• bizi parçalamamasının nedeni düşük enerjisidir. yeterince yüksek enerjiye sahip olsaydı eğer bizi deler geçerdi ve yarattığı radyasyon nedeniyle hepimiz ölürdük.

    ışık farklı dalgaboylarında ve frekanslarda yayılsa da, vakum ortamında hızı sabittir ve bildiğimiz ışık hızıdır. başka bir deyişle vakum ortamında ışığın dalgaboyuyla frekansının çarpımı sabittir ve ışık hızına eşittir.

    ışığın enerjisi ise frekansı ile planck sabitinin çarpımına eşittir. bu enerji arttıkça ışığın frekansı artar ve dalgaboyu küçülür. bizim görebildiğimiz ışık genel toplamda oldukça dar bir dalgaboyu aralığı olan 390 ile 700 nanometre arasındadır. bazı hayvanlarda, farklı dalgaboylarını hissetme yeteneği görülebilir.

    görünebilir spektrumdaki en düşük enerjili renk kırmızıdır. bu yüzden bunun üzerindeki dalgaboylarına kızıl ötesi denir. düşük enerjili olması nedeniyle birçok alanda kullanılırlar. radyo dalgaları bunun en popüler örneğidir.

    görünebilir spektrumdaki en yüksek enerjili renk ise mordur. bu nedenle bundan yüksek enerjili bölgeye mor ötesi denir. enerji yükseldikçe dalgaboyu kısalır ve frekans, dolayısıyla da enerji artar. bu nedenle başlıktaki soru geçerli hale gelebilir. yüksek enerjili fotonlar da tıpta sık kullanılır. röntgen tekniğine yol açan x ışınları bunlardan biridir. yüksek enerjili bu ışınlar insan vücudunda dokulardan geçebilirken kemiklerden geçemezler. bu nedenle kırık vakalarında sık kullanılırlar.

    fakat bütün mor ötesi ışınlar gibi insan sağlığına zararlı olduğundan dolayı özellikle hamile kadınların röntgen çektirilmesi istenmez ve zaten gerekmedikçe radyasyona maruz kalmamak gerekir. aynı nedenle hamile kadınların avm, havaalanı gibi yerlerdeki x-ray cihazlarının içinden geçmemesi de normaldir. güvenlik nedenli üst araması bildiğim kadarıyla ayrı yapılıyor.

    daha yüksek enerji seviyelerine çıkıldığında ise çok ağır radyasyon yanıkları ile karşılaşmak mümkündür. bunlardan tıpta gene faydalanılır. özellikle kanser hastalarında kullanılan kemoterapi teknikleri, yüksek enerjili gama radyasyonuna sahip fotonların kanserli dokuya gönderilerek öldürülmesiyle uygulanır. kanserden kurtulmak için ödenmesi gereken çok ağır bir bedeldir ve genelde ömrün kalitesini düşürmekle beraber uzatır.

    bunun haricinde farklı ışımalar da literatürde muhakkak vardır. ışık kaynağı olan güneş'ten dünya'ya sadece görünebilir ışık tayfı ulaşmaz. bunlarla beraber yüksek enerjili radyasyon yaratabilecek frekanslardaki ışıklar da ulaşır. öte yandan, dünya'nın dönmesi ve çekirdeğinin sıvı demirden oluşması nedeniyle dinamo teorisi uyarınca dünya'nın manyetik alanı bu yüksek enerjili manyetik fırtınaları engeller. ayrıca aurora borealis denilen kuzey ışıkları da manyetik alanın kutuplara yakın bölgesinde dünya'nın çekimine kapılan bu yüklü parçacıkların atmosferdeki atomlarla etkileşime girerek ışıma yapması sonucunda oluşur.

    yüksek enerjili fotonlar euv denilen extreme ultra violet tipi fotolitografi makinalarında da yani bilgisayar çipi üretilen makinalarda da sıklıkla kullanılır. burada üretilen yüksek sıcaklığa sahip plazma iyon ve elektronlarının tekrar birleşmesi sağlandığında elektronlar enerjilerinin çoğunu kaybeder ve yüksek enerjiye sahip foton ışıması yaparlar.

    bu yüksek enerji, çip olacak numunenin üzerine gönderildiğinde onun işlenmesini kolaylaştırır. gönderilen fotonun enerjisi ne kadar yüksek olursa, o kadar hassas işlem yapılabileceğinden dolayı daha yüksek performansa sahip işlemciler üretilebilir. boyutların aşırı küçülmesi sonucu günümüzde popüler olan kuantum bilgisayarlar, kuantum mekaniğinin günümüzde sanayiye geçebilen en ciddi kısmını gösterir.

    bu sadece bir teknik olmakla beraber nükleer reaktörlerde de ve dahi nükleer silahlarda da benzer bir sistemle yüksek enerjiye sahip fotonlar yayılır. bu fotonların enerjisi hayli yüksek olduğundan dolayı başlıktaki soruya cevap verir ve bizi parçalayabilirler. öyle ki enerjisi yeteri kadar yüksek olan bir foton 2 metre kalınlığındaki bir çelik duvarın içinden bile geçebilir ve size nükleer bir saldırı altında dahi zarar verebilir. nükleer reaktörlerde yapılan işlem kontrollü gerçekleştirilirken, nükleer silahlarda enerji yoğunluğunun yüksek olması tahribatı artıracağından dolayı istenen bir durumdur.

    reaksiyon için gereken uranyum 235 izotopu doğal halde yüzdesel olarak uranyumun çok küçük bir kısmını oluşturur. wikiye göre bu oran %0.72'dir. santrifüj tekniği uygulanarak bu u-235 oranı daha yüksek olan uranyum yakıtı elde edilebilir. nükleer silahlar içinse daha yüksek saflıkta u-235 gerekmektedir.

    u-235 yarı ömrü nedeniyle oldukça stabil yapıdadır. fakat bu atoma gönderilecek bir nötron sonucunda oluşan u-236 son derece kararsız hale gelir ve atom parçalanır. parçalanması sonucunda ortaya ciddi miktarda enerji çıkar çünkü parçalanma sonucu ortaya çıkan baryum ve kripton elementlerinin formasyon entalpisi uranyuma nazaran oldukça küçüktür. ayrıca tepkime sonucu ortaya 3 adet daha enerjiye sahip nötron çıkar. bu nötronlar da geri kalan u-235 izotopuna çarparak daha şiddetli bir şekilde tepkimenin hızlanmasını sağlarlar.

    tepkime sonucu kaybolan kütle einstein'ın meşhur formülündeki gibi enerjiye dönüşür. bu enerji oldukça yoğun olan yüksek frekansa sahip fotonları etrafa saçarak nükleer radyasyona yol açar.

    edit: kemoterapi değil radyoterapi olacak. dar olansa ise görünebilir spektrumun kendisi, yoksa görünebilir ışığın dalgaboyu zaten hayli büyüktür.
  • kütlesi olmadığından olması lazım diye düşünüyorum ama bilgisi olan arkadaşlar açıklamasını yaparlar. tabi dalga geçmekten vakit bulurlarsa.
  • taşak geçilecek bir soru değil. gayet güzel bir soru, mizahşör arkadaşları pistten alalım lütfen.

    sorunun cevabı atmosferde gizli. zira dünyanın atmosferi sağ olsun, kimyasal bağları patır patır patlatabilecek enerjiye sahip fotonlara karşı kalkan görevi görüyor da bize ancak ve ancak düşük enerjili, çoğunlukla zararsız fotonlar ulaşıyor.

    atmosfer olmasaydı yazarımızın tabiriyle parçalama kabiliyeti yüksek fotonlar dünyanın yüzeyine ulaşır ve canlılığın oluşma ihtimalini çok çok büyük oranda düşürürdü.

    yani özet olarak ışık bizi parçalayabilir, ama dünya bizi koruyor.
  • 1.33×10^-27 kg m/s bir yeşil ışık fotonunun relativistik momentumu. fotonlar çoğu zaman herhangi bir atomaltı parçacığa çarpmadan yollarına devam edecek kadar küçük de olsalar, olası kusursuz bir inelastik çarpışmada aktaracakları momentum bu kadar. kısacası osurmanın daha büyük etkisi olur.

    ek: soru fotonun hızından hareketle sorulduğu için konuyu mekanik çarpışma açısından ele alarak yanıtladım. fotonla madde etkileşiminin şüphesiz bunun ötesinde compton saçılması, fotoelektrik etki vs. gibi farklı çeşitleri mevcut.
  • parcalamadigini nerden cikardiniz anlamiyorum.

    parcalamiyorsa ve delmiyorsa neden gunes kremi suruyorsunuz abi o zaman. morotesi isinlar deliyor ve deri altina nufuz ediyorlar, sonrasinda hucrelerdeki atomlara carpip soguruluyorlar ve carptiklari dna'lari vs bozuyorlar. sonrasinda cilt kanseri oluyorsunuz. kisaca parcaliyolar ama bu parcalanma sizin disardan ciplak gozle gozlemleyebileceginiz duzeyde olmuyor sadece.

    isik beni parcalamiyor diye iddia eden varsa gama isinlarinin onunde dursun denesin bi bence.
  • parçacık özelliği göstermenin "maddesel" özellik göstermesiyle ne alakası var? madde'nin kültesi olur, kütle uzaydaki yer değiştirmenin ivme değişimindeki zorluğu ifade eden bir birimdir, ışık kütlesizdir ve uzayda, vakumda, maddede fark etmez, ışık hızından daha yavaş ilerleyemez.

    diyebilirsiniz ki ama bazı malzemelerde ışık daha yavaş ilerliyor, burada bahsedilen ışık kavramı kuantize olarak foton değildir. fotonlar ışık hızından daha yavaş hareket edemezler. malzeme içerisinde yavaş görünmelerini açıklayan bir çok sebep var, elektronların yüksek orbitallerde geçirdikleri süreler, saçılma ve wave interferance ile alakalı bir durum.
    grup hızıyla faz hızının arasındaki farkı bilmeden anlaması zor olabilir, konumuz bu değil.

    görünür ışık sizi parçalayamaz, o kadar enerjiye sahip değil. gidin biraz gama radyasyonunun altında bekleyin, bakın nasıl parçalıyor sizi. ama genel olarak görünür ışığın etkisiyle atomik bağları koparamazsınız. yani koparabilirsiniz ama bu etki reversible bir olay olduğundan ve anlık olarak gerçekleştiğinden pek anlaşılmaz. yoksa güneş fırınları var mesela, ışığı odaklamak suretiyle üzerine odaklandığı yapının parçalanması sağlanabilir, çoğy katıyı ergitip buharlaştırabilir bile. ışığın enerjisi ve yoğunluğuna bağlı aslında. ama meta-stable moleküller hariç ışık genelde moleküllere zarar vermez. yoksa ultraviyole ışıkla bile havayı iyonize edebilirsiniz mesela. veya güneş ışığında bulunan uv ışığı derinizdeki dna moleküllerini bozup kansere yol açabiliyor.

    ışığın maddesel olduğunu varsayan hiç bir görüşü de ciddiye almayın. ışık bir dalgadır ve kuantize birimleri bir mermi gibi etki göstermez, gösteremez. mermiler atomlardan oluşur, ışık ise saf elektromanytik yayınımdan oluşur.

    ışığın momentumu ise doğrudan enerjisiyle alakalıdır, enerjisi de frekansı veya dalgaboyuyla alakalıdır. e = mc2 denkleminin aslı şudur; e^2 = (pc)^2 + (mc^2)^2 ışık kütlesiz olduğundan denklemin ikinci kısmına tabi değildir. siz de bir parçacık olmadığınızdan, herhangi bir mermi veya başka bir bulk atomik yığın olarak enerji denkleminin diferansiyelinden gelen kinetik enerji = 1/2 m v^2 denklemine tabisiniz.

    senin elinin altında ışığı o hıza ulaştıracak teknoloji falan yok, ışık zaten o hızda gidiyor! daha hızlı veya yavaş gitmesi zaten mümkün değil!

    ışığın momentumunun nasıl hesaplandığını merak edenler için (bkz: haarp/@roneil), ışığın enerjisinin nasıl bir ağırlığa* karşılık geleceğini entrydeki hesaplardan anlayabilirsiniz az çok.
  • fotonun momentumu çok çok düşük olduğu içindir. şöyle çok tatlı bir video var meraklısına.

    ekleme: aşağıda uzunca bir entry var. ışığın bizi "neden" parçalamıyor sorusuna kısaca enerjisi düşük olduğu için yanıtını vermiş. yani enerjisi yeterince yüksek olsa "parçalayabilirmiş" sonucu çıkıyor. ışığın enerjisi yüksekse kabaca dokunduğu yeri yakar. yani ısıtır. "parçalamaz". saygılarımla.
  • çarpar ve buyuk bolumu seker. ışık dediginiz sanirim gozlemlenebilir dalga boyu. ama parcalayan isik da var. gamma ve x gibi. yine de atomik boyutta oldugu icin atomik boyutta etki eder. gamma ve x isinlari kansorejendir. dna ya carparak sarmali kirarlar. dna kendini onarmaya calisirken de mutasyon aciga cikar ve kanser oluruz. yani isigin belirli bir dalga boyundaki formu gercekten yikicidir.
  • yaşlanıyorsun.

    doğal olarak zaman geçiyor. ışık hızınıda hesaba katarsan eğer zamanla aslında yok oluyorsun.

    edit:
    mesela canlı varlık olması değil. cansız bir varlık bile doğa ortamında zamanla yok olur.
  • kısa dalga boylu ve yüksek frekanslı ışınlar uv, x, gama ışınları soğuruldukları ya da içinden geçtikleri maddelere enerjilerini aktarırlar. bunlar iyonize edici ışınlardır ve bu ışınlara maruz kalındığında, gerçek anlamda dokularda bulunan atom ve moleküllerden elektron koparırlar. yani, yeterli güce sahip ışıma, parçalama / deforme etme özelliğine sahiptir.
hesabın var mı? giriş yap