• 13 yillik erkekligimde bazi seyler ogrendim efendiler.. yeni baslayacaklar için yardimci olmak adina siralamak isterim

    1- hic bir sart altinda iki erkek ayni semsiyeyi paylasamaz

    2- eger 3 pisuvar ve 2 erkek varsa ortadaki pisuvar bos birakilmalidir

    3- erkekler yanniz alttaki sartlara gore aglayabilirler;

    i)patronlarinin arabasina carptiklarinda
    ii)mükemmel sevisen bir kadin tarafindan terkedildiklerinde
    iii)tuttuklari takim avrupa sampiyonu oldugunda
    iv)angelina jolie 40 santim ileride buluzunun dugmelerini actiginda

    4- eger bir erkegi 24 saatten uzun süre taniyorsaniz kiz kardesi sonsuza kadar radariniz disindadir. ancak evlenebilirsiniz

    5- bir erkege dogum gunu hediyeleri almak gereksizdir. fakat arkadasinizin dogumgunlerini kutlayabilirsiniz. ille hediye alacaksaniz kizlara alinmayacak (porno dvd, mac bileti, seri katiller kitabi) hediyeler almalisiniz

    6- bir yol gezisinde molalari cisini en uzun tutan belirler. en kisa tutan degil

    7- bir mac oldugunda skoru sorabilirsiniz. ama kimin oynadigini veyahut oyun kurallarini sormak yasaktir.

    8- meyveli içkileri sadece plajda icebilirsiiz. ve sadece üstsüz bir kadin etraftayken. ve sadece güzel bir garson tarafindan servis ediliyorsa

    9- 14 subat cok özel bir tarihtir. sevgiliniz varsa ona bir erkege almamaniz gereken (cicek, aksam yemegi, kolye) hediyelerden almalisiniz

    10- kadinlar ayda bir garip ruh hallerine girerler. bu sure zarfinda gozden uzak olmak gerekmektedir.

    11- sadece karsinizdaki ahlak disi davranislar (annenize küfür etmek gibi) sergilediginde onun bacak arasini tekmeleyebilirsiniz..

    12- hapisanede olmadiginiz sürece ciplak kavga etmeyin

    13- arkadaslar arkadaslarin slip mayo giymelerine izin vermezer. asla. konu kapanmistir.

    14- eger bir adamin fermuari aciksa bu onun problemidir. siz hic bir sey gormediniz

    15- eger bir kadin futbol sevgisi ile gelirse ona ajan muamelesi yapmaniz gerekir. ancak ofsayt hakkinda bilgisi ve gecmis maclar hakkinda bilgisi varsa ve bira icebiliyorsa araniza alabilirsiniz.

    16- arkadaslarinizin yaninda kedi sevmemelisiniz. kopek sevebilirsiniz. kedi tekmeleyebilir. evet..

    17- asla bir kizla bir arkadasinizin dedikodusunu yapmayin. ha ilerde sevisme ihtimaliniz varsa yapabilirsiniz

    18- sevisme ihtimali için her seyi yapabilirsiniz.

    19- bir erkekle konusurken asla

    i)elime alabilir miyim (ps2 joystiki)
    ii)sakın durma. devam et geliyorsun. (bira ve cipsi bir arada tasimaya calisan arkadasa)
    iii)istersen ben yerine sokayim (kumandanin pilleri hakkinda)
    iv)saksafon calabiliorum (müzik yetenegi hakkinda)

    dememelisiniz

    20- tuvalette diger bir erkekle konusamazsiniz

    21- kiz arkadasinizin arabasini kullanabilirsiniz ama onun sizinkini kullanmasina izin vermeyin.

    21- pembe, turuncu, acik mavi arabalar ve nisan micra, pejo 306 gibi arabalari almasaniz iyi edersiniz.

    22- "yil basi icin ne almayi düsünüyorsun?" "sen benim ne istedigimi bilirsin hayatim" diyecek kadinlar ps2 sahibi olurlar.. hikayenin sonu..

    23- bir erkegin baska bir erkegin yaptigi buz patenini ve erkekler cimnastik musabakalarini izlemesinin hic bir manasi yoktur.

    24- eger yakin bir kiz arkadasinizla cok sarhos olup sevistiyseniz sabahinda cok fena pisman olup ne kadar kotu hissettiginiz birbirinize anlattiktan sonra bir daha sevismenizin ve fak badi olmanizin hic bir sakincasi yoktur.

    25- tamir işlerini beceremiyorsaniz asla becermeye calismayin. yapmaniz yapmaya calismanizdan daha az kücük düsürücüdür.
  • tamamen cinsel yeti demektir. yani sevişebilmek, yani iktidarlı olabilmek(!). bunun dışında erkeklik bir karakter tanımlama anlamına gelmez çünkü öyle bi şey yoktur. karakterin olduğu yerde erkeğin kafası karışır, doğası bozulur, pek azı hayatta kalır. aynen işin başında döllenmeye koşarak giden spermler gibi. varolabilmenin ahlaksız tarafını almaktır erkeklik, iyi yanlarını tezgahta arka tarafta bırakmaktır. bırakmak ve unutmaktır hatta, eve hiç gitmez o iyi yanlar. ne gerek var zaten. erkekliğin aerodinamik kuralına ters , ağırlık yapar. hafif hafif yaşamak varken ne gerek var...
  • "erkeklik en çok erkeği ezer" sözünün iyi özetlediği kavram. kültürel bir olgudur. en büyük korkusu/düşmanı kadınsılaşmaktır..
    theodore adorno çöyle demiş; “hem kendimizde hem de başkalarında görülen erkeksi tavırlarda şüphe uyandıran bir şey vardır. (…) sert erkekler sonuçta onlar gibi olduklarını kabul etmemek için güçsüz kurbanlara ihtiyacı olan, asıl efemine kişilerdir... güçlü erkeğin ve uysal gençliğin karşıtları eril egemenlik ilkesini katıksız bir biçimde dışavuran bir düzende biraraya gelir. (…) ebeveynlerinden katı bir disiplin alan insanlar, hem kendi cinsel dürtülerini hem de ebeveynlerine düşmanlıklarını bastırarak zayıf veya güçsüz görülen herkese cinselliklerini yansıtıp, saldırganlıklarını yöneltirler.”
    sonuçta sistemin fallik kültürü içinde erkek, cinselliğe ve kadın bedenine karşı duyduğu büyük endişe nedeniyle şiddete yönelir. varoluşunu ve iktidarını, ancak parçalayarak, öldürerek kazanabilir. erkek, erkekliğinin yeteri kadar onaylanmadığını, tehdit altında olduğunu hissettiği her an, kadınsılaşmamak adına sertleşir.
    bu kişisel ve ruhsal bir trajedidir. ama bu trajedinin gerçek kurbanları erkekler değildir.

    bir de konuyla ilgili (bkz: erkek kıskanclıgı)
  • erkisi ilk cinsel tecrubesini yasadiginda erkekligini kazanir, ancak disi kisi ilk cinsel tecrubesini yasadiginda kizligini kaybeder - kadinligini kazanmaz -.
    erkisi kirip dokmuyorsa, racon kesmiyorsa erkekligini bilmiyordur, disi kisi ses cikariyorsa kadinligini bilmiyordur.
    erkek adamin erkek cocugu olur, disi kisi elinin hamuru ile erkek isine karismaz.
    erkisiye "erkek be!" diye seslenildiginde ovgudur, disi kisiye "kadin!" dendiginde yergidir.

    bu orneklerden anlasilacagi gibi ataerkil bir toplumda kadin ve erkegin rolu, duzenlemelerden, ondan bundan once dile yansimistir, cagrisimlarla belirlenmistir. kisitli zamanda akla bu kadar geliyor, bu onuda tez yazan da olmustur elbet. ancak erkekligin tanimi bu orneklerle de sabittir. dengesizligi de..

    bu satirlarin yazari cok mu farklidir? pratikte arada o da dengesizlesmektedir, birey nereye kadar rolunu uzerinden atabilir, o da baska bir sorudur.
  • hakkında yapılacak herhangi bir tanım ile, saçma sapan bir çerçeveye sıkıştıracağınız olaydır. en temelde penis sahibi olmaktan öte bir şey değildir. bunun dışında vereceğiniz her tanım, yaşadığınız toplum ile empoze edilmiş genel geçer kurallardan başka bir şey değildir.

    nasıl ki kadınlık, mutfakta yemek yapmaya veya yatakta görev almaya indirgenemiyorsa, erkeklik de, mesela koruyucu ve kollayıcı olmak hiiç değildir. hatta çeşitli ülkelerde erkekliği koruyucu ve kollayıcı olmakla özdeşleştirenlere, erkek değil de, buldog almalarını tavsiye ediliyor.

    sahi bir zamanlar amazonlar vardı, korunma ve kollanmaya ihtiyaç duymayan, ne olduydu onlar?

    ha sen tutup da, "benim erkeğim beni korusun kollasın, chuck norris gibi tekme atsın, van dam gibi dansetsin, aklı da zehir gibi çalışsın" diyorsan, o dediklerinin hiç biri erkeklikle alakalı değildir, karakterle alakalıdır; ki o da başka bir entry'nin konusudur. gerçi günümüzde, askerliğini yapmamış insana bile "erkek" gözüyle bakılmayan bir ülkede yaşıyoruz, böyle yanlış anlamalar veya anlamamalar çok doğal.
  • reddedilmek, beğenilmemek, kabul görmemek, sahip olmamak. türkiyeli erkeklerin bu dört davranış biçimine gösterdikleri tepki (şiddet içeriyor olmasına gerek yok) erkeklik hallerinin özetini sunar. hatta bir adım öteye giderek, reddedilmemek, beğenilmek, kabul görmek ve sahip olmak erkeklik halinin ana vasıflarıdır diyebiliriz. nihayetinde gerisi bu dördünü gerçekleştirmek için icra edilen davranışlardan başka bir şey değildir. tüm bunların arkasında eril iktidarın (ataerkil demiyorum, zira atayı erilleştiren bu kullanım kadını atadan saymamak gibi bir duruma yol açıyor) yarattığı düzlem vardır. üstelik reddi, beğeniyi, kabulü ve sahipliği sadece karşı cins üzerinden değerlendirme hatasına düşersek, bu düzlemi oluşturan iktidar ilişkilerinin üzerini örtmüş oluruz. ancak erkeklik kendini kadınla gerçekleştirme ihtiyacını duyduğundan, karşı cins üzerindeki etkisi ile değerlendirmek ilk elde anlatmak istediklerimi daha net ortaya koyacaktır.

    bu dört davranış (aslında sonuncusuna, sahipliğe, kapitalist özel mülkiyetin kılcal damarlarımıza kadar nüfuz etmiş hali olarak sahipliğe eşitleyebiliriz) erkek dünyasının motivasyonu olduğu kadar zincirleridir de. aile, devlet, tarih, kısmen de bilim ile geliştirilip derinleştirilen bu dört itki, biyolojik cinsiyet ile sınırlanamayacak kadar çeşitli nedenlere bağlıdır. zizek’in aktardığı biçimiyle ‘düşman, hikayesini bilmediğimizdir’ tanımından yola çıkarak, bu nedenleri ve sonuçları açıklayarak erkeklerin sebep olduğu kaosa ve yıkıma ‘meşruluk’ kazandırma niyetinde değilim. tıpkı ‘tanısan seversin’ minvalinde kürt, alevi, roman, arap, lgbti bireylerini evrensel olumluluğa ‘eşitleyen’ tanıma hali gibi, erkekleri anlama kılavuzu gibi bir zırvayı dillendirme niyetinde değilim.

    erkek çocukları, akranları ve ilerleyen yaşlarda rakipleri arasında sürekli ‘kazanma, başarılı olma, ezik olmama, aileye yaraşır olma, güçlü olma’ telkinleri ile büyütüp, sünnet, askerlik, düğün gibi toplumsal törenlerin varlığında ‘çocukluktan erkekliğe, ergenlikten adamlığa, bekarlıktan kocaya’ dönüştürme süresinde oluşturulan zihin kalıpları, kendilerini her şeye gücü yeten, her istediklerinin her an gerçekleştirilebileceğine inanan, başarısızlığa, reddedilmeye tahammülü olmayan erkekler haline getiriyor. çalışma biçimlerinin değişmesiyle, işgücüne katılım nitelikleri ve nicelikleri değişen erkeklerin toplumsal normların sürdürücülüğü adı altında soy-gelenek devamlılığını esas alan halleri nihayetinde bozunuma uğramakla birlikte, kendini dayatmaya devam etmektedir. eve ekmek getiren aile babasından, eli iş tutan evlada, okuyup adam olacak çocuktan her şeye muktedir olmayı hedefleyen alfa erkeğe kadar türlü biçimleriyle erkeklik halleri çağdan çağa çok az değişerek ulaşıyor. toplumsal ilişkilerde görünür hale gelmeye başlayan (işgücüne katılım oranının arttığı, eğitim, sosyal hayatta daha fazla kendini var ettiği, mülkiyet ve gelir konusunda ilerlemeler kaydettiği, tarımsal işgücünden hizmet sektörüne, fabrikasyon gıda üretiminden elektronik malzeme montaj bantlarına kadar her alanda) kadınlara adeta ‘luddist’ bir tavırla yıkıcılığını sergileyen erkek, elbet kapitalist sömürü biçimlerine yönelmeyen bu öfkeyi işsiz-iktidarsız kalmaya yol açtığını düşünen kadına yöneltecektir.

    “rivayete göre güney amerika’nın kuzey kesimlerinde¬ki yerli toplulukların bir kısmı savaşçıdır. burada şefe verilmiş sembolik yüceltme otoritenin merkezileşmesi değil iktidar külfeti ile “ayan beyan” bir cezalandırma pratiğiymiş ve bu topluluklardaki savaşçılar talanla köle ve ganimet getirse de asla iktidar kuramazmış, zira savaşçılık öyle bir meseledir ki, savaşçı olmayan¬lar ve özellikle kadınlar savaşçıdan sürekli daha büyük bir şan bekler, bunun sonu ise ölümdür. bir antropolog çatışmalara katılan ama savaşçı olmayan bir yerliye sorar: neden savaşçı olmuyorsun? yerli şöyle der: ölmek istemiyorum! ister vahşi ister medeni olsun savaşçı daima mutsuzdur, muhayyel veya fiili sonu, akıbetini yazgılar!” (nejat ağırnaslı-menkıbe)

    (ara not: kadınların yetiştirdiği erkek çocuklar hikayesine inanmak isteyenler, o kadınların eril iktidar altında yaşadığını, ona uyum sağlamak zorunda olduğunu, geleneğin-törenin sürdürücüsü olarak yaşlı neslin devamlılığını göz ardı etmeleri işin kolaycılığıdır.)

    telkin edilen ‘biriciklik’ halinin reddedilme, beğenilmeme, kabul görmeme ve sahip olamama durumlarında nasıl da şiddete yol açtığını hepimizi biliyoruz artık. bu bilme kadın cinayetlerinin, tacizlerin, tecavüzlerin, kadını aşağılamaların yaygınlığından ötürü hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda. erkeklerin faili olduğu bu olayların hepsinde boşanmak-ayrılmak, çalışma hayatına katılmak, kendi sınırlarına saygı duyulmasını isteyen, görüşmek istemeyen, cinsel ilişkiyi reddeden, günlük hayatta var olmaya çalışan kadınların hedef olması, erkekliğin kendini yıkıma götüren saldırganlığını ‘zayıf’ olmama haline bağlayabiliriz. toplumsal cinsiyet rollerinin erkeğin üzerinden sürdürdüğü güçlü olma halinin bu tür olaylarda sarsılması, eril iktidarın da sarsılması demektir. nihayetinde düğümü, öldürerek, cezalandırarak, şiddet uygulayarak çözer, bu şekilde davranmak zorunda kaldığına inanır.

    alt sınıfların ‘şiddet’e meyilli olduğunu öne süren ve statü (eğitim, gelir seviyesi vb.) arttıkça şiddetin azaldığını iddia eden görüşler, şiddet dahil inceltilmiş tahakküm biçimlerinin okumuş-kentli-varlıklı erkekler tarafından da sürdürüldüğünü göstermek istemezler. eğitimin ve gelirin artması kadına yönelik şiddeti ve eril baskıyı azaltmaz tersine modernlik örtüsü altında çıplak zoru örter. cinsel şiddet başta olmak üzere, flört şiddeti, fiziksel şiddet, psikolojik baskı bu tabakalar arasında da yaygındır. üstelik bu tabakaya mensup çalışan kadınların iş yanında ev içi sorumluluklarını da yerine getirmesi beklenirken, sömürü çift kat ağırlaşmaktadır. kadının çifte sömürüsü statüden bağımsızdır ve erkeğin eğitimi-sosyal statüsü-geliri arttıkça ‘modernleştiği’ iddiası yalandan ibarettir. prototipler oluştururken, fiziki-cinsel şiddeti çıplak hale getiren alt sınıfların varlığıyla eş tutulmak istemeyen kentli-okumuş erkeğin ‘ ben öyle biri miyim’ savunması ilk akla gelen örnektir. ancak erkeklik imtiyazlarından faydalanmaktan tutun da ev içi sömürünün devamlılığı ya da çalışan kadının kendini özgürleştirme fırsatlarından duyulan korku ‘ öyle biri olunmadığı’ iddiasının iflasını beraberinde getirir.

    günlük hayatımıza egemen olan erkek davranış biçimlerinin farkında olmalıyız. bu biçimlerin varlığı bizi erkek yapmadığı gibi yoklukları da ‘makul’ erkeklikten çıkarmaz. farkında olmadan (buradaki farkında olmama hali eylemlerimizin ‘masum’ görüntüsü altında yatan iktidar biçimlerinin varlığıdır) gerçekleştirdiğimiz ve eril tahakkümü içeren-yeniden üreten davranışların incesinden kabasına kadar eleştirmek ve aşılması için çaba göstermek zorundayız. sahiplenme, iradeyi yok sayma, güce meyletme, eşitsizliğe yol açma, eşitsizlikten nemalanma şeklinde ortaya çıkan eril baskı biçimlerini yargılamadan, ‘erkekliği öldürmeden’ kurtuluş şansımız yok.

    pek çok kere toplumsal normlara göre kibarlık, zariflik, yardımseverlik olarak kodlanan davranış biçimlerinden, kadın bedeni ve iradesi üzerinde kurulan ‘zor’a kadar tüm biçimleri açığa çıkartmalı, kadını yok sayan ‘kadına rağmen kadın için’ anlayışının muhasebesi yapılmalı, aile, okul, iş ve sosyal alanlarda ‘görünür-inceltilmiş’ halleriyle eril iktidarı yeniden üreten davranış biçimlerini ve zihin kalıplarını yıkmalıyız.

    sürekli koruyup kollamaya meyletmek, onun için en iyisini düşünmek, iyilik zannıyla yardımlar yapmak, görgü kurallarının (merdivenlerden önce kadın çıkar-önce erkek çıkar, kapalı bir kapıyı-otomobilin kapısını açarak önden buyur etmek, bir yükü taşımasına itiraz edip kendimiz taşımak, hesap ödemekte ısrar etmek, flört aşamasında ilgiyi yüksek tutmak için didinmek, beceremeyeceğini düşünüp her işi kendimiz yapmak, sürekli korunması gereken bir çocukmuş gibi davranmak vb.) zırvalığı eril tahakkümün kadın bedeni ve zihni üzerindeki inceltilmiş halleridir. bazı kadınların bu tür davranışlardan hoşlanması başka bir konu erkeğin bu davranışları 'erkekliğin şanındandır' diyerek yapması başka bir konudur.

    break up filminden bir sahnede, vince vaugh, jennifer aniston’a öfkeli bir şekilde yaklaşarak ‘bulaşıkları yıkamamı istedin ve ben de yıkadım-problem bu mu?’ dediğinde jennifer aniston şöyle yanıt verir ‘bulaşıkları yıkamanı istemiyorum. bulaşıkları yıkamayı istemeni istiyorum.’ (aktaran zizek)

    çok daha özel bir alan olarak addedilen evlilik hayatında, ev içi işlerde ‘ben eşime yardım ediyorum’ diyerek övünç duyan erkek, ev içi işleri kadının asli görevi olarak kodlayan zihniyeti aştığını iddia eder. ancak ‘yardım’ yerine işbölümü faaliyeti içinde olmadıkça kadının ‘yeniden-üretim emekçisi’ olarak görünmeyen emeğin sömürülmesine yol açan aile sisteminin devamını sağlamış oluyoruz.

    erkekliğin genel savunusunu biyolojik farklılıklarda arayan, toplumsal yapının erkek merkezli oluşunu görmezden gelen, kadın cinsini hizmetçi, anne-eş olarak kısıtlayan toplumsal işbölümünün doğal sayılmasının, kadını cinsel bir meta olarak kullanmayı süreklileştiren cinsellik anlayışının, şiddet mağduru kadını ‘bir kez uyar, ikinci kez uyar, üçüncüde patakla’ diye öğüt veren dini inanışla suçlu gösteren meşrulaştırıcı tavrın sonucu içselleştirilmiş egemenlik anlayışı olacaktır. (kendime not: çoğu kez ‘farkında’ olmadan erkekliği sergilediğimizi düşünsem de, bu fikrin sakat yanı erkeğin içselleştirilmiş egemenliği pasif biçimiyle ele almaya doğru giden bir hattın üzerinde gitmeye yöneliyor oluşumuzdur. erkek aktif egemenliğinin de gayet iyi derecede idrakindedir.) bu içselleştirilmiş egemenliğin bir başka yansıması ise dilde kendini gösteriyor. atasözlerinden, deyimlere, tarih yazıcılığından gündelik dile kadar her yerde izini görebileceğimiz eril dil, aşılması en zor noktalardan biri haline gelmiştir. adam olmak, karı gibi olmamak, bir şiddet biçimi olarak cinsiyetçi küfürler, cinsel eylemi günlük dildeki ifadeleriyle tehdit olarak kullanmak, amına koymak, sikmek, etek giydirmek, karı yapmak, suçluları cezalandırma eylemi olarak tecavüzü kullanmak, kadın bedeninin sömürü biçimlerinden biri olarak fahişeliği hakaret biçimi olarak kullanmak, ‘seversen sikilirsin, sikersen sevilirsin’ mantığını işletmek, eksik etek, saçı kısa aklı uzun, kadının karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmemek, kız gibi araba-mal, kız evladının varlığını dert ile eş tutmak, elindeki hamurla erkek işine karıştırmamak, amı varsa dini yoktur inancı, zurnacıya kaçmasına mani olmak için kız evladı dövmek, fethi, toprağı, işgali kadın bedeni üzerinden tasvir etmek…. kelime dağarcığının ve ifade biçimlerinin gelişmesine rağmen kullandığımız tüm bu kalıplar kadın bedeni ve zihni üzerinden aşağılamayı, yok saymayı, cezalandırmayı içerir. failler olarak biz erkekler, bu kullanımları sorgulamadan, onları kullanmayı terk etmeden zihinsel gelişmemizi sağlayamayacağız.

    erkeklik bize dayatılıyor, ‘sürüne sürüne erkek’ oluyoruz, ‘imkansız bir iktidar’ olarak eril iktidarı yeniden üretiyoruz, ama ‘siz inanmayın bir gün değişir elbet/ güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü’.* sömürünün ideolojik aygıtlarından biri olarak erkek-kadın ayrımı ve eril iktidar biçimleri kadına yöneldiği kadar, çok daha az hasarla erkek cinsinin de rezilleşmesine yol açıyor. çözümlenmesi gereken ‘açların neden isyan etmediği’ kadar erkeklerin neden toplumsal normlara ve cinsiyet rollerine bu kadar çabuk uyum sağladığıdır da. mikro iktidar biçimlerinden, tarihe, siyasete, günlük hayata kadar eril egemenliğin izlerini bulup ifşa etmek, özeleştirel tavırla yıkıma doğru götürmeliyiz.

    kadın cinayetlerinin, tecavüz ve tacizlerin cinsel açlıktan kaynaklı olduğunu düşünen erkek, iktidar biçimlerinden aldığı gücü yitirmek istemiyor. o yüzden sapık, deli, cani gibi tıbbi-psikolojik sıfatlar ile faili ‘anormal’leştiriyor. daha az bilinçliler ise kadını ona belirlenmiş rolün dışına çıktığı için başına geleceklerden sorumlu tutuyor. her iki zihniyetin asli unsuru toplumsal cinsiyet rolünün gereğinin yapılmasında yatıyor. o rolleri belirleyen, sınırları çizen eril-sömürü varlığını sorgulayan yok. burjuvasiz bir kapitalist sistemden söz edilemeyeceği gibi, biz erkeklerin gönüllü-farkında olmadan sürdürdüğümüz davranışlardan bağımsız bir eril iktidardan söz edemeyiz. failiz, sırf erkek olduğumuz için değil, bu rolü gönüllü-gönülsüz kabul ettiğimiz için.

    erkeklik biçimlerinin dünya görüşünden azade olduğunu unutmamalıyız. sovyetlerde matbaa işçileri devrimde ve sonrasında (demiryolu işçileri gibi) etkin bir rol oynamıştır. daha entelektüel bir tabaka olan matbaa işçileri, devrim yönetimine sorun yaratır. çünkü kendi özel konumları işçi sınıfı iktidarı biçimlerinden zarar görmüş, ayrıcalıklarını kaybetmişlerdir. sovyet yönetimi kadınları matbaa işçisi yaparak bu etkinliklerini kırma yoluna gider. öyle de olur. zira kadınlar erkek matbaa işçileri arasında çalışmaya başladıkça işçilerin direnişi kırılır; kadın işçilerin maaşları daha düşüktür. bu da planlama düzeyinde kadınların matbaa işçisi olmaya sevk edilmesine yol açar. eşit işe eşit ücret devrimin ilk yıllarında geçerli hale gelmez. bu sayede erkek matbaa işçilerinin etkinliği kırılır.

    islami hayatta ise, kadının yaşam alanlarını, davranışlarını düzenleyen kurallar sürekli hatırlatılır, fetvalar, vaazlar yoluyla yeni durumlara yönelik buyruklar yaygınlaşır. kentlileşen, piyasa ilişkilerine bulaşan, işgücüne katılan, eğitim imkanlarını değerlendiren islami kesim kadınlarının karşı cins ile aynı ortamda bulunmaları, ilişkilenmeleri, flört-cinsel ilişki imkanlarının artması, örtünmenin moda ekseninde gelişmesi, erkekler üzerine kabus gibi çöker. hayrettin kahramanlar, cübbeliler, ihsan şenocaklar, kürtaj ve zina yasaları, üç çocuk talepleri, ailenin yüceltilmesi ve daha nicesi islamcıların paniğini ve müdahalesini gösterir. laik-seküler cephenin ise tersinden başörtülü kadınların islami hayatı nasıl yaşaması gerektiğine dair salvoları karşı cepheden duyulur. laik-seküler kesimin örtünme ve dinsel hayatın yerine getirilmesi gereken kuralları özellikle türbanlı genç kadınlar üzerinden ‘samimiyet’ testine tabii tutması kayda değer bir ‘gericilik’ örneğidir. türbanlı kadınların, özellikle genç kadınların, yeni hayat tarzı, islami gericiliğin beslediği eril sistemin çatırdaması yönünden hükmünü gerçekleştirecektir.

    şükrü erbaş’ın ‘köylüleri niçin öldürmeliyiz’ isimli şiirini ‘erkekliği niçin öldürmeliyiz’e dönüştürme zamanı geliyor. feministlerin ‘erkekleri öldüreceğiz’ sloganı böylece anlam kazanacaktır erkek dünyasında.
  • türklük türk ana babadan doğmak değildir. oğuz kağan'ın bizzat sol testisinden düşmüş bir adamı alıp andaman adalarına götürsek ve orada büyüse, o adam andamanlı olurdu. türklük edinilen bir kimliktir.

    erkeklik de böyle - biyolojik cinsiyetin tarifi bellidir. ancak -lik eklerseniz, biyolojik cinsiyetten değil, bir sosyal uzantıdan; insanla kayıtlı bir mefhumdan bahsediyorsunuz demek. bu mefhumun belirleyicileri arasında mutlaka biyoloji de vardır, kadınlarda süt salgılatan hormon aynı zamanda "annelik içgüdüsü" dediğimiz davranışların da kök nedenidir mesela. ancak annelik de yalnızca prolaktinin işlevlerinden ibaret değildir.

    öyleyse ne bu erkeklik? erkeklik için ya da erkeklik adına cinayetler işleniyor, kadın dövülüyor, müthiş bir tanımı var kültürel bağlamda. (müthiş burada dehşet verici anlamındadır.) bu, zannediyorum, erkeklik eksikliğinden kaynaklanıyor, zira erkeklik "kadına karşı" değil, belki "kadına izafen" ve bence "kadın için" erkeklik olabilir.

    biyoloji, mesela, bana -ortalama olarak- daha fazla kas kütlesi veriyor. bu kas kütlesini eşime "erkekliğimi ispat" için kullanacaksam, iki yolu var: arada dövüp ona efendinin kim olduğunu hatırlatmak yahut onu üzen birini dövmek. işte ikincisi, erkekliğin tamlığıdır; ilki ise hamlığı. zira en iptidai erkek dahi, diyelim ki bir çocuğu yahut ihtiyarı dövmekle bir güç gösterisi yapmamış olacağını bilir. zayıfı ezerek güç gösterisi yapmak ancak kültürle mümkün olurdu - karmaşık kültürümüzün tatminsiz insanları, eksikliklerini böyle bir nevrozla dışa vuruyorlar.

    erkekliği tam bir erkek, mesela, ceteribus paribus, kadının ruh metinliğinin daha nazik olduğunu bilir; bir sigara daha yakıp maddi gidişatı karısına, çocuklarına çaktırmadan, belli etmeden düzeltmeye çalışan, yollarını arayan adam erkeklik yapıyordur. (bu entry konusu kadınlık olmadığından, kadınların "kadınlık etmesi"ne dair örnekler vermiyorum, verdiğim örneklerden kadınlar narindir, korunmalıdır manası çıkmasın.) zira, yine biyolojik temelli bir yönelim olarak kadın, gelecek kaygısını daha derin yaşar; zira çocuk doğuran odur, erkeğin testisi glans penisine denktir. bu stresi eşinden üzerine alan adam, erkektir mesela; bu stresin acısını eşinden çıkaran adam değil.

    boktan erkeklik tanımlarıyla erkekliği kadın üzerinde bir tahakküm olarak görenlere acıyorum - öte yandan toplumsal cinsiyet zırvalarıyla gayet sağlıklı olan, evrimsel süreçte faydalı olduğu için gelişen bu rollere topyekun savaş açanlara da acıyorum. iki biyolojik cinsiyet, bu iki maddi temel üzerine inşa edilmiş iki de toplumsal cinsiyet var; bu, türün genelinde birçok avantaj sağlıyor. elbette insan, herhangi bir diğer hayvan gibi yalnızca etolojinin konusu değil, psikolojinin konusudur; iradi tercihlerde bulunabilir, "böyle yaşamak istemiyorum" diyebilir. bize bok yemek düşer, ancak toplumların sağlıklı ve uyumlu bir şekilde serpilmesi için maddi temeller ve sosyal uzantıların doğru erkeklik ve doğru kadınlık konseptleri üzerinde yeşermesi gerekir. bu tanımlara uymadığını, bu kalıplara sığmadığını düşünen bireyler -nötr bir terim olarak- marjinal kalacaklardır - marjinallikleri yalnızca kendilerini ilgilendirir, hem ilerleyen çağlarda bu marjinallikler bir anda evrimsel avantaja dönüşme potansiyelini barındırdığı için faydalı da olabilirler. o yüzden bu marjinalliğe (yani sınırdalığa) müsamahalı davranmalı, tavır almamalıyız - marjinalliğin teşmil edilmeye çalışıldığı, rasyonaliteden çok politik ajandalı hamleler müstesna.

    imdi, zannediyorum "toksik erkeklik"ten bahsetmek yerine, "doğru erkeklik"ten bahsederek yeni bir erkeklik anlatısının oluşmasına katkı sağlamak, aklı başında bir feminist anlayışın yegane yoludur. zira toksik erkeği ortadan kaldırmaya çalışırken ortada biyolojik erkekliğini hala haiz, ancak erkeklik tanımından mahrum bırakılmış çok daha iptidai bir erkek, ya da erkek tasavvuru bırakıyorsun. avelina lesper'in "kadın pedi sergileyerek feminist sanat yapılmaz" demesi gibi, toksik erkeğin temsili, içi saman dolu korkuluğunu her gün sair ortamlarda yakarak doğru toplumsal cinsiyeti inşa edemezsin. yegane yolun toplumsal cinsiyetleri büsbütün inkar olur ki, bu da çıkmazdır, karşısında bu defa, toksik olmamaya çalışan, kültürün birtakım yanlış, muzır öğretilerini bireysel ve bazen toplumsal aydınlanmayla yenmeye başlayan erkeklerin de kahir ekseriyeti çıkar - onların gelişimine de ket vurursun.

    vaktiyle, mesela, bir feminist kadından "erkekler feminist meseleler üzerine yazmasın, asla anlayamazsınız" şeklinde bir tepki almıştım. çok saçma bulmuştum - zira evet, götümün ellenmesini anlayamam. fakat kişisel alanın işgalini anlayabilirim. patronumun bana "yürümesi"ni anlayamam; ama adalet ne demektir biliyorum. en önemli mesele bu: adalet. erkeğin de, kadının da erkek yahut kadın olmaktan bağımsız bir şekilde anlayabildiği bir şey bu - insanoğlunun fikri gelişiminin hemen bütün ürünleri gibi. merkezine adaleti alıp, erkeklere mevcut kadın konumunun "ne kadar adaletsiz" olduğunu anlatan bir feminizm başarıya ulaşacaktır. (ki önceki dalgalarında bu temayla hareket etmiş ve başarılı olmuştur büyük oranda.) buna erkeği yahut bir sosyal uzantı olarak erkekliği düşman bellemeyen, onun tanımını rasyonel yollarla, "kadın" cihetinden değil "toplum" cihetinden bakarak yapan bir anlayış eklenirse, o zaman adalet yerini bulur: hep erkekler kadınları tanımladı, kadınlar da erkeklik kimliğinin inşasında başlıca amil olurlar.

    böyleyken böyle, feminizme dair yazacaktım, itlik olsun diye erkeklik başlığına yazdım.
  • dün erkeklik üzerine uçan süpürge'nin "farklı bir erkeklik umut edilebilir mi?" isimli çok güzel bir söyleşisine katıldım. oradan kısa bir not paylaşalım bu başlık altında.

    eleştirel erkeklik inisiyatifini temsilen katılan ve aynı zamanda akademisyen olan murat göç'ün konuşması zaman zaman rahatsız edici zaman zaman trajikomik olabilen şöyle bir video ile başladı:

    https://www.youtube.com/watch?v=8mnakvpklcu

    hani erkeklik üzerine henüz erkekler de hemfikir olabilmiş değiller. toplumda erkeklik çok konuşulan bir konu değil. ama eşitsizliği anlayabilmek için aslında erkekliği de konuşuyor olmamız gerekli.

    söyleşiden bir diğer erkeklik tanımı:

    "erkeklik ispatlanacak bir şey değildir."

    "mizah dili kullanarak erkekliğin ciddiyetinden kaçarak erkeklerin de bir araya gelip erkekliklerini konuşması gerek ancak konu mağduriyete kaydığında (ki kayabilir) oradaki mağduriyetin sebebinin kadınların görünürlüğünün değil, eril toplum olduğunu görerek."

    ve özgürlük
    toplumsal beklentileri boşa çıkarmanın dayanılmaz hafifliği!

    daha özgür bir dünya dileklerimle!
  • kalbinin kararında irade göstermektir. hangi konu olursa olsun. ama böyle toyken, çekeceğin acıları bilmezken, başında kavak yelleri eserken, eyleminin sonuçlarından bihaberken değil. basbayağı aklın selim, yaşın kâmil iken, el ne der bilirken, elalem, sülalen konuşurken bildiğini yapmaktır. bu bir dava olabilir, bir iş olabilir, aşk olabilir. salya sümük ağlayıp "kadeeer" diye her beceriksizliğin ardından topu tanrıya atmak değildir erkeklik.
    erkeklik bir karar verince kıçın başın oynamadan arkasında durmaktır. kararının sonuçlarına katlanmaktır. bu bakımdan dişilere de yakışır, bir doz erlik, bu cihette bir maskülenlik.

    damarlarındaki asil kan bile işe yaramaz eğer sen o kana asaletini veren rengi her nevi ucuzlukla bozduysan. doğal biçimde bir erlik yoksa mayasında erkek namzet güç, iktidar, zenginlik, kariyer ile tamamlasın eksikliklerini. gerçek dişileri en çok tahrik eden şeyin iffet ve basiret olduğunu bilemeyen adamlar napsın. çalışın köleler. sisteme çalışın, devlete çalışın, ev için araba için yazlık için dünyayı gezmek için... ne de olsa hiçbiriniz yusuf'un (a s) tırnağı etmezsiniz, tükürdüğü tükmük olamazsınız. yusuf değilsiniz aşağılık kölelersiniz. böcek gibi ezsin sizi amirleriniz, öğütsün sizi memuriyet. yusuf gibi ahlak ve iman yoksa hiç değilse para kazanın. mevki makamınız olsun.
    ne iman ne mevki ne makam ne bir şey yokken cinsel kimlikler üzerinden erkeklerin gördüğü baskı için ağlayan ezikler. şimdiye dek doğal seleksiyonla ölmediği için şükredeceği yerde bir de şikâyet eden dun mahluklar. el gülünçleri. ne hâliniz varsa görün.
  • mühim olan bir çok kadına değil, bir tek tanesine hissettirebilmektir.
hesabın var mı? giriş yap