• fotografçılıkta türkçe karşılığı "kum" olan ingilizce "grain" sözcüğüne olay dijitalleşince "noise" diyen kabız amarıkalı bokyedicibaşından daha salağı varsa o da, "yüksek isoda gürültü fazlalaşıyor." diye yazan türk kişisidir. "gren" bile dese salaklığı o kadar belli olmayacak bu koyunlardan sürüyle var(mış) bulunduğumuz ortamlarda.
  • [aynı isimle ve aynı yıl çekilmiş tim robbins'in de bir filmi olunca, avustralya menşeli olanı unutulmuş:]

    2007 yapımı, matthew saville in yazıp yönettiği, alternatif bir film. sidney'in 2 yakasında 2 cinayet işlenir; birinde bir kadın, diğerinde 7 kişi öldürülür; dedektifler iki olayın bağlantılı olduğunu düşünür. hayattan hiçbir beklentisi ve iddiası olmayan, kendi halinde yaşayıp giden, noel iznine çıkabilmek için uğraşan ve arada sırada kulağında duyduğu garip uğultu kendisini iyice rahatsız etmeye başlayan polis memuru da bu araştırma görevindeki bekleme nöbetlerinden birine verilir.

    ne koşturan dedektifler, ne deliller, ne kriminal laboratuvarlar var filmde. bir tanık, basit bir polis memuru, bir kaç mahalleli var; cinayetlerin onların küçük dünyasından görünüşüne dair basit ama fazla etkileyici bir film. isa'lı, noel'li küçük göndermeler ise, tam tadında kalmış ufak bir çeşni.

    --- spoiler ---

    polis memuru bir ara ufak bir tirat atıyor, özetle şöyle bir şey söylüyor:
    beynin, ölümden sonra birkaç dakika daha yaşadığını öğrendim. bence cennet ve cehennem fiziksel ölümümüzle beyin ölümümüz arasındaki o anlarda, hayatımıza dair hatırladıklarımızdan başkası değil. eğer hayatımız boşuna geçmiş bir hayatsa ve hatırlanacak fazla bir şey yoksa, cehennemi yaşıyoruz. ama eğer güzel anılarımız varsa ve gerçekten bir şeyler yaptı isek bunları hatırlıyor, endorfin salgılamaya devam ediyor ve cenneti hissediyoruz.

    --- spoiler ---

    insanın sinirlerini laçka edecek edecek kadar etkileyici bir film.

    http://www.imdb.com/title/tt0809931/
  • bir insan niye noise'u yani gürültüyü müzik olarak yapsın ki? kendini hayatın içinde bir melodi gibi hissetme lüksünü ve keyfini cin kovarmışçasına başından atmış insanların müziğidir noise. melodi kalın seslere bağlılıktır, melodi bir çap sahibi olup bunun tadını çıkartmaktır, melodi haklı çıkma çabasıdır. noise, hayatını birisine bir hikaye anlatır gibi yaşamaya son vermiş birisinin müziğidir. xenakis'in ağıtlarıyla başladı, 80lerin arayışlarında en iyi dönemlerine ulaştı, şu günlerde ise doğaçlamaların bir parçası olmakta bu anlayış.
  • ing. gürültü
    sıradanın dışında var olan sessel tepkimedir. ruhsal anlamda kaos'u ve karmaşık olanı ifade eder. sessel arıza ile ruhsal arıza arasında bağlantı kurulduğunda, ritmik gidişatın sekteye uğradığı anları ifade edebilir. suzanne vega'nın dediği üzere "kan gürültü yapar" (bkz: blood makes noise)... bu gürültü kanın genel akışı dışında bir şekilde akmaya başladığında, kalp kan'ı bir başka pompaladığında, dolayısıyla ritmin bozulduğu, heyecanın doruğa çıktığı an'ı ifade eder. bu bağlamda noise aşktır... rahatsız eder, ritmi bozar, genel gidişatın yıkılması* mutluluğu beraberinde getirir, her yeni ses ve her yeni tını, kalbin farklı bir şekilde kan pompalamasına neden olur ve... kan gürültü yapar**
  • gaz olacakmış ama bir şeyler eksik kalmış da tam olmamış hissi veren tokio hotel şarkısı.
  • gayet sağlam bir film. konusu ve oyunculuğu fena değildir, finali olmuştur.

    6/10
  • izlediğim en durağan, cinayet konulu film. koşuşturmaca, vurdulu kırdılı sahneler yok. nereden ne çıkacak gibi, katil kim gibi sorular yok. kısacası insanı yormuyor.
  • craig walker vokali ile beyne tecavüz eden, yüksek ses dinlenmesi elzem muazzam archive şarkısı.
  • digital fotoğraf makinelerinde iso değeri çok yüksek olduğunda gözlenen karlamalar. lakin raw çekim yapılıyor ise çok rahat çözülüyor.
    http://burhandikkasphotography.blogspot.com/…a.html
hesabın var mı? giriş yap