• ivan illich kitabı.
  • kesinlikle çevirisi berbat. mantığı anlayıp salim kafayla zihninizde tercüme ederseniz müthiş bir eser. gerçekten şark dünyasının mevcut halini ortaya koymuş. halbuki adam amerikan eğitim sistemini yerle bir etmeye niyetlenmiş.
  • eğitim bilimlerinde romantik yaklaşım diye adlandırılan, öğrencilere kendi doğalarına göre seçim ve karar verme hakkı tanıyan, öğrenme sürecini daha anlamlı hale getiren, okulların işlev ve yapılarının gözden geçirilmesini isteyen bunun için okulların ya doğal öğrenme alanlarına dönüştürülmesi ya da kapanması gerekliliğini savunan öğrenen merkezli eğitim modelidir.
  • çevirisinden ben de hoşlanmadım. orjinalini okuyacağım
  • "özgür bir toplumun, modern bir okulda oluşturulabileceği görüşü paradoksal bir iddiadır." ana fikrine sahip kitap.

    kitap; okulların sadece belli ideolojileri empoze etmek üzerine temellenmiş olduğunun iddiasında. bu sistemde yetişen bireylerin mutsuzluğu ve verimsizliği üzerine durulmuş. bu sistem yerine yapan, beceri geliştiren, öğrenmeye aç ve öğrenmeyi öğrenme üzerine kurulu, yaşam boyu öğrenme temelli, öğrencinin istediği malzemeyi, istediği zaman kullanmasına olanak sağlayan bir eğitim modeli öneriyor. ama bu modelin okullarda değil, hayatın içinde bir usta-çırak ilişkisi içinde gerçekleştirildiğinde anlamlı ve kalıcı olacağını belirtiyor. okulları insanları yaşlarına göre kronolojik olarak hücrelere sokan hapishane olarak gören yazar, daha iyi eğitimin ancak okullardan kurtulmakla olacağını savunuyor. okullara her yönden değinen yazar maddi açıdan da okulları ele almayı ihmal etmemiş. okul maliyetlerinin giderek artmasının eşit eğitim fırsatına uygunsuzluğunu eleştirel şekilde açıklamış.
    “özgürlük, paketlenmiş mallar arasında dilediğini seçebilmeye indirgenmiştir.”
    “okullar mevcut toplumsal düzenin olması gerektiği gibi olduğunu vaaz eden reklam ajansları olarak çalışırlar”
    “...eşit standarttaki okullara gitseler bile fakir bir çocuğun zengin bir çocuğa yetişmesi mümkün değildir. aynı yaşta denk okullara gitmeye başlasalar dahi fakir çocuklar, orta sınıf çocukların erişebileceği birçok eğitim faaliyetinden mahrum kalır. bu avantajlar, evdeki sohbetlerden ve kitaplardan tatil seyahatlerine, kendine bakış şeklinden hem okul içinde hem de okul dışında katılabileceği etkinliklere kadar uzanır. bu yüzden fakir çocuklar, ilerleme veya öğrenme için okula bağlı olduğu sürece genellikle geride kalırlar.”

    yazar, müfredatın insanları köleleştirdiğinden ve kesinlikle kaldırılması gerektiğinden bahseder. oysa ki insan türü toplu yaşamaya muhtaçtır, toplu yaşayabilmek için dil yoluyla iletişim, gelenek görenek ve hukuki kurallar haricinde ortak bilgi birikimine, genel kültüre de ihtiyaç duyar. bunu da en iyi müfredat sağlar.
    yaşanılan çağda her birey okuma yazmayı bilmekten daha fazlasına ihtiyaç duyar. eğer eğitimi tamamen kişinin kendi tercihlerine bırakılırsa küçük çocukların pek çoğu kendi yeteneklerini göz ardı edip “kolaya kaçacaktır”. çünkü çocukların büyük bir bölümü oyundan başka bir şey düşünmezler. gözlerine kolay gelen bir eğitim programını seçip keyiflerine bakmak isteyeceklerdir. gelecekte, biraz büyüdüklerinde fikirlerini değiştirseler de tüm bu vakti geriye alamayacakları için problem yaşayacaklardır. oysa zorunlu bir müfredatın yanında kişinin kendi ilgi alanlarına göre seçmeli derslerin verilmesi durumunda tüm öğrenciler zaten aynı müfredata maruz kaldığından eğer kişi kendine uygun olmayan bir alan seçmiş olsa bile sonrasında geri dönüşü mümkün ve daha kolay olacaktır.

    toplumsal eşitliği sağladığı varsayılan okul kurumunda, öğrenciler türlü kalıplara konuluyor, etiketleniyor ve etiketlerine göre davranılıyor. toplumsal eşitsizliğin meydana geldiği ilk ve belki de en önemli kademeye okul diyebiliriz. okul kurumu vaat ettiklerini yerine getirmediği gibi, insanları daha çok ayrıştırıyor, ayrıştırmakla da kalmayıp bu adaletsizliğe, bir alternatifi olmadığı için, mecbur bırakıyor.

    insanlarda ortak olan tek bir özellik vardır; farklı olmaları. insanın düşünce yapısından el becerilerine, sosyal çevresinden yetiştirilme şekline kadar her özelliği farklıdır; dolayısıyla, yapılması gereken iş için seçilen bu farklı insanlara fırsat eşitliği sağlanmalı ve tolerans gösterilmelidir. lakin okul bunu yapmaz, yapamaz çünkü okulun bir müfredatı vardır ve okul, öğrencinin ne fiziksel ne zihinsel ne de ekonomik durumunu önemser. merkezden verilen bir karar vardır ve sağlanan şartlar ne olursa olsun karara uyulması beklenir.

    sonuç olarak, okullulaştırmanın faydaları adına sunulabilecek yegane faktör, fırsat eşitliği sağlandığı takdirde, verilecek teorik ve pratik bilgilerin bireyin, gelişiminin büyük bir kısmını tamamlamasını sağlaması olacaktır. fırsat eşitliği sağlanmazsa, müfredatta sadece teorik bilgilere yer verilip el becerileri ve hayat deneyimi önemsenmezse, okullulaştırmanın toplumların süreğenliğini daha ne kadar sağlayabileceği mechuldür.
  • ıvan ıllich kitabıdır.

    özgürlük, paketlenmiş mallar arasında dilediğini seçebilmeye indirgenmiştir.”
  • islamcılara kimilerince güyaki haram kılınan bir güzelliğin hamili kitapcağız
  • okudukça en çok gözüme batan şey şu oldu, yazarın sunmuş olduğu hayat boyu öğrenme önerisi inanılmaz güzel ancak kimse(özellikle kapital sahipleri) sizin ne öğrendiğinizi umursamıyor. okullar da zaten bir şey öğretme amacında değil. okullar için önemli olan bilmem ne yayınevinin kitaplarını almanız, şu marka boyayı almanız, okul gezisi zamanı para verip geziye katılmanız vs… hasta olmanızın nasıl ki ekonomik bir fayda olmanız haricinde hastaneler ve devlet için önemi yoksa okul için de ne öğrendiğinizin asla önemi yok. sistemi devam ettirecek bir çarksınız sadece. iyi bir eğitim almalıyım sonrasında iyi bir iş bulmalıyım sonra evlenip çocuk sahibi olmalıyım, ona da iyi bir eğitim aldırmalıyım, sonra onu da sisteme sokmalıyım… diye asırlardır devam ediyor bu süreç. sürekli sistemi döndürmek için koşturan zavallı çarklarız.

    yazarın da söylemiş olduğu gibi kurumsal karşılığı bulunan her basit ihtiyaç, yeni bir yoksul sınıf oluşturur ve yeni bir yoksulluk tanımı ortaya çıkarır. öğrenmek çok basit bir ihtiyaç değil mi aslında? ama öğrenebilmek için farklı farklı okullardan birini seçmek zorundayız, hadi okula parayı bulduk, çocuk sıra arkadaşında gördüğü çantayı kalemi isteyecek, güzel renkli defterler isteyecek, sahip olamadıkça hırslancak, sorunun iyi bir iş sahibi olunca çözüleceğini sanacak. kendisi için çözülse bile yaptıklarıyla başka bir yoksul sınıfın oluşmasına katkıda bulunduğunu asla farketmeyecek.

    yazacak çok şey var aslında ama ne yazık ki bunları yazmak kafamda bir çözüm de getirmiyor. çünkü paranın dönüşümü çok başka bir yere ulaştı, kimse şu an sahip olduğundan daha azına razı olmaz. bu sistemi de kimse yıkamaz. o yüzden boş boş eleştirmeye devam anca.
hesabın var mı? giriş yap