7 entry daha
  • on beş, du bakiyim, yok yok on dört yaşındayım. ama öyle büyüğüm ki, kocaman adam olmuşum yani. bir kız arkadaşım var. sevgili diyemiyoruz tabii o zaman, kız arkadaş. 3 senedir tuhaf bir şekilde sevgiliyiz. yazları aynı kampta kalıyoruz, yaz sonunda onlar istanbul'a biz bandırma'ya dönüyoruz, taa bir dahaki yaza kadar birbirimizden haber bile almıyoruz, yaz gelince yine kaldığımız yerden devam ediyoruz. ne cep telefonu var ne internet.

    derken bir mucize oldu, kızın ailesi bandırma'ya taşınmaya karar verdi. biz de hiç alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıya kalmış olduk böylece. okul açıldığı halde biz hala beraberdik. kampta her şey iyiydi, gece gündüz beraberdik. birbirimizi görmek için epeyce vaktimiz oluyordu. ama şehre inince durumlar değişti. neredeyse hiç görüşemiyorduk. okuldan sonra eve kadar birlikte yürüyorduk ve bütün görüşme şansımız bununla sınırlı hale gelmişti.

    günlerden birgün beni aradı. "bizimkiler bilmem nereye gitti, akşama kadar da gelmezler, ben evde kaldım gelsene" dedi. koşa koşa gittim. o zamanların gençlerinin evde oturup müzik dinlemesi diye bir şey vardı. müzik dinlemeye başladık saçma sapan. tam "bir iki öpüşmelik" uvertür bölümüne geçmiştik ki, birden durdu. "babamın arabası" dedi. dışarıdan gelen bir kapı çarpma sesinden babasının arabasının kapısının sesini tanımış ve heyecanlanmıştı. ben de öpüşüyoruz sanıyorum.

    "ben n'olucam" dedim. "gitmen lazım" dedi. ayakkabılarımı elime verip beni kendi odasından çıkılan arka balkona attı. kapıyı içeriden kilitlerken de bana eliyle "git git" yapıp perdeyi çekip içeri gitti.

    dünyanın ortasında bir ikinci kat balkonunda elimde bir çift ayakkabıyla kalakalmıştım. şöyle bir baktım, zeminden sonra ikinci kattaydım. aşağıda, boş arsada çocuklar top oynuyorlardı, beni fark etmeleri çok uzun sürmedi. bi tanesi benim o tarafa doğru kaçan topu almaya gelirken beni gördü. "aha hırsız" diye bağırdı. diğerleri de koşarak geldiler. "hırsız mı lan bu", "olm herif evi soyuyo lan", "aha küçükmüş de biz bunu indiririz" sesleri arasında kalabalık birer ikişer arttı. çocukların yanına bir iki de yetişkin eklendi mi iyice panikledim. galeyana gelmiş halk, daha az önce şehvetli bir öpüşmenin kucağında olan ben don juan'ı linç etmek üzere balkonun altında öbeklenmeye başladı. aşağıdaki piranha sürüsünden korkum üç taraflı olarak artmaya devam etti. bir yandan ellerim bu asılmaya daha fazla dayanamaz ve kalabalığın önüne düşersem diye korkuyorum, bir yandan balkon korkuluklarına asıldığım insanların evde olma ve beni fark etme ihtimalinden tırsıyorum, öte yandan da kızın babasının 'yahu ne bu gürültü' diye irkilip balkona çıkması ve beni görmesi olasılığından altıma sıçıyorum.

    korkulan olmadı. ben daha fazla dayanamayıp kalabalığın içine "yallah" diyerek atladım. kalabalıktaki çocuklar üstüme üşüştüler. biri tekme tokat yemiştim ki abilerden biri araya girdi, "ne işin var ulan orda" dedi, "kız arkadaşım" diyebildim sadece. dalga dalga yayılan bi gülüşme oldu. sonra abinin eskortunda mahalleden çıktım bir daha da gitmedim kızın evine. bir-iki hafta sonra bir hafta sonu okulun bahçesinde öpüşürken gördüm kızı bir oğlanla. anladım ki aşkta vefa yok, balkon parmaklıklarında asılı kaldığınla kalıyorsun. di mi cevat. evet bence.
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap