6 entry daha
  • "halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"

    kanun maddesindeki nitel ve nicel ayrımcılığa dikiz: '*bir kesimi*nin benimsediği *dini değerler*'.

    iki kişi benimsersek bir kesim sayılabiliyor muyuz? bir kesimleşmeden dini inancımıza hakaret edildiğinde kamu barışını tam randımanlı bozamayacağımızdan okey mi oluyor? ayrıca hakaret gibi muhatabına yönelik alenileşmiş 'olumsuz kanaat'i içeren bir söylemin 'kamu barışını bozmaya elverişli olması' gibi bir gerekçelendirmeye nasıl kapı açılabilir?

    maddeden ben şunu anlıyorum: hakaretin kendisi değil yarattığı ardılı tepkiler kamu barışını bozuyor. yani hakareti kamu barışını bozan şey değil, kamu barışını *bozabilecek* olan süreci *başlatabilecek* şey olarak işleme almak durumundayız (bkz: somut tehlike suçu) (bkz: soyut tehlike suçu). bu durumda bir taraf diğer tarafa hakaret ettiyse, diğer taraf ne yapıyor olmalı ki kamu barışı bozulmuş olsun? karşılıklı hakaret illa şiddete, sistematik ve somut ayrımcılığa evrilmek zorunda olmadığına göre, işin nitelik değiştirmesi gerekmiyor mu?

    nedenselliğin doğası gereği, dini değerlere alenen hakaret edenler değil de, dini değerleri hakarete uğradığı gerekçesi ile muhatap oldukları söyleme denk düşmeyen 'şiddetli eylem' ile tepki veren taraf kamu barışını bozmuş olmuyor mu? kesimler arasındaki hukuk, tıpkı kişiler arasındaki hukukta olduğu gibi, içeriği ne olursa olsun bir söyleme şiddetle yanıt veren tarafı cezalandırmak, kamu barışı için toplumdan tecrit etmek zorunda değil mi? hakaret (ya da, eleştiri) izafi, soyut bir söyleme şiddetle karşılık veren tarafın kabul edilemeyecek zaafını merkeze alan, ''hakarete uğrayan şiddete başvuracaktır/başvurabilir, onu da biz söylem tarafından engelleyelim ki herkes şiddete yatkının, hazımsız ve kontrolsüzün ortalamasına göre yaşamak zorunda kalsın'' gibi bir düzenleyici, caydırıcı önkabul olabilir mi? olursa bedeli nasıl olur?

    tam burada 216'daki kurgusal tuhaflığa dikkat çekmek istiyorum:

    kanun maddesinin başlığındaki suç tanımına bir zum yapalım: 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik *veya* aşağılama''

    tahrik, benim anladığım anlamda şiddet, engelleme nevinden doğrusal fiziksel bir sıkıntı, ya da, doğrudan sonuçlar doğuran sistemik bir ayrımcılık yaratması kesin olan bir eyleme yönelik açık davet ve emir söylemine girmek demek. 'bunları asın kesin, doğrayın, gördüğünüz yerde yüzlerine tükürün, malları-kanları helaldir, komayın' gibi doğrusal yönelim belirten bir söylemi de 'bunlara iş vermeyin, bunlara ev vermeyin, aş vermeyin, yol vermeyin, kız vermeyin, pas vermeyin' tarzı emir kipleriyle değerlendirerek tahrik'ten sayabiliriz.

    aşağılama ise ancak dolayımı, türetilmesi ve 'bunlar aşağılıkmış, demek kiii:...' tarzı rastsal-farazi çıkarımları ile, yani ideolojik etkinliği nispetince tahrik'i ve tahrik'in hedeflediği sonuçları doğurabilecek bir söylem olarak kabul edilmeli. şimdi bir kanun maddesi bu denli ayrıksı iki ayrı nitelikli eylemi *aynı ceza* ile karşılayacak şekilde vazediyorsa, o maddenin gerekçelendirmesine dahi gelmeden kurgusunda ciddi bir sorun olması gerekmiyor mu? tahrik ile aşağılamayı hangi şekil ve şartta, hangi içtihadi önkabul ışığında aynı çatı altında, aynı cezai yaptırım ile nefret suçları ile birlikte cem ediyoruz?

    bu dini değerlere iliştirilmiş önkabul, her şeyden önce 'zaten bu inançlılar böyledir, hakaret duyunca gaza gelir, yakar yıkar, uğraştırırlar.' önkabulü değil midir? e öyleyse bu kanun maddesi alenen halkın herhangi bir dini inanca ait kesimine bile değil tamamına 'sözlü hakarete fiziksel şiddetle yanıt verme ihtimali olan abidikler' yakıştırması yapmıyor mu? resmen ve alanen hakaret etmiyor mu?

    dahası kanun böylesi bir önkabul ve imaya açık tedbir koyup, handiyse şiddete yasal dayanak hazırlayarak olası her türlü 'kamu barışını bozacak karşı eylem'i yarı-meşru kılmıyor mu?

    evelemeden gevelemeden söyleyelim: hakaret dahi olsa, azmettirmeye yönelik olmayan herhangi bir eleştirel, kanaat bildiren söylem'in karşılığı, söylemsel denkliği olan (hakaret, tenkit, kınama, vb.) karşı-söylem'dir; daha fazlası olamaz. eğer söylem'e tahrik gerekçesiyle şiddet içeren eylem yanıtı verme hakkı olduğunu düşünenler varsa, eylemlerini yaptırımlarıyla göze almış sayılırlar; hakarete uğramışlığı eylemlerine hafifletici gerekçe gösteremezler- göstermelerine de kapı aralanmaz. karşılıklı hakaretleşmeden doğan gerilimin çözüm sahası ceza hukuku değil karşılıklı ve grup içi iletişim, dayanışma ve meşru muhalefettir. kamu barışı diye bir şey varsa onun tanımı, kurulumu ve yaşatılması ilk evvela kamunun işidir, onun son dayanağı ve sigortası olan ceza mahkemelerinin ve hukukunun değil. kamunun bu asli sorumluluğunu gasp eden, onu çocuklaştırmak pahasına korumak için yazılmış 216/3 gibi hiç bir kanun maddesi barışı ve iletişimi strateji konusu haline getirerek imkansızlaştıracak mahiyette olamaz.

    ve elbette yazının bu son kısmında adalete ne kadar inandığımı göstermek için adaletin temel ölçütü olan fenerbahçeliliğimi sarı (adaletin rengi) lacivert (sevecenliğin ve benzeri erdemlerin rengi) kaşkolumu öperek göstermek istiyorum. (kaşkolunu çıkarıp sallıyor) 1071, 1453, 1907, 1919, 1923... nusaybinli çocuk, bağdat caddesinde bayrağa selam duran dede. bunların da elbette adalet nosyonuyla bir ilgisi olmalı! (sesini kalınlaştırarak bağırmaya başlıyor), bağımsız yargı ve adaleti sağlamasını umduğum ve bağırarak bitirdiğim her cümlenin sonunda vöööö vööö ederek mevzuyu anladığınızı gösteren kitleler— klan adaletinin tesisi için sizden ümitliyim! (alkış ve tezahürat için es verip, mağrur bir ifadeyle yarım daire çize çize halkı selamlıyor) hitap ettiğim demografiği çaprazlama kesen isimler olan hz. ali, nazım, kısakürek, marx ve fredi merküriden vecizelerle süslediğim bu retoriğin sonunda haklılığıma sizin de ikna olduğunuzu inanıyorum. olmadıysanız ben üstüme düşeni yaptığım için müsterih olacağım; ne yapaydım? hayatım boyunca nirvana fallacylere gömülüp müthiş projeleri hayata geçiremeden sönüp gitse miydim? işte kant okudum, yetmedi, üstüne sikerim kantını demek pahasına adalet için meydanlarda atkı bile salladım! renk metafiziği ve idealizmi yaptım; adaletsizliği hukuki içtihat ve usül çerçevesinde eleştirmekle yetinmedim, klan adaleti için sizlere çağrıda bile bulundum. bir köşede yitip gitseydim daha mı iyiydi? (ağlıyor)
48 entry daha
hesabın var mı? giriş yap