• "biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz" demiş müthiş deha... şu cümleyi kurabilmek bile başlı başına atatürk'ü sevmek için yeterli bir sebeptir bana göre... saygı ve özlemle...
  • "hatay benim şahsi davamdır" cümlesi, siyasetimizin basiretsizliği ve içine saplandığı tümden cehalet yüzünden, yıkılıp giden ve binlerce insana mezar olan hatay'ın ardından yeniden ortaya çıkmış ve "hatay hepimizin davasıdır" noktasına gelinmiştir. milletimizin reaksiyonunu anlamakla beraber sözün başlangıcı ve gidişatına da değinmek gerekir. bunun için kılıç ali'nin anılarını kullanacağım (anılarının 335-336. sayfaları):

    bir akşam, sofradan, ani olarak ankara palas'ın altındaki pavyona gitmeye karar vermişti. o günlerde ankara'ya gelmiş olan fransa'nın suriye olağanüstü komiseri ponçet'nin de tesadüfen orada olduğunu haber aldı. bunun üzerine, kendisine ayrılan masaya oturmadı, salonun ortasına doğru yeni bir masa hazırlanmasını emretti. olağanüstü komiser ponçet'yi de masaya davet etti. nuri conker'i ve diyarbakır milletvekili kazım paşa'yı ve beni komisere ayrı ayrı takdim etti. o günlerde fransa hükümeti hatay meselesinde bazı güçlükler çıkarıyor, bu da atatürk'ü üzüyordu. olağanüstü komisere içini döktü ve ona da aynen şöyle dedi:

    "hatay işi, benim şahsi davamdır."

    ve kızgın bir sesle devam etti:

    "beni üzüyorsunuz. korkarım ki beni, meseleyi başka türlü halle mecbur bırakacaksınız!"

    atatürk'ün yüksek sesle söylediği bu sözleri herkes duyuyor ve dinliyordu. hazır bulunan arkadaşlardan –zannederim– kazım paşa, atatürk'ün sözlerini fransızcaya çeviriyordu. orada bulunan bir genç, atatürk'ün "beni üzüyorsunuz" sözü karşısında ayağa kalkarak şöyle bağırdı:

    "atatürk! üzülme. arkanda biz varız!"

    atatürk birdenbire sesin geldiği tarafa doğru başını çevirdi. kaşları kalkmıştı. salon derin bir sessizliğe gömüldü. atatürk'ün, gencin müdahalesine sinirlendiği sanılıyordu. oysa atatürk, gözlerini sözün sahibi gence dikerek şu cevabı verdi:

    "biliyorum çocuğum! onu bildiğim içindir ki, böyle konuşuyorum!"

    bütün salon coşmuştu.
    ...
  • “atatürk bulunduğu yerde neşe ve şevki susturan ikiyüzlü bir şark zorbası değil,şenlik içine katılan,halk sevincini içine sindiren,içenle içen,oynayanla oynayan,konuşanla konuşan bir halk arkadaşı idi.
    halkın içine girdiği vakit kendini tam yerinde hissederdi.
    halk ile haşır neşir olurdu.mustafa kemal’i halk ile beraber görünce, ikiyüzlü yobazlar kaybolup giderlerdi.
    o kalabalıktan ürken ve kalabalığı kendilerinden iki üç asker kordonu ötede tutan diktatörlerin aksine,nefesine nefesi karışan kalabalıkta kuvvet bulurdu.bütün ömrü boyunca halktan hiçbir saldırı beklememiştir.”

    çankaya falih rıfkı atay
  • değerini her geçen gün daha da iyi anladığımız ulu önderimiz.

    saygıyla ve minnetle anıyoruz.

    dipnot: bize bıraktığı emanete hıyanet ettiğimizin düşüncesi de her geçen gün beni kahrediyor.
  • atatürk bedenen yeryüzüne gelerek yeryüzünü onurlandırmıştır, düşünceleri sonsuza kadar yaşayacaktır.
    kendisi gelmiş geçmiş en büyük devrimcidir.

    bazıları kendilerine başka devrimciler arıyorlar ama yanılıyorlar, tamam che, castro vb kişilerde dünyaya iz bırakmıştır ama atatürk ile kıyas dahi edilemezler.
    atatürk ustadır, diğerleri ise çaylak.

    görsel
  • "çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdur."
  • “yurtta sulh, cihanda sulh!” diyen ebedi liderimiz. bu barış dünyanın dört bir yanından gelen yardım ekipleriyle ışıldadı ülkemizde son günlerde. “daniel here, korkma” dedi adam, bir depremzede teşekkür edip ayaklarına kapandı üç kişi kaldırıp sarıldılar. küçük bir kız çocuğunu kurtaran adam anlatamadı ağlamaktan. yunanistan’da haberler deprem görüntüleriyle, ben seni sevdiğimi şarkısıyla açıldı, biz burada ağladık. ülkelerine dönmeden önce kapalı çarşıyı gezen çin kurtarma ekibine alkışlarla teşekkür ettik, nasıl da mutlu görünüyorlardı. barış böyle bir şey. sadece mutluluk verir, içinde kötülük barındırmaz. bir araya gelmez denilen insanlar beraber güler, beraber ağlar. atatürk’ün bu sözünün önemini unutmayalım. unutturmayalım.
  • mina urgan'ın anılarından:

    ankara palas'ın balo salonuna girince, bir de baktım, ezilmiş domates renginde, çok koyu kırmızı görkemli bir suare elbisesi giyen şefika *, mustafa kemal ile konuşmakta. hemen ruşen eşref'lerin elinden koptum, anneme koştum, bir şey söylemeden yanında durdum. şefika fena bozuldu; beni görmemezlikten geldi. ama mustafa kemal durumun farkına varmıştı. 'hanımefendi, bu çocuk kim?' diye sordu. annem de 'kızım, efendim' demek zorunda kaldı. mustafa kemal karşıma geldi, elini uzattı. ben de elini öpeceğime, sıkı sıkı tutup, salladım. annem 'öp' dercesine, belli belirsiz bir hareket yaptı. mustafa kemal, bunun da farkına vardı. 'hanımefendi, o benim arkadaşım, elimi neden öpsün ki?' dedi. sonra, 'yiyecekmiş gibi, neden öyle bakıyorsun bana?' diye sordu. 'efendim, sizi daha önce hiç görmemiştim de ondan' dedim. mustafa kemal, 'görmedinse senin kabahatin. çankaya'daki evimi bilmiyor musun? oraya pekala gelebilirdin. artık beni tanıyorsun. canın istediği vakit oraya gel, beni görmek istediğini söyle' dedikten sonra, yaşım, gittiğim okul, hangi oyunları sevdiğim, kitap okutmaktan hoşlanıp hoşlanmadığım, büyüyünce ne olmak istediğim konusunda bir sürü soru sordu. derken orkestra bir vals çaldı. 'gel, seninle dans edelim' dedi. benim vals falan bildiğim yok. bana öğretmek için, biraz çaba gösterdi; ama gene de beceremiyordum. 'sen bu işi yapamayacaksın' diyeceğine 'ben senin için fazla ihtiyar bir kavalyeyim. yaşına uygun genç bir kavalye bulalım sana' dedi.”

    kendisini ayrı ama çocuk sevgisini apayrı seviyorum!
  • ulu önder gazi mustafa kemal atatürk'ün siroz hastalığı günümüz şartlarında tedavi edilebilir miydi ?

    cevap: büyük ölçüde evet.

    türkiye cumhuriyetinin kurucusu, ebedi başkomutanımız atatürk, 1938 yılının başlarında çeşitli rahatsızlık belirtileri göstermeye başladı. halsizlik, kaşıntılar ve iştahsızlık ile kendini belli eden bu rahatsızlıkları, kontrol edilmesi güç bir şekilde burun kanamaları da takip etmeye başladı. bunun üzerine muayenesi gerçekleştirildi ve karaciğerinin büyüdüğü ve sertleştiği tespit edildi, atatürk "karaciğer yağlanması" olarak bilinen ve tedavisi daha mümkün olan hastalığa değil de siroz hastalığına yakalanmıştı ve bu doktorlar tarafından net bir şekilde söylenmişti. ayrıca, atatürk'ün durumunun vahim olduğunu da yaveri salih bozok, ismet paşa'ya haber vermişti.

    atatürk'ün siroz hastalığına yakalanmasının sebebi sadece yoğun alkol tüketimi görülmemeli, hepatit b ve c virüsleri de karaciğer'e saldırıp iltihaplanma sonucu siroz hastalığına sebebiyet verebilir, atatürk'ün hangisi kaynaklı siroz hastalığına yakalandığı net olarak bilinmiyor. atatürk, siroz hastalığına yakalandıktan sonra maalesef ki sağlığı hızla bozulmaya başlamıştı, karaciğer vücudumuzun en hayati organlarından biri olduğu için atatürk hızla güçsüzleşmeye ve rahatsızlanmaya başlamıştı.

    insanların elinden "atatürk'ümüz ölemez, o bu savaşı da kazanır" diye dua etmekten başka bir şey gelmiyordu, atatürk'ün tedavisi için doktorlar hızla çalışmaya başladı fakat o dönem için siroz hastalığıyla alakalı yapılabilecek şeyler gerçekten çok sınırlıydı. siroz hastalarının karnı ciddi ölçüde su toplar, çünkü karaciğer vazifesini yerine getiremez ve normal insanlarda olduğu gibi yediğimiz, içtiğimiz besinlerin kontrolü sağlanamaz,vücutta zehirlenme belirtileri baş gösterir.

    atatürk'e siroz hastalığı için tedavi uygulamak için fransa'dan doktor bile getirilir, fakat siroz hastalığının tedavisi o zaman sadece türkiye'de değil tüm dünyada yoktu. yapılabilecek olan tek şey yapılıyordu, o da atatürk'ün karnı su topladıkça o suyu boşaltmak! ama bu da hastayı çok yoran bir işlemdi. atatürk, karnından su alma işlemlerinden sonra bazen çok rahatlıyor, bazen de çok daha fazla rahatsızlanırmış.

    peki, günümüz şartlarında atatürk'ün hastalığı için ne yapılabilirdi ?

    cevap: karaciğer nakli!

    bir ulusun hala "manevi babası" olarak görülen, onun için hala her 10 kasım'da saat 09:05'de nasıl saygıyla ayağa kalkıyorsak ve onun için gözlerimiz doluyorsa(eminim ki yüzyıllar boyu da bu devam edecek), atatürk'ümüz için "karaciğer nakli gerekiyor, fakat veren kişinin yaşama şansı yok) bile dense yüzbinler, milyonlar sıraya girerdi benimkini alın diye.

    dünyada ilk karaciğer nakli 1963 yılında abd'de dr.thomas starzl tarafından yapılmıştı fakat hasta uzun süre yaşayamadı, çünkü vücut tarafından nakledilen karaciğer reddediliyordu ve hasta vefat ediyordu. 1967 yılında nakil yapılan bir çocuksa uzun süre yaşadı, 1980'li yıllara gelindiğinde "cyclosporin" ismindeki bir ilacın keşfedilmesiyle organ reddi büyük ölçüde kontrol altına alınmış ve başarılı nakil sayıları artmıştı.

    alkol ya da hepatit virüsü kaynaklı karaciğer sirozunun tedavisi günümüz şartlarında çok rahat mümkün olabiliyor, hatta ülkemizde de yakın bir şekilde gördüğümüz örnekler var; hakan taşıyan da alkol kaynaklı karaciğer sirozuna yakalanmıştı ve yapılan nakil ile şu an gayet sağlıklı bir hayat yaşıyor.

    yani, atatürk'ümüzün çocukluğundan beri yaşadığı sıkıntılar ve manevi şanssızlıklar(küçük yaşta babasını kaybetmesi gibi) hastalığı döneminde de onun yanında olmuş ve tedavisi mümkün olmayan bir hastalık ile de peşini bırakmamıştı. keşke o güzel doktorlarımız karaciğer naklini o zamanlar yapabilseydi de, o hayalindeki türkiye cumhuriyetini inşa etmek için biraz daha fazla yaşayabilseydi..
  • yemin ederim öyle seviyorum ki bazen durup dururken içlenmiş anaokulu çocuğu gibi gözyaşı döküyorum ardından.

    şuraya bir bakın.

    kurtuluş savaşı sonrası öksüz kalan türk çocuklarıyla ilgilenen, çocuk esirgeme kurumu'nun kurucusu doktor mehmet fuat'a türk mitolojisindeki anaların, çocukların koruyucusu büyük tanrı umay'ın adını soyadı olarak vermiş.

    (bkz: mehmet fuat umay)

    her alanda mı bilgili, kültürlü olunur be paşam. ve ulusunu ondan daha çok seven başka bir önder gelmiş midir yeryüzüne, bilmiyorum.
hesabın var mı? giriş yap