• bir kadın tarafından söylenmesi gereken şarkı ya da türkü. haliyle bir de şu var:
    (bkz: erkek ağzı)
  • örneğin gemilerde talim var adlı türkü, kadın ağzıdır. neden, çünkü "bahriyeli yarim var" dizesi yüzünden. beyaz iyi etmemiş sanki bu türküyü söyleyerek...
  • yrd.doc.dr. ayfer yilmaz'in turk kulturunde kadin ve kadin agzi turkuler bu bahse ornek olmakla birlikte konuyla ilgili arastiricilara destek sunmaktadir.
  • "havalansa yine zil çalan eteklerim"* dizesini mustafa ceceli söyleyince biraz iskoç stili oluyor sanki.
  • dişi homo sapiens 'in oral kavitesidir.
  • kadın ağzından söylenen türkülere verilen isim.

    vaktiyle kayseri'de yaşayan bir rum kadınının, kayseri'nin uzunyayla (bkz: uzunyayla/@nostalgiaman) bölgesinde yaşayan bir çerkes beyine türkçe yaktığı bir örneği şöyledir:

    kamayı vurdum boynuna
    al kanı doldu koynuma
    babalı (vebali) çerkez boynuna

    ah gene gönlüm meraklandı
    çerkez beyi silahlandı

    ince de ince belleri var
    anlaşılmaz dilleri var
    karpuz soyar elleri var

    ah gene moskof başkaldırdı
    el uzattı taş kaldırdı

    uzunyayla evim olsa
    hamidiye köyüm olsa
    çerkez beyi yarim olsa

    ah gene gönlüm meraklandı
    çerkez beyi silahlandı

    ah gene moskof başkaldırdı
    el uzattı taş kaldırdı

    https://www.youtube.com/watch?v=qz_bdxprtz8
  • ilginç ve buradan zaman ve mekan olarak çok uzak bir örneği için: (bkz: #79009673)
  • “kadın ağzı” türküler kadınların ürettikleri türkülerdir…
    çocukluğumda köylerde “türkü yakma” geleneği hâlâ sürüyordu…
    artık yakan kaldı mı bilmem…
    sanmıyorum.
    en son türkü ne zaman yakıldı kimbilir…

    ahmet hamdi tanpınar, “anadolu’nun romanını yazmak isteyenler, ona mutlaka türküler yoluyla gitmelidir” demiş.
    evet anadolu kadınının sevincini, çilesini, acısını, umutlarını,kırgınlığını, duygusunu, iç dünyasını yaktıkları (ürettikleri) o türküler olmadan anlamak olası değildir…

    erkeklerin türkü yaktığını görmedim hiç, bilmem…
    erkek ağzı türkülerde genel olarak yakıcı kişiler bellidir, ozandır, aşıktır...

    kadınların yaktıkları türküler genellikle ağıt ağırlıklı olurdu… hasret, gurbet, kavuşamama, hor görülme, istenmeyen evlilikler, çocuk yaşta gelin edilmeler, çekilen çileler, köylerinde cinayete kurban gidenlerin acıları üzerine yakılan türküler, beklenenler, gelmeyenler, gurbet ellerde kalanlar…

    ama şen, müzip, alaycı, kinayeli türküler de yakarlardı…
    rahmetli babam ddy yollarında işe girdikten sonra köyden elini ayağını çeken delikanlılar için köyün kızları şöyle bir türkü yakmışlar:

    kuyunun kapakları
    erguvan yaprakları
    onbir ayda bir gelir
    kumpanyanın kopukları
    (*) ddy halk arasında kumpanya diye anılırdı

    benim en çok hoşuma giden türkü şuydu. kime yakılmıştı niçin yakılmıştı bilmem:

    yarimin adı ömer
    giydiğim yanar döner
    benim yarimin dişleri
    zeki müren’ e benzer

    ha yine çocukluğumda genellikle kenar mahalle düğünlerinde kızlar şu türküyü pek de neşeli havalandırırlardı:

    çay benim çeşme benim
    ardıma düşme benim
    seninle dalga geçtim
    sevdiğim başka benim

    amanın yalel yalel
    ambara düştü halel

    aslında bu türkünün asıl varyantı böyle değil tabi… şöyle:
    çay benim çeşme benim
    ardıma düşme benim
    senin ile eğlendim
    sevdiğim başka benim

    amanın yalel yalel
    yandım yalel yalel

    köşe başı beklerim
    vay benim emeklerim
    yar aklıma geldikçe
    sızlıyor kemiklerim
    …….. (balıkesir)

    asker yolu bekleyenler olurdu:

    asker yolu beklerim,
    günü güne eklerim.
    sen git yarim talime de,
    ben sılayı beklerim.

    mendilimde tel oya,
    gülmedim doya doya.
    asker yolu beklerim de,
    günleri saya saya.
    ……. yozgat

    erkek ağzından söylenen kahramanlık, eşkıya türküleri kadın ağzında rastlanmaz…
    ben hiç hatırlamıyorum…
    kadınların kahramanlıkla, eşkıyalıkla işi olmamış hiç.
    sevda üzerinedir çoğu…
    mesela:

    mendilimin ucuna sakız bağladım sakız
    doğru söyle sevdiğim sever misin başka kız
    ninno yarim ayrılık mı var
    güzel yarim ayrılık mı var (izmir- urla)

    sonra:

    gemilerde talim var
    bahriyeli yarim var
    o da gitti sefere
    ne talihsiz başım var

    hani benim receb'im receb'im
    sarı lira vereceğim
    almazsa karakola gideceğim (istanbul)

    hadi devam edelim:

    çemberimde gül oya
    gülmedim doya doya
    dertleri karıyorum
    günleri saya saya (biga)

    nadiren de olsa nazlandığı da olmuş:

    aynalı körük olmazsa ben gelin gitmem
    ud kemani çalmazsa aynalı körüğe de binmem
    …. (yozgat)

    zeytin yağlı yiyemem aman,
    basma da fistan giyemem aman
    senin gibi cahile,
    ben efendim diyemem aman.
    ..... (bursa)

    kına havalarının tamamı kadın ağzıdır, ana evinden ayrılmanın acısıyla iç yakıcıdır bu türküler:
    işte en çok bilineni:

    “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
    aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
    annesinin bir tanesini hor görmesinler
    uçan da kuşlara malum olsun
    ben annemi özledim
    hem annemi hem babamı
    ben köyümü özledim
    …….. (edirne)

    bir çocukla (amcasının oğlu) ile evlendirilen bir kızın ağzından:

    kadifeli yastık kadifeli yorgan yer yumuşak
    öpmesi yok sevmesi yok konuşak

    ana beni niye verdin çocuğa
    oynar oynar taş doldurur kucağa

    sabah olur pabucunu giyemez
    akşam olur yemeğini yiyemez
    karanlıkta yatağını bulamaz
    …… (kayseri)

    çocuk yaşta evlendirilen:

    ağ elime mor kınalar yaktılar
    gaderim yok gurbet ele saddılar
    on iki yaşımda gelin ettiler
    ağlar ağlar göz yaşımı silerim of of
    ………. (denizli - acıpayam)

    bir ırgat gibi çalıştırılan gelinler:

    sabahtan uyandım ezan sesi var
    ezan da sesi değil -yar yar- burçak yası var
    bakın şu deyyusun kaç tarlası var
    aman da kızlar ne zorumuş burçak yolması
    burçak tarlasında -yar yar- gelin olması
    ………………… (tokat – niksar)<

    hele şu ninni can yakıcı:

    “ninni diyem yatasın,
    hemincek boy atasın,
    baban beni döğende,
    bana arka çıkasın” (çelebioğlu)

    kocası gurbete gidip yıllarca haber alamayanlar

    yarim istanbul’ u mesken mi tuttun,
    gördün güzelleri beni unuttun,
    sılaya gelmeye yemin mi ettin.

    gayri dayanacak özüm kalmadı,
    mektuba yazacak sözüm kalmadı.

    yarim sen gideli yedi yıl oldu,
    diktiğin fidanlar meyveye geldi,
    seninle gidenler sılaya döndü.

    gayri dayanacak özüm kalmadı,
    mektuba yazacak sözüm kalmadı.
    (kayseri)

    oğlu gurbette verem olup, kollarında ölen karadenizli annenin acılı destanı:

    çikamadum çolvaroşun duzina
    düğun olur gelinine kizina
    gelin edup bakamadum yuzina
    senden sonra gelin görmem ahmedum

    oy ana oy ben ne edeyim
    bu derd ile nerelere gideyim

    bulbul oter ilga eder dalini
    ordek yuzer dalga eder gölini
    bizum köyün kız gelini puşili
    senden sonra puşi takmam ahmedum
    …….. ahmedum (nokta ana destanı)

    kürtçe bir türkü vardır kadın ağzında, o da “ahmedo”dur

    ehmedo ronî heyran tu ne mîr î ne hekîm î
    kuro gede tu ne mîr e, ne hekîm e
    li bala dilê min evdala xvedê de
    tavî kî ji tavî ya biharê
    meha gulan û nîsan û adar e
    li ser sing û berê min evdala xvedê de
    ne dixûricî ne dibarî
    ehmedo lo lo ...

    ahmedim aydınlığım
    hayran olduğum sen ne bey ne de hekimsin
    ben allah'ın garibinin gönlünde
    bir bahar yağmuru
    aylardan mayıs, nisan ne mart
    ben allah'ın garibinin gögsünün üzerinde
    ne döküldüm ne de yağdım

    tehcirde ermeni anaların ağıtlarından haberimiz olmadı hiç mesela… “sıra geceleri”nde söylenen o ünlü urfa türküsü… 1927’de rodosto – nor ateş’te doğan hagop gyurcyan, 1985 yılında bu şarkının kayıt altına alınmasını sağlamış. buyrun asıl sözlerini:

    “urfa’nın etrafı dumanlı dağlar,
    ermeni yanıyor, gözleri ağlar,
    urfa’nın etrafına ekin ekenler,
    ekini ekenler, güzeli seçerler,
    çıkma, ceylan, şu dağlara,
    seni avlarlar,
    anadan babadan ayrı koyarlar.

    1898 yılında evladını kaybetmiş ermeni annenin (azganuş abikyan) ağıdı:

    merdiven altındaki taş olaydım,
    yavrum gelip gittiğinde, ayağını öpeydim,
    ah! keşke doğmasaydım,
    yavrumun anası olmayaydım”

    yıllar yılı asker yolu bekleyen analar – gelinler:
    “padişaha söylen yari göndersin,
    bu kanunu bu zagonu döndersin,
    on seneyi bir seneye indirsin,
    hiç mi merhamet yok sultan aziz’de
    (aşık ali izzet’ten derleyen başgöz,)

    işte kore’ ye oğlunu yollayan bir anne:

    “kore dağlarında ot kucak kucak,
    ne bilsin analar böyle olacak,
    rahmet yerine de kurşun yağacak,
    gitti de gelmedi balam ne çare”
    (dökmetaş’tan aktaran başgöz, 2008: 61)

    eşkıya ile çatışırken ölen oğlu için:

    hem okudum, hemi yazdım,
    yalan dünya senden bezdim of
    dağlar koyağını gezdim,
    yiten yavru bulunur mu of

    el yazıya, el yazıya
    duman çökmüş gölyazıya of
    kurban olam, kurban olam
    beşikte yatan kuzuya vay.

    el veriyor el veriyor
    orta direk bel veriyor of
    döndüm baktım sağ yanıma,
    mehmedim can veriyor vay.
    (çorum)

    o kadar çok kadın ağzı türkü var ki…
    daha yazamadıklarım…
    bunlar bilinenler
    ya zaman içinde yok olup giden destanlar, ağıtlar, ninniler, kına havaları, gurbet, hasret türküleri…

    işte kadın ağzı türkülerin tanıklık ettiği anadolu' nun çilekeş analarıyla dolu olan kadim bir coğrafya olagelmiş…
    anadolu kadınının; sevincini, kederini, acısını dillendirmek için türkü yakmaktan başka yolu mu vardı, başka çaresi mi vardı?...
    her biri unutulup gitmiş...
    hiç birimizde vefa duygusu yok...
    o gelinleri, kızları, anaları; her birini minnetle, şükranla, gönül borcuyla, derin saygıyla, rahmetle anıyorum…
    "kınalarını solduranlara, güllerini kurutanlara" lanet olsun…
    bağışlanmamız dileğiyle…
hesabın var mı? giriş yap