• çok eski kurtuluşçu..
    yani 1980'e kadar kurtuluş hareketi içinde yeralmışlığı vardır..
  • dsip genel başkanı
  • tehlike akp değil, darbe

    istanbul milletvekilimiz ufuk uras, darbecilerin üzerine gitmek için meclise bir soru önergesi vermiş. sadece dtp milletvekilleri, bir bağımsız ve bir akp’li destek vermiş. akp’li sonradan imzasını geri çekmiş.

    uras, benzer bir önergeyi sol örgütlerden oluşan bir mecliste verse nasıl bir sonuç elde ederdi? biliyoruz ki 21 haziran “darbeye dur de” gösterisini düzenleyen örgütler arasında yer alan dtp, dsip, sdp, sosyalist parti girişimi, ehp ve ödp’nin ufuk’tan yana tutum alan kanadının bir kısmı ufuk’un önerisini destekleyecektir. tkp, halkevleri çevresi ve ödp’nin bir kısmı önergeye karşı olacaktır. darbeye, ergenekon operasyonuna karşı tutum türkiye solu içinde derin bir ayrışma yaratıyor.

    sorun “akp mi darbe mi” değil

    asıl sorun, “tehlike akp mi, yoksa darbe mi?” sorusunun cevabı. işte burada ayrışma yaşanıyor. tkp, halkevi, kimi ödp’liler, chp, add, tsk, doğan medya grubunun gazeteleri tehlikeyi akp olarak saptıyor.

    neden bu saptama yapılıyor, anlamak zor. akp’nin diğer sermaye partilerinden farkı ne? özal iktidarı ile ya da çeşitli demirel, çiller ya da mesut yılmaz iktidarları ile akp arasında ne fark var? demirel, ecevit, çiller türkiye’yi emperyalizme karşı savunurken, akp emperyalistleri ülkeye mi soktu? demirel, yılmaz veya özal yeni liberalizme karşı direnirken, akp mi imf ile anlaşarak yeni liberal politikalar uyguladı? yeni liberal politikaların uygulanmasını savunan tek sermaye partisi akp‘mi? akp kadrolaştı da chp, dsp, anap, dyp, mhp iktidar olduklarında kadrolaşmadı mı?

    aklı başında olan herkes akp ile bu partiler arasında bir fark olmadığını kabul eder. öyleyse akp’nin farkı ne? 1 mayıs mı? tuzla’daki katliamın onun döneminde devam etmesi mi? buna kargalar bile güler. 1 mayıs 1977 katliamı hangi partinin iktidarında oldu? 1 mayıs taksim alanı kimin iktidarında gösterilere kapatıldı? hangi aklı başında insan, akp olmasaydı tuzla işçi katliamları olmazdı diyebilir? kim akp’nin 1 mayıs tutumunun diğer sermaye partilerinden farklı olduğunu iddia edebilir? şimdi chp veya anap iktidarda olsaydı, 1 mayıs gösterisini taksim’de mi yapacaktık? anap, chp veya mhp iş başında olursa iş kazaları azalacak mı? öyleyse akp’ye bu öfke neden?

    peki, akp aslında şeriatçı bir parti de, takiye mi yapıyor? bütün diğerlerinden farkı bu mu? akp’nin şeriat istediğini söylemek mümkün değil. bir yandan ab’ye girmek için çaba sarf eden, emperyalistlerin önünde yerlere eğilen akp, diğer yandan şeriat mı getirecek? onu destekleyen hiçbir sermaye kesimi buna izin vermez. ne büyük sermaye, tüsiad, ne anadolu sermayesi, ne de yeşil sermaye. hiçbiri ab fikrinden vazgeçmez. ayrıca, 28 şubat darbesi öncesinde refahyol iktidarı vardı. susurluk çetesi ise tam o günlerde ortaya çıkmıştı. susurluk’a karşı olanlar neden ergenekon’a karşı ağızlarını açmıyor. neden susurluk için eylem yapanlar bugün ergenekon’u akp’nin “psikolojik savaşı” olarak görüyorlar?

    bütün bunlardan sonra, bir darbe olasılığı var mı? biliyoruz ki, 2003 yılından beri bazı kuvvet komutanları darbe tezgâhlamaya çalışıyor. yine biliyoruz ki, ergenekon örgütü bir darbe hazırlığı içindeydi. zurnanın zırt dediği yer burası. solda yer aldıklarını söyleyenlerin bir kısmı ergenekon çetesine veya özden örnek’in günlüklerinde anlatılan darbe girişimlerine inanmak istemiyor.

    tkp’nin sol adlı internet sitesi, “taraf akp’ye karşı mücadele eden emekçilere karşı başlattığı harekâtta hız kesmiyor” başlığı ile “bilindiği gibi taraf gazetesi, güncel siyasi krizde akp’den yana taraf olduğunu sürekli olarak belirtiyor” diyor ve genelkurmay’ın açıklamasını basarak taraf’a cevap veriyor.

    solun eskilerinden mihri belli, “operasyon tamamen abd merkezli bir operasyondur. akp’nin muhalefeti tasfiye hareketidir” demiş. oğuzhan müftüoğlu: “biri ahı gitmiş vahı kalmış eski rejimi korumaya çalışıyor, diğeri küresel sermayenin yeni düzenini hâkim kılmaya. kimse bu kavganın bir demokrasi kavgası olduğu yalanını bize yutturmaya kalkmasın. bu bir filler çatışmasıdır” demiş. ertuğrul kürkçü: “tüm bu olanlar emek alanının dışında gelişiyor ve basit tabirle ayşe teyze’nin bir kazancı yok. biz yoksullukla mücadele için bir yoldayız ve bu gelişmeler o yoldan geçmiyor” derken, melih pekdemir “bunlar darbe karşıtı bir hamle olmaktan ziyade daha büyük bir operasyon için döşenen taşlar mıdır? büyük fotoğrafta yer alan aktörler ve faktörler, abd ve ortadoğu dikkate alınmadan atılan demokrasi çığlıklarının bir anlamı yoktur” diyor.

    biz “demokrasi çığlıklarının” anlamı olduğunu düşünüyoruz. darbe karşıtı harekete, bütün darbeciler yargılanana kadar, darbeleri başarılı olmuş ya da olmamış bütün darbeciler hak ettikleri cezaları alıp hapse atılıncaya kadar, darbelerin katlettiği herkese itibarı iade edilene kadar, diyarbakır hapishanesinin, mamak’ın, metris’in hesabı sorulana kadar devam edeceğiz.

    darbeye karşı olmak böyle bir şey. akp karşıtlığının arkasına sığınmadan, diğer sermaye partilerinden hiçbir farkı olmayan bir partinin gerekirse bir darbe tarafından kapatılmasının arkasına sığınmadan, iş kazalarından ölen işçilerin arkasına sığınmadan, istanbul valisi’nin ve emniyet müdürü’nün arkasına sığınmadan darbecilerin ve yandaşlarının yargılanmasını istemektir darbeye karşı çıkmak.

    26 haziran’da ankara’dayiz

    21 haziran günü 10 bin kişi “darbelere dur de”, “öz, öz, özgürlük” diye yürüdü. tkp ve sendika.org akıl almaz bir saldırganlıkla bu yürüyüşe karşı çıktı. sanki yürüyüş onlara karşı yapılmış gibi. sanki göstericiler bu örgütlere karşı slogan atmış gibi. bu iki sol yayın organı olayın içeriğine değil, nazlı ilıcak’a ve eliyle tekbir işareti yapan bir adamcağıza takmış. peki adalet ağaoğlu? eren keskin? yücel sayman? onlar cellâtları ile birlikte yürüyen sol-liberaller!

    ergenekon operasyonu yetersiz bir adımdır. önemli olan, içinde yaşadığımız ağır çekim darbenin sorumlularının yargılanmaya başlamasıdır. anayasa mahkemesi son kararı ile parlamentonun haklarını çiğnemiştir. kendilerini keskin göstermeye çalışan solcular parlamentonun haklarının çiğnenmesine aldırmayabilir. ama yurttaşların tüm hakları da çiğnenmiştir. seçme hakkımız elimizden alındı. yakında daha da kısıtlanacak. akp ve dtp kapatılıyor. buna sessiz mi kalacaksınız, yoksa sevinip oynayacak mısınız?

    öyle ya, asıl önemli olan akp karşıtlığıysa, işte kapatılıyor. siz kapatanlarla taraf olun. özgürlüklere karşı olanlardan yana olun. bugün darbeye karşı çıkmayan bir solun emekçilerin karşısına çıkma, onlara dert anlatma şansı yoktur. her türlü pisliğin bütün kokularıyla ortaya çıktığı rusya ve doğu avrupa rejimlerini savunarak sosyalizm savunulamayacağı gibi, darbelere karşı mücadele etmeden emekçilerin demokratik hakları da savunulamaz. demokrasi savunulmadan tuzla’da iş cinayetleri bitmez. demokrasi savunulmadan 1 mayıs gösterisi taksim’de olamaz. demokrasi savunulmadan gazi katliamının, 2 temmuz’un, maraş’ın hesabı sorulamaz. dağlıca’daki rezaletin üzerine gidip taraf ile taraf olmadan cellâtlarımızla hesaplaşmış olamayız. taraf gazetesini kim finanse ediyor, boş verin, yazdıklarına, açığa çıkardıklarına bakın. dağlıca, genelkurmay lahikası, özden örnek’in günlükleri. bunların içeriğine bakın. gösterilerin içeriğine bakın. ve ister taraf olun, ister tutum alın, ama darbeye karşı çıkın. biz, 26 temmuz’da darbeye karşı ses çıkarmak için ankara’da olacağız. gelin katılın. darbeye dur deyin. ergenekon çetesi için sesinizi çıkartın. bizim eylemimizi beğenmiyorsanız kendi darbe karşıtı eyleminizi yapın.

    http://www.taraf.com.tr/haber.asp?id=12708
  • generallerin konuşmaları: demek ki doğru yoldayız

    generallerin devir teslim törenleri sürüyor. törenler boyunca çeşitli rütbelerdeki generaller kanımı donduran demeçler veriyor. bir kere daha ‘bu ülkenin efendisi biziz’ diyorlar. kendileri gibi olmayan herkesi düşman ilan ediyorlar. onlar düşman ilan edince, düşman olarak saptanıyoruz. çünkü onlar hem elinde silah olan en büyük gücün başındalar, hem de bu ülkenin sahibi onlar. kuşku mu var? işte 27 mayıs, 12 mart, 12 eylül, 28 şubat, 27 nisan. mutlaka arada unuttuklarım olmuştur.

    27 mayıs’ta çocuk olduğum için generallerin düşman ilan ettikleri arasında yer almadım. daha sonraki bütün darbelerde, muhtıralarda ve generallerin sayısız konuşmasında daima düşman ilan edildim. generaller hangi hakla beni düşman ilan ettiler, bilmiyorum. bu hakkı nereden alıyorlar, bilmiyorum. bildiğim tek şey varsa, ellerinde silah olduğu, çok güçlü ve kontrolsüz oldukları. bu denli güçlü olunca da bütün haklar onlara ait. bu nedenle benim gibilerin elinde pek bir hak kalmıyor.

    sol, uzun bir süredir generallerin konuşmalarında, muhtıralarda baş sırayı almıyor ve hatta giderek geri plana düşüyor. 28 şubat’tan beri generallerin gözdesi, değişmez sabit olan kürt hareketinin yanı sıra, eskiden daha geri planda olan irtica.

    28 şubat ve sol

    28 şubat’ta irticaya karşı muhtıra verdiler ve halkın oyları ile işbaşına gelen bir hükümet yıkıldı. benim içinde yer aldığım küçük bir kanat dışında, örgütlü solun hemen hepsi ‘ne darbe ne şeriat’ diyerek 28 şubat’a karşı çıkmadı. tarafsız kaldı. böylelikle generallerin düşman listesinde geriye düştü.

    oysa, 28 şubat’ın arkasından işçi sınıfı hareketine karşı ağır bir baskı başladı. yükselen kesk hareketi 28 şubat’ın arkasından (başka nedenlerle de) gerilemeye, parlaklığını yitirmeye başladı. aynı dönemde kürt hareketi de zor günler geçirdi. solun önemli kesimleri bu konuda da kötü bir sınav verdi. sağlam ve açık bir biçimde kürt hareketinin yanında duramadı. koşullar öne sürdü. ezenle ezileni aynı kefeye koyup eleştirdi. açıkça idama karşı çıkamadı. küçük bir kesim ise her zaman kürt hareketini koşulsuz destekledi, ezenle ezileni hiçbir zaman aynı kefeye koymadı.

    bu sürecin sonucunda dsp, mhp ve anap hükümeti kuruldu. solun içinden bazıları bu süreçte en geniş emek cephesini kurmak yerine emek hareketini daraltmaya çalıştı. emek cephesi bölündü ve yerine bazılarının ‘dörtlü’ dediği bir kısım emek örgütlerinin bir araya getirilmesi çabası geçti. sözü uzatmazsak, 28 şubat’ın ardından solun büyük kısmı istediği kadar bu darbe “ayşe teyzeyi ilgilendirmez”, “yesinler birbirlerini”, “filler çatışması” olarak” adlandırsın, emek hareketi daralmaya, güç ve etkinlik kaybetmeye başladı.

    akp’li günlerde siyaset

    sonra akp’li günler geldi. cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte şeriat tehlikesi aniden gündemin başına oturdu. 27 nisan e-muhtırası ortaya çıktı. bu sıralarda sol, emek hareketi, sosyalizm, komünizm ve anarşizm generallerin gündeminden çıkmıştı. onun yerine 1.5 sene önce öldürülen hırant dink’in cenazesine cevap gelmişti. irtica tehlikesine karşı yazılan bildiri birdenbire ‘ne mutlu türk’üm diyene’ demeyenler asıl düşmandır diye bitiyor, hırant’ın cenazesine katılan ve bu sloganı atanlar ve kürt hareketi ‘asıl düşman’ olarak tanımlanıyordu.

    ben kendi adıma içinde olduğum devrimci sol siyasetin generaller tarafından gene ıskalanmamış olmasına sevindim. demek ki ülkenin efendileri için bir tehdit oluşturmaya devam ediyorum! kimi solcular ise bu tespiti hiç üzerlerine alınmadı. çünkü onlar zaten ya hrant’ın cenazesine katılmamışlardı, ya hırant’ın cenazesinde birkaç yüz kişilik güçleri ile başarısız bir biçimde ‘hepimiz ermeniyiz’ sloganından başka bir slogan atmaya çalışıyorlardı. kürt sorununda ise koşulları vardı. onlar ezilenin haklarını ve özgürlüğünü değil, ‘kardeşleşmeyi’ savunuyorlardı.

    sonra günümüze geldik. postmodern darbe, e-darbe, ağır çekim darbe gibi terimlerle tanımlanan sürece geldik. generaller ve yargı organları bir kere daha seçilmiş bir hükümeti devirmek için hamle etti, ama iktidarda olan parti oyların yüzde 47’sini aldı. sonra ergenekon ortaya çıktı. bir yığın emekli subay ve diğerleri binlerce sayfalık belgelerle birlikte göz altına alındı, bu belgelerde bu tutuklananların susurlukçularla ilişkileri ortaya çıktı.

    örgütlü solun önemli bir kısmı ortada bir darbe olmadığı iddiasında anlaştı. akp’nin kapatılmasına karşı çıkmak gerektiğini bir an için bile düşünmedi, tam tersine çoğu ‘kapatılsın, bize ne’ derken, bir kısmı ‘kapatılsın, iyi olur’ dedi. böyle demeyen devrimci sosyalistler de elbette var: onlar başka siyasi güçlerle birlikte darbeye karşı 70 milyon adım koalisyonu’nu kurdu ve türkiye tarihinde ilk kez bir darbe daha gerçekleşmeden darbe karşıtlarını bir gösteride bir araya getirdi. bu gösteri genelkurmay’ın, generallerin, deniz baykal’ın ve bazı ‘sol’ örgütlerin tepkisini çekti. nazlı ilıcak’ın gösteriye katılması onları çok rahatsız etti. oysa nazlı ilıcak 21 haziran gösterisini düzenleyenleri kendi platformuna çekmemiş, tersi olmuştu. nazlı ilıcak özgürlük isteyerek, tüm darbelere karşı tutum alarak gösteriye gelmişti. bunda sosyalistler adına yanlış olan bir şey yok, tam tersine bir kazanım var.

    generallerin son bildirisi ise beni hem sevindirdi, hem üzdü. üzdü, çünkü sol artık bütünüyle generallerin gündeminden çıkmış. tek satır etmediler. irtica da generallerin gündeminde gerilemiş. çünkü yapacaklarını yaptılar. hükümetin boynuna ipi geçirip sandalyenin üzerine bıraktılar. kazanan generaller.

    ama bu defa generaller bir başka düşman seçmiş. ulus devleti tartışan, ‘ne mutlu türk’üm diyene demeyen’ şeklinde adlandırılan ve komik bir biçimde ‘post-modern’ olarak tanımlanan yeni bir düşman var. generaller birden felsefeye merak sarmadıklarına göre, ben kendi adıma generallerin bir kere daha “devrimci sosyalistleri” hedef olarak gösterdiğini düşünüyorum. eskiden de bize “sosyalist” demez “anarşist” derlerdi. şimdi de ne demeleri gerektiğini tam bilemiyorlar ve lafı geveliyorlar.

    bir kere daha generallerin hedefi olduğum için sevindim. demek hâlâ doğru yoldayım. işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu ile aynı yerde duruyorum.

    hâlâ doğru yoldayim

    ama tabii korktum da. generallerin hedefi olmak kolay değil. neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini maazallah hepimiz, 70 milyon insan biliyoruz. ben bu nedenle mümkün olan en kısa zamanda en büyük gücü bir araya getirmek ve bu generallerden hesap sormak istiyorum. aması, maması yok, sayısız darbenin hesabını vermelerini ve siyaset sahnesinden bir daha geri dönmemecesine çekilmelerini istiyorum.

    bu devletin, bütün bugüne kadar önde gelen, bundan sonra bir kısmı bir daha halkın karşısına bildirilerle, siyasi konuşmalarla çıkmayacak kurumlarının temsilcileri ile halkın karşısına çıkıp özür dilemesini istiyorum. “size 80 yıldır eziyet ediyoruz, 80 yıldır haklarınızı gasp ettik, demokrasiye düşmandık” demelerini, özür dilemelerini istiyorum. bir daha yetkisini arkasındaki sayısız silahlı insandan alan generaller tarafından bir kere daha “düşman” ilan edilmeyeceğim bir geleceğe geçmek istiyorum.

    eğer bazıları gibi solda olup da bir süredir eleştirdiğim bir akım generallerin hedefi haline gelmiş olsaydı, o vakit de çok utanırdım ve herhalde ben de toplumun önüne çıkar özür dilerdim.

    bir alıntı ile bitirelim; “tarafsızlıktan nefret ederim. yaşamak bir yanda taraf olmaktır... tarafsızlık tarihin öldürücü ağırlığıdır. yeni fikirleri olanların üzerindeki ağırlıktır, en güzel heveslerin içine çekildiği bir safradır, eski düzeni en iyi savunuculardan ve savaşçılardan daha iyi koruyan bir bataklıktır çünkü bağırsaklarına çok zaman tarihi yapacak olan en iyi aktivistleri çekip yutar.” (antonio gramsci, 1917)

    http://taraf.com.tr/haber.asp?id=16045
  • hertaraf ellerinde bertaraf olmamasını ümit ettiğim insandır.
  • türkiye solunun büyük bir bölümü seçimlere ya da dar kadro eylemlerine kilitlenmişken küresel savaş karşıtı hareketin türkiye'deki ayağını inşa etmeye çalışan, akp'nin neoliberal politikalarına karşı sokakta kampanya yapan, gss'ye karşı mediko'mu vermiyorum yürüyüşü düzenleyen, küresel ısınmaya karşı büyük mitingler inşa eden, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı, tuzla'daki ölümlere karşı kampanyalar yapan, darbe sürecine açıkça karşı çıkan akp'nin de dtp'nin de kapatılmaması gerektiğini savunan, özgürlükleri sonuna kadar savunan, kendi anlayışını diğerlerine dayatmayan, mücadele içinde tartışan, ergenekon sürecinde "yiyin birbirinizi" demeyen, bütün pisliklerin açığa çıkması gerektiğini savunan, krize karşı işçi sınıfının ve işçi sınıfının bütün örgütlerinin birliğini savunan, sırtını marx, engels, lenin, troçki, rosa luxemburg, gramsci gibi büyük devrimcilerin geleneğine yaslayan, işçilerin hiçbir söz hakkı olmayan sscb'nin ve diğer doğu bloku ülkelerinin devlet kapitalisti niteliğini ortaya koyan aşağıdan sosyalizm geleneğini savunan, yeni bir sol alternatifin ortaya çıkması için mücadele veren enternasyonalist dsip'in bütün hayatı sosyalizm mücadelesi içinde geçmiş genel başkanı.
  • radikal'deki "solun solu konuşuyor" yazı dizisinde devrimci sosyalist işçi partisi adına konuşmuştur.

    (bkz: devrimci sosyalist işçi partisi/#16067843)
  • "darbeye karşı elime ne geçerse onunla direnirim" demiş, çok iyi etmiş.

    http://www.sesonline.net/…=53514&yazar=do�an tarkan
  • tayyip erdoğan'ın etmeye cüret edemediği lafları dile getiren cesur, sosyalist, lenininst, darbe karşıtı felan...

    "türkiye’de de kemalizm ve onun her türlü diktatörlük eğilimi temizleniyor. bir darbe ile değil, toplumsal muhalefetle...."

    http://www.sesonline.net/…=53571&yazar=do�an tarkan
hesabın var mı? giriş yap