• sahneye çıkıp kendi hesabını kendi göremeyen.
    devletle, derin devletle, orduyla, darbeli geçmişle, faşizmle, kendisinin yapması gereken hesaplaşmayı yapanlara "buyrun buyrun, düşmanımın düşmanı dostumdur" diyecek kadar kişiliği zayıfmış demek ki.. ama ergenekon o hesaplaşma değil canlarım.
    bu hesaplaşmayı türkiye solunun yapması gerekiyor, hala gerekiyor.
  • türkiyede gerçekten olsaydı (muhalafette veya iktidarda) çok şey değişebilirdi diyebileceğimiz idea.
  • gerici bir sağ karşısında güçlenmesi gerekirken kendi içinde parçalara ayrılan taraftır. asıl işi sağa muhalefetten çok daha fazlası olmalıdır.
  • 1918-2001 yılları arasında soy ağacı şu şekildedir:

    http://www.broadleft.org/…r_left_part_hist_diag.pdf
  • akp hakkındaki parti kapatma davasının sonuçları üzerine, türkiye solunun tutumunun değerlendirmesi:

    "hükümet partisinin kapatılamamasına kimler sevinmiştir, kimler üzülmüştür? büyükçe sol partilerden birisinin basın açıklamasında şöyle deniyor: 'abd, avrupa birliği, tüsiad çevreleri gibi türkiye'deki düzenin gerçek belirleyicileri akp'nin kapatılmasını istikrarsızlık yaratır diye istemiyordu. hatta bu çatışma ve gerginlikleri onaylamadıklarını tehdit ve uyarılarla dile getiriyor, uzlaşma çağrısı yapıyorlardı.'

    ne kadar doğru! dünya ekonomisi derin bir krizin eşiğinde, hatta yer yer içinde. işyerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, işsiz kalanlar konut kredisi ile aldıkları evlerin ödemelerini yapamıyor, evleri ellerinden alınıyor, konut ve inşaat sektörleri çöktü, ödemesi yapılamayan kredileri veren bankalar çökmek üzere, ancak devlet yardımıyla ayakta duruyor, petrol ve gıda fiyatlarındaki engellenemeyen yükseliş nedeniyle enflasyon gemi azıya almak üzere, ekonomik büyüme hayal oldu.

    türkiye'de ise, yılın ilk çeyreğinde büyüme hızı yüzde 6 oldu. oldu ama, er veya geç dünyadaki kriz burayı da vurmaya başlayacak. tüsiad üyeleri açısından en önemli, her şeyden önemli olan, kararlı ve istikrarlı bir hükümetin sağlam durması, önlem alması, gelmesi kaçınılmaz olan krizin etkilerini egemen sınıf açısından mümkün olduğunca hafifletmesi.

    doğrudur, tüsiad akp'nin kapatılmasını istemiyordu, tam kriz gelirken dımdızlak hükümetsiz kalmak, krizin etkilerine karşı önlem alamaz duruma düşmek istemiyordu. istemek ne kelime, aklı başında olan tüsiad üyeleri akp kapanacak diye herhalde saçlarını başlarını yoluyordu!

    kapansaydı iyi olurdu

    ama bu kadarını söyleyip geçince, sözünü ettiğim basın açıklaması ne demiş oluyor? düşmanlarımız akp'nin kapatılmasını istemiyordu, onların istediği oldu. demek ki kötü oldu. kapansaydı iyi olurdu.

    açıklama şöyle devam ediyor: 'kapatma davası ile demokrasi arasında bir ilişki kurmak da mümkün değildir. çünkü bu davada halkın iradesi ve siyaset hakkı değil, bir çıkar çevresi hükümetinin devam edip etmeyeceği konuşuluyordu.'

    allah allah! 'halkın iradesi ve siyaset hakkı' konuşulmuyormuş! konuşulmazsa konuşulmasın, sen bilmiyor musun? yargıçlar ve savcılar ve hürriyet gazetesi elbette halkın iradesini konuşacak değil; bu iradenin ne olduğunu bilmek onlara değil, madem emeğin partisi olduğunu iddia ediyorsun, sana düşer.

    ve halkın iradesi gün gibi açık. halk bunu tabak gibi ortaya koymuş. yüzde 47 akp'ye oy vermiş ve tüm kamuoyu yoklamalarına göre, bu oranda hâlâ hiçbir düşüş yok. iradesini belli etmek için halk daha ne yapsın?

    burada bir sorun var ve sorun sadece bu basın açıklamasını yapan partiyle ilgili değil. bir başka sol partinin bir bölümünün ruhu olan kişi şöyle demiş: 'biri ahı gitmiş vahı kalmış eski rejimi korumaya çalışıyor, diğeri küresel sermayenin yeni düzenini hâkim kılmaya. kimse bu kavganın bir demokrasi kavgası olduğu yalanını bize yutturmaya kalkmasın. bu bir filler çatışmasıdır.' bak sen! bu fillerden biri genelkurmay ve derin devlet, diğeri halkın yüzde 47'sinin oy verdiği parti, ama ne önemi var, ikisi de fil!

    kaldı ki, ben bugüne kadar, akp üyeleri dışında, akp'nin demokrasi kavgası verdiğini iddia eden hiç kimseye rastlamış değilim! bu arkadaşımızı kim kandırmaya çalışmış, bu yalanı ona kim yutturmaya kalkışmış, bilemiyorum. deneyimli bir sosyalist olduğu için, bu arkadaşımız hemen uyanmış tabii. gel gör ki, memleketi altı yıldır meşgul eden konu akp'nin demokrasi kavgası verip vermediği değil. solda böyle bir tartışma yok. tartışılan konu, halkın yarısının oylarını alan bir partinin hükümet etme hakkının olup olmadığı; seçilmemiş kurumların böylesi bir partiyi devirme hakkına sahip olup olmadığı. bu tartışmaya cevap vermekten kaçınanların kendilerini hayvanat bahçesinde sanması çok doğal.

    halkın talepleri ve siyaset

    solun geleneksel partilerinin ismini gaspetmiş olan üçüncü bir parti şöyle buyurmuş: 'anayasa mahkemesi'nin akp hakkındaki kapatma davasına ilişkin vermiş olduğu red kararı, akp'nin ve onun temsil ettiği piyasacı, amerikancı ve gerici zihniyetin aklanması anlamına gelmemektedir. kararın hukuki boyutunu tartışmak anlamsızdır... esas olan, türkiye'nin amerikancı bir uzlaşmaya zorlandığıdır. demokrasinin kazandığı, halk iradesinin tecelli ettiği gibi değerlendirmeler partimize tamamen yabancıdır. türkiye bir emperyalist operasyondan geçmektedir. bu operasyonu durduracak tek güç emekçi halkımızdır.'

    peki, emekçi halkımızın yarısı bu emperyalist operasyonun öznesi olan partiye oy veriyorsa ne yapacağız? operasyonu durduracak tek güç olan emekçi halkın verdiği oyları hiçe sayıp anayasa mahkemesi'ni, veli küçük'ü ve 'cumhuriyetin kazanımları' adlı garip bir kavramı savunacağız, öyle mi? bunu yaparken, tek güç olan emekçi halkımızla nasıl ilişki kuracağız peki? 'kullandığın oyların, yaptığın seçimlerin hiçbir değeri yok, ama unutma, tek güç sensin' diyerek mi?

    bunlar solun en büyük üç partisi. ve üçünün ortak sorunu şu: sosyalist siyaset, halkın iradesi ve talepleri hesaba katılmadan yapılamaz. sosyalistlerin ileri sürdüğü talepler, anlamsız teorik saptamalar temelinde değil, halkın taleplerinden yola çıkarak belirlenmek zorundadır.

    halkın çok büyük çoğunluğu sosyalist olmadığına göre, taleplerini çoğu zaman beğenmiyor olmamız doğaldır. sosyalistlerin öne sürdüğü talepler halkın talepleriyle aynı olmak zorunda değildir, ama ilişkili olmak zorundadır. halkın yarısı 'oy verdiğim parti bana karşı hiçbir sorumluluk taşımayan kurumlar tarafından kapatılacak mı?' diye düşünürken, sosyalistlerin 'bunlar yutturmaca, ben üçüncü taraf olacağım' demesi, 'ben yokum' demek anlamına gelir.

    'ben yokum' diyerek siyaset yapılmaz. halk aptalmış, halk yokmuş, halkın hiçbir talebi yokmuş gibi yapılan sosyalist siyaset, sosyalist partilerin türkiye'deki gibi küçük ve anlamsız olması sonucunu verir. 'verir' değil, çoktan verdi."

    roni margulies
  • dünyadaki örneklerinin aksine tepeden inmeci burjuvazi kökenli, üretici kesiminde değil tüketici kesiminde genel ideolojik intiba halinde varolmuş ki "sol" teriminin anlamlı olduğu 12 eylül öncesi dönemde savunucularının hepsi bugünün burjuvalarıdır, aristokratlarıdır.
  • suan tarihinin en buyuk yenilgisini yasiyor
hesabın var mı? giriş yap