• ne zaman yollarda gözüm okul servislerine kaysa mini mini insan yavrularının içerisinde olduğunu görür ve onların da bu yaşta aslında çalışma hayatına atıldıklarını düşünürüm. analar çalışmaya doğuruyor derim. hele anasınıfı servisiyse gördüğünüz camların alt kısımlarında mini kafaların yaslı olduğunu görürsünüz. onların da mesaisi bizden aşağı kalır değil, okula gitmek zorundasın, okumak zorundasın daha okuma için küçüksen de oynamak ve el işi yapmak zorundasın.

    bilmiyorum, robinson gibi olmalı adaya madaya kaçmalı.
  • okul servisinin, okula gitmek gibi zor ve zahmetli bir işi biraz olsun çekilir kılan, her birine günde ortalama 20 kişinin, iki öğün 'takıldığı' müzikli bir eğlence mekânı olduğunu söyleyebiliriz. okula gidişte bir çılgınca eğlenilen bir disko, eve dönüşte ise iş çıkışı uğranılan sakin bir pub gibi. iki tane ayrıcalıklı bölümü vardır servisin: birisi iki kişilik ön koltuk, diğeri ise arka beşli. ön koltuğu dj kabini, arka beşliyi ise hatırlı müşterilere ayrılmış loca olarak görmek mümkündür. 'kaptan' da bu mekânın bazen otoriter patronunu olur, bazense animatörlüğü üstlenir.
  • bir statü sembolüdür okul servisi.

    önden arkaya doğru efendilik dozu düşerken fırlamalık dozu artar. arkadaki dörtlü o çağlarda her çocuğun özendiği tiplerdir. asidirler en başta. belalıdırlar. hocaları sallamaz görünürler. en büyük ortak özellikleri çözülmüş kravatları ve pantalondan çıkmış gömlekleridir. bir önlerinde bu çocukların ayak takımı yerini almıştır. bu sıradakiler de fırlama olmak isterler ama yeterli donanım'a sahip değillerdir. daha öndekiler ise eğitime inanmış gençlerimizdir.

    statü sembolü olmasının yanında bir de temel görevi vardır okul servislerinin. bizleri hayatın acımasızlığına ve zorluğuna hazırlamak. hayatımızdaki ilk mücadeleyi servislere karşı veririz çünkü. zamana karşı bir yarış vardır servisle bizim aramızda. kaçırmak ya da kaçırmamak, bütün mesele budur.

    “hadi yavrum kalk bak servisi kaçıracaksın”. servisle tanışmış her insanın güne başlama cümlesi işte budur. burdaki yavrum opsiyonel'dir elbette. yerine, kalkmaya direnme süremizin uzamasıyla doğru ortantılı olarak sırasıyla evladım,çocuğum ve eşek sıpası da konulabilir.

    son olarak hazır fırsatını yakalamışken sizlere seslenmek istiyorum ey servisçi amcalar. 2 dakika beklesiniz ölür müsünüz ha ölür müsünüz! ne tatlı ruyalarım bolundu sizin yuzunden,ne lezzetli yaglı ballı ekmeklerim yarım kaldı,ayıptır yahu.
  • sabahları beni uykumdan eden, şöförünün sürekli felsefe yaptığı**, tam 4 gereksiz insanın angaryaya kalabalık ettiği*, akşamları ise evimin yakınından 5 kez geçmesine rağmen acayip yerlerde oturan insanlar yüzünden beni saatlerce dolaştıran, fakat bunca götlüğü olmasına karşın herşeyi unutup da müzik dinleyebildiğim tek mekan, ilkel toplu taşıma aygıtı. (bkz: abi geç kaldım bana uğrar mısın tekrar)
  • eğer seksenlerde çocuksanız ve adalarda* yaşıyorsanız, at arabalarıdır. üstelik bedavadır.
  • yüzyılın icadı değil lakin, güzel bi şey. yoktu işte benim ama.

    mahallede bir cüneyt abi vardı, esra'nın abisi. kekemeydi bu adam ama, hızlı konuşuyordu ne hikmetse? ne söylediğini de anlayan yoktu zaten. onun için sorun yoktu yani, üzülmeyin şimdi adam için. bi ara dolmuş şoförlüğü de yapmıştı, ama; bunun bir gün belasını sikip bıçaklamışlar bacağından, o da orayı bırakmış, kendi aracıyla beraber ptt'nin hizmetine girmişti. o yüzden aracın sadece arkasındaki dörtlü koltukları vardı. ortası bomboştu, söküp atmıştı diğer koltukları. merdiven ve kabloları taşımak için yapmıştı bunu. hah işte bizim okul servisimiz de bu arabaydı. önceleri koltuklar vardı elbette, o zamanlarda da bindik, ama; bu anlatılanlar o koltukların söküldüğünün ilk günüdür.

    esra vardı bir de tabii ki, cüneyt abinin kardeşi. azıcık kilolu ama tatlı bir kızdı. abisinin aksine esra tane tane konuşurdu. büyüyünce çok güzel bir kız olmuş dediydi bizim cem, ben de o'ndan duydum, o' nun yalancı çobanıyım. cem de vardı bir de tabii mahalleden yine. en gözde erkekti o vakitler. o yüzden o'na gıcığım ya, neyse siktir edin o'nu.

    esra, cem, esra'nın iki tane daha kız arkadaşı ve ben. işte bu kadardı, o salak aracı kullanan zavallılar. ve tabii ki de başrol oyuncusu, kavşaklarda bile frene basmayan yavşak cüneyt abi. adam, azıcık frenin yeri bilir lan pezevenk. neyse işte o akşam servise binmek için koştuk arabaya doğru. cem puştu, açıkgözlüydü, hemen şöförün yanındaki muavin yerine oturdu. kızlar da arkaya sıralandılar. arkada bir kişilik daha yer vardı, ama; üç kızın arasına nasıl oturabilirdim lan ben! yeni yeni bir çüke sahip olduğumun farkındaydım, bu kadarı bile fazlaydı, aralarına oturamazdım. onlar da çağırmadılar zaten "gel otur" diye, pis şırfıntılar!! ben de öyle malak gibi ortada dikildim, kaldım. çömelmek de bir çözümdü ama, artistlik bendedir ser vermem, ayakta dikiliyorum sik gibi. sonra bastı, kalktı cüneyt abi. sallanıyorum ama, çaktırmıyorum bir yandan da. uzun mesafe yol aldıktan sonra ilk kavşağa geldik, hay gelmez olaydık! düz gidiyorduk işte ne güzel. bu yavşak cüneyt abi, hızını düşürmeden bir güzel girdi kavşağa. sağ tarafta dikilen 1.30'luk ben, bir kaplumbağa gibi ters çevrilip yere yuvarlandım. zaten benden ağır olan çantam ve yavşak cüneyt abinin gaza köklemesi, düzelmeme fırsat vermiyordu. ben direndikçe, onlar beni derbeder ediyordu. ayaklarım havaya dikilmiş, adeta ninja turtles gibi breakdance yapıyordum. arkadan yükselen kahkahalar, kulaklarımı delip geçiyordu. pis pis gülüyorlardı halime ırıspılar, ama; biri de "cüneyt abi bir dur allasen, yarakslara geldi herif" demiyordu.

    kendi çabamla bir demire tutundum ve döndüm. sonra da dizlerimin üstünde namaz kılıyormuş gibi durdum ve eve gidene kadar utancımdam arkama dönemedim. onlar ise sessiz sessiz gülmeye devam ettiler bana. ben de sürekli küfrettim ve sivilcelerim arttı. eve geldim ve babamdam eski bisikletimi yaptırmasını istedim. bir daha da o arabaya binmedim. sonra feysbuktan da baktım göremedim cüneyt abi'yi. küfür edecektim, ama olmadı. nasip.

    allasen sen sike yarıyon lan feysbuk!!
  • birçok öğrencinin belirli dönemlerde kullandığı bir ulaşım aracı.

    yalnız eğitim düzeyi arttıkça bu servislerin öğrenciyi bıraktığı yerle evleri arasında mesafe açılmaktadır. misal; ilkokuldaki okul servisiniz sizi apartman girişinizden alıp oraya bırakırken ortaokulda oturduğunuz mahalleye, lisede ise semtinize kadar size eşlik etmektedir.

    il dışında bir üniversiteye günübirlik gidip geliyorsanız; servislerin yaşadığınız ilin sınırında sizi bıraktığını, eve kendi imkalarınızla dönmenizin mümkün olduğunu da görebilirsiniz.

    bir de bu okul servis şöforleri çok ilginç karakterlerdir. benim tanıdığım bir tanesine d-100'de ambulansın yol verdiğini bilirim, o derece.
  • pandemi dolayısı ile okul aile birlikleri ile sürekli sorunlar yaşayan işletmeler.

    ukome karar verir şu fiyat olsun der adam indirimli fiyat vereceğine ukome üzerinden artı fiyat ile öğrenci taşıyanlar gördü bu gözler..

    ihaleye başka rakiplerin katılmasını engelleyerek tek firma olarak katılıp şartnameyi imzalayıp sözleşmeyi imzalamayanları da gördük.

    genelde toplama kiralama aracığıyla şöför tedarik ederler ve çoğunluğu bu taşıma yönetmeliğine uygun kişiler değildirler.
  • tekerlikli disko ortamı. her gün dinlenen garip mtv müzikleri, ergenlik hormonlarının getirdiği enerji, 10 maymun gücündeki gereksiz davranışlar bütünü, üst sınıflarla kaynaşma vasıtası.
  • ibb kararına göre istanbul'da 10 yaşından büyük servis araçlarına artık yer yok. eskiden 12'ydi bu yaş, ulaştırma bakanlığı akıllara zarar şekilde 20'ye yükseltmişti bu sınırı.
hesabın var mı? giriş yap