• “adapazarı’na gitmeye hazırlanıyorduk. gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu. birden, üstümün başımın pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikle ayakkabılarım çok kötü durumdaydı. taksim sineması’nın (şimdi devlet tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun duvarı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağımı koydum. ‘çabuk usta, şişir, acelem var’ dedim. boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi. ‘arkadaki arkadaşa geç beyim’ dedi. ‘neden, ne oluyor’ dedim. ‘ben ayakkabı boyarım’ dedi adam, ‘bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç’. bir an kalakaldım. bütün alacağı yirmi beş kuruştu, bir liranın dörtte biri. ayağımı sandıktan çekmedim. ‘buyur, bildiğin gibi boya’ dedim, ‘hakkını ver’. beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum.”

    lütfi akad, ışıkla karanlık arasında, sayfa 24.
    türkiye iş bankası kültür yayınları, istanbul 2004
  • biz türkler, yani türk sinemasi ile büyümüş insanlar, bilmeden ve farketmeden ömer lutfi akad'in anlattığı gibi yaşamış, onun anlattığı gibi aşık olmuş, sevmiş ve üzülmüşüzdür.. her türkün içinde biraz ömer lütfi akad bulunur.. filmleri dün sinemada izlenmişti, sonrasinda videoda, sonra cdde, şimdilerde dvdlerde ve bluerayde izleniyor.. elbet yarın da başka bir şeyde izlenmeye devam edecektir..

    nur içinde yatsın..
  • (bkz: isikla karanlik arasında) isimli olağanüstü lezzette bir anı kitabi yazmış, türk sinemasinin dahi yönetmenlerinden

    sinema sektörüne, her ne kadar 40li yillarda bir sektörden bahsedileme de lise yillarindan sinema sevdalisi bir arkadaşının teklifiyle, sabah 8 aksam 5 düzeninde bir is yaparak yaşamayı istemedigi için bankadaki gorevinden istifa ederek başlayan ve sezgileriyle film yapan, sorunları sezgileri ve işine olan sevgisinden kaynakli mücahit bir inatla çözerek film yapan gerçek bir hayal perest.

    sinemayla profesyonel olarak ilgilenen, bunu meslek/ iş edinmiş ve edinecek yönetmen, oyuncu, yapımcı, makyöz, kuaför, kostüm sorumlusu, görüntü yönetmeni, kurgucu, ses teknisyeni... kim varsa bu kitabi okumali. sadece sinema da değil; tiyatro ile ilgilenenler de hatta sanatın herhangi bir daliyla ilgilenen herkes.
    yeşilçam filmleriyle büyümüş, türkçe bilen ve okumasi yazmasi olan herkes okumali bence bu kitabi. akadin işe başladığı 40li yillardan itibaren türk sinemasinin nereden nereye geldigini görmek ve o yoklukla ve teknik olanaksizliklarla neler başardıklarıni bilmek icin.

    mekani cennet olası bir insan.

    (neeeeeeee!!!! debe mi?!?!?!?) :-)
  • ...

    kurtuluş kayalı : siz zaten edebiyat uyarlamalarına yaklaşımınızı beyaz mendil filmi üzerine söylediğiniz ''beyaz mendil''in ilk yarısı yaşar kemal'in bir cümlesidir'' sözüyle ortaya koydunuz.

    lütfi akad : evet, o cümle de şuydu : ''günlerce durup dinlenmeden uzun uzun peşlerinden gittiler.'' zaten sinemada edebiyat uyarlaması demek bir anlamda tercüme demektir. tercümeden bir dilden bir dile çeviri anlaşılmamalıdır. çince bir metinde ''pencereden baktı'' sözcüğü başka bir dile de ''pencereden baktı'' diye tercüme edilir. ama sinemada ''pencereden baktı''nın tercümesi belki bir çiçektir belki de bir kedi, iskemledir. sinemada şöyle bir uyarlama hatasına düşülüyor. ''pencereden baktı'' sözcüğü ''pencereden bakan adam'' olarak görüntüye dönüşüyor. böyle olunca sinemasal bir tehlike söz konusu oluyor.

    ...

    (lütfi akad'la söyleşi, kurtuluş kayalı)
  • filmlerinde sahne planlarını sık sık keserek değil, uzun ve tasarruflu planlar olarak kullanmayı yeğlerdi. gittiği sabahın akşamı yakınlarıyla konuşmuş, uykuya dalmış ve sabah olduğunda uykusunda gittiğini farketmişler. filmlerindeki gibi sessiz, uzun, vakur ve tertemiz çekilmiş bir terketme sahnesi; uzun ve tasarruflu çekilmiş, pırıl pırıl ve bir o kadar da sade ve yalın iki plandan ibaret..
  • türk sinemasının en iyi üçlemelerinden birini çekmiş olan yönetmen. rahat uyusun.

    (bkz: gelin)
    (bkz: düğün)
    (bkz: diyet)

    hele gelin'in o son sahnesi unutulmaz.

    --- spoiler ---

    meryem (hülya koçyiğit), kocası veli (kerem yılmazer), küçük çocuğu ve kocasının kalabalık ailesi ile geldikleri istanbul'da bakkaldan bozma bir market devralarak büyük şehire yerleşirler. ailenin tüm amacı marketi almak için borçlandıkları parayı ödemektir, başka bir şeyi düşünmezler. bu sırada meryem'in oğlu hastalanır. meryem'in doktora götürelim çabalarına rağmen umursamazlar, mahallenin hocasına götürürler. ve bir kurban bayramı öncesi çocuk ölür, meryem çocuğunu kurban vermiştir. ailenin tavrı değişmez, büyük şehrin kavgasında olur böyle şeyler, allahın takdiridir.

    bunun üzerine meryem terkeder evi. bir tanıdıkları vasıtası ile bir fabrikada iş bularak çalışmaya başlar (-proleterleşme işlenir burada-).

    ancak geride kalan aile için olay töre ve namus meselesi olur. veli'nin ağabeyi (kamuran usluer) meryem'in izini ve çalıştığı fabrikayı bulur. akşam veli eve geldiğinde ağabeyi ve babası (ali şen) veli'nin eline adresi verip tabancayı tutuştururlar, git namusunu temizle diye.

    veli ertesi gün fabrika çıkışında elleri paltosunun cebinde meryem'i beklemeye başlar. nihayet meryem gözükür, veli'yi farkeder. yanına gider. bir süre hiç konuşmadan birbirlerine bakarlar. ardında veli'nin ağzından filmin unutulmaz son cümlesi dökülür:

    - bu fabrikada bana da iş bulunur mu?

    --- spoiler ---
  • başlı başına türk sinemasının bir dönemidir. 80lerde erotik film furyası ile küstürülmese idi başlı başına türk sineması olacaktı belki.
  • türk sineması ile yaşıtken kaybettiğimiz üstad.

    "bugüne kadar yaptıklarımız, ne yapılmaması gerektiğinin göstergesidir." (1968'deki bir söyleşisinden.)
  • kendisine, ekşi sözlük'te, lutfi ömer akad, lütfi akad, lütfü akad, lütfü ömer akad, ömer lutfu akad, ömer lütfü akad ve nihayet [şattül arab olarak] ömer lütfi akad başlıklarından ulaşmak mümkündür. wikipedia da sözlük gibi "ömer lütfi akad"ı tercih etmiştir.

    ışıkla karanlık arasında adlı kitabından anladığımıza göre ise kendisi "lütfi akad"ı tercih etmektedir. imdb de buna sadık kalmış ama kaosa mütevazı bir katkı babında ve haliyle "lutfi akad" olarak kayda geçmiştir.
  • "vizörden ilk kez baktığım zaman gördüğüm şey bir şenlikti. ve o şenlik hiç bitmedi." dediğini hatırlarım bir yerlerden; sinemaya vurulmayı, sinemayla mutlu olmayı insan daha iyi nasıl ifade edebilir bilmiyorum. bir de doksanına merdiven dayamışken yazdığı, 600 sayfa civarı "ışıkla karanlık arasında" adlı kitabı vardır kendisinin; o şenliğin bir dakikasının bile unutulmadığının kanıtıdır.
    bense gelin'i televizyonda izlediğimde okula bile gitmiyordum, ya da yeni başlamıştım; ama hala en ince ayrıntısına kadar belleğimde saklı olması, ya da hala zaman zaman oturup yeniden vesikalı yarim'i izlemem, "çok eskiden rastlaşacaktık." cümlesine eşlik etmem de onun yarattığı sinemanın gücünün kanıtıdır herhalde...
hesabın var mı? giriş yap