• "the man in black fled across the desert, and the gunslinger followed"...

    sanırım; rolan deşen diye okunur(rolandeşen jack). stephen king'in efsane the dark tower serisinin baş kahramanı, son silahşör, nam-ı diğer the gunslinger. king, kitaplarında fiziksel olarak fazla tasvir etmese de(ki mit kahramanlar için böyle olmalı) satır aralarından biz onun uzun boylu, kalıp olarak "ince ama kaslı" modda, siyah saçlı, göz kenarları kırışmış, hafif yamuk burunlu, "kendisini çirkin bulan" ama kadınlara göre feci bir etkileyiciliği bulunan, tüm fiziksel özellikleri içerisinde en çok göze çarpanı "açık mavi, buz gibi bakan derin gözler" olan ve konuşmayan bir adam olduğunu biliyoruz. o gözler öyle bir derinlik ve soğukluk taşıyormuş ki, çoğu insan gözlerinin içine bakarak konuşamazmış. düşmanları için görülecek en kötü "son şey"lerden birisi olan bu gözler, malesef sevdiklerine pek sıcak bakmamaktadır. içine kapanık, konuşmayı sevmeyen, her konuştuğunda mutlaka özlü bir söz söyleyen(ama dolu sözler, sıkma değil), yalnız bir adamdır roland deschain...

    gilead adlı silahşör ülkesinden kara kule'yi aramaya çıkmıştır çeşitli olaylar sonucunda. 2 adet 45'lik eski model revolver taşır belinde, onun dünyasında tabanca çok önemli bir silahtır ve herkesde olan bir şey değildir. silahlarını göremeyeceğiniz kadar hızlı çeker. ve düşmanları için en kötüsü de elleriyle değil kalbiyle öldürmesidir düşmanını, kendi söylediğine göre. eliyle nişan almaz, gözüyle alır, eliyle tetiği çekmez tüm bedeniyle çeker, gilead'lı rolandın düşmanları (1-2 si hariç) fazla uzun yaşamazlar.

    hayatta kalan son silahşör olması ona ayrı bir hava katar. silahşör o dünyada "paladin" gibi bir şeydir. kutsal ve korkuyla karışık muazzaam bir saygının duyulduğu kişidir.

    hayatını kule'ye adamış bu inatçı, sefil, yılan kadar soğukkanlı ve dışarıdan duygusuz görünen bu adam içinde çok fazla karışıklık ve hezeyan yaşamaktadır. ama karışıklıkları o kadar çoktur ki artık dümdüz bir adam olmuştur. kolay kolay sevmez, kolay nefret etmez, yeter ki kule'ye olan yolunda karşısına çıkmayın... o hayatının en önemli varlıklarını sadece inandığı ideal uğruna feda edebilmiş bir neferdir. kimseye bağlı olmayan, olamayan...

    roland aslında geçmişte yaşadıklarıyla bugünkü roland olmuştur. her baba yiğidin kaldırabileceği şeyler değildir yaşadıkları. akıl sağlığını kaybetmemek ve kule yolunda devam etmek için aslında kara kule tuğlalarından bir duvar örmüştür duygularına.

    roland, "en iyi dost ve en kötü düşman"dır. babasının yüzünü unutmayandır, suyu akıtıp yolunu buldurandır, normalde chaotic good olmasına karşın, mevzu kara kule olunca true neutral bir kişiliğe bürünmektedir eğer ışının yoluyla kesişiyorsa başka yollar ve insanlar ve de aşklar....

    öyle bir karakterdir ki, kara kule serisi bitirildiğinde, belli bir zaman sonra bir daha okunmalıdır sırf roland için, edebiyat tarihinde yazılmış en gerçek kahramanlardan birisidir her ne kadar insanüstü bir adam olsa da...

    mavi gözlü, bir zamanlar childe roland olan adam... yanında öleceğim adamdır huzurla, ne derse sorgulamadan yapacağım ve onun tecrübelerinden yararlanacağım kahramandır. gerçektir benim için, bir yerlerde yaşıyordur hala, stephen king'in aklında ve benim kalbimde.... bu da gerçek olması demektir zaten.

    iki kişinin yaşattığı hayal, hayal değildir...

    "the man in black fled across the desert, and the gunslinger followed"...
  • hem iyi, hem kötü, hem çirkin...
  • buz mavisi gözleriyle ve ellerini beline dolamasıyla betimlenir daha çok. ama kuskusuz bundan daha fazlasıdır silahsor. babası eski toprakların kralı silahsor steven deschain olan adamdan da baska sey beklenmesi yersizdir zaten. bir de;

    --- spoiler ---
    "i come in the name of steven deschain, he of gilead!
    i come in the name of gabrielle deschain, she of gilead!
    i come in the name of cortland andrus, he of gilead!
    i come in the name of cuthbert allgood, he of gilead!
    i come in the name of alain johns, he of gilead!
    i come in the name of jamie decurry, he of gilead!
    i come in the name of vannay the wise, he of gilead!
    i come in the name of hax the cook, he of gilead!
    i come in the name of david the hawk, he of gilead and the sky!
    i come in the name of susan delgado, she of mejis!
    i come in the name of sheemie ruiz, he of mejis!
    i come in the name of father callahan, he of jeruselam's lot and the roads!
    i come in the name of ted brautigan, he of america!
    i come in the name of dinky earnshaw, he of america!
    i come in the name of aunt talitha, she of river pass and will lay her cross here as i was bid!
    i come in the name of stephen king, he of maine!
    i come in the name of oy the brave, he of midworld!
    i come in the name of eddie dean, he of new york!
    i come in the name of susannah dean, she of new york!
    i come in the name of jake chambers, he of new york, who i call my own true son!
    i am roland of gilead, and i come as myself!
    you will open to me!!
    --- spoiler ---
  • stephen king adlı insanüstü-insanın genç bir öğrenciyken yazmaya başladığı ve an itibariyle yedi cildinden sadece beş tanesi yayımlanmış olan (gerisi yazılıp bitmiş) muhteşem western-fantazi roman serisinin ince elenip sık dokunmuş harika protagonisti. aşırı uzun boylu, siyah saçlı mavi gözlü, genellikle "yağmur ya da toz rengi" giyinen silahsor. beşinci cildin sonunda (wolves of calla) kendisini saçları şakaklarında kırlaşmış ve artrit acısıyla bacakları yamulmaya başlamış bir halde bıraktık. bakalım song of susannah da neler olacak..
  • “önce gülümsemeler gelir, ardından yalanlar, ve sonunda silahlar.”
  • kara kule serisinin ilk 4 kitabını okumamış olanlar için spoiler içerebilen kısımlar olabilir, okumayan okumayıversin..

    taa ilk başından * jake yüzünden kızdım ona, güvenmeme kararı aldım, sevmedim, karizması almış başını gidiyordu, bi kere son silahşör olması yeterdi de artardı bile, gözününüz takip edemeyeceği hızda silah çekmek görülmüş bir şey miydi? bu kadar soğuk ve acımasız bir ifadeye sahip olmak, itici olması gerekirken alabildiğine çekici olmak nasıl becerilebilirdi ki? ama hayır, kötüydü, kötü şeyler yapmıştı, kule'yle kafayı bozmuştu ve bu iyi değildi, sonuç iyi olmayacaktı.

    sonra * ka-tet üyeleri tamamlanınca, hedefi belirginleşmeye başlayınca iyice güvensizleştim, korktum ondan, diğerleri için endişelendim.. endişelenmeliydim çünkü daha da bencildi sanki o'nu ilk tanıdığım halinden.. daha da saplanmıştı kule fikrine, daha da.. bencildi işte.

    daha sonra * yaptıkları ise istemediğim şeylerdi, düşünmek istediklerimin aksini düşünmeye zorluyorlardı beni.. , kafamı daha da karıştırdı, güvenmek istemiyordum çünkü, sempati beslemek istemiyordum.. kötü şeyler olacaktı ve sorumlu *o* olacaktı, elbette *o* olacaktı ve büyük ihtimalle olan *o* na olmayacaktı.. tamam son silahşördü, tamam "babasının yüzünü unutmamıştı", ama amacı belliydi, amacında başkalarına yer yoktu, bunu hem o biliyordu, hem diğerleri...artık çigiyi aşmıştım ben de zaten, diğer yoldaşlarının yaptığı gibi, başlangıçta isteksizdim ama sonradan benim de merakımı cezbetti kara kule, gidebildiğim yere kadar roland'ı takip edecektim.. gidecektim, istesem de, istemesem de, kule'yi bulacaktım ben de, bulmaya çalışacaktım.. ama o'nu sevmek zorunda değildim, sevmemeliydim, seversem üzülecektim, ben de diğerlerine karşı bencillik yapmış olacaktım, çünkü kötü olacaktı.. sonu kötü olacaktı.. en ufak bir sempati, gerisini getirirdi.. sempati duyulmamalıydı o'na, kim oluyordu ki o? son silahşör diye bütün istedikleri önüne mi serilmeliydi, insanların canları tehlikeye mi atılmalıydı??? kim oluyordu da böyle bir hakkı kendinde buluyordu, eddie'ye yazık değil miydi, susannah'ya, hele jake'e yazık değil miydi?? madem o kadar istiyordu kendi başına yapsındı..

    ama dördüncü el* için iyi hazırlanmıştı birileri * , darbenin bu kadar beklenmedik, bu kadar sersemletci, bu kadar koyucu, bu kadar,.. bu kadar keder verici, üzücü olacağını düşünmemiştim. bir insanın geçmişi, çocukluğu, gençliği, onu şekillendiren süreçlerden en önemlisidir diye bilirim, ki öyledir, buna inanıyorum, ama böyle bir geçmişten *böyle* bir adamın çıkmasını bekleyemezdim, bu kadar acının üstüne kimse bu kadar olgunlaşamazdı, bu kadar ayakta kalamazdı, ayakta kalsaydı da böyle olamazdı.. ve…. sonradan aklıma geldiğinde artık köprünün öbür tarafındaydım bile, o’nun yanındaydım artık, isteksiz bir süvari olarak değil, sonuna kadar gitmeye and içmiş, o yola baş koymuş biri olarak, olabilsem bir dost olarak, kalbindeki sızıntılardan ufacık bir tanesinin bile önüne set çekebilmek için onun yanında olabilmek isterdim, yapabilmek..

    bir *sebep* olmadan, bir *amaç* olmadan dayanamazdı kimse, ilerleyemezdi, yapamazdı... ve ömrünü bir amaca hizmet ederek geçirmek, kimseye güvenmeden, yanında kimse olmadan, ve yanında olanların da bir gün sözünden dönebileceğinin verdiği tedriginlikle ilerlemek, ne kadar yakın olsalar bile, bir insanı ne kadar duygusuz yapabilirdi, ne kadar bencil yapabilirdi? bu kadar mı? o’nun kadar mı? ne kadar tek başına olabilirdiniz, ne kadar yalnız? ve ne kadar böyle devam edebilirdiniz? tutunacağınız bir şey olmasaydı..

    “kara kule” o’nun amacıydı.. o’nun kaderi, o’nun sonu ve herşeyi..

    ve… lanetiydi.. çünkü artık yalnız değildi… çünkü artık kendisini kapatamazdı, etrafındaki gönüllü insanların buna niyeti yoktu, onları kendisini sevmesi için hiç zorlamadığı halde olan buydu, kalbine dokunabiliyordu onlar… zorlamasalar da , belli etmeseler de, farkında olmasalar da yaptıkları buydu.. onunlaydılar, onun yoldaşlarıydılar, ka-tet’iydi onlar, artık endişesiydiler, ne kadar bu yolda yalnız olduğunu düşünse de, artık değildi ve olamayacaktı… olmak ta istemiyordu zaten…galiba.. son kez hissetmek istiyordu belki de.. son bir defa.. tehlikenin de farkındaydı.. bu olayın, onunla birlikte ilerleyen bu insanların geleceği ile ilgili vicdan muhasebesinden nasıl çıkardı bilemiyordu belki, vicdan azabına dayanabilecek miydi kötü bir şey olduğunda? bilmiyordu, ama ilerliyordu… ilerliyordular.. kule yakındaydı.. bekliyordu.. silahşör’ü bekliyordu.. ka-tet’i.. kurtuluş ya da yokoluş oradaydı.. hepsi ve daha fazlası… artık geri dönmek kesinlikle bir seçenek değildi..

    roland deschain, son silahşör, ka-tet’i ile yola devam ediyor callanın kurtlarında… daha okunmadı, sonuncusunun, hiç olmazsa sondan bir önceki macerasının gelmesi beklenmekte.. istenmeyen ama beklenen *son* geçiştirilmekte… çünkü acı olacak, keder olacak.. birileri için kötü olacak.. istenmeyen çok şey olacak.. bilinmekte..

    yine de kader kaçınılmazsa.. biz de roland ile orada olacağız demektir.

    ve diyeceğiz ki : “öyleyse git!.. bundan başka dünyalar da var!.” ama kime? kimlere??

    ----------------------

    “would you dare climb to the top, gunslinger? could it be that somewhere above all of endless reality, there exists a room?...“

    "you dare not."

    and in the gunslinger's mind, those words echoed: you dare not.
  • aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum -zira the dark tower başlığında da yazmıştım- ama benim için roland deschain'i oynayabilecek yalnızca bir aktör var, o da hugh laurie.

    uzun boy?
    çirkin karizması?
    ablak surat?
    delici mavi gözler?

    evet, hepsi var.
  • şu olamadıktan sonra ajdar oynasa kaç yazar.
  • roland, bende sevmeyi istiyorum! diyerek ağladı. o anda eddie de tekerlekli sandalyedeki kadınla birlikte hafif sesle ağlamasına karşın, silahsör'ün gözleri şu güneşsiz denize varmak için aştığı koca çöller kadar kuruydu

    ucun cizgileri sayfa 286
  • anlaşılan kuleyi göremeyecek karakterdir çünkü kendisine en ufak bir kafa rahatlığını (geniş anlamda) çok gören biri tarafından yazılmaktadır hayatı. rahatlık derken sağa sola kurşun yağdırmasından bahsetmiyorum zaten adamın işi bu (rahatça yaptığı bir iş).
    fakat parmaklarının ıstakozumsu şeyler tarafından kopartılmasıyla bitmeyecek gibi üstündeki kısıtlamalar.
    (bkz: dayan roland uyan türkiye)

    meğer (sonra) : ka-shume imiş hissettigim.
hesabın var mı? giriş yap