• mina urganın dinazor serisiyle popüler olmadan önce yazdığı beş ciltlik eser. ne yazık ki ilk iki cildine piyasada rastlanmamaktadır.
    ingiliz edebiyatına ilgi duyan hemen herkesin okuyup keyif alabileceği bir eserdir.
  • ingiliz edebiyatı fransız, alman ve italyan edebiyatlarıyla birlikte avrupa kültür ve edebiyat tarihinin en onemli parçalarından birisi olup günümüzde dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinin akademilerinde bilimsel bir saha olarak okutulup, araştırılmaktadır. diğer bütün avrupa edebiyatları gibi hıristiyanlıktan ve sekizinci henry'den sonra özellikle protestanlıktan fazlasıyla etkilenmiş olan ingiliz edebiyatı ülkenin coğrafi konumundan da fazlasıyla etkilenmiştir. britanya adasındaki avrupa'nın belki de başka hiç bir ülkesine nasip olmayacak etnik çeşitlilik adanın coğrafi konumundan kaynaklanır ve ingiltere'nin tarih boyunca sergilemiş olduğu yayılmacı, diğer ulusları sömürmeye ve oraların insanlarını asimile etmeye dayalı siyasete dayanır. bugün irlanda edebiyatı yerine britanya edebiyatı deniyorsa, gallerve iskoçya'nın dünya edebiyatında yeri gösterilemiyorsa bunun nedenini ingilizlerin yayılmacı dış politakısında aramak lazım gelir.

    ingiliz edebiyat tarihinin başlangıç tarihini edebiyat tarihçileri 450 m.s yılı olarak verirler; bence iki bakımdan üzerinde düşünülmesi gereken bir tarihtir. birincisi, 450 yılında anglo-saxon denilen ırk adayı istila etmiştir; ikincisi, ve bence en önemlisi, anglo-saxon'ların o zamanlarda kullandığı dilin günümüzdeki ingilizceyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. anglo-saxon'lardan önce ada'da yaşayanlar kelt'lerdi ve roma imparatorluğuna bağlıydılar. pagan ve göçebe bir kültür olan anglo-saxonlar, bu tarihten itibaren yerleşik düzene geçmişlerdir ama kültürlerini yaymaya sistematik olarak devam etmişlerdir. bu ilk döneme edebiyat tarihçileri "karanlık çağ" (dark ages) adını verirler zira günümüzde bu döneme ait hiç bir edebi eser bulunmamaktadır.
  • 597 yılıında st. augustine'in kent şehrine gelmesiyle birlikte ingiliz edebiyatı'nın ilk yıllarını etkileyecek konu da belirginleşir: hıristiyanlık. bu tarihten sonra anglo-saxon halkın hepsi hıristiyanlaşır; ki bu iki açıdan çok önemlidir. birincisi, bu tarihten sonra üretilen ilk eserlerde din edebiyatın tek konusu haline gelir; ikincisi, ve bence en önemlisi, anglo-saxon diline latin etkisi girmeye başlar. bu dönemde üretilen eserlerin ilki yaygın kanının aksine beowulf değildir; bede'nin yazdığı the caedmon's hymn adlı ilahidir. eserdeki caedmon isimli vatandaş bir gece uyurken rüyasında birisinin ona "caedmon, sing me something" dediğini duyar ve caedmon ise bu şiiri okur. caedmon'un bu mistik yolculuğu ertesi gğn kiliseye gidip papazlarla konuşmasıyla son bulur. aynı dönemde yazılan bir başka eser de yazarını bilmediğim the dream of the rood başlıklı şiiirdir. günümüz ingilizcesine çevrildiğinde tüyleri diken diken eden şiirde hz. isa'nın çarmıha gerildiği odun konuşur ve hıristiyanlıktaki çarmıh saplantısının kökeni de belki böylece tespit edilmiş olur. dönemin elimizde buluna son şiiri yine anonim olan the wanderer and wife's lament başlıklı şiirdir. yitirdiği kocasının peşinden ağlayan hatun kişi esasında alegorik olarak isa'nın da peşinden ağlamaktadır.

    görüldüğü üzre bu dönem şiirlerinin ana formu ağıt konuları da kahramanlık ve dindir. kenning denilen ve iki kelimenin birleşerek oluşturduğu kelimelerden mürekkep olan kelimelerden oluşur. mesela ocean yerine whale-road ya da body yerine life-house gibi...
  • borges'in kimin eli kimin cebinde yaklasimiyla yazdigi 80-100 sayfalik bir incelemesi vardir mevzu üzerinde. ciltlerce literatür karistirmaya gerek birakmadan ögretir söz konusu tarih nedir ne degildir diye..
  • usta mina urgan'ın dev eseri. sunuş yazısından ingiliz edebiyat tarihini, ingiliz tarihini baz alarak temelde şu şekilde ayırdığını görebiliyoruz:

    1- eski ingilizce dönemi. sözlü edebiyatın yazılı edebiyata geçmesiyle birlikte aşağı yukarı vii. yüzyılda başlar ve ingiliz tarihinde bir dönüm noktası olan norman istilasıyla (1066) xi. yüzyılın ortalarında biter.

    2- orta ingilizce dönemi. tüm ortaçağı kapsayarak xv. yüzyıla kadar sürer.

    3- rönesans ya da elizabeth çağı, 1558 ile 1603 arasında hüküm süren kraliçe elizabeth’ten adını alır. elizabeth’in ölümü üzerine iskoçya kralı james tahta çıktığı ve james’in latince adı jacobus olduğu için, elizabeth çağının son kırk yılına, jacobean çağ da denir. bu dönem, 1642’de oliver cromwell’in önderliğinde puritan mezhebindekilerin iktidarı ele geçirerek commonwealth’i yani cumhuriyeti kurmalarıyla sona erer.

    4- commonwealth dönemi. 1642-1660 yılları arasındaki dönemi kapsar.

    5- restorasyon dönemi. cumhuriyetçilerin idam ettikleri birinci charles’ın oğlu ikinci charles’ın tahta oturmasıyla, yani monarşinin restorasyonuyla başlar ve xviii. yüzyılın başlangıcına kadar sürer.

    6- neo-klasik çağ. xviii. yüzyılın başlangıcından aşağı yukarı 1770 yıllarına değin sürer. kraliçe anne 1702-1714 yılları arasında hüküm sürdüğü için bu dönemin başlangıcına kraliçe anne çağı da denir. roma imparatoru augustus’un saltanatı sırasında latin edebiyatının en ünlü kişileri yaşadığı ve onları örnek alan ingiliz şairleri ve yazarları kendilerini roma’nın klasik yazarları kadar önemli sayarak “augustan” sıfatını benimsediklerinden bu dönemin başka bir adı da augustan çağı’dır.

    7- xviii. yüzyılın son otuz yılını kapsayan ve romantik akımı hazırlayan pre-romantik çağı, romantizmle birlikte ele almak daha yerinde olur.

    8- romantik çağ. 1798’de wordsworth ile coleridge’in the lyrical ballads’ı yayımlamalarıyla başlar ve xix. yüzyılın ortalarına değin sürer.

    9- victoria çağı. adını gene bir kraliçeden alır. kraliçe victoria 1837’de tahta çıktığı ve 1901’de öldüğü için bu dönem xx. yüzyılın başlangıcına kadar sürer.

    10- xx. yüzyıl edebiyatı. ingiliz edebiyatını uzmanlık dalı olarak seçmeyen ama genellikle edebiyat meraklısı olan okuyucuların belki en çok ilgi duyacakları dönemdir. ne var ki değerlerin gerçek anlamda yerleşmediği, hangi yazarın ya da şairin yaşayacağı, hangilerinin unutulup gideceği belli olmadığından, 1900 yılından önce doğmayı bir ön koşul olarak benimseyerek yaşayacağına ancak gerçekten inandığımız yazarları ele almakla yetinmek niyetindeyim.

    kitabın sunumudur.
  • mina urgan bu dev kapsamlı çalışmasında ingiliz edebiyat tarihinde kayda değer hemen hemen her yazardan bahsetmeye çalışır, iyi bir rehber çıkar ortaya.
    orhan pamuk, manzaradan parçalar'da mina urgan'ın bu eserinde çok naif bir yazara yakınlık bulduğunu söyler. yazarları haşlaması, coleridge de böyledir, wordsworth de şöyledir diye onların kişilikleri hakkında bize biraz yargı sunması falan eğlencelidir.
    çok büyük bir emek ve bilgi gerektirdiği su götürmez bu devasa çalışmada bol bol da kendi fikirlerini dile getirir. polisiyenin edebiyat sayılmayacağı, hiç bir edebi değer taşımadığı ve sadece edebiyattan anlamayan düz insanlarca okunan çerezlik kitaplar olduğu yargısı vardır mesela wilkie collins'den bahsettiği bölümde.
    ara sıra biraz bozulsak da seve seve okuruz, iyi ki yazmış mina hoca.
  • objektif bakışla değil, ülkenin çok kıymetli ediplerinden mina urgan işi olduğu için altın niteliğinde olan eser.
  • mina urgan’ın akıcı dili sayesinde su gibi akıp giden yapı kredi yayınlarının yayınladığı toplamda 1831 sayfa olan eser.
    başladık hayırlısı olsun.
  • ingiliz edebiyatı tarihi ile ilgili 'mina urgan" tarafından yazılmış mühim eserlerden bir tanesidir. ingiliz kültürü dili ve elbette ki edebiyatiyla ilgilenenlerin ve üniversitelerin bu bölümlerinde okuyanların yararlanacağı değerli bir eserdir. eski ingiliz edebiyatiyla baslayip estetik akım ve oscar wilde ile biten kitap yapı kredi yayinlarindan çıkan beş kitaplık bir eserdir. bu baskısında beş kitap birleştirilmiş ve 1831 sayfa şeklinde tek bir kitap olarak basılmıştır.turkiyedeki en iyi ingiliz edebiyatı tarihi olan kitap ingiliz tarihiyle kapsamlı bir şekilde edebi donemler yazarlar ve ingiliz dilini inceleyerek bilgi verir.
  • mîna urgan’ın yazdığı ingiliz edebiyatı tarihi kitaplarının tek ciltlik, beşi bir yerde versiyonunu okudum. (yky, 14. baskı) eski ingiliz edebiyatı ile başlayıp oscar wilde ile biten, dizini saymazsak 1786 sayfalık bir eser.

    benim gibi şöyle ingiliz edebiyatı hakkında giriş niteliğinde bilgi edineyim, kronolojik sırayla edebî akımlar, dönemler, önemli eserler ve bu eserleri üreten şairler, oyun yazarları ve romancılar hakkında kısa bilgiler okuyup fikir edineyim, genel olarak önemli bulunan eserlerden gözüme kestirdiklerimi not alayım, sürekli rastgele kitap okumak yerine tarihine, benim için ifade ettiği öneme veya merakıma göre belirlediğim bir listeye uyarak daha düzenli okumalar yapayım diyenler için faydalı olabileceğini düşünüyorum. ama sadece merak ettiğim bir yazarla ilgili bölümü okuyup, en önemli eserini seçmek ve onu okumak için bu kitabı seçmezdim çünkü epeyce spoiler içerecek şekilde önemli eserler hep özetlenmiş.

    benim şimdiye kadar hep önemli kabul edildiğini sandığım bazı eserler hakkında aksi görüşler okumak ve bazı yazarların adını ilk kez görmek hoşuma gitti. tüm zamanların en çok satılan ikinci romanı olduğu için charles dickens’dan a tale of two cities okumayı düşünüyordum ama george bernard shaw, great expectations’ın dickens’ın en kusursuz romanı olduğunu söylemiş mesela. dickens da kendi kitaplarından en çok david copperfield’ı seviyormuş. the picture of dorian gray de insanın gençken beğendiği, yaşlılığında o kadar beğenmediği bir romanmış ve hatta gotik melodram denip küçümseniyormuş. george eliot okuduğu kitapları daha iyi özümsemek için yeniden yazıyormuş. çoğunu unutmuş olsam da edebiyatçılar hakkında bunun gibi epeyce detayı bir kaynaktan okumak çok pratik geldi. keşke en azından yirminci yüzyılın ilk yarısını da kapsayacak şekilde 7/8 kitaplık bir seri şeklinde yazılmış olsaydı diye düşündüm.

    yazara yılların emeğini paylaşılır hale getirdiği için büyük saygı duyuyorum elbette ama beş kitabın üst üste okunmasının etkisiyle göze batan yönlerinin de daha hissedilir olduğunu belirtmeliyim. öncelikle meşhur eleştirmenlerin görüşlerine sık sık yer verse de yazarın kendi dünya görüşünü, din ve geleneklere karşı tutumunu kitaplara çok baskın bir şekilde yerleştirdiğini, bunun da okuyucu için objektif bir tarih kitabı okuma hissini azaltıp öğrencilerine bilgi verirken kendi fikirlerini de aşılamak isteyen bir öğretmenin sohbet havasındaki dersine katılmış gibi bir his verdiğini düşünüyorum. bu sohbet havasının da getirisiyle normalde nasıl konuşuyorsa öyle yazdığı için bazı kelimeleri çok ama çok fazla kullandığını, bir döngüye kısılmış gibi aynı kelimeleri okuyup durmanın insanda dar bir alana sıkışmışlığa benzer zihinsel bir sıkıntı oluşturduğunu deneyimliyorum. şaşırtıcı olan her şey "akıl almaz" ya da "akıllara sığmaz", değersiz bulunan kişiler "metelik etmez", önemsiz şeyler "entipüften", sık tekrarlanan şeyler için "ikide birde", birbirini sevenler için de "sevişmek", seks yapmak için de "sevişmek", zor veya karışık bir dil varsa o kesin "çapraşık", sürekli bir "savaşım vermek", sonra mucize yerine "tansık", en çok da "ayrıca" ve "bu arada" hep aynı şekilde ama o kadar çok kullanılmış ki bir yerden sonra rahatsız ediyorlar. durduk yere rahatsız olmadığımı göstermek için bu ikisine örnekler vereceğim: “birçok çağdaşı, bu arada carlyle, ruskin, arnold, toplumsal düzenin bozukluğunu gördüler…”, “sekizi de ayrıca yetenekli insanlardır…”, “…metinleri özgün dillerinde okuyabildiği için ayrıca değerli sayılabilecek bir eleştirmendi.” bu şekilde sürekli aynı kelimelerin kullanılması bana uzmanlık alanında ne kadar engin bilgiye sahip olsa da kitap yazan bir insanın kitabı yayımlanmadan önce doğruyu söyleyeceğinden emin olduğu birinin fikrini alması, övgüleri bir kenara bırakıp gözüne çarpan olumsuzlukları saymasını istemesi gerektiğini bağıra bağıra söylüyor.

    üstelik heart ve hearth kelimelerinin karışması gibi, "balustion" isminin aynı paragrafta üç farklı şekilde yazılması (balustion, blaustion, balaustion), hiç bilmediğim ingilizce bir kelime görüp bu da ne demek diye sözlükten baktığımda öyle bir kelime olmadığını, bunun da yazım yanlışı olduğunu görmem ve kesme işaretinden sonra gelen bazı eklerin ne yazılışa ne okunuşa uyması gibi düzeltilmesi gereken daha çok şey var.

    okuyacak kişileri "tedirgin etmemesi" gereken bu kusurlar edindiğimiz bilgilerle kıyaslanınca "ayrıca" "entipüften" kalıyor "bize kalırsa". "bu arada" alıntıların hem ingilizce hem türkçe verilmesi büyük kolaylık sağlıyor çünkü yer yer çevirisi zor olurdu diye düşündüğüm cümlelerle karşılaştım, özellikle şiir alıntılarında. kapanışı tüm ciddiyetimle yapmam gerekirse: "iyi ki okumuşum. oh be, bitirdim! uzun bir okuma listem oldu, işime yarayacağından eminim."
hesabın var mı? giriş yap