• ben stoacı değilim ama adamların olayı dinletimiş be ya alırmış ekürilerinide otururlarmış meydanda bizim bu günkü köy kahvesi edasında anlatırlarmış ta anlatırlarmış
  • (bkz: stoyacılar)
    (bkz: stoyacılık)
  • antik yunan'da köleliğe karşı gelmiş kişiler. adam gibi adamdırlar.
  • i.ö 300 civarında atina’da ortaya çıkan felsefe... temellerini aslen kıbrıs’lı olup bir deniz kazasından sonra atina’ya taşınan zenon atmıştır. zenon kendini dinlemeye gelenleri sütunlu bir yolda topladığı için helence “sütunlu yol” anlamına gelen stoa ismiyle anılmışlardır. stoacılık sonradan roma kültüründe önemli rol oynamıştır.

    stoacılar bütün insanların aynı dünya aklından pay aldığını öne sürerler. doğal hak bütün insanlar için geçerlidir, köleler için de. insan topluluğunun önemini vurgularlar. ayrıca doğal süreçlerin (hastalık ve ölüm) doğanın değişmez yasalarına göre gerçekleştiğini vurgularlar. insanın kendi kaderiyle barışması gerekir. hiçbir şey rastlantı eseri değildir. her şey zorunlu olarak gerçekleşir ve kader gelip kapıyı çaldığında yakınmak pek bir işe yaramaz. insan yaşamındaki mutlu durumları da sakin bir biçimde karşılamalıdır.

    stoacılar arasından devlet adamları da çıkmıştır; roma imparatoru marcus aurelius (i.s. 121-180) bunlardan biridir. daha sonra hatip, filozof ve politikacı olan cicero (i.ö. 106-43) gelir. cicero bireysel insanı merkeze yerleştiren bir dünya görüşünü anlatmak üzere “hümanizm” sözcüğünü ortaya atmıştır. bir başka stoacı olan seneca (i.ö. 4-i.s. 65) ise bunlardan bir kaç yıl sonra insan için insanın kutsal olduğunu yazdı. bu deyiş o günden sonra hümanizmin sloganı olmuştur.
  • hümanizmin temelini atan felsefecilerdir. zenon stoacıların hocasıdır diyebiliriz. stoacılar cicero(hümanizm sözünü bulan) , seneca(insanın kutsal olduğunu söyler, hümanizmin sloganı) gibi felsefecilere sahiplerdir.stoacılara göre insanın kaderiyle barışması gerekir, hiç bir şey rastlantı eseri olmaz. kadere yakınmanın, direnmenin faydası yoktur. insan mutlu ve mutsuz şeyleri sakince karşılamalıdır.
  • allah affetsin y eksiği var diye başlığa girdim,olayı yanlış anlamışım.
  • stoacılık adı, yunanca ''sütunlu yol'' demek olan stoa sözcüğünden gelmektedir.

    herakleitos gibi stoacılar bütün insanların aynı dünya aklından (aynı ''logos''* tan) pay aldığını öne sürdüler. her insanı minyatür bir dünya, ''makrokosmosu'' yansıtan bir ''mikrokosmos'' sanıyorlardı.

    bu yaklaşım doğal hak denen geçerli bir düşünceye yol açtı. doğal hak, insanın ve evreni zaman dışı olan aklını temel aldığından zamana ve ortama göre değişmez. bu açıdan stoacılar sofistlere karşı sokrates'in yanında yer almışlardır.

    doğal hak bütün insanlar için geçerlidir. çeşitli devletlerin çıkardığı yasaları, stoacılar doğanın kendisinde temellenen bir hukukun yetersiz taklitleri olarak görmüştür.

    böylece tek bir insanla evren arasındaki farkı ortadan kaldıran stoacılar ''tin'' ve ''madde'' arasında kurulan karşıtlığa da itiraz ediyordu. onlara göre sadece tek bir doğa vardı. bu tür bir yaklaşıma monizm (tekçilik) denir.

    yaşadıkları döneme uygun yetişmiş olan stoacılar tam anlamıyla ''kozmopolit'' kişilerdi. yani ''fıçı filozofları''na kıyasla, çağdaş kültüre karşı çok daha açık bir tutum içindeydiler. insan topluluğunun önemini vurguluyor, politikayla ilgileniyorlardı. aralarından faal** devlet adamları da çıkmıştır; örneğin roma imparatoru marcus aurelius (121-180) bunlardan biridir. roma'da yunan kültürü ve felsefesinin yayılmasına katkıda bulunan stoacıların başında hatip, filozof ve politikacı olan cicero (iö 106-43) gelir. cicero bireysel insanı merkeze yerleştiren bir dünya görüşünü anlatmak üzere hümanizm sözcüğünü ortaya atmıştır.

    stoacılar ayrıca, bütün doğal süreçlerin -örneğin hastalık ve ölüm- doğanın değişmez yasalarına göre gerçekleştiğini vurgulamıştı. böyle olunca, insanın kendi kaderiyle barışması gerekir. stoacılara göre hiçbir şey rastlantı eseri değildir. her şey zorunlu olarak gerçekleşir ve kader gelip kapıyı çaldığında yakınmak pek bir işe yaramaz. insan yaşamdaki mutlu durumları da sakin bir biçimde karşılamalıdır. işte bu noktada, dışsal şeylere aldırış etmeyen kiniklerle*** olan yakınlığı görüyoruz. bugün hala bir insan duygularına kapılmadığında ''stoacı sükunet''ten söz edilir.

    *logos: söz, düşünme, akıl, oran, ölçü gibi çok anlamlı bir sözcük.

    **faal: çalışkan, çalışan, işleyen.

    ***kinik (kinizm): başkalarının acısına karşı duyarsız kalmak.
  • "başınıza ne gelirse gelsin, hangi olumsuzluklarla karşılaşırsanız karşılaşın, iyi tarafından bakın" diyorlar. polyannacılık da denilebilir. kontrol edemeyeceğimiz şeylerin bizi mutsuz etmemesi gerektiğine inanırlar, insanın kontrol edebildiğine odaklanması gerektiğini söylerler.
  • sarsılmazlığın peşinde at koşturmuşlardır.
  • citiumlu zenon (mö 335-265) ile kıbrıs’ta başlamış atina, roma ve roma imparatorluğu’nun geri kalanına kadar yayılmıştır. stoacılık’ın, antik medeniyete büyük etkisi oldu.

    stoa aslında antik yunan mimarisinde üstü kapalı, sütunlardan oluşan galerilere verilen bir isim. bu felsefe de zenon’dan çıktığı için başlarda “zenonizm” olarak adlandırılsa da sonrasında bu düşüncenin bir kişiye ve onun kişiliğine indirgenmesinden korkuyorlar ve bu felsefenin öğretildiği yerler olan stoa adı felsefeye veriliyor.

    genelde ahlak üzerine görüşleriyle bilinmelerine rağmen, stoacılar’ın mantık, epistemoloji (bilgi felsefesi), metafizik ve doğa bilimleri üzerine de görüşleri vardı. stoacılar, yaşayan şeylerin edilgen madde ve pneuma (ruh) dedikleri etken bir kuvvetten oluştuğuna inandılar. tanrı’yı, katı doğa kanunlarına göre dünyayı evrimleştiren ve değiştiren zeki bir tasarımcı olarak tanımladılar.

    stoaizmin tarihi m.ö 300’lü yıllara atina’ya dayanıyor. o dönemde zengin bir tüccar olan zenon, bir gemi kazası geçiriyor ve sahip olduğu her şey, tüm çalışmaları ve reçeteleri kazayla birlikte yok oluyor. elbette ilk yaptığı bunların neden onun başına geldiğini sorgulamak oluyor. bu sorunun cevabını ararken kendini kitaplara veriyor. bu süreçte sokrates‘in kitaplarından çok etkileniyor. sonucunda ise başına gelen her şeyi büyük bir sakinlikle kabullenmeyi seçiyor. bir kaza olduğunu ve elinde olmayan sebeplerle bunu yaşadığını kabul ettiğinde çok daha iyi hissediyor kendini. üzülmesinin sebebinin ise onun bu kazaya yüklediği anlam olduğunu anlıyor. bu düşüncenin onu ne kadar özgürleştirdiğini fark ettiğinde başkalarına da dersler vermeye başlıyor. işte stoa felsefesi böyle doğuyor.

    stoacılar için en önemli mesele, bir kişinin nasıl yaşaması gerektiğidir. cevapları ise kişinin mutluluğu –yunanca’da eudaimonia– araması gerektiği, şeklindedir. peki ama mutluluk nedir? stoacılar için mutluluk, “ruhun mükemmel bir faaliyetiydi” ki, bu da ancak erdemli, cesur, uyumlu ve sabırlı olmakla mümkündü. zenginlik, şöhret ve sağlık gibi şeyleri arzulamanın akla uygun olduğuna, ama mutluluğun aslında onlara sahip olmakla bir ilgisi olmadığına inandılar. gerçekte stoacılar, tümüyle erdemli bir kişinin, fiziken iyi durumda olup olmadığına aldırmaksızın mutlu olabileceğine inandılar. kişi, kendisine eziyet edilirken bile mutlu olabilirdi.
hesabın var mı? giriş yap