• son yüzyılda copernicus ve devrimine dair daha iyisinin yazılmadığını düşündüğüm the copernican revolution adlı eserinin pek meşhur olan the structure of scientific revolutions'ın gölgesinde kaldığını düşünüyorum [kuhn'un the copernican revolution'ı türkçeye değişik alanlardan halil turan (fizik), dursun bayrak (jeoloji), sinan k. çelik (metalurji ve felsefe) tarafından "kopernik devrimi: batı düşüncesinin gelişiminde gezegen astronomisi" adıyla çevrilmiş de imge kitabevi de boş durmamış, basmış (2007); ilgiliyseniz mutlaka edinmenizi tavsiye ederim, çeviri hiç de fena değil]. zira kuhn'un sunuş'ta da dediği gibi ("copernicus devriminin öyküsü daha önce birçok kez anlatılmıştır; ancak bildiğim kadarıyla, hiçbir zaman tam olarak burada hedeflenen alan ve amaç gözetilerek anlatılmamıştır.") bu eserin sadece copernicus'un getirdiği yeni anlayışı değil, bütün olarak astronomi tarihini din-felsefe-bilim açısından ele alması aslında en ideal metottur. zira en başta çok sık karşılaşmış olduğum, -insanların magazine meyleden zihin yapıları gereğince belki de- "galileo mu daha büyük bir devrimcidir, yoksa copernicus mu?" veyahut daha geriye gidersek "yeni çağa varıncaya dek aristoteles mi daha baskın bir astronomi otoritesidir kilisenin gözünde yoksa ptolemaios mu?" gibi karşılaştırmaların manasızlığını kuhn'un bu eserinden rahatlıkla çıkarabilirsiniz. bence bu çok önemli bir problemin de çözülmesi demek: yani çağları ve düşünüşleri bir bütünlük çerçevesinde düşünmeyip, devrimleri evvelki düşünme biçimlerinden soyutlayarak, gelecekteki muhtemel atılımları da kafada oluşturulan, suni (hayali) devrim beklentisine hapsetmek müthiş bir yanılgıdır. bu sakat düşünüş tarzı en çok da kendisini "ortaçağ karanlığı" ifadesinde gösterir, sanki yeniçağ'da uzaydan bir grup canlının yeryüzüne inerek yeni bir dünya idealini kafalara enjekte etmiş gibi. her ne kadar kitabın adı copernicus'un devrimi'ni gösteriyorsa da, içeriği aslında astronomi tarihinde bir bütünlüğü ele alır.

    benim çok önemli gördüğüm bu bütünlük durumunu kuhn şöyle açıklıyor sunuş'ta:
    "devrimin adı tekil olsa da, olayın kendisi çoğuldu. özü matematiksel astronomide bir dönüşümdü; ancak kozmoloji, fizik, felsefe ve dindeki kavramsal değişimleri de kuşattı. devrimin bu yönleri ayrı ayrı defalarca incelenmiştir; bu incelemelerden çıkan sonuçlar olmasaydı, bu kitap yazılamazdı." (türkçe çeviri, sf.9) buradaki "devrim", yaygın kanaatin değişmiş olmasını gösterir, 1543'te ilk baskısı yapılan kitapta (de revolutionibus orbium coelestium) öne sürülen görüşler eskiden beri dile getirilen, ancak kısıtlı imkanlarla büyük kitlelere veyahut otoritelere kabul ettirilemeyen görüşlerin ileri safhasıydı (kuhn, bunun için şöyle diyor: "...artık gelenekten koptuğunu kabul etmek zorundadır. garip olan şey, geleneğe ne kadar bağlı olduğunu en açık biçimde gelenekten ayrılırken göstermesidir. farklı düşünürken bile olabildiğince aristotelesçi durmaktadır." a.g.e., sf.247). imkan dahilinde copernicus'un neler söyleyebildiği ve hangi savlarla "devrimi"ni gerçekleştirebildiği iyi irdelenmelidir. eski alimler yeni dünya'nın (amerika) keşfine şahit olmamışlardı, doğal olarak copernicus'un, bu meşhur eserinin uzman matematikçi olmayanlar için yazılmış olan birinci kitabında, üçüncü bölümde "su ile kara parçasının bir küre oluşturmasına dair" konuşurken yeni keşfedilmiş topraklardan örnek vermesi, savlarının ne kadar da kuvvetlenmiş olduğunu gösterir, bu da eskilerin elinde olmayan bir imkandı:

    "...ptolemaeus, cosmographia’sında, üzerinde yerleşimin olduğu karanın orta çembere kadar bilinmeyen bir kara parçasını da içine alarak uzandığını tekrarlıyordu; oysa son keşifler bunun da ötesinde çin’in ve 60 derece boylam kadar, çok geniş bir alanın bulunduğunu da göstermiştir. öyle ki okyanusun kalanından daha büyük bir alanda, karada yerleşim bulunmaktadır. bunlara, çağımızda ispanyol ve portekiz prenslerinin yönetiminde keşfedilen adaları, özellikle de kendisini keşfeden kaptanın adının verildiği, büyüklüğünün saptanamamış olmasından ötürü bir anakara sayılan amerika’yı ve şimdiye dek bilinmeyen çok sayıdaki diğer adaları da eklediğimizde, sözlerim daha da anlaşılır olacaktır: antipod’lar ya da antichton’lar daha az şaşırtıcı olsa gerek. geometrik bir akıl yürütmeyle, amerika anakarasının hindistan’daki ganj havzası’nın tam karşısında olduğu da düşünülebilir. bütün bunlardan hareketle sonuç olarak, toprak ve suyun aynı ağırlık merkezine tabi olduğu kanaatini taşıyorum; yeryüzünün başka bir büyüklük merkezi yoktur; zira toprak daha ağır olup, ondaki yarıklar suyla dolmuştur. en nihayetinde yüzeyde su daha fazlaymış gibi görünse de, toprakla karşılaştırıldığında su daha azdır. toprak, kendisindeki suyla birlikte kendi gölgesinin de gösterdiği şekli taşıyor olmalıdır."

    (http://la.wikisource.org/…orbium_coelestium.djvu/17 "et vicissim ptolemaeus in sua cosmographia ad medium usque circulum terram habitabilem extendit, relicta insuper incognita terra, ubi recentiores cathagyam et amplissimas regiones, usque ad lx. longitudinis gradus adiecerunt: ut iam maiori longitudine terra habitetur, quam sit reliquum oceani. magis id erit clarum, si addantur insulae aetate nostra sub hispaniarum lusitaniaeque principibus repertae, et praesertim america ab inventore denominata navium praefecto, quam ob incompertam eius adhuc magnitudinem, alterum orbem terrarum putant, praeter multas alias insulas antea incognitas, quo minus etiam miremur antipodes sive antichthones esse. ipsam enim americam geometrica ratio ex illius situ indiae gangeticae e diametro oppositam credi cogit. ex his demum omnibus puto manifestum, terram simul et aquam uni centro gravitatis inniti, nec esse aliud magnitudinis terrae, quae cum sit gravior, dehiscentes eius partes aqua expleri, et idcirco modicam esse comparatione terrae aquam, etsi superficietenus plus forsitan aquae appareat.")

    copernicus'un elindeki imkanlar geliştikçe savlarını daha da kuvvetlendirmiştir, buna rağmen eserindeki bilimsellik hala aristoteles ve ptolemaios çizgisindedir. bu yüzden astronomi çalışmalarını din-felsefe çizgisinin baskınlığından çıkartan ilk alim olarak kepler'i gösterenler çoktur. copernicus'ta henüz bu tutumu göremeyiz, en başından beri söylediğim gibi bütünlük ve birikimler henüz copernicus'a başka bir metot geliştirme imkanını vermez. o eskinin geleneğini, yukarıda da alıntıladığım gibi, gelenekten koparken de sürdürmektedir. örneğin dünyanın küreliğinden bahsederken, eski düşünürlere, filozoflara gönderme yapmadan duramaz:

    "...dünya, empedocles ve anaximenes’in düşündüğü gibi düz, leucippus’un dediği gibi davul, heraclitus’un dediği gibi kase, democritus’un dediği gibi oyuk biçiminde değildir. ayrıca anaximander’in dediği gibi silindir, xenophanes’in dediği gibi dibe doğru kalınlığı azalan bir biçimde de değildir; dünya, kimi filozofların (aristoteles örneğin) düşündüğü gibi, kusursuz bir küredir."

    ("...non igitur plana est terra, ut empedocles et anaximenes opinati sunt: neque tympanoides, ut leucippus: neque scaphoides, ut heraclitus: nec alio modo cava, ut democritus. neque rursus cylindroides ut anaximander: neque ex inferna parte infinita radicitus crassitudine submissa, ut xenophanes, sed rotunditate absoluta, ut philosophi sentiunt.")

    ieri oggi domani sadece jartiyerli sophia loren'in oynadığı bir film adı değil (yuh artık diyorum), aynı zamanda atılımın, ilerlemenin, hatta devrimin mümkün kılınabilmesi için temel şartların dününü, bugününü ve yarınını gözden geçirmek olduğunu da gösterir. kuhn'un burada detaylı bir biçimde sunduğu gibi astronomi tarihinde sadece kepler'in elipsleri ve galileo'nun teleskopu copernicus karşıtlığını ortadan kaldırmaya yetmemiştir, gelenek her daim baskındır; en büyük devrimlerin yeşerdiğini değil de yeni devrimlere yol açtığını görmek yüzyıllar alır, bu yüzden bütünlüğü kaçırmadan, gökten zembille indiği varsayılan ani sarsılmaların kökünü geçmişte arayarak yeni bir ilim yaratmak mümkün olabilir. en azından magazine yatkın zihinler tarafından kafa kafaya çarpıştırılabilir varsayılan, söz konusu alimlerin bile bizim için artık gelenekten fazlası olmadığını düşünmemiz yeterli değil mi? ilgili, alakalı olan herkes için kuhn'un mevzuyu "bütünlük çerçevesinde ele aldığı" - paradigma anlayışının da bir sonucu olan (http://tr.wikipedia.org/wiki/thomas_samuel_kuhn) bu eseri daha da önem kazanıyor.
hesabın var mı? giriş yap