve istihbarat örgütlerinin sularına doğru gelişti.

    bir başka sonuç: 12 eylül ve türk islam sentezi işlerinde güngör'ün de tuzu olmasina rağmen bunu onun başari hanesine kaydetmek pek mümkün değil. güngör ve tezleri başarili olabilseydi muhtemelen alman ve italyan faşizmine ideolojik olarak çok benzeyen, kültüralist temalarla modernleşme söylemini ve dinsel motifleri uyum içinde biraraya getirebilen bir hareket ve otantik bir faşist söylem görebilecektik. şimdi en fazla sünepe bir liberalizmin yeri geldiğinde dişlerini gösterdiği milliyetçilikle kolkola yürüdüğü taha akyol'un sosyolojik sefilliklerini görebiliyoruz. köşeden ve çok örtülü bir milliyetçi söylemle ilber ortayli'yi, beride de yeni osmanlıcılığı. erol güngör'ün şahsinda türk milliyetçiliğinde ve faşist hareketinde herkesin ve herşeyin birbirine dönüşebildiği sığ bir vektörler dünyasının tuhaf adamlarını kesen bir pozisyonu görüyoruz.

    ve biraz bu nedenle ve daha çok türkiye'de 1970'lerde 1930'larin milliyetçiliğini "inşa edebildiği" için, yani ziya gökalp'in ve zeki velidi togan'in ötesine geçebildiği için milliyetçiler hala ismini yadediyor. mhp ve bbp içinde de zaman gazetesinde de hala adini sayiklayanlari görüyoruz..

    ama milliyetçiler üzülüyor, neden bizden düşünür çikmiyor? diye. en iyileri, erol güngör 40 sene geriden geliyor. en başarılı göründüğü yerde devlet gölgesinde yaşanan büyük bir başarısızlık altında can çekişirkenbeşir ayvazoğlu ve ahmet turan alkani tenzih ederim, onlar yaklaşık 20 yil geriden rtük rtük geliyor, özal'dan çiller'e, oradan erbakan ve erdoğan'a türlü çeşit kanatlar altında huzur bulabiliyorlar..
32 entry daha
hesabın var mı? giriş yap