• bünyesinde kayıt dışı eleman çalıştıran, çalışanlara hak ettiklerinin altında maaşlar ödeyen, elemanlarının sosyal haklarını alengirli yollarla bloke eden, ekibe psikolojik şiddet uygulamaktan keyif alan patron ve patron yancılarının itina alanı.

    insan kaynakları departmanları, iş adamlarına akıl hocalığı yapan yaşam koçları, bütün nlp yöntemleri, girişimcilik üzerine arsız ipuçlarıyla dolu kitapların tamamı, doğrudan ya da dolaylı yollardan emek sömürüsü üzerine varlıklarını inşa ederler.
  • yasal çalışma saatlerinin üzerinde işçi çalıştırılması, fazla mesailerin ödenmemesi, yıllık ve haftalık izinlerinin kullandırılmaması, tazminatların ödenmemesi, işten çıkarılan işçinin, kendi istifa etmiş gibi gösterilmesi gibi eylemleri içeren sömürü çeşididir. duydum ki muz cumhuriyeti diye bir ülke varmış. orada böyle uygulamalar mevcutmuş. iş müfettişleri görevini yapmaz kimi de yapamaz duruma gelmiş. liyakat yerini ahbap çavuşa bırakmış. işçinin nefes alması ise müsaade edilen bir durummuş.
    muz cumhuriyetine bizim kanunlarımızı örnek almalarını telkin ederim. bizde haftalık 45 saat günlük çalışma süresi ara dinlenmeler hariç 11 saattir. buna firmalar tarafından kağıt üzerinde harfiyen uyulur.
    işçi eğer haklarını alamıyorsa işkur çalışma ilişkileri birimine başvurarak öncelikli olarak hakkını arayabilir. her ne kadar hukukun işlemediğine inansak da firmalara sağlam para cezalarının kesildiğini görmüşlüğüm vardır.

    (bkz: işçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz) *
  • sabah 5:30 da kalk uçağa bin, çalışacağın fabrikaya git akşam 7:30'a kadar mesai yap. çok net sikiliyoruz gibi ama hadi hayırlısı. ilginç olan karşı çıkan bir kişi bile yok. herkes fazla mesai alıyor da beni mi sikiyorlar lan bi tek. lan ?
  • sanayisi gelişmemiş ülkelerin rutin kaderi... çünkü daha çok hizmet sektörü etkindir ve ekonomik değer buna bağlı yaratılır... çünkü sanayi sektörü velinimettir ve kontrol altındadır ve iş imkanları kısıtlıdır...

    gün aşırı garsonluk ve komilik, tezgahtarlık ülkemizdeki karakteristiğini oluşturur... bunlar günde en az 12 hatta 14 saate kadar hiç oturmadan koşuştururlar... hafta içi 1 gün tatil, asgari ücret vs. vs...
    çoğu kişi zaten kaldıramaz bu kadar ağır çalışma şartlarını, illallah eder ve terk eder iş yerini... işveren her zaman buna hazırlıklıdır... nasıl olsa illallah etmeyen ya da edemeyecek biri çıkacaktır...

    hatta çok değil bundan 4-5 sene evveline kadar, orospu çocuğu işveren hiç masraf bile yapmadan bu zavallılardan faydalanırdı... illallah edene kadar çalıştırılır, haliyle aniden terk ettiği içinde para falan ödemezdi... şak hemen yeni birisi damlardı o da aynı şekilde... böyle böyle para ödemeden yürütürdü işini... bulaşığıydı temizliğiydi ne varsa itelerdi bu zavallı geçici işçilere...

    ben bu şekilde ihya olmuş, ufacık dükkanı kısa sürede mağazaya çevirmiş orospu çocuğu işveren gördüm...
  • boşa giden çabalarla karıştırılmaması gereken gerçeklik. bütün çabaların boşa gidebilir. her çabanın karşılığını almak zorunda değilsin istediğin gerçekleşmeyebilir. fakat işe yarar çabalarının sömürülmesi asla taviz verilemeyecek bir hırsızlıktır.
  • bir değer meydana getirme maksadıyla ortaya koyulan gayretten ibaret olan emek ile haksız çıkar sağlamanın neticesi olarak ifade edilebilecek sömürü her ne kadar manada cepheleşseler bile sahada kardeş gibidirler, üvey de olsa. yan yana geldiklerinde büyük bir çelişkiye sebep olan bu ikili, ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiği alan yani piyasa ve doğal olarak piyasa şartları tarafından bir arada olmaya zorlanır. toplumu var eden ve bununla beraber aynı zamanda toplumun var ettiği ahlaki anlayışın yol açtığı bu dayatma adil bir bölüşümün önündeki yegane engeldir. dolayısıyla emek sömürüsü, değer üretmeden gelire ve getiriye ortak olmakla yahut değer üretmiş olmaya rağmen bunun karşılığını olması gerekenden katbekat fazla bir şekilde almak suretiyle ortaya çıktığından sosyal hayatın dengesini bozar ve paylaşıma bağlı birçok toplumsal sorunun da sebebi olmuş olur.
  • dünyanın her yerinde var olan, insanların korkudan ya da neden olduğunu bilmediğim sebeplerle göz yumduğu, ve bu göz yumuşu gördükçe delirdiğim, benim de sessizce uyum sağlamamın beklendiği, kapitalist sistemin ve iktidar sahiplerinin en sevdiği şeylerin başında gelen durum.

    bir kez daha emeğimin sömürülmesine göz yummak ile iş yerinde, hatta sektörde, herkesin göz yumduğu huzursuzluğu ayyuka çıkaran geçimsiz olmak arasında seçim yapmak zorundayım.

    tüm köprüler ve kendini dayı sanan ayılardan nefret ediyorum.

    ha bir de, hiç böyle şeyler olmuyormuş gibi davranmamız gerekiyor.
    hiç aklımdan çıkmıyor: "büyümek sızlanmadan acıya katlanmayı öğrenmek demektir."

    ben sızlanmıyorum: hakkımı aramak için elimi taşın altına koymaktan çekinmiyorum ve diğerlerinin bunu bilmesinde de sakınca görmüyorum. "ama öyle olursa bir sonraki iş veren seni seçmez ki cadıcım, öyle yapma, sessiz dur, uslu ol, bırak sömürsünler emeğini, bırak oynasınlar ekmeğinle, bekle ki gün olsun devran dönsün."

    siktirin lan! örgütlenmekten korkan, ne yaptığı işe ne kendine zerre güveni ve saygısı olan dev bir ödlekler sürüsüsünüz!
  • emek sömürüsüne maruz kaldığınız zaman bunu dile getirirseniz emeğinizi sömüren tarafın en büyük argümanı "zorluğa gelemiyorsun, çok şikayet ediyorsun" oluyor. istiyorlar ki kimse şikayet etmesin herkes sesini kısıp otursun yerinde. hakkını aradığın zaman zorluğa gelemiyor zannedilmesi bile iğrenç. sadece insan gibi yaşamak istiyorsun ama bu öyle boktan bir düzen ki emeğini sömürenden çok yakınların sorunun sende olduğunu söylemeyi kendinde hak görüyor. herkes o kadar özümsemiş ki artık köleliği, emek sömürüsünü insan gibi yaşamak istemenin adı çıkıntılık, huysuzluk, geçimsizlik olmuş.

    daha neler yazarım da buraya midem bulandı devam edemiyorum.
  • emeğin sömürüsü günümüzde hala bu boyuttayken kimse özgürlükten, haktan, eşitlikten bahsetmesin.
hesabın var mı? giriş yap