• mike leigh'in 1976 çekim 1.5 saat süreli bir filmi. doğal ve olabildiğince sakin gidişatıyla insana böyle filmi ben de çekerim dedirtiyor. oysa birçok duyarlığı barındırmakta.

    bir kere 1976 için fazla hatta aşırı çevre duyarlığı var. ana karakterler ayrıca etyemez*, hayvan canına da doğa kadar, tarih ve jeoloji kadar ilgililer. hatta kullandıkları arabanın hava kirliliğine yol açıcı etkisi onlara anımsatılacak kadar insanların üstüne gidiyorlar. bir başka gene her filmde bulunmayacak duyarlık, kamp ve doğa yasalarına/kurallarına uymayan komşu kampçıyı tutuklama hakkını anımsıyor profesör lenin suratlı başrol keith. bu kadim ingiliz yasasını çevreyle ilgili occupy hareketleri sırasında ve ırak savaşındaki ingiliz politikacıların insanlığa karşı suçları kapsamında vatandaşın vatandaşı, vatandaşın yetkili görünen politikacı veya yöneticiyi tutuklama hakkı tartışmaları çıkmış da duymuştuk. yalnız burada kahramanlarımızın nazivari üstten bakan, sınıf kibirlerine de ışık düşürülüyor. baştan sona her yaptıklarında haklı hissedilmiyorlar, izleyiciye onlarla dalga geçme fırsatları da sunuluyor. adamın karısını komşu kampçı erkekten kıskanışı ve bütün nezaketi bırakışı, canı sıkkınken günaydın demeyi bile esirgeyişi gibi.

    buradaki keith - candice mary çifti sanki another year'daki aşmış çiftin gençlikleri, erken dönemleri. onların ve solcu çevreci bazı başka mike leigh karakterlerinin ilk örnekleri gibiler. gene leigh'in ansiklopedik, yararlı ve şaşırtıcı bilgilere merakını eksiksiz içeriyor filmimiz. leigh olasılıkla çekim yaptığı yerlerin/yurt parçalarının kayıtçısı ve tarihe not düşeni de olmuştur.

    sonraki romantik, aynı anda hem solcu hem avangard olan leigh filmleri de nuts in may ile başlamıştır denebilir. bu film için ayrıntılı imcelemeksizin ya bir dönemin başlangıcı veya sonraki bir dönemin erken habercisi muamelesi yapılabilir görünüyor.
  • bbc'nin 1970'ten 1984'e kadar devam eden play for today serisi için çekilmiş 1976 tarihli nefis mike leigh filmi.

    bana en çok leigh'in 2008 tarihli happy-go-lucky'deki karakterleriyle, üslup olarak şiirde garip akımı'nı çağrıştırdı. bir yanda okb'li ve kavgacı karakterler, karşılarındaysa derdi doğaya yönelmek, sıradan olanın tadını çıkarmak olan karakterler var.

    aslında bu iki grup arasında bir ayrım olmadığı ortaya çıkıyor doğada yan yana geldiklerinde. başta ne kadar karikatürize gözükürlerse gözüksünler, karakterlerin bu ayrımın her iki kutbunu da içlerinde barındırdıkları anlaşılıyor. zira toplumsal cinsiyet rollerinde de absürdün sularında bir kutuplaşmadan hareket eden filmde, sürekli el arttırarak gelinen noktanın androjen olduğu söylenebilir.

    türkiye şiiriyle bağlantı kurup garipten bahsetmemi sağlayan, filmde doğaya atfedilen bir "büyük eşitleyen" rolü olmasındansa, mizahın küçük müdahaleleriyle derdini anlatması. garip'e has o çocuksu yabancılaştırmanın, bilgiyle büyülenmenin, anlaşılma ve yeniyi kurma derdinin filmin dilinde de kurulmuş olması.

    bu dehşetli güldürü filminin trajik çelişkilerinin ilki, mesafelenme ihtiyacı duyulan kentle kurulmuş ilişki dinamiğinin bir yeni arayışında doğaya aynen taşınmış olması. diğeriyse sürekli maruz kalınan (ve güdüsel olarak da içten bastıran) şiddet problematiğinin benliği daimi bir masumane/çocuksu duruma hapsetmesi. bir yandan da nesneyle kurulan bağımlılık ilişkisi, oğuz atay'ın bulup nurdan gürbilek'in aktardığı apatetik yanılgı'nın dildeki "ansiklopedik duyarsızlığı"nı besliyor.

    leigh'in dehası ilk bakışta basit gözükebilecek malzemeyi filmin poetikasına yedirebilmiş olmasında. her ne kadar yönetmenin tiyatroya fazla yakınsayan erken dönem bir tv filmi de olsa, önemli bir "küçük film". mumblecore'un atalarından olduğu da söylenebilir - belki o türün çoğu örneğiyle beraber anmanın hakaret olacağı da söylenebilirdi; neyse ki filmin beylik lafları insanın ağzına tıkayan bir işlevi de var.
hesabın var mı? giriş yap