• kısa ve öz. şu cümle yeterli:
    “çalışmak, erdem değildir.”

    bazen insanlara (insanların geneline) önce bunu öğretmek gerekir. öyle ki çoğu insanın, hakkı için hakkını savunmadan önce böyle bir hakkı da olabileceğine dair fikri dahi yoktur. insanların geneli talep etmez. talep etmediği gibi elindekini de korumak için çaba göstermez, onu nasıl koruyacağını da bilmez. daha temelde istemez.
    halbuki, kitlelerin buna ulaşabilmesi için öncelikle istemeyi bilmesini öğrenmeleri gerekir ki bu daha okul hayatının en başında törpülenir. zira okul denilen şeyin kuruluş amacı devlete veya işverene nitelikli eleman yetiştirmektir. değişim için o fikre, o düşünce biçimine alışmalı veya maruz kalmalıdır.
    bu da zaman zaman böyle basit aforizmalarla mümkün olabilir. zira, anlayış değişikliğini sağlamadan kişinin hakkını talep etmesini veya yeni bir hak üretmesini bekleyemeyiz.

    evet, çalışmak, erdem değildir. her şeyin zıddıyla var olması gibi tembellik de gerekli olabilmektedir.
    bu elbette ki bir miktar özgürlüğün elinde tutulması ile ilgilidir. bir seçimdir aslında zorunlu olan.
  • birtakim avrupa ulkelerinin is kanununda yeri olan bir madde. dozunu kacirmamak suretiyle is yerine telefon acip, cok hastayim, halamin yegeninin teyzesi oldu gibi bahaneler uydurulmasina gerek kalmadan, sadece ben bugun calismak istemiyorum diyerek ise gitmeme hakki.
  • türkiye'de olmayan haktır. mesela ben gelecekte villada oturmak istemiyorum, 100bin tl'lik arabaya binmek, lüks içinde yaşamak istemiyorum. ama tüm bunları isteyen arkadaşım kadar çok çalışmak zorundayım türkiye'deki insanların bakış açısına göre. eğer o arkadaşın kadar çok çalışmazsan tembelsin. standardımız budur bu ülkede. bana göre o kadar çok para hırsını içinde barındırıp deli gibi çalışan insanlar bu ülkeni en tembel insanıdır ya neyse. adamlar "abi canım skılıyo ya napiim çalışıyoz" der. sonra da bunun adı çalışkanlık olur.
  • "çalışma değil, boş zaman özgürleştirir" diyenlerin şiar edindiği temel haklardandır. tembellik hakkı; zaten bir dilde lanetlenen, kötü çağrışımlar yapan bir şey olarak çevirildiği için dile getirildiğinde genellikle "hiç çalışmayım, üretmeyim ama tüketeyim hakkı" olarak algılanmaktadır. oysa ki, üretmek için boş zaman talebidir ve emek sömürüsüne karşı bir direniştir.
  • aslında tembel bir insan değilim. öğrencilik zamanımda mesela ders varsa çalışırdım. 4 senelik okulu 3.5 senede bitirdim hatta. iş hayatına gelince de haftada tam olarak 80 saat çalışıyorum. yani kendime tembel diyemem ama sürekli neden çalıştığımı sorguluyorum. okunacak o kadar kitap, izlenecek o kadar film, gezilecek o kadar yer, tanışacak o kadar insan varken ben neden hayatımın çok büyük bir kısmını çalışmaya bağlayayayım? bunu sağda solda dillendirince tembel, sorumluluktan kaçan, aylak, rahata alışmış gibi sıfatlara maruz kalıyorsunuz. yaşayabilmek için hayatınızın yarısını fiksliyorsunuz bir şeye ve bu toplum tarafından hiç sorgulanmıyor. çok saçma değil mi?
  • - "tembellik hakkımız söke söke alırız"
    - abi bee bu bize uymadı, sökmek mökmek yorar bizi, felsefemize aykırı
    - "tembellik hakkımız yata yata alırz"
    - yok be abi buda uymadı, hani cinsiyetci bişileri andırıyor, yani birileriyle yatmaz matcaz oda hak verecek gibi
    - "tembellik hakkımız...yormayın bizi"
    - hah tamam oldu bekir abi. bu dövizi yarın 1 mayıs alanına kim goturecek peki
    - ....
    -....
    - ....
    - ...
    - abi bana bakma
    - sen asıl bana bakma
    - esas siz bana bakmayın
    - hem götürmekle bitmiyor ki , kim taşıyacak bunu
    - abi biz en iyisi yeni kadrolar bulalım seneye
    - ama felsefimizi iyice yedirmeyelim calissin birz. kac yıldır hareketten kimseyi haberdar edemedik yahu...
  • anayasal bir hak olarak tanınmalıdır. yetkililer açısından ikna edici olmak adına şunu söyleyebilirim. efendim, tembel insan en çok üreten insandır. hayal edin, çalışmaktasınız: hangi iş olursa olsun. yok şu düğmeye bas, bu kolu indir, o teklifi gönder, rapor yaz, fatura düzenle, veri gir, telefona bak, al, sat, topla, parçala vs. bi sürü bok püsür işle uğraşmak zorundasınız. mesai biter, çıkarsınız. yollara saçılırsınız. eve varırsınız. yemekti falan derken, bütün gün boyunca da hayattan bezmişken tv karşısında bir morono dönüşürsünüz. bu döngüde kim, neyi düşünebilir, hangi yeni fikri üretebilir. fikren kısırlaştırılmış bulunuyorsunuz. eminim tekerlekli bavulu bulan adam, iş dönüşü metrobüste bulmadı bu fikri. bakın ne kadar faydalı ve karlı bir buluş. yani demem o ki, rahat bırakın, üretelim. topuklu ayakkabım sizin olsun, hırkamı verin bana.
  • bak sevgili düz adam, paul lafargue'ın savunup zamanla anayasalara dinlenme hakkı olarak girmesini sağladığı bu marjinal görünümlü insan hakkını thomas more yüzyıllar önce utopia'da ne güzel gerekcelendirmis;

    "altı saat çalışma bütün rahatlıkları bol bol karşıladıktan başka, ihtiyaçların çok üzerinde bir ürün de sağlıyor. başka ülkelerde nice insanların aylak gezdiklerini düşünürseniz utopia'da bunun neden böyle olduğunu anlarsınız.halkın yarısı olan kadınların önemli bir kısmı işgücüne katılmaz birçok ülkede. hiçbir iş görmeyen bir sürü din adamı vardır yine bu ülkelerde. bunlara soylular ve diğer bütün zenginleri, onların sürü sürü uşaklarını ekleyin. tembelliklerini uydurma sakatlıklar altında gizleyen sapasağlam sayısız dilenciyi de hatırlayın.

    göreceksiniz ki alın teriyle insanlığı besleyenlerin sayısı sanıldığından çok daha azdır. gerçekten yararlı ve zorunlu işlerde çalışan insanların ne kadar az olduğunu düşünün. paranın her şey olduğu çağımızda yalnız lüksün ve ahlaksizligin buyrugunda çalışan bir sürü boş ve yararsız zanaatler(bürokrasiyi de ben eklemiş olayım)* görülüyor. gerçekten yararlı ve zorunlu işlerde çalışanların 6 saat mesai yapmasının toplumun ihtiyaçlarını karşılaşmamasının nedeni işte bu bozuk düzendir."
  • "hala anlamıyorlar makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu; insanı aşağılık ve ücretli işlerden kurtaracak olan, azat eden, boş zaman ve özgürlük veren tanrı olduğunu..."
  • tembel şirin'e şirin köyünün hiçbir tepki göstermemesinin sebebi budur zannımca.
hesabın var mı? giriş yap