• aşılmazlığı daha çok ortaya çıkış zamanıyla alakalı herhalde.. sadece slint için değil, cümle rock sonrası yeraltı hattının ortak böleni bu albüm.. sessizlikte bazı bitkilerin çıtır çıtır büyüdüğünü farkeder gibi 6 şarkıda musıkînin yatak değiştirdiğini hissettirir, tuhaf bir enginlik duygusu verir.. brian mcmahan'in içinden geçtiği hemen her yerde benzer şeyler olur ama spiderland hepsinden birkaç kulaç ötede, adeta bayrak gibi..

    listesini de yazalim.. zamani geldikçe hepsi kendi cumhuriyetini ilan eder nasıl olsa..

    breadcrumb trail
    nosferatu man
    don aman
    washer
    for dinner...
    good morning captain

    ayrica, kapaktaki nefis fotoğrafı da bizzat will oldham çekmiş..
  • kocca bir buzulu parcalamak ister gibi hummali bir calisma icindeler.
    bizi delip geciyorlar da, buzulu bilemem.

    kim bilir, belki de altindaki kayaya takilmistir gitarlari, davul da devreye girince siddeti artiririz diye dusunmus de olabilirler. iyi de etmisler.
  • slint'in indie camiasında tavana vurmasını sağlayan, genel itibariyle gergin bir havaya sahip olup bir anda patlayan 6 kopmuş şarkıyla tozu dumana katan, unknown hero statüsündeki süper albümü.
  • 'this recording is meant to be listened to on vinyl' -

    'interested female vocalists please contact us' :-

    "pj harvey wrote us a letter, so did a couple of others. we got a couple of other ones. unfortunately, i* haven't really kept in touch with any of those people."
  • zamanının çok çok ötesinde olmasına rağmen, dinleyen kendi zamanına götürebilen bir albüm. üzerinden 15'i aşkın yıl geçmiş, ne isimler gruplar ne albümler geçmiş, hiçbiri bu kadar öteye ulaşamamıştır. müzikal anlamda bir çağın başlangıcını belirleyen kriterlerle donatılmış olsalar da, zamanın bu kriterlere alışkanlıklar sağlamasındaki yavaşlık nedeniyle aşınmış ve neredeyse kaybolmuşlardır..
    günümüzde post rock ve türevlerini dinleyen herhangi bir kulağın hiç yabancı olmayacağı bir müziktir bu. ama belki de aynı kulağa sahip bünyenin yabancılık çekeceği bir tarihe sahiptir.. 1991..
    çok alakalı olmamakla beraber, bazen bir şeyin ilkini ortaya çıkaransanız öncülüğünü sürdürmeye çalışmanız beklenir. ancak slint, kendi zamanına göre anlaşılması-alışılması zor bir şey ortaya çıkarmış ve sanırım bundan dolayı öncü olmaya devam edememiş.
    albümü sadece dinleyen, grubu sadece dinleyerek tanıyan biri için biraz yüzeysel yorumlar oldu farkındayım, ancak bir çok insanın içinde uktedir bu, bariz bir şekilde de bellidir. hep merak edilir, bu adamların niye devam etmediğini hepimiz merak ederiz.
    geçmişin tozlu hoparlörlerini titretmiş bir hazinedir spiderland.. günümüzde de kulak zarımızı titretmeye devam etmektedir..
  • bir yıl falan önce nosferatu man ve good morning, captain parçalarıyla haberdar oldum bu albümden. albümün tamamını edinince de çoğunlukla bu şarkıları dinledim, diğerlerini atlıyordum genelde. uzun zamandır da bütünüyle aklımdan çıkmış haldeydi. dün açayım adam akıllı dinleyeyim dedim. dikkatimi vererek iki gündür dinliyorum ve baştan sona mükemmel böylesi bi albümü zamanında es geçmiş olan kendimi tanıyamıyorum. ağır sarhoşluk gecesi yapılanları ertesi gün hatırlamak gibi. "ben miydim lan onları yapan?" dersiniz ya, o kadar bağdaştıramadım o zamanki kendimi şimdikiyle. tam bir mankafaymışım çok çok kısa bir süre önce.
    albüm inanılmaz.
    edit: aslında hakkını tam anlamıyla vererek dinlemiyorum hala, çekiniyorum. saplantı haline getirmekten korkuyorum. ama sakınılan şey bu kadar güçlü olunca yavaşça da olsa kendine çekmesini biliyor. teslimiyet yakındır.
  • slint'in 91 tarihli albümü. dünyanın en değer görmemiş albümü olabilir. 90lar nasıl bir dönemmiş anlamadım zaten. bambaşka bir çağ yaşanmış. bir taraftan grunge patlıyor, öbür taraftan shoegaze geliyor, diğer taraftan lo-fi indie patlıyor, noise rock almış başını gidiyor bir de üstüne post-rock 'ın atası denilen ama günümüzdeki post-rock dan çok daha farklı bir sounda sahip spiderland adı altında tanımlanamaz bir cisim ortaya çıkıyor. çıktığı zaman en fazla noise rock'a yakın durabilecek fakat hiçbir ana akıma veya türe sığmayan, bambaşka bir ses. sadece 22 sene öncesinde değil bugün bile anlaşılamayan bir albüm. good morning, captain nasıl bir parçadır, ruh hali içinde yapılmıştır? bu albüm sanki deli bir dehadan çıkma gibi. aşırı dengesiz, tahminsiz bir hava var albümde. çok sessizken aniden sinir krizi geçirip etrafa saldıran sonra yeniden durgunlaşan, sinir nöbetleri geçiren bir deli bu albüm. brian mcmahan açık ara dahi bir insan. adamlar müzik yapmamışlar, onu yaşamışlar.
  • inanilmaz derecede rahatsiz edici bir album. beyninizin girilmemis yerlerine nufuz ediyor resmen. kesinlikle kolay degil dinlemesi.

    tarihte insanin bu kadar sinirini bozan baska bir basyapit oldugunu dusunmuyorum muzikal anlamda.
  • her şeyiyle mükemmel bir albüm. tam anlamıyla hipnotik.

    bana kalırsa slint bu albüm ile buzulu delip geçmiş, the velvet underground tarafından atılmış temelin üzerine ilk tuğlayı koyarak post-rock’ın bugünkü haline gelmesinde büyük rol oynamıştır.

    bunun yanında, slint’in bu albümle eriştiği doruğa bir daha hiçbir post-rock grubu tarafından ulaşılabildiğini düşünmüyorum.
  • ilk dinlediğimde birbirimize pek ısınamadığımız albüm. muhtemelen o zamanlarda post-rock’ın göreceli olarak en olgun ve benimsemesi daha kolay albümlerini dinlemiş olduğumdan bana fazla çiğ ve çok da özelliği olmayan bir albüm gibi gelmişti. sonrasında çok da üzerinde durmayıp, çağının ötesinde bir eser ortaya koyan ve açtığı çığır kitleler tarafından benimsendiğinde kendisi için artık çok geç olan çoğu vizyonerin aşina olduğu bir şekilde saygılarımı sunup geçmiş ve hayranlık duyduğum diğer grupların ortaya çıkmasına vesile olduğu için ileride bir şans daha vermek üzere aklımın bir kenarına atmıştım.

    bazı albümlerin bize dokunabilmesi için belirli bir zamanda ve belirli bir durumda dinlenmeleri gerektiğini düşünürüm. spiderland ile yollarımız tekrar kesiştiğinde görünüşe göre bu iki koşul gerçekleşmişti. gergin, huzursuz ve git gellerle dolu geçen bir günün akşamında kendimi yorgun argın eve attığımda tatsızlığıma iyi gelebilecek bir albüm dinleyeyim diye düşünürken bir anda aklıma spiderland geldi.

    yayınlandıktan 27 sene sonra dinleyince insanın aklını başından alan bir albüm gibi tınlamamasını normal karşılamak gerekir. lift your skinny fists like antennas to heaven, young team, ágætis byrjun gibi albümlerle bu türü sevmiş olan insanların 2010lu yıllarda bu albümü özel yapan şeyin ne olduğunu ilk bakışta anlamaması garipsenecek bir şey değil. bu noktayı vurgulamak adına, yayınlandığı dönemde tüm dünyanın nirvana’nın peşine takılmış gidiyor olduğunu, grunge’ın kısa süren hayatının en parlak dönemini yaşadığını, metal müziğin son demleri de olsa halen daha fena olmayan metal müzik albümlerinin piyasaya çıktığını, popülerlikten uzak da olsalar shoegaze gruplarının bile kendi içlerinde küçük ama aktif bir müzik sahnesi yarattığını hatırlamak gerekir. neticede, nirvana’nın bile henüz “yeni” ve “farklı” olarak heyecan yarattığı bir dönemde anı sanı duyulmamış dört gencin kaydettiği bu albümün yüzüne pek kimse bakmadı.

    steve albini hariç. albümün çıktığı yıl haftalık bir gazetede “10 yıl içinde bu albüm çığır açmış bir albüm olarak anılacak ve bir kopyasını bulup satın almak için kapışacaksınız.” diye yazıyordu. yine de değişen pek bir şey olmadı ve spiderland bir kenarda unutulup gitti. 2000’lerin başında godspeed you! black emperor ve mogwai gibi gruplarla “post-rock” bir janr olarak ortaya çıkana kadar da iade-i itibarda bulunmak kimsenin aklına gelmedi.

    içeriğine gelecek olursak, davulların tınısından şarkıların üzerine mırıldanılan tekdüze öykülere kadar her anında tedirginlik ve sakinlik – daha doğrusu sakin olmaya çalışmak - arasında gidip gelen, nasıl başladıysa öyle biten klostrofobik bir albüm spiderland. herhangi bir post-rock albümünde duymayı bekleyebileceğimiz tınılarla açılıyor, parçanın ortalarında albümün geri kalanında sizi neyin beklediğini gösteren patlamalarla devam edip parçanın sonunda başladığı noktaya geri geliyor. albümün geri kalanı aşağı yukarı bu modda ve bu kararsızlıkla devam ediyor. albüm boyunca sakinliğin hakim olduğu anları bu dinginliğin bozacak olan gürültülerin kopmasını bekleyerek geçiriyorsunuz ve albüm bittiğinde gerçekten de size vadettiğinden fazlasını vermediğini farkediyorsunuz. teknik açıdan mükemmel bir albüm değil, bestecilik çok üst düzey değil, şarkı sözleri havada kalmış hissettiriyor ama tüm bunlar neticede hiç farketmiyor ve hatta bir şekilde albümün tedirginliğini arttırıyor. bir ilkbahar sabahı için tavsiye edeceğim bir albüm değil fakat ne dinlemek istediğinizde emin olamayacağınız kadar kafein ve nikotin etkisi altında olduğunuz gecelerden birinde bir şansı hakediyor.
hesabın var mı? giriş yap