• su kesintisi olduğunde ellini yüzünü yıkamaya çalışmak. bu sebeple bugün cuma sevinci bile yaşayamıyorum. sabah bi baktım su kesik. haydaaaa! e elimi yüzünü yıkamam şart benim? işe gideceğim. çapaklı göz, yeni uyanmış insanın nefes kokusu. kendimden tiksiniyorum haliyle. evde her ihtimale karşı tuttuğum litrelik pet şişedeki yedek sulardan birini aldım ve fantazim öyle sadece su dökmek de değil sabunlu mabunlu pür-i pak olmak ama mumkun değil. bi elinle diğerine su döküyorsun ama akıp gidiyor işte. sabunu nemlenmiş elde köpürtemiyorsun, akıcı bir su gerek. anlatamıyorum da.. yüzü hele hiç yıkayamıyorsun, hem eğil, hem su dök bir yandan tek elle sabunu köpür, bir yandan tek elle hala su dök. sabunlanmış yüzü yıka. tam bir rezillik, eğildim büküldüm. kedide ordan bana bakıyor "napiyor bu maymun" diye. işte sabah sabah hayattan nefret etmek.
  • akşam 8 gibi evde mis gibi yayılmış bir elin cipste bir elin kahvede, kumanda göbeğinde keyif yaparken çat diye elektriklerin gittiği an.
    televizyon yok, bilgisayar yok, mumu yakacak biri yok! hadi yaktın, oturup da eski zamanlardaki gibi tatlı tatlı muhabbet edebileceğin biri yok...
    asabın bozulur, 'e yatıyım bari' dersin.
  • hayatını paylaştığını sandığın kişinin aslında sadece tek taraflı olarak senin hayatının ona verdiğin kısmını kullandığını, o bencilliği fark etmek.

    (bkz: yalnızlığın aforizmaları)
  • vize haftasından önceki cuma gecesi ders çalışamadığını kabullenip kendini dışarı atmak istemek, bununla da yetinmeyip yanımda biri olsun da iki muhabbet edelim lan demek, akabinde kafanın içinde tüm insanları gugıl misali taramak, çıkan sonuçlara göre gereken insanlarla iletişmek ama sonunda ellerinin bomboş kalması. bu yalnızlığın anlaşıldığı bi an olabilir, olmayabilir de (daha fena durumlar yaşadım zira) ama koydu lan. çok bişey istemedim, çıkıp sabahlara kadar eğlenelim demedim. 2 saat muhabbet edip dağılcaktık evlerimize. günler sonra dışarı çıkmanın verdiği huzurla çılgınlar gibi ders çalışacaktım eve gelince. olmadı.(tabi ellerimin bomboş kalmasın da herkesin vize haftasından önceki cuma olmasının da etkisi büyük sanırım) (yalnız değilim lan aslında,hep vizeler yüzünden. eheleheh)
    bi insan kendini nasıl kandırır sorusuna cevaben bir örnek yazdım, evet.
  • kendi başınıza gittiğiniz hastanede doktorundan hemşiresine, hademesine, diğer hasta refakatçilerine kadar herkesin ağız birliği etmişcesine "refakatçiniz yok mu?" diye sorduğu her an.

    -refakatçiniz yok mu?
    +yok.
    -refakatçiniz olsaydı iyiydi.
    +kendi başımın çaresine bakabiliyorum. refakatçiye gerek yok.
    -olsun, refakatçi olsaydı iyiydi.
    +peki.
  • bir pazar sabahı dışarı çıkıp bir başınıza yaptığınız kahvaltı ve sizin kadar yalnız bir yumurta ile bakıştığınız o an.

    http://i47.tinypic.com/28u5kp1.jpg
  • kafandaki sesler durunca, etrafta aslında hiç ses, konuşan hiç kimse, yani senden başka kimseler olmadığını, konuştuğun kişinin yine sen olduğunun kafana dank! ettiği andır...
    ha bu gibi durumlarda insan kendi akıl sağlığından şüphe edebiliyor.." amma da çok konuşuyomuşum lan ben kendi kendime.. deli miyim ne?" diye sorgulayamaya başlıyor insan..
  • kütüphaneden sizin için ödünç kitap alabilecek telefon edebileceğiniz hiçbir yakınınızın olmadığının fark edildiği an.
  • ne hikmetse hep cumartesi geceleri beni bulan anlardır.
  • - yasadiklarinizi irdeleyebilmek icin birilerine anlatmaya ihtiyaciniz oldugunu farkettiginiz, apatinin dibinden dunyaya baktiginiz an.

    - bayilip 10 dakika sonra ayildiginizda "olsem ne zaman bulurlar acaba" dediginiz an.

    - sevdiginiz ve konustugunuz herkese sadece bilgisayar araciligiyla ulastiginizi ve bunu yadsimadiginizi farkettiginiz an.

    - tek basina disarda yemek yemek size cok normal gelirken, gittiginiz restorandaki garsonlarin pek oyle dusunmediklerini, masa ayirtirken "yalnizca bir kisi mi?" diye tekrar tekrar sorarak belirttikleri an.
hesabın var mı? giriş yap