• her biri kendi enstürmanında virtüöz olan ya da birbirinden ünlü/popüler müzisyenlerin biraraya
    gelip eğlencesine 1-2 albüm yapıp heveslerini aldıkları oluşum.

    örnek olarak:
    blind faith
    bbm
    damn yankees
    travelling wilburys
    verilebilir...
  • testament'in the gathering albümü de böyle bir oluşumun eseridir.
    ama ne eser!

    (bkz: steve di giorgio)
    (bkz: james murphy)
    (bkz: chuck billy)
    (bkz: dave lombardo)

    ankaradayken bi cd'cimiz vardı. ona "bana the gathering gibi bişey ver. tırnağı olsa yeter" derdik de "tırnağı bile yok öyle bir albümün. arama boşuna" diye cevap verirdi. ulan adam ne idealistmiş anasını satiim, sırf satmak için dandik dundik gruplar önermiyodu...
    ne biliim olur ya, radiohead falan satmaya çalışır. (ehehe)
  • 4 aralık 1956 günlerden salı, memphis-tennessee, amarıka... elvis presley'in ilk plaklarını kaydedip, onu dönemin en ünlü şarkıcısı yapan sam phillips'in şirketi sun plakçılık'tayız. stüdyoda, "blue suede shoes"la adını duyurarak o günlerde başarıyı yakalamış bir başka müzisyen, gitarcı-şarkıcı carl perkins bas-davul eşliğinde yeni parçalarına çalışmaktadır. yapımcı phillips parçalardaki genel tınıyı güçlendirmek için o günlerde adı yeni yeni duyulmaya başlayan jerry lee lewis'i de piyanonun başına oturtmuştur. buyurun eğlenceye.

    perkins içeride ekibiyle takılmaktayken, kendisini ünlü eden ilk yapımcısına gönül borcunu ödemek üzere, artık ülke çapında bir plak şirketiyle anlaşmış olan elvis çat kapı damlar ofise yanında kız arkadaşıyla. hoştu beşti derken, rastlantı bu ya, geçerken johnny cash de uğrar yolgeçen hanına dönüşmeye yüz tutmuş plak şirketine; o da ilk plağını burada kaydetmiştir, o da enikonu ünlenmiştir. bu dört baba (perkins, lewis, presley, cash, ünlü olmadan önce de ahbaptırlar zaten) hazır biraraya gelmişken stüdyoya geçerler, çoğu dinsel müziklerden oluşan (gospel mospel) yaklaşık elli parça çalarlar. o sırada kayıt masasında bulunan teknisyen de doğal olarak fırsatı kaçırmaz, bu sazlı sözlü şamatayı şeritlere hapseder.

    aradan yirmi beş yıl geçer, sun plakçılığı sam phillips'ten satın alan ünlü yapımcı shelby singleton bu kayıtların on yedi parçalık bölümünü ortaya çıkartarak 1981 yılında "milyon dolarlık dörtlü"* adıyla yayımlar. 2006 yılında, sun plakçılığın küçük stüdyosundaki bu cilveli buluşmanın ellinci yıldönümünde, o gün kaydedilen parçaların tümünün biraraya geldiği bir plak daha yayımlanır. uzunlu kısalı kırk altı şarkıdan oluşan bu kayıt, müzik tarihinin hoş ayrıntılarından birini bizlere aktaran dolaylı bir tanık olur.

    işte size gelmiş geçmiş ilk "supergroup"un öyküsü...

    *

    ek : "supergroup" çoğunlukla hafif müzik için kullanılan bir tanım olduğundan ilk örneği olarak yukarıdaki ekip söz konusu edildi. yoksa cazda, hele hele sanat müziğinde kurulan her topluluk, üçlü olsun, dörtlü beşli olsun, ya da koskoca orkestra olsun birer "supergroup"tur.
  • ünlü müzisyenlerin "gel gardaşım bi şey yapacaz" deyip başka ünlü müzisyenleri yanlarına çektikleri grup türü. toplanma amaçları farklılık gösterebilir: kimi zaman yardım amacıyla, kimi zamansa vefat etmiş arkadaşları anısına toplanıp dağılabilirler. başta, "çok ünlü müzisyenlerin, başka ünlü müzisyenleri toplaması" dediysem de her grup üyesinin illa müziğiyle ön plana çıkması gerekmiyor. işin ilginç tarafı, "supergroup" dendiğinde bir kesinlikten bahsedemiyor olmanız. sanki, "en sevdiğin 10 müzisyeni say bakayım" deyu sormuşlar da verdiğin cevapların grubunu kurmuşlar. ne bileyim, ben çok heyecanlanıyorum. bizim ülkemizde supergroup denince aklıma evvela; gülşen, alişan, özcan deniz, kibariye vb sanatçıların toplaşıp söylediği kardeşlik türküsü geliyor.

    bir süredir mad season ve temple of the dog ile başladığım supergroup sevdamı, desert sessions ve the jaded hearts club ile ikiye katladım. at skine konan kelebek misali, en tepeye bir alice mudgarden koyup işi bitirdim.

    tavsiye: supergroup tanımını karşılamamasına rağmen punkorama albümleri dinlenebilir.

    1) mad season:

    mike mccready 1994 yılında, alkol bağımlılığı sebebiyle rehabilitasyon merkezine yattığı vakit, birkaç yıl sonra overdose sebebiyle ölecek olan john baker saunders ile tanışıyor. kafalarının uyuştuğunu fark edince adama gidip "kardeşim, seattle'a döndükten sonra benimle çalmak ister misin?" deyu bir teklifte bulunuyor. mccready'nin amacı, grup aracılığıyla alkol ve uyuşturucu bağımlılarına yardım etmek. mccready, ikinci durağı olan layne staley'e gidip screaming trees grubundan barrett martin'le çalışmak istediğini, john baker saunders ile anlaştığını ve layne'i de grupta görmek istediğini söylüyor. o dönem, dörtlüden kimse bir şeyle uğraşmadığı için toplanıp albüm çıkarmaları zor olmamış. pearl jam stüdyoda, alice in chains ise turnede değilmiş. velhasıl, çok kısa bir sürede albümü kaydetmişler.

    "above" isimli albümlerinin kapağını layne staley'nin tasarladığını söyledim. layne, river of deceit'i yazarken halil cibran'dan etkileniyor. grup, disinformation isimli ikinci albümlerini kaydetmeye hazırlanırken saunders'ın ölümü ve layne'in durumunun kötüye gitmesi sebebiyle dağılıyor. biz dandik insanlara, yalnızca bir klip ve birkaç konser kaydı bırakıyorlar.

    2) temple of the dog:

    grup, 1990 yılında overdose'dan ölen mother love bone solisti andrew wood anısına; chris cornell, eddie vedder, mike mccready, jeff ament, matt cameron ve stone gossard tarafından kuruluyor. o dönem seattle çıkışlı grupların art arda konser verdiği veya dünya turnesine birlikte çıktığı olurdu. örneğin, 1992 yılında yayınlanan sweet oblivion ve dirt albümlerinin dünya turnesine birlikte çıkan screaming trees ve alice in chains üyeleri, turneden sonra haşır neşir olmuşlardı. green river'ın pearl jam öncesi grup üyelerini içinde barındırdığını düşünürsek, herkesin birbirini tanıdığını söyleyebiliriz. hatta, andrew wood ile chris cornell bir dönem ev arkadaşlığı yapmış.

    grubun ismi, mother love bone şarkısı "man of golden words"da geçen "seems i've been living in the temple of the dog" sözünden geliyor. eroin komasına giren andrew wood'u, nişanlısı xana la fuente buluyor. o dönem xana, layne'in sevgilisi demri parrott ile yakın arkadaş. dünyanın en gereksiz bilgilerinden birini verdiğime göre, bir de xana'nın blog'unun linkini bırakayım.

    paylaşmadan geçemeyeceğim: hunger strike 8bit

    3) alice mudgarden:

    alice in chains'in sap isimli ep'leri için bir araya gelen mark arm ve chris cornell'e teşekkür anlamında not düşülen grubun ismi. isminden anlaşılacağı üzere alice in chains, mudhoney ve soundgarden'ın birleşimi. tek şarkılık, tek işlik bir grup olmalarına rağmen supergroup tanımını karşıladığını söyleyebilirim. çıkan iş ise: right turn

    4) desert sessions:

    grup hakkındaki bilgilere soğan misali katman katman ulaştım. evvela, matt berry'nin müzisyen tarafını, daha sonra bir albümde şarkı söylediğini, son olarak da albümün josh homme elinden çıktığını öğrendim. ismiyle müsemma desert sessions, allah'ın çölünde bulunan rancho de la luna isimli kayıt stüdyosuna kendini kapatıp doğaçlama müzikler ortaya çıkaran ünlülerin şarkılarından oluşuyor. 1997-2003 yılları arasında aktif olmalarına rağmen sonraki 16 yıl boyunca sesleri çıkmıyor. soğanın cücüğünü oluşturan josh homme dışında, albümlerde yer almış isimlerden bazıları: ben shepherd, nick oliveri, mark lanegan, pj harvey, troy van leeuwen, billy gibbons...

    matt berry, son çıkan albümde chic tweetz şarkısını, "töôrnst hülpft" isimli biriyle söylüyor. insanlar, bu tipin kim olduğu konusunda senaryolar uydurmaya başlıyor elbette. o kişinin, trent reznor veya dave grohl olduğunu söyleyenler var.

    josh homme ayısından zerre hoşlanmamama rağmen adamın yer aldığı tüm projelerin çok başarılı olduğunu söylemeliyim. hakkını teslim etmek gerek.

    5) the jaded hearts club:

    matt bellamy, miles kane, graham coxon, nic cester ve jamie davis gibi isimlerin birleşiminden oluşan grubun adı, beatles'ın sgt. pepper's lonely hearts club band albümünden geliyor. kendi çapımızda beatles coverlayalım amacıyla çıktıkları yolda iyice sapıttılar. en son, martin gaye şarkısı this love starved heart of mine'ı kavırladılar. koca koca adamlar, kavır grubu kurup eğleniyor, insanlar da bara mara gidiyor onları dinlemek için. graham coxon yine arkalarda bir yerlerde tek başına takılıyor, canım benim.
  • yukarida arkadaslar cok guzel aciklamis zaten, tebrikler, ben bu entry i sadece hali hazirda hayatta olan muzisyenlerle kendi fantastik hayali super band imi paylasmak istedigim icin giriyorum:

    (bkz: axl rose) vokal
    (bkz: slash) gitar
    (bkz: kim thayil) gitar
    (bkz: kim gordon) bas gitar
    (bkz: dale crover) davul
  • sadece bir defa çalmaya mahsus bir araya gelen john lennon, eric clapton, keith richards ve mitch mitchell'dan oluşan the dirty mac de bu tip müzik grubuna örnek olarak gösterilebilir. birlikte beatles'ın yer blues şarkısını çalmışlardır.* şarkının canlı performansı 1996'da canlı albüm olarak çıkan the rolling stones rock and roll circus albümünde yer almaktadır.
  • mevzu country ise : the highwaymen
  • bana göre en iyisi alter bridgedir
  • (bkz: elena koshka) (bkz: bonnie rotten) (bkz: krystal boyd)
hesabın var mı? giriş yap