• ekşi sözlük'te yazan bir ahbabım, kapakta "malum zat"ı göremediği için artık uykusuz dergisini almak istemediğini, bundan böyle sadece "malum zat"ın kapakta olduğu sayıları satın alacağını söylemiş. (#65495655)

    malum zat'ın karikatürünün çizilmesi kağıt üzerinde yasak değil. ama belli ki mizah dergileri üzerindeki baskılar nedeniyle giderek artan bir oto-sansür var. malum zat'ı eleştirmeye, çizmeye ve hele hele de hicvetmeye cüret etmek, mahkemelerle ve cezalarla uğramaya hazır olmayı gerektiriyor. her karikatür ayrı bir dava riski demek...

    bu noktada belki yeniden hatırlamak gerekli: türkiye bir liberal demokrasi değil. hiçbir zaman da olmadı. ya da, daha teknik bir ifade ile, hiçbir saygın demokrasi endeksi, türkiye'yi hiçbir zaman özgür bir demokrasi olarak puanlamadı, kategorize etmedi. (bunun tek istisnası, sivil hak ve özgürlüklerden ziyade, adil seçimlerin varlığına odaklanan polity iv gibi endeksler olabilir.)

    tabii, "türkiye'nin liberal bir demokrasi olması gerekmiyor" denebilir. zira hiç kimse liberal ve/veya demokrat olmak zorunda değil. hatta türkiyeli muhafazakarlar modernizmin ürünü olarak gördükleri bu gibi siyasi rejimlere eskiden beri mesafeli oldular. bir istisna olarak 28 şubat döneminde bu mesafe daralmıştı. ancak bir süredir makas yeniden açılıyor. hatta, takkeli bir kemalizmin tesisine çalışan muhafazakarlar da yok değil. beğenelim veya beğenmeyelim, bunlar türkiye'nin sosyolojik gerçekleri... ama eğer bu konularda konuşacak isek, en azından şu kadarını bilmemiz gerekli: günümüzün liberal demokrasilerinde politikacılara yönelik eleştiri de, hiciv de, hakaret de serbest ve doğal. ve yine günümüz liberal demokrasilerinde, iftira etmedikten ve hedef göstermedikten sonra, politikacı olmayan insanlara hakaret etmek de pekala serbest.

    türkiye'de nedense ifade özgürlüğünün eleştiriyi kapsayıp hakareti dışladığı yönünde yanlış bir düşünce hakim. bu nereden çıkıyor ve tam olarak neye dayanarak söyleniyor, bilemiyorum. t.c. kanunlarında hakaret suç olduğu için, herhalde başka yerlerde de öyledir zannediliyor. ama herkes türkiyeliler gibi değil. daha açık bir ifadeyle, batıda pek kimse "hakim bey/hanım, bu adam bana küfür etti! ceza verin buna!" diye çocuk gibi mahkeme kapısına koşmuyor.

    türkiye'deki bir diğer yaygın eğilim ise, başkalarının eleştirilerini hakaret, kendi hakaretlerini ise eleştiri addetme yönünde. ülkedeki hemen her siyasi pozisyonun kutsal bir dava ile iç içe geçmiş olması, bu tavrın yaygınlaşmasında etkili olmuş olabilir. ata, apo, reis, allah, peygamber, minare, bayrak, marş, şehit, vatan, millet, memleket... türkiye siyaseti bu eksendeki bir dizi kutsalın etrafında dönüyor. hemen her siyasi pozisyon, bu kutsallardan kimilerini yüceltme ve kimi diğerlerini yermeye dayalı. siyasi mücadele ise, kendi kutsalını tartışılmaz bir milli değer kılma gayretinin ifadesi. dolayısıyla, gücü eline geçiren yeni bir grubun kendi kutsalı etrafına hukuki bir eleştiri zırhı örmeye çalışması şaşırtıcı değil. dikkat edilecek olursa, başkalarının kutsallarına hakaret, aslında türkiye'de de serbest ve hatta yerine göre siyasetin ta kendisi. ama diğer yandan, kimi diğer kutsallara yönelik her türlü eleştirinin (ve hatta yeterince ululama içermeyen özensiz bir ifadenin) bağlamın hassasiyetine bağlı olarak ciddi sonuçlar doğurması da mümkün.

    peki ifade özgürlüğünden batılılar ne anlıyorlar? bir fikir verebileceği düşüncesiyle, danimarkalı gazeteci flemming rose'un 30 eylül 2005 tarihinde jyllands-posten gazetesinde yayınlanan "muhammed'in yüzü" başlıklı kısa yazısını aşağıda paylaşıyorum. flemming rose, danimarka karikatür krizine neden olan 12 karikatürü yayınlayan gazeteci. ilgili karikatürlere eşlik eden aşağıdaki yazısı, gazetenin neden böyle bir tercihte bulunduğuna dair özet bir çerçeve sunuyor. rose'un düşüncelerine katılabiliriz, katılmayabiliriz. ama bu konuları konuşacaksak, yazının perspektifini ve dayandığı hassasiyetleri doğru anlamak durumundayız. zira siyasete konu olan hassasiyetler sadece dini ve milli olanlar ile sınırlı değil. hatta, huzurlu toplumlara baktığımızda, hakim kaygı ve hassasiyetlerin seküler ve uluslarüstü nitelikte olduğunu görüyoruz.

    --- alıntı ---

    muhammed'in yüzü / flemming rose (jyllands-posten, 30 eylül 2005)

    geçenlerde, komedyen frank hvam televizyonda kuran'ı alaya almaya cesaret edemeyeceğini söyledi. bir çocuk kitabında muhammed peygamber'i tasvir edecek olan bir karikatürist, bunu isimsiz olarak yapmayı tercih etti. islam dinine yönelik eleştirel makalelerin yer aldığı bir seçki üzerinde çalışan bir grup çevirmen de isimsiz olarak çalışıyor.

    önde gelen bir sanat müzesi, müslümanların reaksiyonundan korkarak bir sanat eserini sergiden kaldırdı. bu tiyatro sezonunda, üç satirik ve eleştirel performans abd başkanı george w. bush'u hedef alıyor, fakat üsame bin ladin ve müttefikleri hakkında tek bir yapım yok. başbakan anders fogh rasmussen ile görüşen bir imam, hükümetin danimarka medyasını daha olumlu bir islam imajı yaratmaya teşvik etmesini istedi.

    bu korkular temelsiz olsa dahi, yukarıdaki örnekler kaygı verici. gerçek şu ki, ortada bir korku var ve bu korku oto-sansüre neden olabilir. kamusal alana gözdağı veriliyor. bunun neticesinde, sanatçılar, yazarlar, karikatüristler, çevirmenler ve tiyatrocular günümüzün en önemli kültürel karşılaşmasına değinmekten çekiniyorlar: kökeni hristiyanlığa dayanan seküler, batı toplumu ile islam arasındaki karşılaşma.

    alay

    bazı müslümanlar, modern seküler toplumu reddediyorlar. dini hislerine özel bir hassasiyet ile yaklaşılması konusunda ısrarlı davranıyor ve özel bir statü talep ediyorlar. bu talep, herkesin küçümseme, alay ve hicve tahammül göstermek durumunda olduğu seküler demokrasi ve fikir özgürlüğü ile uyumlu değil. mizah elbette her zaman sevimli ve hoş olmayabilir. dini hislerin her ne pahasına olursa olsun alaya alınması da gerekmez. ancak bu bağlamda asıl önemli olan bu değil.

    totaliter toplumlarda insanların diktatörleri espri konusu yaptıkları ya da eleştirel bir şekilde tasvir ettikleri için hapse gönderilmeleri bir tesadüf değil. bu, genellikle halkın hislerine hürmetsizlik edildiği gerekçesiyle yapılır. danimarka'da işler henüz o kadar ileri gitmedi. fakat mezkur örnekler, oto-sansürün hangi noktaya varacağını kimsenin tahmin edemeyeceği, kaygan bir zemine girmekte olduğumuzu gösteriyor.

    12 karikatürist

    bu gelişmelerin neticesinde, jyllands-posten gazetesi, danimarka karikatüristler derneği üyelerini muhammed'i, onu kendi perspektiflerinden gördükleri şekilde çizmeye teşvik etti. derneğin takriben 40 üyesinden 12'si bu teklife olumlu cevap verdi ve (bugün) onların çizimlerini yayınlıyoruz. derneğin 40 üyesinin sadece 25'i aktif, ve bu aktif üyelerin bir kısmı rekabetsizlik sözleşmesi ile bağlı. birkaç karikatürist, katılmama kararları için nedenlerini bildirdi. diğerleri, işlerinin yoğunluğunu sebep gösterdi. kimi diğerlerinin ise hiç sesi çıkmadı.

    url: http://jyllands-posten.dk/…769352/muhammeds-ansigt/

    --- alıntı sonu ---

    tema:
    (bkz: siyaset bilimi /@derinsular)
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap