• "mescidde riyapişeler etsün ko riyayı
    meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai"

    şeyhülislam yahya
  • halkımızın bir türlü sessiz olmayı öğrenemediği yer.

    abi kıla tüye kadar en olmayacak konuda saçma sapan uydurmalar yapmışlar yok baş parmağın öyle durmasın yok ayakların bitişik dursun gibi. keşke biri de çıkıp "mescitte ses çıkartana peygamber lanet okudu" gibisinden bir şey uydursaydı da huşu ile namaz kılınması gerekli yerde allah'ımıza konsantre olsaydık.

    kendileri anlayarak namaz kılmıyor namazı eğil kalk şeklinde algılıyor olabilirler de haberimiz var; herkes sizin gibi namazı anlamayarak anlamadığı dilde papağan gibi içi boşaltılmış ibadet yapmıyor!

    günah olmasa mescitte sessiz olun tarzında bir hadiste biz uydurur altına müslim sahih hadis yazar yedirirdik. amma velakin günah işte.

    bunun illa hadis olmasına gerek yok aslında. böyle laubali laubali telefonlarda bağıra bağıra konuşan, mescite gelip yanındaki arkadaşları ile uzun uzun muhabbet eden şahıslar; başkasının "huşu ile saygı ile kılmaya çalıştığı namazı" engellemekten de korkmaz mısınız? allah kuran'da namazlarımızın huşu ve saygı ile kılınmasını istiyor!

    not:
    alak suresi 9. ve 10.ayet
    gördün mü, bir kulu namaz kılarken engelleyeni?
  • mescid, secde edilen yer anlamına gelmektedir ve müslümanlar için ibadet mekânlarıdır.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    “allah’ın mescitlerini o’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (başka türlü girmeye hakları yoktur.) bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.” (bakara, 114)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “…mescidler ne için yapılmışlarsa ancak o maksatlarla kullanılacak mekanlardır.” (müslim, mesâcid 80, 81. ibni mâce, mesâcid 11.)

    allâh teâlâ’nın emriyle yapılan kâbe, dâimâ ilâhî muhâfaza altındadır. târihte “fil vak’ası” olarak bilinen hâdise, bunu ortaya koyan ibretli misâllerden biridir.

    yemen vâlisi ebrehe, roma imparatorunun da yardımıyla san’a’da yaptırdığı kiliseye arzu ettiği ölçüde rağbet edilmediğini görünce, son derece sinirlendi. ardından arapların eskiden beri kudsiyyetini kabûl edip ziyâret edegeldikleri kâbe’yi yıkmaya karar verdi. içinde, günümüzün tankları mesâbesinde olan fillerin de bulunduğu büyük bir ordu hazırlayarak mekke’ye yürüdü. böylelikle, -gûyâ- insanların yönlerini, kendi yaptırdığı kiliseye çevire-cekti.

    ebrehe’nin gözü o kadar dönmüştü ki, gasbedilen develerini geri istemeye gelen abdülmuttalib’e şaşarak:

    “–ben kâbe’yi yıkmaya geldim. sen ise develerini düşünüyorsun!” demiş ve abdülmuttalib’in kâbe için:

    “–onun sâhibi var! o, onu korur!” ifâdelerine mukâbil kibirle:

    “–bana karşı onu koruyacak yoktur!” hezeyânında bulunmuştu. mekke’ye yaklaşan ordusuna kâbe’ye hücum emri verdi. fakat mina ile müzdelife arasındaki vâdi-i muhassire gelince filler yürümez oldu. gökyüzü ebâbîl kuşlarıyla doldu. onlar, ayaklarında getirdikleri pişkin tuğladan yapılmış taşları ebrehe ordusunun üzerine dolu taneleri gibi boşaltmaya başladılar. bu taşlar, kime isâbet ediyorsa, onu helâk ediyordu. mekke’nin önü bir anda insan ve fil mezarlığına döndü. sıkletsiz küçücük kuşlar, tonlar ağırlığındaki filleri ezip yere serdiler. bu dehşet dolu ilâhî mûcizenin tahakkuk ettiği yıla “fil senesi” denildi.

    allâh teâlâ bu hâdiseyi kur’ân-ı kerîm’de şöyle anlatır:

    “rabbinin fil ashâbına neler yaptığını görmedin mi? onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. bu kuşlar, onlara pişmiş çamurdan taşlar atıyorlardı. nihâyet onları yenilip çiğnenmiş ekin yaprağına çevirdi.” (fîl, 1-5)

    çünkü kâbe, cenâb-ı hakk’ın, emr-i ilâhîsi ile inşâ ettirdiği “hâne-i birr”i idi. orası, allâh’a kulluk mekânı olarak kudsî ve mübârek kılınmıştı. bunun için ilâhî muhâfaza altına alınmıştı.

    ebrehe’nin ibâdethâneye karşı yaptığı bu saygısızlığa verilen cezâ ise, kıyâmete kadar aynı şekilde yapılacak diğer hareketler için de bir tehdit mâhiyeti taşımaktadır. (osman nûri topbaş, hz. muhammed mustafa (sav)-1, erkam yay.)

    cami ve mescidler, zikir, ibadet ve kur’an okumak gibi tamamen dînî işler için yapılmışlardır. cami ve mescidleri kuruluş amaçlarının dışında kullanmak doğru değildir. mescidlerin mâbed kutsiyeti ve sukûneti her zaman korunmalıdır.
  • alışveriş merkezlerinde, havalimanlarında, büyük fabrikalarda, otobüs terminallerinde de bulunur. ama bu aralar fazlasıyla her yeri çevirmeye çalışılan yerdir. bazı insanların okullari, devlet dairelerini, müzeleri çevirmeye çalıştıkları yerdir. tuhaftır geçenlerde gazete haber olmuştu; bazı devlet daireleri diplerinde cami / mescit olmasına rağmen mescit muameleri görmektedir. (bkz: dinle övünmek) (bkz: dini gösteriş aracı olarak kullanmak)

    insanlar dini vecibelerine göre sosyal yaşantıyı düzenlemek adına, her yer her halukarda mescit olsun, abdeshane olsun diye taleplerle karşımıza gelmeye başlamışlardır. aksi durumda olanları işe ayrımcılıkla, din ve vicdan özgürlüğü kısıtlamakla suçlamaktadır.

    tuhaf biz toplum sözleşmesini yapalı çok olmadı mı ? bu ülkede iş hukuku vb hukuklar yerine dine göre mesai saatleri ayarlanmaya mı başladı ? pardon pardon toplum sözlesi ile yürütmeye bu görevi vermiştik. hani akp'ye ! tabi ya niye şaşırıyorum ki !
  • ofislerde bulunanı huşu açısından sıkıntılı olsa da büyük konfordur.
  • hemen yakınında bir cami yoksa, her işyerinde olması gerekir. korkulacak bir şey de değildir. istemiyorsanız uzak durur, yokmuş gibi davranabilirsiniz. sadece namaz kılmak isteyen çalışanlara kolaylık sağlar.
  • namaz kılınan camiden çok küçük ibadethane. ihlas net'te sabahlayanların (ki ya huzursuz ya jaws'tır) uyuduğu ve zorla uyandırıldığı yer.
  • kilise versiyonu icin,
    (bkz: sapel)
    (bkz: shapel)
  • artık okullara da açılmaya başlanmıştır

    http://www.milliyet.com.tr/…/12/07/yasam/yas02.html
  • enes arslan, kamu binalarıdır dedi.
    toplumun yararına olan tüm kurumlara denilir.
hesabın var mı? giriş yap