• tsk'yı çapulcu ordusuna çeviren, hizmet adı altında ülkesine bağlı insanları kandıran, dini kendi amaçları için kullanan ve ister bilinçli isterse bilinçsiz olsun milyonlarca insanın hayatını karartan kanlı terör örgütüdür.
  • yil 1999. kirgizistanin kucuk bir ilcesinde genelde basarili ogrencilerin gittigi okulda 6. sinifta okuyorum. daha once cemaat okullarina sinav olmusuz, sinavdan gecenlere kendi ismine ozel mektuplar geliyor. benim adima da var, tabi cok memnunuz, sinavi gectigimiz icin degil, ilk defa adima ozel mektup var, degerli hissediyor insan. 12 yasindayim. %50 burslu kazanmisim, arkadasim %100 burslu. ama zaten ikimiz sinifin en iyileriydik. ders disinda okulun, ilcenin en sonunda yetinmeyip ilin kutuphanesine surekli gidip kitap okuyan tipleriz. ben gitcem gel beraber gidek diyom, zaten 100% burslu kazanmissin. arkadas annesi izin vermedigi gitmedi.

    benim de annem gitme diyor, baska ilcede yatili okul sonucta, en buyuk cocugunu gondermek istemiyor. ben de tutturmusum illa gitcem diye. babam gercekten gitmek istiyor musun diyor, “evet” diyorum basim egik. babam kirgiz-turk lisesine birakip, ordaki belletmene ‘eti senin kemigi benim’ diyor. zaten o donemler millet bu okullara iyi okusun degil de en azindan dogru duzgun adam olsun diye gonderiyordu cocugunu.

    30 civarinda ogrenci bir buyuk odada soyle ranzalarda su su sekilde de dolaplari kullanarak yasamaya basliyoruz. sicak su yok, yemekhaneden sicak su alarak tuvalette haftada bir defa dus aliyoruz. yemek az, zaten kasik yetmiyor, milletin yemegini bitirmesini bekliyorsun sonra da onlarin kasigini alip sen devam ediyorsun yemege.

    okul basladiktan iki ay sonra iki cocuk geliyor sinifa, sinav fln olmamislar. vali ve kaymakam cocuguymus. o zaman ogreniyom zengin olunca sinavsiz da gire biliyormussun. bizim peder gibi memur degil sonucta, ileride isini gorecekler.

    okul, 1 saat ara, aksam yemegi, 30dk ara, etut sonra da yatis. hafta ici duzen boyle, hafta sonu ise evi yakin olanlar evlerine bizim gibi evi uzak olanlar da orda kaliyor. haftada bir defa sohbet abi ile. sohbette de genel ahlak, hayat fln iste. abi konusuyor biz dinliyoz. namaz fln kimse kilmiyor zaten, sscb’de buyumusuz sonucta. zaten namaz kilin demiyor. daha o chaptere gelmemisiz.

    bir gun abi zamani gelince sen de benim gibi ogrencilere abilik yaparsin artik diyor. ben de icimde ne abisi lan, manyak misin, liselere mi geri gelcem diyom. ama sesli olarak “yaparim abi” diyom saygi duydugum abiye. nerden bileyim o zamanlar tum sistemin bu sekilde kuruldugunu.

    biyoloji dersinde bi ara hocayi cevaplarken “zaten maymunlardan gelmisiz” tarzinda cumle kuruyom. oyle ogrenmisiz sonucta, ailem de oyle biliyor, hatta herkez oyle biliyordu lan sscb zamaninda. arkadas da soz hakki isteyerek “hcm kirgiz babam maymun diyor” diyor. herkes de guluyor. benim yuzum kipkirmizi, arkadasa “benim babama nasil maymun dersin” diycem ama kaynagi benim, diyemiyorum da. anca icimde lan hepiniz ordaydiniz, sizde boyle biliyordunuz, ne zaman ademden geldimizi ogrendiniz diyorum. megerse bunlar belletmenin ozel sohbet verdigi elemanlardan biriymis. benim yakin arkadasim idi. bana niye soylemiyon, bende gelcem diye bende ozel sohbete gitmeye basladim.

    lise bir. artik sohbetlerde soru sorma cureti gostere biliyoruz. eskiden korktugumuzdan degil de oyle ogretildigi icin sormuyorduk pek. nasil oluyor diyoruz, taa odtu, bogazici mezunlari gelmis gelismemis ilcede ogretmenlik yapiyorlar bes kurusa. nasil oluyor bu is diyoruz. sizin amaciniz ne? bizden ne istiyorsunuz? bunun bir cikari olmali size?
    “allah rizasi icin” diyor, baska birsey istemiyoruz. hala kafamiz almiyor, kesin ip var diyoruz.

    lise son. sinifta herkes namaz kiliyor, belletmenlerden kimse namaz kilin demedi, ama sohbetlerden mi etkilendik yoksa bazi ogrenciler basladigi icin biz de koyun psikolojisi ile basladik bilmiyom ama herkes toplu namaz kiliyor. kimse hafta sonlari diskoya, kariya, kiza cikmiyor. herkes dindar, sigara icen bile yok. liseyi diskoya gitmeden sigara icmeden, ornek ogrenci olarak okul birinciligi ile bitirmisim. danisman ogretmenim var, acayip yakiniz, ben gazete cikariyom, ogrencilerle ugrasiyom, ogretmen ile surekli konusuyoz. bayaa da seviyom ogretmeni.

    ogretmenler, belletmenler bizi surekli ya turkiyeye yada kirgizistandaki hizmet universitesine gitmemizi tembihliyor. rus, amerikan universitesine hic gitmeyin diyor, hatta tcnin kirgizistanda actigi universiteye bile gitmemizi istemiyor.

    okulu bitirip turkiyeye giderken baskentte sevdigim danisman ogretmenimi goruyom. ama nasil ozlemisim, ”merhaba hcm”, nerdeyse sarilacagim. “aa sen misin” diyor ve tekrar diger insanlara konusmaya devam ediyor. nasil la diyorum, bir sene danisman ogretmenimdin, surekli beraberdik, her gun yanina geliyordum. cok sevmistim seni. boyle mi olacaktik. sevgilim terk etmis gibi hissettim. ama hala anlamiyorum. nasil olur boyle birsey diye. o benim ilk danisman ogretmenimdi.

    megerse ben onun ilki degilmisim. bu sekilde insana degil sisteme baglanmayi ogreniyorum.

    yil 2004, turkiyedeyim. universiteyi devlet bursuyla kazanmis kyk’da ucretsiz kaliyorum. hizmetin nasil calistigini biliyoruz artik. bir abi gelecek bizi eve goturecek orda yasamaya baslaycaz.
    ılk hafta gecmeden pek istemesemde orda okuyan hizmet kirgiz sorumlusu aldi eve goturdu. neyse buyuk sozu dinlenir.

    hatta ogrenci bile verdiler, yaslari benden buyuk, yasimi 5 yas buyuk soyluyom. hafta sonlari evime geliyorlar yemek yapiyorum, ders calistiriyorum, namaz kildiriyom, sohbet yapiyorum. lisedeyken belletmenin “zamani geldiginde sen de abilik yaparsin” dedigini hatirliyom.

    evdeki diger elemanlarla da aksam sohbeti, cay saati, kitap okuma saati disarisinda pek takilmiyorum, zaten sikici ve surekli degisip duruyorlar, ya beni baska eve gonderiyorlar yada elemanlar surekli degisiyor, yanindaki elemanin en fazla 4-5 ay icinde baska eve gondereceklerini biliyorsun. zaten birisi ile fazla samimi oldun mu direk degistiriyorlar.

    2 sene ayni ogrencileri calistirdim ve polis okuluna hazirlamaya basladim. ılk gelmeye basladiklarinda siz ileride polis olacaksiniz, suan polise ihtiyacimiz var demisti buyuk abi. ben de tabi birsey anlamiyom, herhalde turkiyede polis az fln diye dusunuyorum. ogrenciler de polis olmayi pek istemiyor ama iki sene sonra hepsi polis okuluna girdiler.

    polis sinavina az kalmis, hazirliyom ogrencileri, surekli denemeler yapiyom. sinava 3-4 gun kala buyuk abi son deneme sinavi yapcaz, ama bu onemli diyor. tabi denemeden sonra tum sorulari tekrar cozuyoruz. ıyi hazirlanin son denemedeki sorulara benzer sorular cika bilir diyor.

    gercek sinavdan sonra ogrencilere soruyom nasildi diye, “iyiydi, son denemedekine benzer sorular cikti, cok sansliyiz” diyor. abiler baya iyi hazirlamis diyorum sorulari, ogrenciler de cok dua ettikleri icin, ayni sorular cikmis.

    1 sene sonra bir ogrencimi yolda gidiyorken goruyorum, adam buyumus, polis olmus, ceza yaziyor artik. “abi nasilsin, gel sariliyim” diyor. ben de “vaay sen misin” diyorum, allahtan ismini hatirliyom. eminim ogrencim “nooluyo lan”, daha bir sene once nerdeyse her gun gorusuyorduk en sevdigim abim diyordum diye dusunmustur. “alisirsin” diyorum icimden, insana degil sisteme bagli ol.

    sohbetlerde abiler surekli diyor, universitede hizmeti kotuleyen ogretmenler var mi, isimlerini verin diye. millet soyluyor, su hoca, bu hoca. ben de anlamiyom. konusmussa ne olcak, siz ne yapacaksiniz ki isimlerini diyorum.

    ergenekon zamani idi, sohbette surekli asker, generaller kotulendi. yasar buyukanit itin tekiydi mesela. chp de kotuydu, atayiz idi. acik acik akp’ye oy verin demiyorlardi ama durum ortada diyorlardi. sonra da zaten direk akp icin calisin dediler. ben zaten tc vatandasi degilim ama siyasetle ilgilendigim icin dinliyorum.

    yaz tatillerinde yurt disindan gelen ogrenciler bazen antalyaya giderek harclik kazanirlar. ama bizi gondermiyorlar oraya, bozulursun diye. part time olarak calisiyorum disarida ona bile izin vermiyorlar. birakin kendimi gelistiriyim teori kasarak bilgisayarci olunurmus diyorum. sorun cikartsam da calismama izin veriyorlar. ama tum gorevlerimi de yerine getiriyorum. haftada 4 ayri grupla sohbet yapiyorum, okulda da ogrenci baskaniyim. fazla maneviyatli olmasam da surekli is yaptigim icin evden atmiyorlar. artik yavas yavas sorumlu eleman olmaya basliyom evde. cunku eve ve bolgeye bagli degilim, hizmette ust gorevim var direk buyuk abilere bagliyim onlarin sohbetine gidiyom. ev cemaati ile pek alakam yok. onlarin kitap okuma zamani ile benimki tutmuyor diger ev cemaatini etkileyen sorunlar var. ama en cok kitap okuyan gene benim o yuzden pek fazla soz cikartmiyorlar.

    part-time calistigim sirkette bir kiz var, cok iyi anlasiyoruz. bir gun bana “yaa kirgiz neden bana cikma teklif etmiyorsun” diyor. “ben cemaatteyim, biliyorsun, cikamam” diyorum. kiz da oyle kaliyor.

    artik son sinifta hizmet universitesinde bilgi islemde calisiyorum. departman baskanim da hic tecrubesi olmayan benim sinif arkadasim. genelde tartisma cikiyor cunku tum isi biz yapiyoruz, adam surekli konferanslara gidip duruyor. dekan yardimcisina soyluyorum “takimda kimse sevmiyor”, adam zaten isini bilmiyor, degistirin, takim icin zarar diyoruz. “adam hizmetten atamayiz, idare edin” deniliyor.

    universiteye ise girmeden once amerikaya basvurmusum kabul edilirsem gitcem, tembihlemisim zaten beni ise alan abiyi, sonra sorun cikmasin diye.

    son donemlerimde kirgizistan mezun sorumlusu abisi geri gelmemi istiyor. burda ihtiyac var diyor. zaten kimse sormamisti kendi planin var mi diye. ben amerikaya gitmek istiyorum, orda ise kabul edilirsem gidecegim diyorum. sonra da kirgizistan abisi okudugum sehirde abilere baski yapmaya basliyor, isten cikartilmam konusunda. guya isten cikartilinca ben mecbur ulkeye donecegim, onun dedigini yapacagim. ama okudugum sehirdeki abiler biz onlari dinlemeyecegiz, sadece sen bunlari bil diye soyluyoruz. sen bize lazimsin burda kal, seni isten cikartmayacagiz diyor.

    zaten kisa zaman sonra amerika’dan ise kabul edilince turkiyeden siktir olup gidiyorum kimseye soylemeden. buraya gelince kimseyle irtibat kurmadim. halbuki turkiyede hizmette yurt disi ogrenci temsilcisi, bolge talebe mesulu (btm) ve farkli gorevleri ustlenmistim.
    turkiyede ara sira telefonla konustugum kiz vardi, cemaatten, ayni ulkeden. yakin akrabasi sayildigi bir arkadasima diyorum, hadi evleniyim artik ben bu kizla. “senin ismin cizildi artik, sana kiz vermezler cematten”. ıstediklerini yapmadin. ama diyom, nasil olur boyle birsey.

    evet, bal gibi de oldu, kiz da yalan oldu. “yolumuzu kaybettigimiz” icin artik ordaki eski arkadaslarim bena sadece dua ediyorlardi “hidayet eyle ona” diye.

    evet biz altin nesil olarak yetistirildik, hem dini bilen hem egitim seviyesi yuksek olan. her zaman dediklerini yaptim ama hep ayni soruyu sordum “basari icin hersey mubah midir?” cevap hep hayir idi ama yapilanlar, bana yapmami istedikleri bazi isleri yapmam icin diger insanlarin hakkini yemem gerekiyordu ve yapmadigim icin sorunlu eleman oldum. sadece zaman gazetesinini okumayip, diger gazeteleri de okudugum icin, her dedigini sualsiz yapmayip, bazen neden diye soru sordugum icin, subjektif davranmayip objektif oldugum icin, sadece risale, pirlanta(fg kitaplari) okumayip, ataturk hakkinda kitap okudugum icin, ogrenciligim suresi boyunca hep verdikleri gorevleri yapip bitince, yurt disina kariyer yapmaya gittigim icin istenmeyen ve hatta “yolunu kaybeden” oldum.

    son bes yildir amerikada yasiyorum yurt disindan abd’ye gelmek isteyenlere ekstradan danismanlik hizmeti veriyorum. cematteki en onemli sorun “basari icin hersey mubah”dir ve bu sorun herseydir. cemaat icindeki insanlar kucuk yaslarindan itibaren beyni yikanmaya basliyor ve emin olun cemaat bitse bile adamlar hala ayni dusuncede yasayacaklardir. cocuklariniza ?farkli dusunceleri saygi duymasini ve onlarin fikrini dinlemesini, kendi dusuncesinden baska dusunceler olabilecegini ogretin. hele hele turkiyenin suan cok ihtiyaci oldugu donem, saygi duymak.

    p.s. artik turkceyi bile duzgun kullanamiyorum eskisi gibi, affola.

    edit: abd'ye gelme konusunda danismanlik icin sorulariniz varsa yesillendire bilirsiniz. durum malum.

    edit2: mesaflar biraz fazla oldugu icin herkese hemen cevap yazamiyorum suan, ama detayli sekilde yazarim tum mesajlara.

    son edit: entrynin devami surdadir genel sorulara cevap yazmaya calistim.
  • kpss'de hakkını yediğiniz insanların, silivride ocağını batırdığınız subayların gazetecilerin ahı çıkıyor. edilen onca kargış boşa mı gidecek sanıyordunuz.

    cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. mustafa kemal atatürk'ün fikirleri ve icraatları yaşanan her olay sonrasında daha iyi anlaşılıyor, değeri biliniyor.
  • çok ilginç bir kafa yapıları var. misal bunlardan birine yüzbinlerce gencin kaderlerini, hatta ekmeklerini belirleyecek olan kpss, öss, polislik sınavı sorularını çalmakta, insanlar hakkında sahte delil üretmekte, on binlerce insanı hukuksuz dinlemekte, masum insanları iftiralarla hapse atmakta, ölümlerine sebep olmakta, itibarlarını katletmekte, uygun gördükleri "yardım"ı vermeyen ticaret erbabının başına gene iftiralarla çorap örmekte bir sıkıntı yok mu, bunların bir vebali yok mu diye sorsan kem küm diye gevelemeye başlarlar. ama gene de başkalarına vebalden falan bahsetmekten alamazlar kendilerini.

    he neyse canım, çok da büyütmeyelim bence olanları. bak adamlar gençler günaha girmesin diye yılbaşında alternatif etkinlikler falan düzenliyormuş. sonra vebal falan alırsınız, neme lazım?
  • bu örgüt özbekistan'dan kovulmuştur. gölgeleri sınır dışı edilmiş, abd truva atı işlevi gören okulları da kapatılmıştır.

    bu nursuzlar, "binlerce yıllık özbek kültür ve geleneklerini yıkıp din yoluyla beyin yıkamakla" suçlanmış, taşkent mahkemesi'nde "yıkıcı faaliyet ve dini propaganda yapmak" iddiasıyla yargılanmış, nihayetinde suçlu bulunan 3'ü türk 11 kişi 6.5 yıl ile 8 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılmıştır.

    http://www.milliyet.com.tr/…hullahcilara ceza yagdi
  • babam devlet memuruydu. devletin istihdamı yüksek kurumlarından birinde personel amiriydi. benim için babamın ankara ulus'taki iş yeri, atatürk bulvarına bakan kocaman bir pencere, oralet pulu ve babamın bizi güldürmek için kırk takla atan mesai arkadaşları idi. o büro hep güzel bir yerdi bize göre.

    üniversiteyi geç de olsa bitirdikten sonra girip 25 yıl çalıştığı memuriyetinin özellikle son yıllarında, ki bu 90'lı yılların başlarına denk geliyor, işiyle ilgili hep keyifsizdi babam. çoğunu sonradan öğrendik; bakanlardan-vekillerden torpil baskıları, hamili kart teraneleri, babam reddedince ertesi gün gelen müfettişler, disiplin soruşturmaları. neyse ki o zamanlar kurumunun müfettişleri düzgün adamlar olduğundan hiçbir şey bulmayınca dosyayı kapatıp geri dönerlermiş. babamın üstleri de sağlam durunca babam bir süre daha durabilmiş işinin başında (hatta bir süre sonra müfettişlerin göstermelik olarak teftiş bile yapmadan gelip çay içip gittikleri olmuş, babamın eski bir çalışanı anlatmıştı).

    işte o zamanlarda başlamış sağ iktidar/cemaat eksenli bu baskılardan bıkan ve yorulan, o sırada 3 çocuğu da okuyan babam, sürgün ihtimali üzerine 25. yılını doldurduğu gün emeklilik dilekçesini verdi. prosedürün bittiği gün emekli oldu ve bize şunu tembihledi; "devlet memuru olmayın".

    babamın emekliliğinden birkaç sene sonra üniversiteyi kazandım. 17 ağustos depremiyle, 11 eylül ile, ekonomik krizlerle geçen öğrencilik hayatım bitip de iyi kötü mezun olup artık önüme bakacağım dönemde, günümüze kadar süregelen akp iktidarı başladı. o yıl aynı zamanda kpss'nin de başladığı yıldı. zaten babamın telkiniyle memur olmayı hiç düşünmediğim için ömrü hayatımda hiçbir kpss sınavına girmedim, başvuru formlarına bile bakmadım. benim için memurluk fikri çok uzaktı.

    erkeklerin üniversite bitince yaşadığı "askerlik mi, iş mi, yüksek lisans mı?" dönemlerinden bir gün, ankara dışından gelen bir arkadaşımın yanında devletin şu an kapatılmış ve o zaman için en saygın ve gözde kurumlarından birine sınav başvurusu için gitmiştim, çıkışta da bir şeyler içip muhabbet edecektik. kurum uzman yardımcısı alacaktı, o kadroların önü kariyer olarak çok açıktı. sınav kpss harici olan son sınavlardan birisiydi ve başvurmak için sayılı bölümden yüksek mezuniyet notu istiyordu. benim bölümüm ve derecem de ucu ucuna tutuyordu ve arkadaşımın da ısrarı ile başvuru yaptım.

    ilk yazılı sınava 1000 kişi kadar katıldı, sınavı geçen sadece 150-200 kişi civarıydık. ikinci bilim sınavı ingilizceydi ve çok daha zordu, geçen çok azdı ve aday sayısı 20'ye kadar düşmüştü, biz son 20'ye de kalmıştık. ingilizce mülakatı yapıldı, sayı 15'e düştü, sonra bilim mülakatına girdik, sayı 10'a düştü. arkadaşım da ben de son 10'a kalmıştık.

    arada eklemem lazım, bu sınavlar aynı gün yapılmıyor, genelde aralarında 1-2 hafta ara oluyordu. bu da şehir dışından gelen arkadaşım gibi adaylar için yol paraları, masraflar derken çok zorlayıcı oluyordu.

    neyse son 10 kişi yine mülakata girdik. ben kaldım, geçemedim o mülakatı. zaten o gün sonuna sadece iki kişi kalmıştı. arkadaşım ve odtü mezunu cevher gibi bir kız. kantinde koridorda beklerken baya bi samimi olmuştuk. "onu alıyoruz" deseler helal olsun der giderdik, çok ciddiyim. velhasıl, 1000 kişinin katıldığı çok zorlu bir süreçten son ikiye kalan bu iki kişi, bir süre sonra bir mülakata daha girdiler. sonuçlar açıklandı:

    ikisi de alınmadı.

    evet, ülkenin en seçkin üniversitelerini çok iyi derecelerle bitirmiş, yapılan tüm yazılı sözlü sınavları geçip son ikiye kalmış iki pırlanta gibi genç, kabul görmemişti. arkadaşım seçilemediğine mi yansın, yaptığı harcamalara mı, üzüle üzüle memleketine döndü. neyse ki iyi bir fabrikada üretim mühendisi oldu. çalışkandı zaten, yükseldi, iyi yerlere geldi. iki kızı var şimdi, mutlu mesut yaşıyorlar.

    bu kadar şeyi niye anlattım; sınava giren yüzlerce kişinin, benim, arkadaşımın, o odtü'lü kızın hakkı göz göre göre yendi ve o kadroya sınavsız mülakatsız şekilde cemaate yakın olduğu bilinen bir bakanın tanıdığı alındı. o kadar aleniydi ki adını sanını herkes biliyordu, mezun mail gruplarında konuşuluyordu.

    işte, geçen gün yayınlanan khk'ler var ya, o hak yiyen utanmazın da adı vardı o listede.

    bu cemaat öyle durup dururken gelmedi buralara. hak yiye yiye, hırsızlıkla, suçla, cinayetle, yalanla, iftirayla ama en çok da desteklenerek geldi. babam gibi onuruyla çalışıp yıllarını vermiş insanların emeğini, gencecik hayatların umutlarını, kahraman askerlerin canlarını çaldılar. sağ'ın himayesinde siyasal islamın bayrağıyla içimizi çürüttüler. büyüdükçe azdılar, azdıkça büyüdüler. el ele, kol kola.

    şimdi sadece fark şu, cemaat hesap ödemeye başladı. eskiler der ya "çıkar bir yerden yaptıkları" diye, bir bir çıkıyor işte.

    daha çok çıkacak. sıra herkese gelecek.
  • eylem yapıyorlarmış şu anda zaman gastesi önünde. polis gelirse fazla uzatmasınlar dağılsınlar, devlete karşı gelinmez, huzuru bozmasınlar, hukukun üstünlüğüne inansınlar, bağımsız ve tarafsız yargıya güvensinler, haklarını meşru çerçevede arasınlar.

    http://i.hizliresim.com/kl6nwb.jpg kendilerinin şu son bir yıllık halleri, medya, iktidar ve ideoloji üzerine sürüyle tez yazdıracak kadar bereketli maşallah. beter olsunlar demek geliyor içimden, diyemiyorum, onlara karşı bile olsa akp zulmünü hoş görmemek lazım.

    devletten çok devletçi kafaların devlet tarafından ezilmesi, bu ülkenin hiç bitmeyen hikayesi.

    edit: şunu da ekleyelim: http://www.siirttenote.com/…013/12/zamanuludere.jpg
  • çalarak bir yerlere gelengiller cemaati. o sınav sorularını kimlerin çaldığını biliyoruz. başarı buysa, bunun amk. ayrıca götün yiyorsa fransa'dan değil türkiye'den yaz.
  • en çok sinirimi bozan, kendilerinden o veya bu şekilde zarar görmemiş bir insan bulmak bu kadar zorken hala kendilerine zerre toz kondurmamaları.

    he cemaat he. tayyip firavun hoca efendi mehdi. cemaat ashabdan hallice, diğer müslümanlar siyasi fikirleri imanlarının önüne geçmiş cahil münafıklar.
  • "böyle nesebi gayri sahih bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller oluşuyor."

    fethullah gülen'in 6 haziran 2013'te gezi parkında nöbet tutanlar için kullandığı ifadeler... maçası yemediği için açık açık söyleyememiş ama "gayri sahih", annesi babası belli olmayan çocuk için kullanılan bir ifade. daha kaba tabirle "piç" demek. şimdi tanıma gelebiliriz; kitle halinde demokrasi nöbetlerine giriştiklerine göre tıpkı gezi'de piçlik yapan bizler gibi o mertebeye ulaşmış insanlardır artık. tebrikler hocam, çok güzel anlattınız.

    edit: cemaatçi arkadaşlar nesebi gayri sahih hocalarının, aslında eylemcilere piç demediğine dair mesaj yağmuruna tutuyor beni. gel gör ki şu ana kadar aldığım yedi mesaj üçe ayrılıyor,

    1-onu eylemcilere demedi eyleme dedi.
    2-yok piç demedi, benzetme yaptı, kelime oyunu şey etti.
    3-adabıyla eylem yapanlara değil polisle çatışanlara dedi.

    arkadaşlar bi kendi aranızda anlaşırsanız önce... hayır vatandaşın anlayacağı dilde konuşsun öyleyse diyeceğim hoca efendiniz ama görünüşe bakılırsa siz de pek anlamıyorsunuz kendisini.

    edit2: bir yeni sav daha var,

    4-bağlantısı nereden olduğu bilinmeyen hadiseler (bir bakima dış mihrak kafası) ve bu hadiseleri temsil eden, peşlerinden giden gençler demek istemiş güya.

    bu meal gezicilerden daha cuk oturmuş aslında cemaate. mesela benim akıl danıştığım bir kimsem yokken yurtdışında, bu arkadaşların hocaları pensilvanya'da yaşıyor. yani hakiki nesebi gayri sahih güruh bunlar, çok tehlikeli. özetle hocayı çözmek için decoder şart. şu birbirini tutmayan açıklamalar cemaatin çok net özeti. zira herkes işine geldiği gibi yorumlayabiliyor mevzuları. örneğin faiz haram ama bankamız var, hak yemek haram ama iltimas şahane, allah'tan başka kimseden korku yok ama amerika'da sığıntı...
hesabın var mı? giriş yap