• can dündarın yazısıyla daha da iyi anladığımız şarkıdır.

    peki kaçımız biliriz o içimize işleyen sözlerin nasıl yazıldığını ve bestelendiğini ? işte can dündar'ın kaleminden ''o mahur beste''nin hikayesi.

    taksim'de cafe pandrossa'da buluşmuş üçü: attilâ ilhan, ahmet kaya ve gülten kaya...
    pandrossa, şair'in vazgeçilmez mekânı o sıralar...
    ahmet kaya'nın, -ilhan'ın deyimiyle "o deli kara çocuk"un- elinde bir kaset... kasette yeni bir şarkı:
    "mahur..."
    yine şair'e haber vermeden bestelemiş şiirini...
    "böyle bir sevmek"te, "yangın gecesi"nde "cinayet saati"nde, "jilet yiyen kız"da yaptığı gibi...
    sonra da eşi gülten'e ricacı olmuş yine:
    "attila bey seni benden daha çok seviyor. dolayısıyla usta'ya şarkının haberini vermek yine sana düşüyor".
    gülten çevirmiş telefonu... ertesi güne randevulaşmışlar.
    şiir, bir tablo gibi önlerinde duruyor:
    "şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
    gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız".

    ahmet kaya lafa girmeden attilâ ilhan, "dur ben sana bu şiiri nasıl yazdım onu anlatayım" demiş:
    "12 mart sonrasının kahır günleriydi. bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: deniz'lere kıymışlardı. karşıyaka'dan izmir'e geçmek için vapura bindim. deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm".
    "bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    gittiler akşam olmadan ortalık karardı".

    * * *
    o anlattıkça ıslanmış kirpikleri gülten'le ahmet'in...
    bir kadın ismi sandıkları müjgan'ın eski dilde "kirpik" anlamına geldiğini orada öğrenmişler. şair'in "müjganla ağlaşmak"tan kastını da orada çözmüşler.

    şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
    gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız

    bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    gittiler akşam olmadan ortalık karardı

    bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
    sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
    simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
    geceler uzar hazırlık sonbahara
  • "fikirlerimiz, onlari tasiyacak kudrette oldugumuz nisbette bizimdirler." vurucu cumlesini iceren ahmet hamdi tanpinar romani..
  • "mahur beste", sadece aynı adı taşıyan romanda değil, "huzur" ve "sahnenin dışındakiler"de de tam bir roman kahramanı edasıyla gezinir durur. mahur beste, mahur makamında yapılmış en ünlü beste olan ve mesut cemil yönetimindeki fasılca taş plağa okunan eyyub” bekir ağa'nın "bir âfet-i mehpeyker ile nüktelerim var" sözleriyle başlayan bestesi değil, tanpınar'ın kurmaca kişisi talat bey'in karısının kendisini terk etmesi üzerine neşati'nin bir gazelinden yaptığı bir beste olarak sunulur. romanını bekir ağa'ya adamış olması. tanpınar'ın aslında gerçek besteden etkilendiğini ve esinlendiğini gösteriyor.

    tahir abaci
    radikal 2
    6 haziran 1999
  • mahur beste tanpınar'ın kısa diğerleri kadar ünlü olmamış bir romanıdır. ancak ünü tanpınar'ın diğer romanlarını okuyanlar arasında ister istemez almış yürümüştür. albert camus'unun tersi ve yüzü romanını yazdıktan sonra (ki yazarın ilk romanıdır ve yanlış hatırlamıyorsam ilk baskısı cezayir'de yapılmıştır) yıllar yıllar sonra dediği gibi "ben aslında yazmak istediğim herşeyi yazmış idim oraya" lafındaki gibi tanpınar da mahur besteyi başka başka ürünlerinde bazen başlı başına bir karakter olarak kullanır. edebiyatçılar derler ki gerçekten de camus'nün tersi ve yüzü romanında daha sonradan yazacaklarının ipuçlarını bulmak mümkündür. ben bilmiyorum mahur beste tanpınar'ın yazdığı kaçıncı roman ancak kendi ailesinde de bir talat bey olduguna ve bu mahur bestenin kendisini de cok etkiledigine inanıyorum. (döndüm okudum karman çorman yazmışım, kalsın böyle)
  • şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
    gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız

    bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    gittiler akşam olmadan ortalık karardı

    bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
    sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
    simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
    geceler uzar hazırlık sonbahara
  • "gittin emmaki kodun hasret ile canı bile
    istemem sensiz geçen sohbet-i yaranı bile"

    neşatî nin ünlü bir gazelinin ilk beyitidir ve ahmet hamdi tanpınar tarafından huzur ve mahur beste romanlarında kullanılmıştır. aynı gazele yahya kemal beyatlı birtahmis döşemiştir. huzur romanında bu beste sanki bir roman kahramanı gibi işlenir ve aynı derecede etkileyicidir. mümtaz'ın sevgilisi nuranın dedesi talat efendi tarafından bestelenmiş bir eserdir ve yanılmıyorsam ferahfeza makamındadır.
  • "mahur beste kucuk ve kisa seklinde insanin tenine yapisan o aci cigliklardan biriydi. eserin kendi macerasi da garipti. talat bey'in karisi nurhayat hanim misirli bir binbasi ile seviserek kacinca mevlevi muhibbi olan talat bey bu eseri yazmisti. hakikatta tam bir fasil yapmak istiyordu. fakat tam o esnada misirdan gelen bir dostu nurhayat hanimin olumunu haber vermisti. daha sonra ise bu olumun eserin bittigi geceye tesaduf ettigini ogrenmisti..."(bkz: huzur)

    gittin emma ki kodun hasret ile cani bile...
  • bu kadar az bilinmesine şaşırdığım, saatleri ayarlama enstitüsü veya huzur kadar güzel olan roman. dönem hakkında da çok fazla bilgi veriyor. bir de ahmet hamdi'nin romanlarında o kadar karakter içinden birinde mutlaka kendini görüyorsun. ben çoğunlukla o baş karakter olmasına rağmen silik kişiliğiyle geride kalmış, neredeyse unutulacak olan insanda kendimi görüyorum.* mahur beste'de de bu kişi behçet bey'di. romanın sonlarına doğru iyice unutulmuşken, yazarın behçet'e yazdığı mektup sayesinde daima hatırlanacak bir karakter haline geldi.
    ''sizde garip bir mazhariyet var, behçet bey; herkes gibi maddesiyle gezinen bir insan olduğunuz halde bir rüyaya benziyorsunuz. belki de hayatınızı doğru dürüst yaşamadığınız için bu tesiri yapıyorsunuz. o kadar ki, yaklaştığınız insanlara kendinize mahsus bir zamanı aşılıyorsunuz. bölünmezlerin bölünmezi, çekirdek halinde bir zaman..''

    ismail molla ile sabri hoca'nın konuştukları kısım da çok güzeldir.
    '' -hele bir o gitsin de..(aldülhamit)
    -işte tam onların ağzıyla konuştun.hele bir o gitsin..hele bir sabah olsun..biz sanıyoruz ki bütün fenalıklar sadece ondandır. halbuki değil; fenalık daha derin, daha köklü. abdülhamit gibi bir ifriti doğuracak kadar büyük. iyice yerleşmiş. abdülhamit nedir? senin, benim gibi bir insan. yalnız bizden biraz başka türlü. aldülmecit'in oğlu olmayıp benim oğlum olsaydı hiç de fena adam olmazdı. biraz vehimli, korkak. orta halli bir marangoz. titiz, dikkatli, küçük şeylerin üzerinde durmaktan hoşlanan
    bir adam. saraydan çıkar şu adam, öyle orta halli bir eve koy;
    muhakkak her akşam kalemden gelir gelmez soyunup dökünüp
    mutfağa girecek, yahut da elinde keser, tahtaboş tamir edecekti.
    terliklerini takkesini giymiş bir abdülhamit bey… rütbesine göre
    beyefendi, yahut da saadetlü abdülhamit paşa hazretleri..''
  • mahur beste isimli sarki esasen mahur makaminda degildir, nihavend makamina tekabul etmektedir, isminden yola cikarak mahur mak'aminda oldugunu dusunen zat-i muhteremlere duyurulur
  • mahur beste, ahmet hamdi tanpınar’ın yarım kalmış bir romanıdır. behcet bey isimli ana karakterle başlayıp bir süre sonra bir çok kahramanla sizi tanıştıran bu eser abdulaziz devrinden cumhuriyete kadar yaşamış kişiler üzerinden bizi osmanlı toplumuna satırları arasından ziyaret ettirir. behcet bey, babası ve babası akranları sayesinde zamanın makam mansıp hayallemelerinin nasıl oldugunu, 31 mart vakası üzerine bir takım fikirleri olan tanpınar’ın bu fikirleri karakterler üzerinden nasıl verdigini görürüz. örneğin karakterlerden birine sultan ll. abdulhamit’i tarif ettirişi hayli ilginçtir:”..abdulhamit nedir?senin benim gibi bir insan.yalnız bizden biraz başka türlü abdulmecid’in oglu olmayıp benim oglum olsa idi hiç de fena olmazdı.biraz vehimli,korkak.orta halli bir marangoz.titiz, dikkatli, küçük şelerin üzerinde durmaktan hoşlanan bir adam.saraydan cıkar su adamı, şöyle orta halli bir eve koy:muhakkak her akşam kalemden gelir gelmez soyunup dökünüp mutfaga girecek, yahut da elinde keser, tahtaboş tamir edecekti. terlikleini ve takkesini giymiş bir ;abdulhamit bey.rütbesine göre beyfendi, yahut saadetlû addulhamit paşa hazretleri.sabahleyin ikdam gazetesini penceresinin önünden okuyor. evden çıkarken mutfagın atesine dikkat etmesini, cocuklarını sokaga salıvermemesini sıkı sıkı tembih ediyor...” önemlisi de tanpınar’ın hayal gücü sayesinde azcık bir malumatı bizim önümüze şaşırtacak derecede geniş bir teferruat ile süsleyip koyar. kitabın sonundaki mektubu da okudugumuzda mahur beste’nin aslen bahcet bey’in anlatılarından yola cıkan tanpınar’ın sözlü tarihi, bir insan hayatını romanlaştırması oldugunu anlarız. bir diger ihtimal ise; tanpınar’ın tahayyülünde yarattıgı karakterden artık sıkılmış olması ve bu sebeple ir kaçış gibi bu mektubu hayali muhatabı behcet bey’e yazmış olabilecegi.
    kitabı okurken siz de tanpınar gibi karakterlerin coklugundan, anlatılış nizamsızlıgından şikayet edebilirsiniz.
    yazar kitabı, büyük bestekar eyyubi bekir ağa'nın ruhuna ithaf eder. bu ithaf eserin eyyubi bekir ağa'ya ait
    olduğu izlenimini vermekle birlikte mahur saz semaisi olarak bilinen bestenin sahibi ref’ik tala bey’dir ki kitapta kendisinin hayal kırıklıgı ile biten bir aşk neticesinde bu eseri ortaya cıkardıgı yazılıdır. ama bununla birlikte ebubekir ağa'nın da eyyubi mehmet
    bey'in de ünlü mahur besteleri var fakat güfteleri
    değişik.

    behcet bey baba otoritesinde yetişmiş bir memur cocugu olmakla birlikte babasının begenisinde akredite olmamış becerilerini o’nun yoklugunda inkişaf ettirmiş bir şûra-yı devlet aza mulazimlerinden çelimsiz hatta biraz da çirkince bir zattır. babasının heybeti yanında hiç bir zaman kendini gösterememiş fakat tek evlad oldugu için de tüm gözlerin de kendinden geri i oldugunu bilerek büyümüştür. bir vesile ile babasının akranlarından olan bir zat’ın ata molla’nın güzel, alımlı, zeki, iyi yetirtirilmiş kızı ile nikahlanması irade-i şahane ile emrolunur. yani abdulhamit bu iki gencin evlenmesini hiç niyette, hesapta yok iken irade buyurur. bu hakanın bir oyunudur esasında. ata molla’nın kızı atiye hanımı gören şehzadelerden biri derhal bu kızla evlenmek istedigini sultana ulaştırır fakat daha öncelerden kendisine muhalifliğini ve de densizliğini bildigi ata molla’nın kendisine dünür olmayacagını düşünen sultan bu kızı tez elden evlendirmeye karar verir ve bunu da vakt-i zamanında sürgüne yolladıgı ismail molla’ya bir jest olsun diye onun oglu ile olmasını emreder.
    ve bu olay hikayeyi oluşturan kırılma noktasıdır. kendisinin kaldıramayacağı kadar güzel, alımlı egitimli bir hanımla evlenen behcet bey ve gene kendisinin kaldıramayacağı kadar iğreti, çelimsiz, biraz kaypak bir beyle evlenen atiye hanım.
    kahrından, hayatta eşi sayesinde edindiği ümitsizlikten dolayı evliliğinin onuncu senesinde vefat eden atiye hanıma nazaran seksen küsür yaşına kadar yaşayıp neler neler görmüş bu uzun zaman yaşamaklıgını da küçüklüğünden beri ciddiye alınmadıgı zamanlarda, zamanla sahip oldugu mukavemetli yapısına borçlu olan behcet bey..
hesabın var mı? giriş yap