*

  • "19.yy liberalizmin cirit attığı bir dönemdi.liberalizmin en belirgin özelliği kamu-özel alan ayrımı yapmasıydı.bu dikotomiye göre devletin özel alana müdahale etmesi mümkün değildi.bu durumda aslına bakarsanız devletin aile içi şiddete tarafsız kalmasını ve en nihayetinde kadının ikincil statüsünün pekiştirilmesini doğuruyordu;çünkü kamuda yer alan topluluk erkeklerdi.

    dolayısıyla;bu durum kadının eve hapsedilmesini,her türlü şiddete maruz kalmasını,devletin bunu liberalizm adı altında kabullenmesini ve nihayet kadının tarihsel boyunca süregelen trajedisinin son bulmamasını getiriyordu.bu dönemde bu anlayışa karşı çıkan bir grup çıktı ve biz onları şimdi liberal feministler olarak adlandırıyoruz.liberal feministler eksiklikleriyle birlikte feminist hareket için çok önemliydiler.işte;bu "kişisel olan politiktir" sloganı liberal feministlerle doğmuş bir slogandır.

    bundan hareketle;günümüzde gazetelerin üçüncü sayfalarına baktığımızda her gün kadına yönelik şiddetin tezahürleriyle karşılaşıyoruz.kuşkusuz bu şiddet gücünü bir politikadan alıyor.bu politikanın temelinde ataerkillik yatıyor ve bu ataerkillik çocukları doğduğu andan itibaren şekillendiriyor.en basit örneği ise kız çocuklarına pembe,erkek çocuklarına mavi giydirilmesi.sonuç olarak kadın cinayetleri böyle bir politikanın sonucu cereyan ediyor.işte biz bu cinayetlere dur demek için, bu cinayetlerin nasıl yaygın olduğunu ve dolayısıyla bir politikadan beslendiğini kanıtlamak için bu sayfada her gün kadına yönelik şiddet haberi yayımlayacağız.kadın cinayetlerinin politik olduğunu düşünen herkes sayfamıza davetlidir..."

    şeklinde bir info ile facebookta ara ara güzel paylaşımlarda bulunan mütevazi bir grup. spot başlık güncel için oldukça manidardır.

    http://www.facebook.com/…tir/136714719676967?v=wall
  • daha bugün anahaber bülteninde 4 yıl önce boşandığı eşine velayet davası açan kadının duruşmadan çıktıktan sonra bakırköy adliyesinin hemen ilerisinde eski eşi tarafından bıçak ve pompalı tüfekle saldırıya uğradığı bildirilmiştir.

    son 10 günde öldürülen kadınlardan arzu odabaşı kocasından gördüğü psikolojik ve kaba şiddeti gerekli mercilere bildirmiş, korunmadığı için öldürülmüştür. 15 gün önce öldürülen arzu yıldırım cinayetinde ümraniye savcısı görevini yapmamış ve arzu yıldırım öldürülmüştür.

    adana da 51 yaşındaki semiha k. yıllarca şiddet gördüğü kocasını devletin makamlarına bildirmiş, devlet kadını erkek şiddetinden koruyacak önlemler almadığı için geçen çarşamba günü öldürülmüştür.

    gebze yavuzselim mahallesinde çiğdem k(28) kocası tarafından salı gecesi pompalı tüfekle öldürülmüştür.

    maltepe’de şehri filiz kendisine şiddet uygulayan ve sürekli tehdit eden sevgilisini defalarca şikayet ettiği halde korunmamış ve geçen hafta öldürülmüştür.

    türkiye kadına yönelik şiddette dünyada ilk sıralarda yer alırken, kadın güvenliği ve kadın erkek eşitliğinde en alt sıralarda yer alıyor. anlaşılan o ki ; türkiye kadın cinayetlerinde ilk sıralardaki yerini korumak konusunda kararlı.

    kadın ve çocuklar tüm bu şiddetin kurbanı olurken, bazı beyinsiz akademisyenlerde kadının giyim tarzının tecavüz nedeni olduğuna dair açıklamalar yapmakta, sistem “kutsal aile” söylemleriyle kadınları ve çocukları aile içinde şiddete mahkum etmektedir. öldürülen kadınların çoğu uzun yıllardır, katillerinin şiddetine maruz kaldıkları için defalarca şikayetçi olup, koruma istedikleri halde devletin kurumları tarafından korunmamışlar ve göz göre göre şiddete ve ölüme terk edilmişlerdir. medya kadın cinayetlerini, kıskanç koca cinneti gibi başlıklarla vermekte, kadınlar yaşadıkları şiddetin ve öldürülmenin nedeni olarak gösterilmektedir. kadından sorumlu devlet bakanı, olayları münferit olarak değerlendirmekte, durumun ciddiyetini görmemek konusunda direnmektedir. karakola başvuran kadınlar psikolojik olarak tekrar şiddete uğramakta ve çoğu zaman eve yollanmaktalar.

    bu yaşananlar münferit değildir ve şiddet sadece yaşayanla sınırlı kalmayıp ailedeki, çevredeki, toplumdaki tüm bireyleri içine alacak kadar geniş bir alanı etkilemektedir, başını kuma gömenlerin de günün birinde şiddet alanı içinde kalabileceğini, şiddetin sadece ruh sağlığı çalışanlarının ve gönüllü sivil toplum örgütlerinin çalışmalarıyla sonlandırılabilir bir durum olmadığını bilmeliyiz. ayrıca "yarın sana göz açtırmayacak olanlar, bugün göz yumduklarındır." diye boşuna dememiş can yücel.
  • kadın cinayetlerine karşı 7/ 24 nöbete…
    kadınlar en yakınındaki erkekler tarafından öldürülüyor!

    kadın arkadaşlarımızı en çok boşanma süreçlerinde ve kadınlara rağmen güçlendirilen ‘aileler’ içinde kaybediyoruz…

    kadınlar savcılıklara başvurduğu durumda da göz göre göre öldürülüyor.

    kadın cinayetlerinin yüzde bin dört yüz arttığı, maalesef her gün gazetelerden bir kadın arkadaşımızı daha kaybettiğimizi haber aldığımız koşullarda yasama, yürütme, yargı bu katliamı sadece seyrediyor!

    katliam haline gelen kadın cinayetlerini fark etmemek, görmezden gelmek nasıl mümkün olabilir derken içinde kadınlara yönelik şiddet, kadın cinayetleri ile ilgili herhangi bir acil eylem planı, projesi, stratejisi hatta bunlara dair tek satır geçmeyen parti programlarıyla karşı karşıya olduğumuz bir seçim sürecindeyiz.

    kadın cinayetleri politik!

    artık herkesin görmesi gerekli ki; kadın cinayetleri münferit değil, adli vaka hiç değil. kadınları güçlendirme politikaları yerine en çok kadınları tehdit etmek için kullanılan, üstelik şimdilerde 18 yaşına çekilen bireysel silahlanma politikaları, kadınları güçsüzleştiren aileyi güçlendirme politikaları uygulandığı, gerekli yasal düzenlemeler yapılmadığı, var olan yasalar uygulanmadığı, uygulama için gerekli bütçe ayrılmadığı ve kadın - erkek eşitliğini sağlayacak politikalar hayata geçirilmediği için kadın cinayetleri sürüyor. kadın cinayetleri münferit, kadının yeri evi, kocasının dizinin dibi sayıldığı için, süre giden katliam politik gündemin dışında bırakıldığı için sürüyor. artık rakamları telaffuz etmeye dahi dilimiz varmıyor, yılda bine yakın kadın, günde 5 kadın… öldürülürken değil bir acil durum, teyakkuza geçmek bu katliam münferit, vaka-i adliyeden sayılabiliyor…

    bu zihniyete, bir kadın arkadaşımızı daha kaybetmeye, bu konuda hiçbir adım atılmaksızın kaybedilen bir güne dahi tahammülümüz yok iken bu zihniyetle, korkarız bir kısmımızın hayatta kalamayacağı bir 5 yılı daha düşünemiyoruz…

    12 mayıs’ta yok sayılan 25 milyon kadından, aile içinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan biri ayşe paşalı’nın karar duruşması var. haksız tahrik, iyi hal indirimleri talep eden ve çoğunlukla alabilen katiller, bu katliamı görmezden gelen, durdurmak için üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeyen tüm suç ortakları hala aramızda, serbest, sorumsuz, duyarsız…

    kadın cinayetlerine karşı hep birlikte!

    biz kadınlar ayşe paşalı’nın davasının kararını beklemek üzere istanbul’da, ankara’da, izmir’de, antalya’da, van’da, sinop’ta, urfa’da, diyarbakır’da, adana’da, trabzon’da, meydanlarda, kadın örgütlerinde çarşamba akşam ve perşembe sabah 7/ 24 nöbette olacağız.

    biz kadınlar kadın cinayetlerine karşı, birlikte, ayşe paşalı duruşmasından çıkacak kararı, kadın cinayetlerini görmezden gelen yasama, yürütme, yargı organlarını, siyasal partileri, medya, demokratik örgütler ve tüm toplumun kadın cinayetlerini durdurmak için harekete geçmesini beklemek üzere nöbette olacağız.

    kadın cinayetlerine karşı birlikte mücadele ettiğimiz tüm kadınları, kadın örgütleriyle bu nöbette birlikte olmak istiyoruz. şimdilik 11 mayıs çarşamba 19:00 – 24:00, 12 mayıs perşembe 07:00- 12:00 ( ayşe paşalı duruşmasından karar çıkıncaya dek istanbul’da taksim meydanı’nda, ankara’da, izmir’de, antalya’da, van’da, sinop’ta, urfa’da, diyarbakır’da, eskişehir’de, mersin’de, nevşehir’de, adana’da, trabzon’da, antep’te, samsun’da… meydanlarda ya da örgütlerimizde nöbette olacağız. tüm kadınları bekliyoruz.

    sevgi ve dayanışma ve artık kadın cinayetlerine karşı umutlu haberler alabilme dileklerimizle…

    istanbul feminist kolektif
  • cunku kadin dogurgandir tehdit eder sizin erkinizi. dogurgan oldugu icin en guclu odur aslinda ama sizin savascilik oyununuza gelmeyecek kadar insancildir. o yuzden ayak altindan cekilmelidir. o yuzden kac cocuk yapacagindan eteginin boyuna kadar, hamileyken sokakta gezmesinden kurtajina kadar karisir iktidar. kadin sesini yukseltirse erkegin gucu sorgulanir cunku. penis sahibi olmak iktidar sahibi olmaktir onlara gore. cunku kadin erkegi yargilamaya basladigi an oyuncagi elinde tuzla buz olur feodal kulturun. (bu kritik bir nokta, ayri bir entry konusu)kadin cinayetleri bu yuzden politiktir. tecavuz edilerek, oldurulerek susturulur kadin. en korkulandir cunku kadin. billirler ki kadin olmadan devrim olmaz cunku.
    edit: tek tek yazmaktansa buradan söyleyeyim. feminist değil, hümanistim. plaza kadınlarını inanın gayet yakından tanırım. teknik üniversitede okudum, inanın erkek dünyasını da birçok hemcinsimden daha yakın tanıyorum. bu bir sidik yarışı değil, tarihsel bir gerçek. belki hakaret etmekten yorulunca biraz okumak istersiniz: http://www.idefix.com/…asp?sid=orvhjlsbl4tl2xgxqx11
  • neden öyle olduğunu anlamakta zorlananlar için gülsüm kav ın 12 mart 2015 tarihli yazısı faydalı olacaktır:

    önce indirimler kaldırılsın

    bu yıl dünya kadınlar günü’nde, bütün türkiye’de alanlara damga vuran konu “kadın cinayetleri” oldu. sadece alanlar değil, türkiye siyasetindeki her görüş, her siyasetçi bunu konuştu, çeşitli açıklamalar yaptı. ancak kadın cinayetleri de devam etti, son günlerde de yaralanan ve can veren kadınlar var. sorunun böyle devam etmesi ve özgecan nezdinde başlayan bir ayaklanmanın da bir tür geri çekilişi ile umutsuzluğa kapılanlar da oldu. “şimdiye kadar yaptıklarımız yetmiyor ise, bir de ayaklanma bile olduktan sonra daha ne yapmalıyız?” soruları etrafı sardı. tarihte bütün geri çekilme dönemlerinde böyle olmuştur. sonra, bir sonraki evrede; bir sonraki baharda durum yine değişecektir. ama işte bu noktada, durumu anlamaya çalışmak, yorumlamak ihtiyacı var. başımıza ne geldiğini tam olarak açıklığa kavuşturmalıyız. ardından somut olarak ne istememiz gerektiği de ortaya çıkacaktır.
    kadınların gezi’si
    özgecan ile başlayan ayaklanma, “kadınların gezi’si” idi. gezi’nin ağaçları gibiydi özgecan; bembeyaz. bu durum, birbirinden çok farklı düşünenlerin, türkiye’nin her yerinde yaygın ve güçlü eylemler yapmasını sağladı. olayların merkezinde, özgecan nezdinde her gün izlediği kadın cinayetlerinin hepsini reddedenler vardı ve bu damar devam ediyor. bir de yine “namus” uğruna sokağa çıkanlar da vardı, işte o damar da “idam”, “hadım etme”” gibi faşizan önermelerle devam etti. pek rağbet görmedi, zayıf kaldı.
    özgecan ile gezi’den farklı olarak başka bir şey daha oldu; bu kez sokağa çıkanlar arasında akp seçmenleri de vardı. bu gerçeklik, sonrasında yaşanan siyasal havada belirleyici de oldu. erdoğan kendi seçmenin dahi alanlara çıktığını görünce, süreci yönetmeye karar verdi. taziye evine mersin valiliği aracılığı ile devlet girdi, insanlığın ortak acısına soma’daki tarzda müdahale ettiler. bu noktada acılı aileye bir şey denilemez. kadın cinayetlerine karşı yükselen tepkiyi manipüle edip, “kadere” bağlamaya çalışanlar, tam da aynı günlerde iç güvenlik yasa tasarısı’nı dayatanlardı. bu yasanın neye benzediğini de apaçık gördük: amaç insanların en içini; acılarını bile yönetmekti.
    bütün bunlar olurken, ana zeminde ise giderek büyüyen bir mücadele sürekli devam etti. kadın cinayetlerini durdurmaya ahdetmiş olan kadınlar, her gün yeni bir şeyler eklediler mücadeleye, her yeni gelişmeye müdahale ettiler. bu müdahil oluş hali, somut hedefe yönelmelerini, çok net konuşmalarını sağladı.
    kadınların siyasal hamlesi
    sonra 8 mart geldi, meydanlar doldu, taştı, herkes kendince kadın cinayetlerine tepki gösterdi.
    ancak esas iş, ucu bucağı olmayan bir tepki gösteriş değil, sivri bir uç yaratmak ve onunla sonuç almaktır.
    ne istediği bile belli olmayan ya da sadece kendisi ve kendine benzeyen kadınlar için bir şeyler isteyen apolitik bir eğilimin aksine kadınlar siyaset yapmalıdır. kadın cinayetlerinin çözümü için siyasi bir hamle, siyasi bir hamle için de bir noktaya odaklanmak gerekir. çünkü çevremizde olup biten her şey siyaseten öyle oluyor. erdoğan’ın, 12 yıllık tarihinde ilk kez “kadınlar kadın olduğu için öldürülüyor” diye konuşması, “iyi hal indirimine” karşı çıkması, siyasidir. kadın cinayetlerini durdurmak için verilen daimi mücadelenin, ona oy verenleri dahi içine alarak toplumsallaşması sonucunda siyaseten böyle konuşmaya mecbur kalıyor. 8 mart’ta bütün parti önderlerinin ve kürt halkının önderi abdullah öcalan’ın kadınları güçlendiren mesajları da mecbur bırakıyor onu. batı’da yükselen kadın mücadelesi, kobane’de direnen kadınların zaferi. bütün bu siyasi gelişmeler karşısında erdoğan, davutoğlu, aile ve sosyal politikalar bakanlığı ve akp de, tam söylediğimiz gibi “kadınların varlığını tanımaya” doğru adım atmak zorunda kalıyorlar.
    ama onlara güvenebilir miyiz? asla.
    güven bir roman adı değil, somut gerçekler ile kanıtlanması gerekir. samimiyseler, yıllardır dile getirilen çözüm önerileri için somut adım atmalı, ayağa kalkan toplumun ne istediğini duymalılar. işte bu noktada, kadın mücadelesine de siyasi hamle yapmak görevi düşer. çözüme götürecek önde gelen ilk adım için mücadeleye odaklanmak düşer. bu adım nedir?
    indirim değil, ağırlaştırılmış müebbet
    kadın cinayetleri gerçeğinin içinde yaşayanlar, en son birçok ilde toplumun nabzını tutanlar şunu biliyor; ceza indirimlerinin sürmesi en çok konuşulan, en rahatsız olunan konu. meselenin aslını herkes kavramış, keşfetmiş. şöyle ki;
    1. kadın cinayetlerinin sürmesine de sebebiyet veren esas eğilim, “erkek şiddetini aklamak” eğilimidir. bunun en kristalize olmuş şekli ise kadın cinayeti davalarında verilen ceza indirimleridir.
    2. indirimlerin devam ediyor oluşu, cinayet işlemeyi aklından geçiren erkeği rahatlatarak, ayşe paşalı’nın katilinde olduğu gibi suça yöneltiyor.
    3. duruşma salonlarında o indirimin masada duruyor olması, adaletsizliğin utanç verici bir boyutunu yaratıyor. kadın öldüren adamlar, kendi elleriyle öldürüp toprağın altına koydukları, dili dönmeyen kendini savunamaz haldeki kadın kardeşimiz hakkında, indirimden faydalanmak için istediği gibi konuşabiliyor, istediği iftiraya başvurabiliyor. sırf o indirim o masada durduğu için yapabiliyorlar bunu.
    4. bu durum öldürülen kadın kardeşimizin ailesi nezdinde adaletsizliğin çok uç bir boyutunu yaşatıyor. bu aileler, evlatlarını kaybetmiş olmanın acısı ile o duruşma salonunda zar zor ayakta duruyor iken, bir de saatlerce evlatlarını elleriyle öldüren adamın yalanlarını, kara çalmalarını dinliyorlar. ailede, özellikle çocuklarda onulmaz yaralar açan bu insanlık ayıbının ortadan kalkması için, o indirimler o masadan kalkmalıdır. toplum dediğimiz zaten işte bu ailelerdir, yaralı kadınlardır. bu yüzden tüm türkiye özgecan ile en çok indirimleri konuştu, rahatsız oldu.
    5. istanbul sözleşmesi’nden hareketle, ceza kanunu’nun kadına yönelik şiddetle ilgili maddelerinin gözden geçirilip güncellenmesi hukuken de zorunludur. kadın cinayetlerinde devreye 2 temel mevzuat girer; bunlardan ilki 6284 sayılı koruma kanunu, sözleşme ışığında güncellenmiştir. ancak ikincisi ceza kanunu’na dokunulmamıştır ve bir gün mutlaka yapılması zorunlu olan bu düzenleme daha fazla can kaybı olmadan bir an önce yapılmalıdır.
    6. idam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı önerilerin önünü kapatacak olan, evrensel adalete uygun düzenleme indirimlerin kaldırılmasıdır.
    yapılması gereken kadın cinayetleri durduracağız platformu’nun iki yıl önce tbmm’ye sunduğu tck ek madde teklifini meclis raflarından alıp, genel kurul’a getirmektir. bu öneri artık kamusallaştı, son haftalarda birçok baro aynı temelde teklif sundu. akp samimi ise, tüm bu çözüm önerilerinin kıymetini bilmeli, sorumluluğu hakim ve savcılara bırakmak yerine, artık kadın cinayetlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını yasalaştırmalıdır.

    kaynak: http://yarinhaber.net/author/gulsumkav/745
  • aksini iddia eden malum partidendir
hesabın var mı? giriş yap