• o gün o otelin önünde toplanıp “cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” ve “şeriat isteriz” diyenler kazandı.

    cumhuriyet 2 temmuz 1993 madımak katliamı ile başlayan süreçte yıkıldı.
    davanın zamanaşımına uğrayıp katliam sanığı yaratıkların artık yargılanmayacak olduğunun tescili ile birlikte de cumhuriyetin ve laikliğin üstüne son toprak da atıldı.

    ve bizim davamız yine “divana” kaldı.

    henüz cezalarını çekmekte olan üç beş sanık da çok yakında tek tek “reisinizin” özel affıyla siktirolup çıkacaklar cezaevinden ve sıcak yataklarında götlerini yaya yaya “ahan da böle yaktık dinsizi, kafiri” diye torunlarına katliam anılarını anlatıp, taşaklarını kaşıya kaşıya şeriat güzellemesi yapmaya devam edecekler.

    hepinize hayırlı olsun.
  • adında ''adalet'' kelimesi geçen bir parti iktidarında gerçekleşmesi hayatta gördüğüm en şahane ironidir.
  • unutursak hatırlatırlar: http://www.hasretgultekin.com/sivas.jpg

    1988 yılında kurulan pir sultan abdal kültür ve tanıtma derneği, 1989 yılından itibaren banaz köyünde düzenlediği anma ve kültür şenliklerini 93 senesinden itibaren sivas’ın merkezine taşıyıp, bu kültür şenliğini daha geniş bir katılım sağlayarak gelenekselleştirme kararı almıştı. anadolu kültür mozaiği içerisinde çok önemli bir yeri olan pir sultan abdal’ı bu şekilde gelecek nesillere tanıtmak ve bu sayede gerçekleşecek kültür etkinliklerinde sivas’ın bir kültür şehri olmasını sağlamak, bu şenliğin oluşumundaki en önemli amaçlar olarak belirlenmişti. bu sayede, hem bir çok sanatçının katılımıyla gerçekleşen bu etkinliklerde farklı kültürlerin kaynaşması sağlanmış olacak, hem de sivas’ın pir sultan abdal’ın ve bir çok halk ozanının yaşadığı bir şehir olarak, tanıtımına katkıda bulunulmuş olacaktı. bu amaçla yola çıkan dernek yetkilileri gerekli bütün yasal başvurularını yapmış, hatta kültür bakanı ve sivas valisi ile temasa geçip bu şenlikte onların da desteklerini alarak çalışmalarını tamamlamışlardı. bu kültürel etkinliğin ulusal ve uluslararası platformlarda da ses getirmesi amacıyla da, pek çok sanatçı, yazar, şair ve ressam aranıp şenliklere katılmaları sağlanmıştı. böylece hazırlanan program aylar öncesinden tespit edilip, afişler bastırılarak duyurulmuştu. şenlikler 1-2 temmuz da sivas da başlayacak ve 3-4 temmuzda banaz da devam ederek yine 4 temmuz akşamı sona erecekti.

    4. geleneksel pir sultan abdal kültür etkinlikleri 1 temmuz 1993 perşembe günü saat 9:30 da arif sağ’ın katıldığı bir dinleti ile sivas kültür merkezi’nde başladı. etkinliklere atatürk anıtına çelenk konulması, genel başkan mürtaza demir, sivas valisi ahmet karabilgin ve aziz nesin’in konuşmaları ile devam edildi. daha sonra saat 14 ten itibaren sivas buruciye medresesi’nde kitap ve fotoğraf sergileri açılarak etkinliklere katılan yazar ve şairlerin imza ve söyleşilerine başlandı. saat 17'de hasret gültekin’in katıldığı müzik dinletisinin ardından çeşitli panel, halk konseri ve slayt gösterileriyle şenliklerin ilk günü tamamlandı. şenliklerin birinci günü bu şekilde tamamlanırken kimsenin aklına ertesi gün yaşanacaklar gelmemişti. böyle bir katliamın cumhuriyetin temellerinin atıldığı böylesine güzel bir şehirde yaşanabileceği ihtimal hiç kimse tarafından dikkate alınmamıştı. şenliğe gelen herkes büyük bir coşku içerisinde gerçekleştirilen etkinlikle katıyor, sanatçılar konserlerinde, semah ekipleri döndükleri semahta, yazarlar imzaladıkları eserlerinde insanlara hep dostluk ve birlik mesajları veriyorlardı. sivas’a büyük bir heyecanla ve sanatın evrensel mesajlarını yüreklerinde taşıyarak gelen bu insanlar, böyle bir sonu hak edebilecek ne yapmış olabilirlerdi ki... bu ihtimalleri akıllarına hiç getirmeden 1 temmuz akşamı şenliklere katılan herkes otellerine yada sivas’ta bulunan tanıdıklarının evlerine dağıldılar ve o gece uyuyacakları son uykuya gün içinde yaşadıklarının verdiği tatlı bir yorgunlukla daldı bir çoğu...2 temmuz sabahı gün bir başka ağarıyordu sivas’ta.

    tarih boyunca bir çok medeniyete kucak açan bu güzel şehir pir sultan’ın asılmasından sonra adına sürülecek bir başka kara lekenin belki de farkındaydı o sabah... belki de bundandı bulutların güneşin önünden çekilmek istememesi... 2 temmuz cuma gününü serin bir sabahla karşılıyordu sivas. bir önceki günün yorgunluğuna inat şenliğe katılanların çoğu erken başlamışlardı güne. sanatçılar, yazarlar, semah ekiplerindeki gençler, o gün yaşanacaklardan habersiz yudumluyorlardı çaylarını. saat 10 da buruciye medresesi’nde yazar ve şairlerin imza ve söyleşilerine devam edildi. öğleden sonra yapılacak etkinlikler için hazırlıklar yapıyordu gençler. türkülerin, semahların, karşılıklı şakalaşmaların ardı arkası gelmiyordu. ama o gün sivas’ta başka bir hazırlık daha vardı...

    pek çok kökten dinci örgüt, şehir dışından getirdikleri militanlarını sivas’a günler öncesinden toplamış, halkı aziz nesin’in sivas’ta cezalandırılması için tahrik etmeye başlamıştı. müslümanlara hitap ederek hazırlanan hain bildiriler cuma namazı sonrası elden ele dolaşır olmuştu. bu bildirilerde “gün müslümanlığın gereğini yerine getirme günüdür” denilerek, salman rüşdi’nin “şeytan ayetleri” adlı eserini türkiye’de yayınlayan aziz nesin’e hakaretler yağdırılıyor, müslümanların ise buna direnerek şeytana dost olan bu insanın öldürülmesi gerektiği telkin ediliyordu. ayrıca t.c. devletinin müslümanlara zulüm yaptığı, devletin valisinin bile böyle bir etkinliğin sivas’ta yapılmasına izin vererek hainler arasına katıldığı belirtilmekteydi. bu el ilanlarında başta aziz nesin olmak üzere, tüm kafirlere verdikleri en önemli mesaj “islamın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verecek canları olduğuydu.” şeytan ayetlerini yayınlayanlara izin verdiğine göre t.c. de en az aziz nesin kadar suçluydu. laikliği savunan bu devlette aziz nesin gibi yıkılmalı, yerine şeriat esaslarıyla yönetilen bir islam devleti kurulmalıydı. bu bildirilerden, başta sivas emniyeti olmak üzere herkesin haberi vardı.

    bir yandan bu bildiriler elden ele gezerken diğer yandan hürdoğan, bizim sivas, hakikat gibi yerel gazeteler, günler öncesinden başladıkları taraflı yayınlarla belki kendilerinin bile tahmin edemeyecekleri bu büyük yangının ilk kıvılcımlarını ateşliyorlardı. bu yerel gazetelerde kültür merkezi önüne dikilen heykelin halkın tepkisinden korkularak gece dikildiği, aziz nesin’in sivas’a gelmesinin büyük bir hata olduğu, müslüman mahallesinde salyangoz satıldığı ve daha pek çok yanlı görüşler yayınlanıyordu. diğer bir yandan da anadolu ve yeni ülke adlı yerel gazeteler ise halkı tahriklere kapılmaması konusunda uyarıyor, birliğe ve kardeşliğe davet ediyordu. bütün bunlara rağmen cuma namazı sonrası bir araya gelen guruplar, yavaş yavaş gerçek yüzlerini göstermeye başlamış, günler öncesinden provalarını ve hazırlıklarını yaptıkları bu kanlı oyunu sahneye koymak için perdelerini aralamışlardı. oyunun adı “katliam”, oyuncular şeriat devleti isteyen yobazlar, seyirciler ise başta tedbir alması gereken yetkililer olmak üzere tüm dünyaydı...

    2 temmuz 1993 günü günler öncesinden hazırlıkları yapılan bir oyun tüm açıklığıyla sergilenmekteydi artık. sadece sivas halkına mal edilmek istenen bu vahşet, aslında günler öncesinden organize edilmiş, sivas’a şehir dışından gelen pek çok kökten dinci militanın, öğrenci yurtlarında barındırılmasıyla tertiplenmiş, organize bir şeriat ayaklanması haline gelmişti. organize edilen hareket ilk başta aziz nesin’in sivas’a gelişini protesto ederken, artık maske düşmüş sloganların arasında laik türkiye cumhuriyeti’ne yönelik söylemler karışmaya başlamıştı. bu azgın kalabalık madımak oteli'ne gelmeden önce kültür merkezini taşlamış, kültür merkezi önüne dikilen anıtı sökerek parçalamak istemişti. valinin isteğiyle halkı yatıştırmak üzere olay yerine gelen belediye başkanı temel karamollaoğlu konuşmasına “mücahit temel” sloganlarıyla başlamış, halkı sükunete davet edeceğine validen kültür merkezi önüne dikilen heykelin sökülmesini talep etmiş, vali de belediye başkanının tuzağına düşerek buna izin vermişti. bunun üzerine göstericiler anıtı yerinden söküp parçalamış, bu şekilde sakinleşeceklerine daha da azgın bir şekilde yürüyüşlerine devam ediyorlardı. gerek kasıtlı tahriklerle, gerek mülki idarenin gereken tedbirleri alamamış olmasıyla, kalabalık zaman içinde çoğalıyor, yavaş yavaş şenliklere katılanların konakladığı madımak oteline doğru harekete geçiyordu. daha bir gün önce büyük bir heyecanla başlayan şenlikler madımak oteline sığınan masum insanların gözlerinde birer korku çığına dönüşüyordu. madımak oteli önünde toplanan kalabalık, güya aziz nesin’e tepki olarak başlattıkları bu hareketi, şeriatçı sloganları haykırarak sürdürüyorlardı.

    "türkiye müslüman’dır, müslüman kalacak!"

    "kahrolsun laiklik!"

    "şeriat gelecek zulüm bitecek!"

    "sivas aziz’e mezar olacak!"

    "burası türkiye, moskova değil!"

    "cumhuriyet sivas’ta kuruldu, sivas’ta yıkılacak!"

    "ya allah, bismillah, geliyor hizbullah!"

    bu sloganlar madımak oteli önündeki alanda yankılanırken bir yandan da belediyenin birkaç gün önce otelin yakınına döktürdüğü kaldırım taşları, göstericilerin elinde birer silaha dönüşüyordu. madımak oteline ilk taş saat 14 sularında atıldı. kırılan, otelin camları değil içerideki masum insanların gelecekten kesilen umutlarıydı.

    2 temmuz 1993 günü sivas’ta sahnelenen bu vahsi saldırganlık, akşam saatlerine doğru gitgide artıyordu. madımak otelinin içinde kalanlar perdelerin arasından dışarıda olup bitenleri görüp, olayların nasıl bir boyut kazanacağını kestirmeye çalışıyorlardı. belediyenin birkaç gün önce otelin yakınına yığdığı taş kümesi canilerin ellerinden madımak oteli’nin üzerine bir yağmur gibi yağıyordu. bununla da yetinmeyen birkaç kişi civarda bulunan binaların üzerlerine çıkmış ve çatılardan söktükleri kiremitleri otelde bulunan insanların üzerlerine fırlatıyordu. ankara ile sık sık telefon bağlantısı kuruluyor, bakanlara, milletvekillerine, hatta hükümetin başında bulunan parti liderlerinden olaylara müdahale edileceği konusunda güvenceler alınıyordu. sivas’ta böyle bir can pazarı yaşanırken aziz nesin’in telefonla ulaşabildiği başbakan yardımcısı erdal inönü içeridekilerin kılına bile zarar gelmeyeceği konusunda teminat veriyordu. olayları haber alan cumhurbaşkanı süleyman demirel dışarıdaki azgın kalabalığı kast ederek “benim halkımla polisimi karşı karşıya getirmeyin” diyor ve cumhuriyetin temeline dinamit koymak isteyen bu yobazları cesaretlendiren bir tutum içerisine giriyordu. içişleri bakanı mehmet gazioğlu ise “telaşa kapılmayın, çevre illerden yardım istedik, sizi kurtaracağız” diyerek oteldekilere umut veriyordu. artık ipler kopma noktasına gelmişti. dışarıda azgın bir kalabalık yerden aldıkları taşları otelin üzerine yağmur gibi yağdırıyor, otelin camları gök gürültüsünü andıran sesler çıkararak kırılıyor, bu seslere tekbir sesleri karışıyordu. dışarıdan gelmesi muhtemel bir saldırı için tedbirler alınmaya başlandı. otelin girişindeki merdivenlerin önüne sandalye ve masalardan oluşan barikatlar yapıldı. içeride bulunan herkes ellerine geçirdikleri sandalye bacakları ve demirlerle merdiven boşluklarında bekleşiyorlar, olası bir saldırıda kendilerini bunlarla savunabileceklerini düşünüyorlardı. bütün bu telaşın içerisinde karikatürist asaf koçak hiç durmadan otelin içinde dolaşıyor ve mızıkasını çalarak gençlere moral vermeye çalışıyordu. saat 19.30 dan sonra elektriklerin kesilmesiyle ortalık tam bir mahşer gününe dönmüştü. oteldekiler telaş içerisinde bekleşirken dışarıdan önce gaz kokusu ardından da duman kokusuna benzer kokular içeri sızmaya başladı. madımak oteli’nin önündeki araçlar yanıyordu. birden bir çığlık yükseldi, bu ses otelde bulunanlardan zerrin taşpınar’a aitti. “yakıyorlar bizi!”

    artık her şey çığırından çıkmıştı. alevler dört bir yanı sararken otelin içine sızan duman insanların soluğunu kesiyor ve panik başlıyordu. otelin içindeki genç kızların çığlıklarına dışarıdan gelen tekbir sesleri karışıyor, panikle üst katlara kaçışanlar yangın çıkışının kapalı olmasından dolayı dumanla zehirleniyor ve göz gözü görmez bir karanlığı alevlerin kızıl rengi aydınlatıyordu. o panik içerisinde biri insanları otelin arkasındaki aydınlatmaya bakan 109 numaralı odaya yönlendirdi. bu aydınlatma iki binanın arasında üçgenimsi bir boşluktu. camlar kırıldı ve kalabalıktan birkaç kişi bu boşluğa atladılar. arkalarında kalan kadınların ve diğer arkadaşlarının da oraya inmeleri için yardım ederlerken karşı binadan çıkan büyük birlik partili iki kişi onlara ellerindeki uzun sopalarla vurarak ve küfür ederek geldikleri yere dönmelerini haykırıyordu. bu arada büyük birlik partisi sivas il başkanı ahmet yıldız ve mehmet adlı bir polis memuru bu iki kişiyi ikna ederek içeri alıyor ve ahmet yıldız’ın sayesinde içeride ölümden kaçan ali balkıs, arif sağ, battal pehlivan, demet işık, zerrin taşpınar, ali yüce, ali rıza koçyiğit, ali doğan, haydar ünal, ayben kop, mürtaza demir ve cem celasun’la, isimlerini burada sayamadığımız 31 insan hayatlarını kurtarıyorlardı. aynı derecede şanslı olamayan onlarca aydın, sanatçı ve genç ise otelin içerisinde kalarak diri diri yakılmak suretiyle can veriyordu. pir sultan abdal şenliğine katılan 33 yiğit insan bedenlerini madımak oteline, isimlerini ise tarihin kanlı sayfalarına bırakmıştı. her yanda yanık siir kokusu vardı...

    2 temmuz 1993 de yobaz zihniyetlerin başlattığı bu yangında, hayatlarını kurtarabilecek kadar şanslı olan iki kişi daha vardı. bunlar aziz nesin ve lütfü kaleli’ydi. onlarda dumandan etkilenmelerine rağmen bir çıkış yolu aramışlar ve odalarına yakın bir pencereden lütfü kaleli’nin imdat çığlıklarını duyan itfaiyenin uzattığı merdivene çıkmayı başarmışlardı. ancak aziz nesin itfaiye merdiveninin henüz yarısındayken onu bekleyen bir başka sürpriz daha vardı. bu sürpriz ise refah partili belediye meclis üyesi cafer erçakmak’tan başkası değildi. cafer erçakmak itfaiye merdivenindeki aziz nesin’i tanımış ve kurtarılmasını engellemeye çalışıyordu. otele geri dönmesini sağlayamayınca da etrafındakilerle birlikte saldırıp, aziz nesin’e itfaiyenin demir kancasını alarak vurmaya başlıyordu. tekme, yumruk ve demir sopa darbeleriyle kanlar içerisinde kalan ve linç edilmek istenen aziz nesin’i orada bulunan polislerden iki kişi zorla kaçırarak bu vahşetten kurtarıyordu. 33 ü şenliğe katılan aydınlardan olmak üzere toplam 37 kişinin hayatını kaybettiği bu katliama dönemin başbakanı tansu çiller “çok şükür, otelin dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir” sözleriyle farklı bir bakış açısı kazandırıyordu.

    yangıdan geriye kalan yaralılar ve cesetler, başta cumhuriyet üniversitesi hastanesi ve ssk olmak üzere çeşitli hastanelere kaldırılıyor, gün ağarırken vahşetin bilançosu belirginleşmeye başlıyordu. 40 a yakın ölü ve onlarca yaralı... bu katliamdan canlı olarak kurtulabilenlerin pek çoğu bedenlerindeki yanık izlerinin acısını yüreklerindeki yaralara sardılar. caniler emellerine ulaşmışlardı artık. atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik türkiye cumhuriyeti’ni, devletin bütün imkanlarını saf dışı ederek yenmeyi başarmış ve 37 kişinin ölümüne sebep olarak tarih boyunca elde ettikleri zaferlere bir yenisini daha eklemişlerdi. yüzyıllardan beri nesimi’nin derisini yüzen, pir sultan’ı asan, kubilay’ı katleden, maraş’ta hamile kadınların karınlarındaki bebekleri öldüren bu zihniyet ,yine yapacağını yapmıştı. din ile cehaletin bir araya gelmesinden ortaya çıkan tablo 2 temmuz günü madımak oteli’nde bir kez daha çizildi. 2 temmuz günü sivas’ın alnına bir kara leke gibi düştü ve umut yangında solan bir güldü artık...

    kaynak: hasretgültekin.com
  • hukuk okuyorum. daha doğrusu okumaya çalışıyorum 7 yıldır. gencecik yaşımda bir hevesle seçtiğim bu fakülteye olan saygım, memleketteki ardı arkası kesilmeyen hukuk kepazelikleri yüzünden 3-4 sene önce sıfıra inmişti bile. tembellik, okulun berbatlığı falan tali şeyler. neyse.

    ergenekon'dur, hrant dink cinayetidir, kadına şiddettir, işçi ölümleridir deniz feneridir veya balyozdur falan derken okuduğum bölümden illallah ettim. her geçen gün soğudum hukuktan. don lastiği gibi oraya buraya çekilebilen, para ve kanın elinde karakterini kaybetmiş, tüm medeni vasıflarından uzaklaşmış bir sistemin hiçbir değeri yok gözümde.

    yarın bir gün bu fakülteyi bitirince hukukçu olduğumu falan da söylemeyeceğim kimseye. utanır oldum zaten. nasıl söylerim?
    soran olursa derim şu liseden mezun oldum, üstüne de hiçbir halta yaramayan bir dalı öğrenmek için 7 senemi harcadım diye.

    sivas katliamı gibi olaylar, somut açıdan soykırımın minyatürü gibidir. belirli bir etnik, dinsel gruba karşı yapılmış planlı bir kıyım. arada sadece katledilen masumların sayısı(!) açısından fark vardır.
    soyut açıdan(niyet, amaç) bakıldığında ise aralarında hiçbir fark bulamazsınız. yok etmek, tahammül edememek, silmek, kökünü kazımak, mümkün olan her yer ve zamanda toplu olarak ortadan kaldırmak maksadı ile yapılır. böylesine vahşi ve kan kokan eylemleri hiçbir takvim vicdanlardan söküp atamaz. isterlerse çarşaf çarşaf gerekçeli karar döksünler ortaya, unutmayacağız.

    bu ülkede sistem, zamanaşımı terimini ayıpları halı altına süpürmek için kullanıyor sadece.
    ey ciğerim yurdum insanı, gerçekler sana batmıyorsa, ya bu kör sistemden bir çıkarın var yada korkaksın. bu kadar basit.
  • kanal d ana haberin karar ile ilgili yaptığı haberde, polis ile tepki gösteren vatandaşlar arasındaki çatışmayı gösterdiği esnada alt taraftaki yorum çok anlamlıydı.

    "bu su sivas'ta sıkılmamıştı."

    yorumsuz.
  • en çok da yetmez ama evet gerizekalılarına sormak istediğim karardır.
  • 12 eylül'ün insanlık suçu kapsamında değerlendirilip zaman aşımına hayır diyen adelet, sivas katlıamını insanlık suçu olarak değerlendirmemiş ve zaman aşımını onaylayarak davayi düşürmüştür...

    tanım: bu ülkede insanları diri diri yakmanın cezası yoktur
  • bu memlekette çoğunluksanız, az olan gruba mensup 33 kişiyi bir otelde rahatça yakabileceğinizi, bunun için hiçbir ceza almayacağınızı; hatta yakanları savunursanız milletvekilliğiyle, belediye başkanlığıyla, yüksek bürokratlıkla taltif edileceğinizi müjdeleyen mahkeme kararı.
    taş atarsanız, yumurta atarsanız; 12-13 yaşında olsanız bile hapsedilirsiniz, içeride tacize, tecavüze uğrarsınız. mardin'de doğduysanız, 12 yaşında 13 kurşun yiyip, terörist olmakla suçlanabilirsiniz. iktidarı, fg cemaatini eleştiren bir gazeteciyseniz, heyula bir terör örgütünün mensubu olmakla suçlanıp yıllarca cezaevinde kalabilirsiniz.
    ama, "dini duyarlılıklara sahip vatandaşlar"sanız, istediğinizi yakarak öldürebilirsiniz. sonradan hepsi yüksek yerlere gelecek bir avukat ordusu savunur sizi, asıl suçlunun yananlar olduğunu söyleyen gazetelerde eyleminiz övülür, takunya yalayıcısı bazı "solcu"lar "ergenekon yaptı" diyerek sizi aklar.
    velhasılı kelam, sana sesleniyorum dini duyarlılıklara sahip vatandaş: eğer içinde bir faşist varsa, onu rahatlıkla ortaya çıkarabilirsin; zira zamanın ruhu senden yana.
  • "adalet dedikleri türkiye'de bir parti adıymış" özdeyişini dilimize ekleyen karar.
hesabın var mı? giriş yap