*

  • ölüm ve yaşamın kavram olarak, sanki birbirlerinin zıttıymış gibi sürekli birlikte kullanılması* aslında çok garip... çünkü ölüm, doğumun zıttıdır. oysa yaşamın zıttı yoktur, tekdir, paha biçilmezdir...
  • "neden bilmiyorum, elime geçen tüm kitaplar yaşam ve ölümden söz ediyor. rasgele açtığım sayfalardan, iri iri sözler döküldükçe, birden bu satırların amansız takipçisi oluveriyorum. elimde bir kalem, heyecanlı bir polisiye öyküsünün kahramanlarını kovalar gibi, hayata ilişkin kelimelerin peşinden koşturuyorum. beni içine çeken satırların arka bahçesine geçiyorum, derken, ara sokaklar, caddeler, düz ovalar, sarp vadiler, okyanuslar. derken, sonsuzluk. okuduklarımızın birbiriyle iç içe geçtiğini, bilinçlere süzüldüğünü, ara sokaklardan, okyanuslara yayıldığını düşünüyorum.
    kelimelerin, notaların, renklerin herkesle, evrenle bir olduğu yerde başlıyor sonsuzluk denilen şey.
    evet, hepimiz, her birimiz, insan zekasının, insan bilincinin, o devasa, o mucizevi gücüne sahibiz! iki milyon yıldır evrimleşerek bize ulaşan bu bilinç, şimdi her birimizin, biz insanların içinde. bir kısmı küçük “çiplerle” program halinde, bir kısmı kalıtımsal yollardan gelip bizi bulmuş. ama sonunda, tüm insanlığın ortak paylaşım alanında, biz dünyalıların etkileşim sahasında.
    işte, nietzsche, bizi hayatı sorgulamaya davet ediyor.
    işte, krishnamurti, her sözcüğü, bilgelik ağacının olgun meyvelerini içeriyor.
    işte, halil cibran, gönlümüzü şiirsel bir derinliğe ve serinliğe sürüklüyor.
    dostoyevski, tolstoy, charles dickens, cervantes, çehov, gorki ile insan ruhunun derin dalgaları arasında boğuşanlar; melville ile moby dick’ i bulmak üzere okyanus ötesi yolculuklara çıkanlar, hep aynı sonla karşılaşmadılar mı: yaşamın ve insanın sonsuzluğu!
    mozart da, bach da, bethoven da aynı sonsuzluğun müziğini yaptı ve evrene dinletti. klasik müziği dinlerken, ruhumuzun kabına sığmaması bu yüzden. serbest bıraktığımızda kendimizi müzik dinlerken, ruhlarımız evrende yolculuğa çıkar. gerçek yuvasına doğru uçtuğundan, dinginleşir, sakinleşir ve kendini yeniden keşfeder.

    kendimizi keşfedişimizin, müzikle, filmle, resimle, şiirle, edebiyatla yakından ilgisi vardır. değil mi ki; sinema da, müzik de, edebiyat da, kişisel birikimlerimizin, beyinsel zenginliğimizin kaynağı. onlar, ruhsal doygunluklarımızı, yaratıcı yanımızı, duyarlıklı tavrımızı açığa çıkaran; geliştiren, bileyen, besleyen yaşam araçları. bizi hayata bağlayan da bu güç, değil mi? .

    “hayat, durmadan, hiç durmadan binlerce kez açıklanmalı” diyen murathan mungan gibi, binlerce sanatçı, yazar; hayatı açıklamanın, anlamaya çalışmanın, onunla dostluk kurmanın, yarattıklarını paylaşmanın peşinde.
    biz de böyle yapmalıyız. yaşam adına. "
  • skitin sonunda çalan parça için..
    (bkz: you cut her hair)
    (bkz: tom mcrae)
  • yaşamölümün izdüşümü, ölümyaşamın sorusunu binlerce kez sorgulatan ikilidir ve ayrılamaları ne yazık ki şu ana dek pek mümkün olmamıştır.
    ölüm o kadar yaşamın içindedir ki farkına bile varmayız yaklaştığının...ve yaşam o kadar ölümün içindedir ki geldiğinde anlaşılır değeri hayatın.
    ölüm yaşama o kadar yansıtır ki ardında bıraktığı sızıları parçalar yüreği ve sonsuz bir yasa gömer kalbin bir tarafını...yaşam bu arada son derece aşina ölüme, devam eder günler ve aylar uçup gitmeye.
    ölüm yaşama düşünce öyle çok iz bırakır ki ben hala anlayamam.
    anlatamam yaşamın ölüme olan aşkını.
    ve ölümün sevgiye yaptılarını anlatamaz hiçbir yaşayan kimse.
    debelenir dururum.
    ölüm izleri gönlümde ve yaşam tüm baharlarıyla geçip gitmekte.
  • sagopa kajmer in bir pesimistin gözyaşları albumunun 1. cdsinin 10. parça

    ölüm ve yaşam, ikisininde bir nedeni yok. insanlar doğar çünkü anneler bebek ister ya da tanrı safında savaşacak savaşçıya ihtiyaçları vardır. ölürüz çünkü çok fazla kırmızı et yeriz ya da sigara içeriz. kimse sonsuza dek yaşayacak kadar dikkatli olamaz, ama bir çaba gösterebiliriz değil mi?
  • okuduğum en bi' güzel yorum yine en bi' güzel yazardan:
    "ölüm ve yaşam aynı şeydir - aynı bir elin iki yüzü gibi, avucun içi ve elin tersi gibi. ama yine de avuç içi ile elin tersi aynı şey değildir.... ne ayrılabilirler ne de birleştirilebilirler."
    ursula k. le guin - en uzak sahil
  • ne yaparsan yap öleceksin. hiç bir şeyin garantisi yok ama öleceğin garanti. sonu ölüm olan yaşam sürecinin ne zaman biteceğini bilmeninde bir yolu yok. yaşam, evren ve herşey hakkında bir şeyleri merak ediyorsan niye oyalanıyorsun ki?

    velev ki patronla tartıştın ya da trafikte aptalca bir hareket yapıldı. oyalanma, devam et yoluna. vakit kısıtlı. düşünürsen gerçekten öyle. bırak galaksileri, plutonun oralardan çekilen fotograflarda dahi dünyayı seçmek zor. problemin dünya kadar büyük olsa ne yazar!

    diğer yandan motivasyon açısından bakarsan durum iyice vahim. ufak tefek asteroidleri saymazsan milyarlarca yıldır dünya üzerinde aynı su aynı toprak mevcut. hep bir döngüdeler. bunun iyimser bakış açısıyla son anlarında var olan biz varlık yokluk kavgası yapıyoruz biraz silika, demir, altın ya da gümüş için. kim bilir hangi yıldızın tozu idiler bir zamanlar. milyarlarca yıllık dünya tarihinin belki yüz yıllık kısmında bunlar benim diyorsun, oysa senden önce de vardılar, senden sonrada var olacaklar.

    insanların seni sevmesi içinse tüm bu çaba beyhude, bir kaç şahsiyet dışında muhtemelen ölümünden elli yıl sonra sadece bir isim olacaksın, yüz yıl sonra o bile kalmayacak, nadirdir dedesinin dedesini bilenler.

    eğer bir çaba olacaksa hayatı anlamlandırmak için olmalı. eğer gerçekten böyle bir anlam mevcutsa ve bunu es geçmişsen çok büyük bir ıska olur. bunu anlamaya çalışmak, işte bunun küçüklük ya da büyüklük ile işi yok.

    hani seviyorsun ya matrix'i, galactica'yı ya da sana öteleri hatırlatan başka bir eseri, biliyorsun içten içe bu yaşanılanların içinde kalmanın yetersizliğini. ötesi var ya da olmalı bir şekilde.

    eğer gerçekten buna inanıyorsan ne diye yerinde duruyorsun ki. lusid rüya (bkz: lucid dreaming) gördüğünü anlayıp rüyada hayat kavgasına devam eder misin?

    elbette bu hayatın bazı gerçekleri var ve bunları yok saymak büyük bir hata olur. çalışacaksız, kazanacaksın vs.

    ama kim sana sadece bu kadarı ile kal dedi ki?
  • sıralaması gerçeğe uygun bir birlikteliktir. yaşamak için bazen ölmek gerekir. yaşamdan korkmamaya başlarsın o zaman. ölüm kırılma noktasıdır hayatın. kırılma noktaları çoğu zaman büyük trajediler içermez, 3. sayfa haberi kıvamında da değildir. can kırılır işte, görünmez. ölürsün. öldüğünü farketmektir burada meziyet. çünkü o zaman tekrar doğarsın. ama bu sefer yaşarsın.
  • " nesli çoğaltılan ölümlerin ardından büyütülüyoruz "
  • yasam ve olum birbirlerine asik olmuslar hem de kelimelerin kifayetsiz kalacagi uzun bir sure boyunca. yasam, olume hep hediyeler gondermis ve olum de o hediyeleri sonsuza kadar saklamis...
hesabın var mı? giriş yap