• bütün beyazlar düş kazıyor yüzüne
    mumlara and içmiş şarapların gölgesinde
    şifa dağıtan ağaçlar soluyorum
    karanlık sığmıyor gözbebeklerime
    bütün beyazlar düş yoğuruyor kalbime
    ben inatla buseden bir köprü kuruyorum
    bu imkansız denizlerin üstüne
    kabuslara and içmiş aşkların beşiğinde
    olur olmadık sevinçler duyuyorum
    çığlıklar yığılırken yüzüme.
  • arkadaşlar şiir demişler, aklınıza geleni yazın dememişler. herkes şair olmuş. arka fonda ne çalıyor?
  • ben o vaktin adamıydım
    yitirdim o güzel vakitleri pencere kenarlarında beklerken
    istanbul bahtiyar değildi artık
    anlamsızlaşmıştı her şey
    hayatın rengini kaybettiği zamanlardı

    saat cehennemi gösteriyordu
    yüz yaşını çoktan geçmiştim
    zamana inanmam diyordum oysa
    şimdiyse…

    vakit sabahın koyu mavisiydi
    vardım ve çaresi yoktu
    yoktum ama hayattaydım
    varlıkla hiçlik arasındaydım

    araftaydım

    ne zamandır oradaydım bilmiyordum
    bilmemek büyük bir erdemdi o vakitler
    faust bunu duysa gülerdi
    ama faust da zamana yenildi
    ikimiz de birer yitik insandık karanlığın ortasında
    ve ışığı beklerken o günün sabahında
    o güneş hiç gelmedi
    güneş doğmak istemedi o sabah saat dörtte
    ben de yirmi iki haziran bindokuzyüzdoksanüçte

    neyden kaçıyordu bu saat, nereye ilerliyordu?
    ne acelesi vardı? neden hiç soluklanmıyordu
    geçmişe gitmek istememesinin sebebi bize aynı acıları yaşatmamaksa
    biz neden hep aynı acıları yaşıyorduk
    neden çaresiz ve zavallıydık sokaklarda
    ve vakit neden hiç kimseye hesap vermiyordu?
  • 16

    vursa da bedene sam yeli
    esse de gönülde gam yeli
    her birinden daha beterdir
    senden uzak düşenin hâli
  • neden kimse inanmıyor
    birini;
    sadece "iyi olduğunu bilmek yeter" derecesinde sevebilmenin yettiği
    müzelik insanların varlığına?
    sayının çok az olması
    hiç olmaması mı demek
    ya da hiç olması...
    hiç de olsa çok olanlar vardır
    kimse inanmasa da
    bu bir masal değil üstelik
    hayatın içinin içi
    kimse uslu durmak zorunda da değil
    bazısı her şeyden çok sevebilir hiç'i...
  • ayın karanlık yüzü

    ar kay gibi beyaz kay ar gibi
    korkular yağıyor korkular işlenmiş kanaviçe
    öyle olursa böyle olur, şöyle olursa şöyle
    varsaymaya korkanlar korkuyorlar korkmaktan
    oysa hepimiz bir rüya gördük dün gece
    gözlerimiz kapalıydı ve dudaklarımız konuşamayacak kadar kapalı
    kim uzattı o eli, orada henüz olmayan biri
    şu halde biz değil miyiz kendimize uzatan o eli
    öyleyse biz herkesiz, herkes bizsiz hiç kimse
    gireceğin yer kadardır kafan, daha fazlası deli

    ay artık tamamen aydınlık bunu keşke birisi haykırsa mezarlara
    ölmeden önce ölmüş bir sürü korkak kendini kandırarak
    neymiş, kaf dağının arkasında devler
    kuşandım işte kılıcımı hani nerdeler?
    keşke doğrulup asıl bizim devi görseler
    üstelik kaf dağı da yok sade beyaz saray
    onu da aydınlatıyor bizi aydınlatan dolunay

    hadi biz neyse de, neden çekip gitmiyor bu ay
    haziran değil, o zaten yok, onu biz uydurduk.
    ay ya işte sürekli peşimizde, şehre inmiş kurt gibi
    gerekirse eski insanlar kadar inanalım ona
    her şeye kadir diyelim, gitsin kendini kurtarsın.
    korkmasın leke gibi solup da kaybolmaktan
    yorulmuştur zaten sürekli beyaza boyanmaktan.
  • ateş sönse de karşıki tepede
    umudun dumanı hala tütmekte
    akıp gider zaman avucumuzdan
    güzel günler zihnimizde bizimle.

    sona beraber kürek çekiyoruz
    dünyanın yarısı boş mu be âdem?
    yokuş yukarı kamyon itiyoruz
    derdimiz bir gün biter mi be âdem?

    bir güz ki daha berbat zemheriden
    hayal ters kelepçe derdest edilen
    merhamet bekleme asla zalimden
    geçip gideriz elbet bugünlerden.*

    edit: adem ah dagi'nin uyarısıyla düzeltildi.
  • kalbi, yarım kalmış bir kanaviçe
    desen desen içlenmiş kaderine
    bir gözyaşı dikmiş kefenine
    yüzlerce gül bitmiş ölüsüne.

    desen ki bitsin bu işkence
    bilirsin bakmaz berisine
    kaçar ki susmaz kuşlar
    döner bir meczup gülüşüne.
  • daldın mı deryaya
    avının peşinde
    bir karabatak gibi
    bata çıka
    sırılsıklam
    kaldın mı hiç
    ellerin boş
    gönlün loş
    koş koş
    hep aynı
    döngüden
    geçtin mi?

    kandın mı yalana
    yolundan sapmış
    bir derviş gibi
    cana döne
    sırılsıklam
    yandın mı hiç
    ellerin kor
    gönlüne sor
    zor zor
    hakikat kervan
    bezmi alem
    titreşimdi.

    titre şimdi!
  • özgürlük çanları şer oklarıyla susmuşken doğunun üstünde
    hayalleri tutsak, düşünceleri tutsak kadınlar korkuyla beklerler
    örselenmiş ruhları, yitip giden benleri özgürlüğü yakalamaya çalışır el sallayarak
    güneşin kızılına sığınır bedenleri
    güneşin kızılına sığınır
    güneşin kızılına
    güneş kızıl
    kızıl
    kız
    geleceği beklerken sessiz ve sözsüz nesiller geçmişe döndürüldüler
    kalpleri kelepçeli kadınlar dünyanın cehenneminde ya da öbür dünyanın cenettinde sevgiden uzak saygıyla boyun eğerler
    onların umutları ve yumrukları karanlıklar üzerinde sonsuza dek şavkacak
    karanfilin kokusunda ya da kızıllığında
    karanfilin kızıllığında
    karanfil kızıl
    kızıl
    kız
    haykırın özgürlüğün ve beraberliğin adını hep bir ağızdan
    haykırın doğa gibi yangınların alevine tutsakken
    haykırın doğa gibi yağmurların suyuna muhtaçken
    siz de yarınlar hiç olmayacakmış gibi, karanlıklar hiç aydınlanmayacakmış gibi
    haykırın doğa gibi
    haykırın doğa
    haykır doğa
    haykır
    hay
hesabın var mı? giriş yap