• bunlarin on kapisinin yaninda bir kapak olur bu kapagin altindaki tusa basip on kapiyi acabilirdiniz.

    herkesin bilip bilmiyormus gibi yaptigi bilgilerden biriydi bu.

    bu vesileyle bir animi paylasmak isterim.

    bir gun kartal ilk durakta siraya girmis bekliyorduk. o donemde gerceklesen bir tadilattan dolayi uzeri kapali duraklar kaldirilmisti. acik havada oylece duruyorduk ve hafiften yagmur ciselemeye baslamisti.

    bu ikarus kapilari kapali bir sekilde onumuzdeydi ama sanirim sofor hareket amirliginde cay iciyordu. zaten hep 4-5 dakika gec gelirlerdi.

    on siralardan 18-19 yaslarinda bir cocuk dayanamadi ve bu kapagin icindeki tusa dokunup kapilari acti. akbilini basti ve iceri girip oturdu.

    siranin gerisinde kalan insanlar olarak bu girisimci ruhu takdir etsek de kurallara uyan istanbullular olarak yagmurun altinda sucuk gibi beklemeye devam ediyorduk. cocuk iceride tek basina oturuyordu.

    sonra sofor geldi. sisko cayci huseyin'in ciragi tipinde bir sey. bakti kapi acik "kim acti lan bunu" diye bagirdi. on siralardan yabanci biri take a wild guess einstein dedigi anda bu anlamis gibi iceri bakti ve cocugu gordu. yildirim gibi iceri girip cocuga vurmaya basladi.

    "sen nasil acarsin lan bu kapiyi" diye bagiriyor bir yandan da ittire ittire disari cikariyordu. cocuk "akbili bastim" dese de "siktr git lan buradan" diyerek cocugu disari firlatti. elinden gelse gebertecek. o sirada basta cocuga gipta ile bakan siradakiler de "olmaz ki canim sofor bey hakli" demeye basladilar aralarinda.

    o gun anladim ki o tus bir iett soforunun namusundan degerli dokunulmaz bir tustu.
  • filmlerde görüp kafasını cama yasladığında beyin sarsıntısı geçirmiş, ayrıca kısmi sağırlık ve ayaklarda geçmek bilmeyen titreşim hissini de yaşamıştır. bu otobüslerin kapıları sadece otobüsü değil, nice insanın amel defterini de kapatmıştır.

    (bkz: bir toplu taşıma tanrısı olarak ikarus)

    @terrifying hatırlattı vites değişirken, o aslında hiç olmayan frenlere yüklenirken kapının oralarda bi yerlerde kopunca bizim de içimizden bi şeyler koparan kayışı. fiijiijijijit ciiiiiiiiyiyiyik tak tak tak rötötötö tısss.
  • kırmızı ışıkta veya durakta yolcu alırken kafayı cama dayamanın imkansız olduğu otobüs markası. az sektirmedi kafamızı rolantide çalışırken.
  • bir sesi vardı, yanındaki adamı duyamazdın. uçaktan beter. rööööööööghhhhhhhhh
  • o meşhur "ciyyyykkkk" sesini dün gibi hatırlayan nesildir...
  • benim. çok da severdim o ikarus otobüsleri. kötü yönleri vardır eyvallah, ama gönülden bağlıydım o otobüse. hatta mercedesler güleryüz cobralara binmez, ikarus beklerdim zamanında. istanbuldan kaldırılma süreçlerinde son kullanıldığı hatlardan* birine sürekli binmem gerekince de son zamanlarını da keyifle yaşadım, 2012-2014 arasıydı sanırsam. ikarus farklı bir sevdadır aşktır. evi satıp bir tanesini alıp içine yerleşmeyi bile düşünürdüm bile bir ara, sonra gerizekalı olmadığım için yapmadım tabi hayalde kaldı. çok param olsa bir tanesini alıp karavana çevirirdim kesin. gerçi onu alsan ne yedek parçasını bulursun, ne bakımını yapabilirsin ayrı bir konu.
    güzeldi be ikarus. o kulaklık tanımayan motor sesi, vites değiştirirken çıkardığı garip viyaklama sesi.. anlayamazsınız..*
  • en arka tarafında oturanların hepsinin egzoz gazından ötürü karbonmonoksit zehirlenmesine maruz kaldığı.

    sert bir frende körükten ön kapıya ara koridor boş ise 1 saniyede uçabileceğiniz.

    yan yan oturma düzeni yüzünden ayakta ki yolcuların oturanlarda küçük bir tedirginlik yaşattığı otobüslerdir.

    üst tarafında ki hava kapaklarını açmak veya kapatmak için otobüs de bir adet herkül bulunması gerekir
  • 80sonu 90 başı ankara ile katıldığım nesildir.

    nedendir bilinmez aklımda bu otobüsün jantları en çok yer etmiştir.
    dile gelse konuşacak gibi duran mat sarıya boyanmış şekilli jant kapakları vardı bu otobüslerin. bir de kahverengi deri döşemeli rahatsız ve soğuk koltukları...

    ayrıca "otomatik kapı çarpar" ikazını da bu otobüs ile hayatımıza sokmuştuk. evvelki 1950'li amcaların otobüslerinde var mıydı bilemiyorum tabi ki fakat bu ikarusun 4 dilimli ikiye ayrılan otomatik kapısı gerçekten çarpardı. kim bilir kaç vatandaşımız telef oldu bu kapılar yüzünden. kapı aheste aheste açılcak gibi yapıp fake atardı. havası dolunca da bir anda ışık hızıyla paaaat diye açılıp kapanırdı. körüklü olanların

    körük kısmında yaşam mücadelesi vermek bugünün şartlarında bile oldukça zorlu bir serüven idi. körük kısmının zemininde otobüs döndükçe kendisi de dönen bir kapak vardı. o kapak kırılcak diye çok korkardık küçükken...

    anımsadığım kadarıyla en rahat yanı en arka camın önündeki dikilmelik boşluk idi.

    bir de önünde kağıt biletleri attığımız kumbara gibi bir kutu olurdu. bu da unutulmaz.

    bir de bilinçaltıma yer etmiş bir diğer öğe ise otobüsün pisliği olmuştur hep.
    bu ikaruslar o kadar pis olurdu, o kadar yıkanmazdı ki, gerçek bir ağır sanayi aracı görüntüsüne sahiplerdi.. her yerinden çamur akardı. benim zihnimde hep öyle yer etmiş. kullanılan standart kırmızı-kırık beyaz boyanın matlığından kalitesizliğinden midir nedir bilmem fakat hiç şöyle ışıl ışıl parlayan tertemiz bir ikarusa bindiğimi hatırlamam..

    89-1995 yıllarına kadar emek sekizinci caddeden binip kızılaya giderdik annem ile..karamürsel pasajı, soysal çarşısı, alp billuriye falan yardırırdım annemin peşinden.
  • körük kısmında sörf yapan nesildir. hem de eskişehirde.
  • yaşlandığımızı farkettiren nesil.
    biz bunlarla büyüdük.

    (bkz: leyland)

    dip note: ilk entry'deki fotoğrafın orijinali.
hesabın var mı? giriş yap