• tuvalet kağıdına gelen zamlarla birlikte tekrar aklıma düşen yıllar, çocukluğumun ve ergenliğimin yılları. o yıllar hem çok güzeldi hem de bazen sıkıntılı.

    80'lerin bir zenginlik belirtisi de evde tuvalet kağıdı kullanılması idi.

    zengin evlerinde tuvalet kağıdı olurdu tuvaletlerde, fakir evlerinde de havı gitmiş havlular kesilip dikilip taharet bezi haline getirilirdi. anne ve babaya birer tane, çocuklara yok, gezsin piçler öyle ıslak ıslak derlerdi herhalde, hiç soramadım bizim niye kardeşimle bezimiz yok diye. tuvalet kağıdı niye yok sorusunu aklıma bile getiremezdim, biz zengin değildik.

    ama hayal meyal hatırlıyorum sanki bir tane tuvalet kağıdı vardı evde, önemli misafir geleceği zaman takılırdı tuvalete, misafir gidince geri ortadan kaldırılırdı.
    o da en kalitesizi idi, daha havadayken, havadaki nemden parçalanıyordu, beyaz değil, gri idi.

    amcam zengindi, kayseri'nin en lüks yerinde otururdu, banyosu mermerdi ve klozeti vardı. kardeşimle amcamlara gitmeyi severdik, doya doya sıçıp işerdik, kıçımızı tuvalet kağıdıyla silerdik ve kendimizce klozetli mermer bir banyoya verilmesi gereken ehemmiyeti verirdik.

    bizim evimizin banyosunun duvarları beyaz fayanslıydı, yerler beton, ortada da kazulet gibi soba vardı.
    tuvalet zaten alaturka, uzun kakalarda çömelmekten dizlerimiz ağırır, ayağımıza bacağımıza kramp girerdi, bir süre ya yere ya da somyaya yatardık uyuşukluğumuz gitsin diye.

    orkid de pek yoktu o zamanlar, sadece en lüks eczanelerde satılırdı, pahalıydı ve zengin hanımlar yapıştırabilirdi.
    ya uzun bezler dikilirdi ya da bolca pamuk kullanılırdı. annem sağolsun beni o eziyete mahkum etmedi, mutfak bütçesinden kısıp bana her ay iki paket alırdı. idareli kullanırdım.

    misafire de öyle kağıt peçete verilmezdi, süslü bir tabağa bir sabunlu bir de kuru bez konurdu, evin genç kızı sırayla o tabağı misafirlere tutardı, ve herkes elini aynı beze silerdi. restoranlarda bile yoktu o dönem kağıt peçete, ufak dikdörtgen, teksir kağıdına benzer kağıtlar kullanılırdı.

    bu açılardan zordu seksenler. ama öte yandan çok mutluyduk. salaktık, başka türlüsünü bilmiyorduk, neşeliydik, her sabah patates kızartması yerdik, karbonhidrat bize iyi geliyordu.
  • 1980
    1981
    1982
    1983
    1984
    1985
    1986
    1987
    1988
    1989
  • bir zaman makinası bulduğum an geri gideceğim muhteşem on yıl. en güzel müziklerin, en çirkin giysilerin yaratıldığı yıllar. erkeklerin fön çektirdiği, tayt giydiği yıllar. duvarların yıkıldığı yıllar. vatkalarına bile razıyım, o kadar istiyorum.
  • kadın denince aklımıza bo derek gelirdi o yıllarda. commodore 64 oynar, temiz beyaz kağıtlarla penfriend'lerimize mektuplar yazardık. chat yoktu o zaman, kimseye titreşim gönderemezdik.

    filmler de pek farklıydı bugünküne kıyasla. flashdance ve fame'de dans ettik, top gun'da sivilcelerimiz çıktı. uçurtmayı vurmasınlar isyan ettirdi, çiçek abbas güldürdü, muhsin bey ağlattı. sevgilimizin elini tutmak için yekane mekanlardı sinemalar. tespih çekenlere bile sabrettik yıllarca.

    televizyon izlemek güzeldi, zaten yapacak fazla da bir şey yoktu. altı milyon dolarlık adam'ın biyonik gücüne, charlie'nin melekleri'nin güzelliğine, beyaz gölge'nin kuuliiiç'ine ve dallas'ın pamela'sına hasta olduk. ipek yolu belgeseli'nin müziğini aklımıza kazıdık, kaptan cousteau'nun su altı maceralarına bayıldık. muppet show'da balkondaki ihtiyarlar gibi şen şakraktık.

    trt ekranında gol tekrarlarının sol üst köşede "r" harfi ile verildiği, yurttan sesler korosu'nun cümlemizi baydığı, saat başlarında radyodan haber değil ajans'ın dinlendiği, yılbaşı geceleri dansöz'ün kim olacağının tartışıldığı, hasan mutlucan'ın ordumuzun bir subayı zannedildiği, fason değil hakiki buz pateni yarışmalarının barbaros talı'nın sesinden zerafet bulduğu ve necefli maşrapa'nın rüyalarımıza girdiği yıllardı seksenler.

    şu an olduğu gibi her kanalda her akşam ayrı bir yarışma yoktu. yılda bir erovizyon vardı; milletçe ona kilitlenirdik. 1983 yılında opera şarkısı ile erovizyonda sıfır puan çeken çetin alp'e pek bir kızdık, ölümünden sonra da vicdan azabı duyduk.

    teksas, tommiks, zagor okuduk. gırgır hayatımıza girdi sonraları. peşinden erdik ve cevvalleştik, playmen, erkekçe ve bravo dergilerine müptela olduk. serpil çakmaklı'yı, oya aydoğan'ı, ahu tuğba'yı o yıllarda görmeyenler şu anda bu isimleri kolaylıkla es geçiyorlar. oysa şu an orta yaşlarındaki pek çok erkeğin hafızalarında şu anki halleri değil, o yıllardaki kapak resimleri duruyor. hem de olanca güzelliği ile.

    video kuluplerden betamax kasetler kiraladık, üstünde dantel örtü bulunan videomuzun tracking ayarı ile oynadık durduk. liste verip müzik kasetleri doldurttuk, dj hakan gündüz'ün hazır doldurulmuş kasetleri ile tanıştık.

    tolga han dans grubu'nu, rahmetli coşkun evcim'i, komedi dans üçlüsü'nü unutmak mümkün mü. erol köse bile sempatikti o zamanlar.

    emir, aytek, efe ve erman'lı basketbol takımımızın balkan şampiyonu olmasına sevindik o yıllarda. futbolda 8-0'lık şerefli mağlubiyetler dönemini yaşadık. carl lewis'in hafızalardan silinmeyen 100 metre rekoruna canlı şahit olduk.

    birinci sigarası içtik, tekel birası'na takıldık.

    302s otobüsleri bir şey zannettik, rubik küpü'nü denkleştiremeyerek aramızdan sıyıranlar oldu.

    radyo tiyatrosu'nda efektör korkmaz çakar'dı. icraatın içinden'de turgut özal sürekli kalemini gözümüze soktu durdu.

    kdv ilk çıktığında "fiş almazsam kaç para olur" diye pazarlık yaptık, mağaza çıkışında kendimizi suçlu hissedip elimizdeki poşeti gizledik, her peşimizdekini maliyeci zannettik.

    converse giydik, şalvar kesim pantolonları kendimize yakışıyor zannettik. sheetland kazaklarımızın üzerine anorak yeleklerimizi kuşandık. ensemizdeki saçlar uzun, gözlüklerimiz büyüktü. bileğimizde ismimizin yazılı olduğu künyelerimiz vardı.

    güzeldi seksenli yıllar.

    belki de değildi, yazar yaşlanıyor da olabilirdi...
  • ben ikinci yarısından sonrasını net hatırlıyorum 80 li yılların. bayram önceleri postaneler bayağı kalabalıktı. millet birbirine kart mart atardı. ziyaretler falan. şimdi milletin elinden bütün iletişim araçlarını al yine de siksen beklemez bu iş için postanede. yılbaşları daha önemliydi dansöz falan çıkacak diye. millet dansöz görmek için yılbaşını bekliyor hesap et. ama komşuluklar daha iyiydi insanlar eve kapanmıyordu tv yi açıp. o zamanları gördüğüm için kendimi şanslı sayıyorum ben.
  • resmen ait hissettiğim yıllar, dönem. ne anlamsız ben 2000lerde yaşayıp nasıl oluyorda bu yıllara ait hissediyorum? mutsuzluğumun sebebi bu, buldum valla bak, 2000li yıllarda yaşıyor olmamdır neden, ne eğlence anlayışı, ne ilişkileri, ne insanları uymuyor arkadaş, bok gibi.ha bir de 60lı yıllar var bak onlar da çok güzel, seçme şansım olsa 80li ya da 60lı yılları seçerdim.

    vee sandra 'dan geliyor " i'll neverr bee mariaa magdalenaaa" *
  • okurken insanı çocukluğuna uçuran,birşeyler yazmak için eğildiğinde gözünden bir damla yaşı pıt diye klavye ye düşürüveren , içimizden birşeylerin ,tatlı anılarla hüznün karışarak kalbinine aktığını hissettiren,içimizden çok büyük bir çoğunluğunun çocukluğuna şahitlik etmiş yıllar.bir anda gözümüzün önüne yaz tatilleri,yaz akşamları,bmx bisiklet,atari,commodor,cb telsiz,kafa ayarı,convers ayakkabı,fosforlu t-shirt,john travolta,şalvar kot,tavuk götü tıraş,modern talking,lambada ve sadece o dönem var olmuş,yaşanmış binlerce özellikleri ile,kendine has özellikleri gelen,bir daha asla yaşanmayacak bir zaman dilimi.şimdiki zaman ve öncekiler daima birbirini tekrar eden vasat zamanlardır.ama seksenler kendine özgü kişiliği olan bir zaman dilimidir ve bu bakımdan sürüdeki beyaz koyunların içindeki tek siyah koyundur.belki de bu kadar tepki çekmesinin nedeni de düzene uymayışıdır.ne olursa olsun ben o yılları yaşadığım ,gördüğüm için çok memnunum.iyi ki vardı o yıllar.
  • hiçbir savaşın, büyük dönüşümün, krizin, vesairenin ortaya çıkaramadığı kuvvette bir paçozluk enerjisini ortaya çıkaran kara(nlık) dönem. müzikten (synthesizer bik bikleri arasına serpiştirilmiş bir kısım anlamsız cümlelerden oluşan şarkımsılar) kıyafetlere (omuzları rampaya çeviren vatkalar; ne idüğü belirsiz kemerler, vb). saça başa (en kalitelisi kafayı aklı karışmış bir abajura, çoğu ise içi geçmiş kıvırcık salataya dönüştüren permasından tut, kafa derisini yüzmeye meyletmiş haşin maşalara varıncaya kadar), tavırlara... her şeyin sakil olduğu, 12 eylül darbesiyle memlekette koca bir nesil katliamı anlamına da gelen tuhaflık, alacakaranlık kuşağı. anlatması gibiydi... bitmeyecek gibiydi. bitti. ama hâlâ ürperiyorum.
  • tartışmasız giyimin en utanç verici olduğu ve müziğin en iyi olduğu dönem. kızların koca kalçalarını ortaya çıkaran iğrenç taşlanmış stretch kotlar, fosforlu bağcıklar tünikler, kahküller, beyaz çoraplar, takım elbise altına giyilen nikelar, şalvar pantolonlar vs vs.

    bunun yanında mucizelerde vardı tabi.. maradonayı gördük, michael jordanın doğuşunu izledik, 87 all star maçında jordan, dr. j , magic johnson, larry bird, abdul jabbar , moses malone, barkeley, james worthy aynı anda sahadaydı!!!

    şimdiki bebelerin cep telefon memory cardları 64 mb olunca burun kıvırırken, commodore 64 k ya one on one, aztec challenge, impossible mission gibi oyunları inanılmaz bir başarı ile sığdırarak adeta bir efsane olmuşlardı.

    ya müziğe ne demeli??

    dünyanın gelmiş geçmiş en büyük heavy metal vokalisti, vocal god, ronnie james dio 80 yılında black sabbath heaven & hell albümü ile heavynin doğuşunu dünyaya duyuruyordu adeta. daha sonra kendi grubu ile uçuşa geçip kasıp kavutuyordu dünyayı. onun yanında diğer bir efsane iron maiden bu konuda dünyaya heavy metal adına yapılabilecekleri gösteriyordu. metellica da kökenlerini bu dönemde atmaya başlamıştı. peki bu yıllarda pop müzik ne alemdeydi??

    duran duran, michael jackson, madonna, cyndi lauper, alphaville, depeche mode, wham, scorpions, alan parsons project, queen, man at work, kool & the gang, toto, journey, aha, chicago , gypsy kings, phil collins & genesis , peter cetera, boy george, shakin stevens, bryan adams ve ismini saymanın mümkün olmadığı onlarca grup ve kişiler adeta bu dönemi untulmaz kılmaya yemin etmiş ve başarmışlardı.

    kim ne derse desin giyim konusunda en kötü dönem olsa da , gerek müzik açısından, gerek michael jordan, dr. j, maradona gibi unutulmaz efsanelerin doğuşu , 64k ya sığdırılan inanılmaz işler açısından açık ara en önemli ve güzel dönemdi. iyi ki çocukluğumu ve lise yıllarımı bu dönemde yaşamışım dedirtiyor.

    90 lı ve 2000 li yıllara bakıldığında kimse kusura bakmasın ama ne belirgin temsil eden bir müzik türü, ne insanın dinlediğinde tebessüm ettiren bir melodi , ne böyle efsanelerin doğuşuna tanıklık, ne 64k ya sığdırılan mucizeler ne de boktan bile olsa o döneme ait bir giyim türü yoktu ne yazıkki.
hesabın var mı? giriş yap