take it with me
-
ing. onu da benimle götür, ya da onu da alıyorum / götürüyorum, manasındaki söz öbeği uktesi.
-
tom waits'in mule variations albumunun en guzel sarkilarindan biri. konusur gibi miril miril soylendigi halde melodisiyle ve sozleriyle insanin icine isleyen sarki. kocaman bir sevginin kucucuk siiri.
-
(bkz: take me with you)
-
take it with me ` :sozlerini de yazayim da tam olsun`
(tom waits and kathleen brennan)
phone's off the hook ` : telefonu fisten cektikno one knows where we are : kimse bilmiyor nerede oldugumuzuit's a long time since i : ne zamandirdrank champagne : sampanya icmemistimthe ocean is blue : okyanus mavias blue as your eyes : gozlerin kadari'm gonna take it with me : yanimda goturecegimwhen i go : giderkenold long since gone : gideli cok olmusnow way back when : iste donduk yine yuvayawe lived in coney island : coney island aain't no good thing : iyi olan seylerever dies : hic yok olmazlari'm gonna take it with me : yanimda goturecegimwhen i go : giderkenfar far away a train : cok cok uzaklardanwhistle blows : trenin sesi geliyorwherever you're goin : nereye gidiyorsunwherever you've been : nerelerdeydinwaving good bye at the end : el salliyorsunof the day : gun biterkenyou're up and you're over : gidiyorsun isteand you're far away : uzaklardasinalways for you, and : hep senin icinforever yours : hep seninimit felt just like the old days : eskiden oldugu gibiwe fell asleep on beaula's porch : beula nin verandasindai'm gonna take it with me : yanimda goturecegimwhen i go : giderkenall broken down by : kirik dokukthe side of the road : yolun kenarindai was never more alive or : hic bu kadar hayatin icinde olmamistimalone : ya da yalnizi've worn the faces off : yiprattim butun yuzleriall the cards : iskambillerin uzerindekii'm gonna take it with me : yanimda goturecegimwhen i go : giderkenchildren are playing : cocuklar oynuyorat the end of the day : gun biterkenstrangers are singing : yabancilar soyluyor sarkilarion our lawn : arka bahcemdeit's got to be more : daha fazlasi olmalithan flesh and bone : et ve kemikten baskaall that you're loved : sevildigin kadardiris all you own : tüm sahip olduğunin a land there's a town : orada uzakta bir kasaba varand in that town there's : ve o kasabadaa house : bir evand in that house : ve o evdethere's a woman : bir kadinand in that woman : ve o kadindathere's a heart i love : sevdigim bir yureki'm gonna take it : yanimda goturecegimwith me when i go : giderkeni'm gonna take it : yanimda goturecegimwith me when i go : giderken` -
iyi olan şeyler hiç kaybolmazlar çünkü sevildiğin* kadardır sahip olduğun*, sevdiğin de senindir, seninle kalır hep, yanında götürürsün.. diye umut veren şarkı, sevebilen yaşar sonsuza dek.
-
sararip yerlere dökülmüs yapraklarla dolu bir eylül sonunun, hüzünlü bir aksamüstünün,yalniz basina yapilan bir yürüyüsün fon müzigi... sarkidaki gibi insana cekip gitme, bir süreligine ortadan kaybolma hissi getirir. adimlarinizi atarken hafizaniz sizi gecmise sürükler, pianonun son tusu calana dek...
-
(bkz: malik)
-
filipino box spring hog sonrası gayet yavaş, kelimelerin kifayetsiz kaldığı bi şarkı, süper bi ses, sanki hikaye anlatır gibi, ılık bi melodi, piyanonun yumuşak vuruşları ve de bi usta, tom waits...
-
tom waits'inciğerden okumak konusunda üzerine tez yazılacak şarkısıdır. bu şarkıda tom waits'in ciğerleri bir processor görevi görmektedir muhtemelen yoksa bu distortion'u elde etmek mümkün değil.
in a land there’s a town, and in that town there’s a house
and in that house there’s a woman
and in that woman there’s a heart i love
i’m gonna take it with me when i go -
son dizelerinden ötürü donakalmamak mümkün olmayan...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap