• bakmak.

    açık insana bakmak kapalı insana bakmak mini etek giyene bakmak, çarşaf giyene bakmak, spor yapana bakmak, havuzda yüzene bakmak...

    bizim kadar bakan bir millet var mı acaba?
  • bedensel yahut zihinsel engelli birine sığır gibi dik dik bakmak.
  • elalem ne der? hastalığı var mesela bizim millette, iyileşecek gibi de durmuyor.
  • kişisel alan nedir bilmemek, tanıdık tanımadık herkese dokunma hakkını kendinde görmek.
  • başkasının hayatına karışma hastalığı.

    bekara ; neden evlenmedin, evlen.
    evli- çocuksuza; çocuk neden yapmıyorsun, çocuk yap.
    evli - tek çocukluya; kardeş şart, kardeş yap.
    işsize; iş beğenmiyorsun, sırf işin var demek için asgari ücretle köle gibi çalıştıracak bir işe gir, çalış.
    işi olup, maaşım az diyene; senin yerinde olmak isteyen insanlar var, şükret.
    dışarı çıkıp gezene; bu kadar gezip tozma, az evinde otur.
    evinde yalnızlığı seçene; bu kadar çok evde durma, çık bir gez insan içine karış.

    bu liste böyle uzar gider. başkalarının maddi- manevi, geçmiş yaşantısını gelecek beklentisini bilmeden insanımızın bu şekilde pervasızca duruma müdahil olma, hiç tanımadıkları bile olsa, insanların hayatına yön verme isteği beni korkutuyor.

    umarım kısa sürede bu hastalığa yakalanmış insanlar durumlarının farkına varır ve o çok değerli çenelerini kapatırlar.
  • kendi bedenine düşman olmak, ona kabadayılık etmek, bir nevi kendi kendine fiziksel şiddet uygulamak, tedavisi olmayan türk hastalıklarında ilk 3'te kendine her zaman yer bulacaktır.
    bu kişisel vandalizmden en yüksek payı daima bel dahil olmak üzere alt beden ve sonra dişler alır. semtinizde pazar kurulan günlerde, ilkbahar ve yaz akşamlarında, büyük yaya akslarında bir köşeye oturup gelen geçenleri izlerseniz hafif ve orta düzeyde topallayan, bacakları parantez ve bükük şekilde yürüyen, iki adımda bir duran, 500 metre için vasıta kullanan, ekseriyeti kadın bir kitle görürsünüz. gençlikte beden bizatihi sahibi tarafından o kadar hor kullanılmıştır, bozuk para gibi harcanmıştır ki yaş ilerlediği anda maraz çıkarmaya başlar.
    bel hep ağrır, hantal ve birkaç uzvu sahibinden habersizce emekliye ayrılmış bedeni taşıyamamaktadır. kilo çoğunlukla çoktur, sorsan "türk mutfağı, mutfağımız, bizim yemekler de çok şey" diyip gülümserler. türk mutfağı değil şehriyeli, pirinçli, unlu çorbaların içine ekmek doğramaktır kastedilen. yemeklerde margarin, mısırözü yağı kullanmayan, her öğün ekmeğe abanmayan birinin türk mutfağı yüzünden kilo alması imkansızdır.
    mecburiyetin son raddesi yaşanmadıkça sağlığa kat'a para harcanmaz, ağzında 4 dişi kalmıştır ama ev alır, evi kiraya verip gelen kirayla yine ev alır, arabasını yeniler, bilezik alır, kelepir arsa peşinde tek dişli hugo gibi gezer.

    kişisel vandalizmin diğer boyutu ise psikolojiktir, abartılı ve tamamen kof bir şekilde sever, aşık olur, acı çeker, acıya sürekli kömür atar, olan biten her şey için kendini yerden yere vurur, sorsan "duygusal milletiz" der. hayır, boşluktan geberen işsiz bir milletiz.
    kendine iyi davrananı, bedenine, psikolojisine özen göstereni hor görür, küçümseme eğilimleri gösterir. ayağını burkar umursamaz, dizine darbe alır umursamaz, umursayana da bilenir. bebek arabası ya da pazar arabasının ayağınızın üzerinden geçmesinden, çarpıp devrilmenize sebep olmasından şikayet mi ettiniz, vay halinize! bebek arabası eşşek gibi geçecek ayağınızın üzerinden, kaç gram şey ki zaten şikayet etmek ne demek empatisiz itler!! ne olacak ayağının üzerinden geçip ileride sorun çıkarabilecek minik hasarlar bıraksa, sen hiç mi bebek olmadın, anan bebek arabasını hiç mi insanların üzerine sürmedi şerefsiz!! prenses misiniz, kont musunuz? çünkü sadece asalet hiyerarşisinde kendine yer bulan insanların bedensel zararlardan kaçınma hakkı var, bilinçaltında bir türlü serf olmayı bırakamadığımız için her şeyin en kötüsüne kendimizi layık görebilen, tamahkar ve çilekeş bir millet olarak yeri gelince elalem için bacağımızı bile feda ederiz, kafa bu.

    son kertede kendi yaşında olup topallamadan dik yürüyen, beli götü ağrımayan, dişleri yerli yerinde, gözünün feri sönmemiş birini görünce anında suçlamayı yapıştırır: "o hiç ezilmedi tabi, o ne çekti ki? ah ben, ama ben? ben neler çektim, ah ben ne ezildim". evet, ezilmemiş, çekmemiş olmak kolektif bilinçaltında affedilmez bir günah, suçların en büyüğüdür. dünyaya çile çekmeye, sömürülmeye, ezilmeye, kimse bu şerefe nail olmasa bile kendi kendini ezmeye gelinmiştir. çok çektim serzenişi altında alkışların en büyüğü beklenir. evet sen çok çektin, ev işi, misafir, elalem, bakamayacağın kadar çocuk ve absürd fedakarlıklarla dolu kişisel vandalizm konulu ted konuşmanı koca bir salon olarak çılgınlar gibi alkışlıyoruz, nesilden nesile aktarılası.
  • kurallara uymamayı uyanıklık zannetmek
  • amerikalı bir kadın. sporcu, eğitmen, modellik de yapıyor. "annem öldüğünde çok acı çektim. bir güzel acıyı daha doyasıya yaşayıp güçlenmek istiyorum" dedi ve epidural şu bu hiç destek almadan, bir doktor, bir hemşire ve eşi gözetiminde tamamen doğal bir şekilde 3. çocuğunu doğurdu. doğumdan sonra açıklamasından aklımda kalan kısım şu:

    "ben bunu bunu düşündüm ve yaptım. bu beni daha güçlü, daha kadın, daha anne yapmaz. bu sadece bir seçim, seçtiğimi yaşadım. herkesin tercihleri farklıdır, önemli olan, herkesin istediği şekilde yaşaması."

    aynı haftalarda olanlar:

    - sahte psikolog çağla düvenci sönmez'in açıklamaları bir ig postunda toplandı. "çoğunuzun özendiği hayatı yaşıyorum. çöp kokulu hayatlarınıza geri dönün. benim mutluluğum size fazla. gördüğünüzden de güzelim, herkes bunu söylüyor" yazmış, defalarca.

    - ebru şallı açıklama yaptı: "kilolu kadın güzel olamaz."

    - buse terim kilolu fotoğrafı nedeniyle lince uğradı, hakaretler yedi ve isyan etti.

    - ekşi sözlük'te erkeklerin neler yaptığında daha ılık olduğu konuşuldu.

    - bir ünlü kadının instagram sayfasına gelip "şehitlerimiz var ne biçim giyinmişsin" yazıldı.

    - şeyma subaşı açıklamaları nedeniyle, ayşe arman da subaşı ile röportaj yaptığı için linç edildi. "senin de yuvan yıkılsın. hem evli çocuklu kadın festivalde nasıl donla gezer" dediler.

    - cemil ipekçi "türk kadını travestiye benziyor" dedi.

    - bir kadın, birlikte olmak istemediği bir adam tarafından evladı yanında sokak ortasında öldürüldü.

    - bugün ekşi sözlük'te bir yazar, paragraflar döşeyip özetle şunu yazdı: "bir kadın bir erkekle tokalaşmak zorundadır. tokalaşmıyorsa alay ederiz, baskı yaparız. bize dokunmak zorundasınız."

    neyse daha uzatmayacağım. ilk yazıyı dönüp tekrar okuyun. mütevazılık, o kimseye karışmama hali, hayatına müdahale edildiği takdirde bile bilgece konuşmak, sınırını bilmek, hayata anlam katma çabası, kinden nefretten uzak, estetik bir çerçevede yaşamak bu topraklarda var olmayacak. bunun kısa bir açıklaması, net bir tanımı yok. "şu hastalıktır" diyemem. zorlarsam "herkes üzerinde hak iddia etmek" diyebilirim ama bundan çok daha fazlası. böyle bir hastalık.
  • (bkz: elalem ne der)
    (bkz: elalem ne der hapishanesi)

    mahalle baskisina yataklik eden bu elalem ne der'in tedavisi zordur.
  • boşanmış kadınların potansiyel verici olduğunu düşünme hastalığı. birde bu hatunlara dul deme hastalığı. ha birde bu kadınlara gevrek gevrek yavşama ve " nihayetinde dul bir kadinsin bir ihtiyacın olursa cekinme" gibi ifadeler kullanma hastalığı.
hesabın var mı? giriş yap