• gece elmalı da kalmış oy
    hamamcı ali yi sormuş oy
    uzatmalı itin biri
    yusuf u gaflette vurmuş

    diye devam eden sarkisla turkusunde gecen bir tamlama (bkz: grup yorum) (bkz: marslarimiz). burada kullanilan 'uzatmali' sozcugunun anlamini cok dusunmemekle birlikte bulamadim. tdk sozlugunde uzman cavusa halk arasinda 'uzatmali cavus' dendigi yaziyor. muhtemelen turkude de boyle bir gonderme yapiliyor. bir tahmin daha yuruttum simdi: acaba dedim, 'uzatma' derken mavzeri (bkz: mauser) ya da baska bir uzun namlulu tufegi mi kastetmisler. yusuf u vuran kursunun uzun namluludan cikip cikmadigini bilmiyorum ama.

    edit: uzatma, 'uzun namlulu tufek' anlaminda kullanilmis.
  • zülfü livaneli’nin, 12 eylül öncesinde bangır bangır söyleyip, insanları coşturarak ardına kattığı, ölümüne yollara çıkardığı, efsane olduğu ve bugünkü besteci, yorumcu, yazar, yönetmen, diplomat, politikacı, entelektüel, aydın, çevreci, hümanist, lider kişiliğini ve servetini borçlu olduğu türkü ve şarkılardan biri olan şarkışla türküsünde geçen; 1994 yılında istanbul büyükşehir belediye başkan adaylığı sırasında ise, rakipleri ve bazı medya kuruluşları, * senin şarkılarında geçiyordu, orduyu küçük düşürdün diyerek saldırdıklarında hayır geçmiyordu, ben öyle söylemedim, türk ordusu en güvenilen kurumdur, ailemizde çok asker vardır, saygı duyarım gek, gük deyip cümle alem bilmesine rağmen inkâr ederek, o dönemden sağ kalanların dişlerini gıcırdatmasına, ölenlerin kemiklerinin sızlamasına neden olan laf öbeği.
  • sözün , sahibi olduğunu iddia eden bir teyzeden şöyle bir hikayesi vardır,

    "deniz gezmiş ve yusuf aslan16 mart 1971’de sivas şarkışla’nın gemerek beldesinde yakalandılar. yusuf aslan yaralanmıştı. tutuklanarak ankara ulucanlar kapalı cezaevi’ne götürüldüler. bu tarihten sonra, yukarıdaki dizelerden oluşan “ağıt” içerde dışarda tüm devrimcilerin ve halkın ağzından hiç düşmedi. kulaktan kulağa yayılarak tüm türkiye’yi dolaştı, sınır ötesine taşındı. güfte yazarı ve bestecisi bilinmiyordu. “anonim” olarak dilden dile, gönülden gönüle dolaşarak günümüze kadar geldi. başta zülfü livaneli olmak üzere ünlü sanatçılar tarafından seslendirildi. kasetleri yapıldı. klipleri çekildi. yıllar sonra hayriye sultaneserin kendisine ait olduğunu belirterek, esere sahip çıktı.

    süvari’nin elinde bulundurduğunuz ilk sayısı için hayriye sultan’la röportaj yapmak istedik. kimdi, neredeydi ? kendisine nasıl ulaşabilirdik ? ömer’le bunları görüşürken, bizleri dinleyen , güzel insan değerli abim eski sosyal-iş sendikası ankara şube başkanı oktay özaydın “hayriye sultan’la çok iyi görüşürüm. isterseniz hemen telefon edip randevu alayım ve birlikte gidip görüşelim.” demez mi ? böylece hayriye sultan’ı gökte ararken yerde bulduk. randevu alarak hep birlikte , mamak, kayaş yolu üzerindeki evine gittik.

    işte anlattıkları :

    -hayriye sultanseni biraz tanıyabilir miyiz ?

    -şimdi hocam ben sivas’lıyım. gerçi bir yanımız malatya da, ama malatya’da pek kalmamış dedelerimiz. orada arazileri varmış, onlara dizdaroğlu derlermiş eskiden.

    13-14 yaşına kadar sivas bağlı karadük nahiyesine bağlı çatkara köyünde doğmuşum. çok erkenden evlendiriyorlar beni. okul geç yapıldı köyümüze. kardeşim okula gidiyor. babam kardeşimi çalıştırırken eğilip elindeki yazıları okumaya çalışıyorum. babam bana kızıyor. okumayı ne yapacaksın sen süpürmeyi öğren diyor. senin gittiğin yerde onu soracaklar . bende iyi süpürmeyi öğrenmiştim. ben yinede hem süpürüyorum. hem de eğilip kardeşimin yazılarına bakıyorum.

    bir gün rüyamda bana dendi ki :“ harfleri tanı. sen bir gün okumayı öğreneceksin.”

    ben de azmimle a ak, b bebek, ç çocuk d dede diye türkü söyler gibi öğreniyorum.

    hem bulaşık yıkıyorum. beynime yazmışım harfleri alfabenin harflerini.

    herkesin kızı gitti evde kaldı bu kız diye 14 yaşında evlendirdiler. evlendiğim çocuk beni tanımıyor ben onu. evlendiğim kişi başka bir kızı seviyormuş. annesi unutsun diye başını bağlıyalım demiş. damat içeri gidip kızı biraz tanısın demişler. beni uyarmışlar. gelip sınarlar dediler bide. namuslu değil mi diye.biri geldi sandığın üzerine elini öpmek için yanına gittim hoş geldine. gelinde çok marifetliymiş dedi. elimi bir silkeleyip un çuvallarının arkasına saklandım.

    adam kapıyı bekliyor ben de kaynanamın ayak ucunda yatıyorum hayata ilk adımlarım böyle.

    askere gitti van’a. ben iş bilmiyorum bir şey bilmiyorum. “babanın evine git öğren o geri gelince gel dediler.” babam aldı götürdü askerlikten gelinceye kadar.askerlik bittikten sonra köyde kalmadık. askerlik sonrası ankara’ya geldik önce akrabaların evinde kaldık , birkaç ay. sonra 20 liraya ev tuttuk. akdere peyami sefa mahallesinde. sonra çocuklarım doğdu 27 yaşına kadar, 3 çocuk annesiyim.

    nüfus cüzdanımda yazan adım modi şahin. kızlık soyadım; kantar. mahalleli bana hayriye sultan der, şiirlerimde kullandığım takma adım ise derman dır. doğum tarihin 1946 şu anda 60 yaşındayım.

    -modi adı nereden geliyor ?

    -valla o konuda iki söylenti var. birincisi güya benim babamın modi adlı bir sevgilisi varmış, onun ismini bana koymuş, ikincisi babamın babaannesinin adıymış onun için koymuşlar. hangisi gerçek doğrusu bende bilmiyorum. ama bu ismim hiç kullanılmadı. çocukluğumdan itibaren halalarım ve ailem bana hep hayriye dediler. daha sonrada halk hayriye sultan dediği için ismim hayriye sultan olarak kaldı.

    -denizlerle daha önce hiç karşılaştınız mı ?

    -evet . şöyle oldu. köstence'nin tepecik mahallesine ev yaptık. 2-3 arkadaş gittiler oraya köstence tepecik mahallesine. bizde gittik. su taşıdık dağdan taştan sırtımızda taş taşıdık. ben hazineden arsa çevirip evi olmayana bağış yapıyorum.babamın malını bağış yapar gibi. onlarda ev yapıyorlar.bizde yardım ediyoruz yardımlaşmayı çok seviyorum.

    bir tane çocuk vardı. o da odtü’de okuyormuş. hasan diyorlardı da . o zaman pek hatırlamıyorum. o çocuk geldi dedi ki. “seni okuldaki arkadaşlarıma anlattım. o kadar iyi insan ki hem arsayı çevirdi hem insanlara veriyor su taşıyor evleri yapıyor. “ diye.

    “madem öyle yapıyorsa bizde gelip yardım edelim” demişler.”üç arkadaş gelecek.” dedi “gelsinler.” dedim.

    “senin evin biraz daha düzenli, burada kalsınlar” dedi. “ olur.” dedim.

    geldiler. birine gezmiş, birine bardakçı, birineinandiyorlar. bende o çocuk bardak satıyor zannediyorum.” kardeş, bir geldiğinde bir koli bardak getiresin buraya çerçi gelmiyor.” dedim. güldüler. gezmiş dedikleri, deniz gezmiş miş sonradan öğrendim. onlara köy ekmeği pişirdim. orası dağ evi kavun filan vardı. yumurta yaptım. daha hala inanın, deniz gezmiş’in yumurta yediği bakır tabak duruyor. komşunun ağzı, burnu kirli çocuğu geldi önüne dikildi. o da şöyle ekmeği bandı aldı çocuk uzanınca hiç kendi ağzına almadan çocuğa uzattı. çocuk uyanık yumurtalı kısmını ısırdı kalanı da kendi yedi. aman dedim ne kadar iyi bir insan ben olsam kendi çocuğumun ağzında kini yemem

    ama o değişik bir insandı böyle. hep suskun bir insandı az konuşurdu konuştuğu zamanda gür konuşurdu gür. çok da yardımseverdi. eve su taşıyordum çeşmeden. dört teneke götürüyorum, ikisi dolunca alıyorum. onları taşırken diğer ikisi doluyor dönüp gelip, dolanları alıyorum. sıra bulmak zor, herkes kuyrukta.neyse, hamileyim karnımda ikiz bebe var. bir yandan, iki ellerim dolu yokuşu zor çıkıyorum. birden biri geldi geriden iki güçlü el taşıdığım kovaları kavradı. döndüm baktım deniz. “ver onları bana.” dedi.” sen bunları taşıyamazsın. sen geleceğin umudunu dünyaya getireceksin, gençliğin anası olacaksın.” ben bunları anlatırken kendimden geçiyorum. coşuyorum.

    bir gün gençler geldi yanına oturuyorlar ben bilmiyorum tabi o zaman ne olduğunu.

    anlatıyor diyordu ki:

    bizim türkiye amerika’nın elinde maşa maşa. elini şöyle ayırarak maşa” diyordu. bazen yanına, bir tane de uzatmalı başçavuşmuş, o geliyor. ona da diyordu ki “ oğlum sen itin tekisin ne diye aramıza geliyorsun” diye takılıyordu ona, gülerek. birbirleriyle şakalaşıyorlardı.

    bir hafta içinde iki tane ev yaptık orda başkalarına. onlarda gittiler bir daha da görüşemedik.

    -peki bu “ağıt” nasıl geldi aklına ? nasıl, ne zaman yazdın ?

    bir süre geçti

    sonra kiralık bir eve geçtik. kursa gittim dikiş nakış öğrendim.

    o arada bir 3 yıl geçti o olaydan sonra zannederim.68-69 yıllarıydı o insanlarla tanıştığımda. ben pazara gittim birisi şöyle elini omzuma koydu yenge dedi. bir döndüm. onların yanına gelen bir çocuk vardı. ali isminde. “ay sen misin ali.” dedim. benim fileleri aldı elimden salı pazarının üst tarafında bahçe vardı orda bir ağacın dibine oturduk . ali’nin şurasında da (koynunda t.ç.) gazete vardı okumaya çok meraklıyım ya “ali gazetende ne yazıyor ?” dedim.

    “ hani bardak istemiştin. onlar.” dedi. “ onlar da mı geldi.” dedim. “ hayır sivas’ta onları yakalamışlar.” dedi. artık neyin ne olduğunu biliyorum önce bilmiyordum. o zaman tam rahat okuyamıyorum. ali’ye gazete aldırıp okutuyorum. şöyle olmuş böyle olmuş. bende her gün bir ağıt yazıyorum kafama geç vakitlere kadar. kafamı yastığa koyuyorum unutuyorum. sonra bir gün düşündüm ben bir ağıt yazmalıyım ki benim okur yazar olmadığım orda olmalı bir, deniz gezmiş’in maşa dediği de olmalı, uzatmalı da olmalı. deniz in sözlerini oraya koymalıyım.

    sözleri kafama öyle yerleştirdim bunları yazdım hiç uyuyamadım sabah erkenden peyami sefa’da bir okul var. orda o mahallede peyami sefa mahallesinde okulun ismi neydi? o okulda bir halil kargın isminde hoca var. zeki kargın’ın babasıdır. zeki kargın da işkencelerde öldü. koşarak gittim hocam dedim..”buyur bacı.” dedi. “ben bir ağıt yazdım kafama da onun kalıcı olmasını istiyorum onu kağıda döker misin?”. “ olur.” dedi. ben söyledim. o yazdı. adamın gözleri doldu. “biz okumuş olsak ne olacak ki, şu duygunun bir araya gelişine bak.” dedi. “yalnız, benim ismimi verme. benim halamın çocuklarından biliyorum. bana ve çocuklarımın başına bir şey gelmesin. halamın iki oğlu var, biri komando, diğeri de solcu o dönemlerde işkence görüyor.

    işte o kaldı öyle seneler sonra bir gün halil hocayla karşılaştım halkevinde halil kargın

    bu kim biliyor musunuz?” dedi. “oy nolaydım, nolaydım okur yazar olaydım. deniz mahkemeye düşmüş, avukatı ben olaydım” ağıtının yazarıdır, diye beni epeyce abartarak övdü.

    bir gün de ozan derneğinde oturuyoruz, halil hoca gene orada da anlattı. bu sırada bir telefon geldi. telefondaki ses “ benim anam 80 yaşında, şiir yazar deniz gezmiş’e ağıt şiirini de o yazdı.” demiş. telefonu açan da cevap veriyor. “sen ne diyorsun hanım, o ağıtı yazan şu anda yanımda oturuyor” dedi. bende “söyleyin o arayana. şiirin içinde iki şifreli söz var. onları bilsin ve manalandırsın, şiir onun olsun .”dedim. telefon kapandı.

    bir günde batıkent’e otobüsle gidiyorum. yanıma bir bayan oturdu, baktı. “nerelisin?” dedi. “malatya’lıyım. “ dedim. ben hiç sivas’lıyım demem. “sen nerelisin ?” diye sordum. “sivas. sarkışla’lıyım “ dedi. “ben hiç sevmem orayı.” dedim. “niye ?” dedi. “bir tarihte, allah düşürmesin sevdiği kulunu şarkışla’ya demişlerdi de , onun için.” dedim. ”o’nu yazan benim anam. benim anam kültürlüdür, okumuş kadındır.” demez mi ? “ama yalancıymış senin anan.” dedim. “ kim diyor?” dedi. “ sen diyon.” dedim.” o ağıtta, oy nolaydım, nolaydım. okur yazar olaydım, diyor yazan. besbelli ki okuma yazması olmayan biri, anam kültürlü, okumuş kadın diyorsun. o halde o ağıtı yazmamış. yalan söylüyor” dedim. o da daha başka bir şey söylemedi. sustu.

    baktım isimsiz şiire herkes sahip çıkıyor. bende gerçeği açıkladım. ağıtın, bestesinin de, güftesinin de, bana ait olduğunu belirttim. işte yazdığım “ağıt”.

    şarkışla’ya düşürmesin
    allah sevdiği kulunu
    gemerek'te çevirmişler
    deniz gezmiş'in yolunu

    gece elmalı'da kalmış
    hamamcı aliyi sormuş
    uzatmalı itin biri( gazete okurken ali, yusuf’u bir çavuş vurdu demişti ya. denizde uzatmalıyla şakalaşırken “ oğlum sen itin tekisin” diye şakalaşıyordu ya. buraya onu koydum.)
    yusuf’u gaflette vurmuş

    maşa türk ordusu maşa
    dünya şaştı böyle ise
    ordu madalya vermiş
    yusuf'u vuran itoşa

    ( sonra yaşa dediler, masa dediler. aslı maşa, deniz demişti ya“ bizim türkiye amerika’nın elinde maşa maşa. elini şöyle ayırarak maşa” onu aldım.madalya verdiklerini de gazeteler yazmıştı.)
    n'olaydım n'olaydım
    okur yazar olaydım
    deniz mahkemeye düşmüş
    avukatı ben olaydım.

    77’de yılmaz diye bir çocuk geldi. “yenge sende denizlerle ilgili bir söz varmış, bu arkadaş o sözü kasete dökecek, bize verir misin? “ dedi. ben o sanatçı arkadaşı rahmi saltuk’a benzetiyorum. sanıyorum oydu. daha sonra zülfü livaneli söyledi. biz o zaman kilis’teydik.

    bir gün bir rüya gördüm. üç kuş kanatlarını yüzüme çarptılar. bağırarak uyandım. eşim “ne oldu ?.” dedi. ona da anlattım. “onlar öylesine günahsız, öylesine güzel insanlardı ki, kuş olup uçtular.” dedim."

    röportaj : tuncay çelen – ömer gürcan
  • "türk ordusuna hakaret eden büyükşehir belediye başkan adayı kim"

    diye duyurmuştu star (ya da interstar mıydı adı o günlerde tam emin değilim), şarkışla türküsünde geçen bu ifadeye istinaden.kendileri anap'ın adayı ilhan kesici'nin kazanması için yapılabilecek her türlü seçim maniplasyonlarıyla, sahip oldukları medya gücüyle ortalığı bulandırıyorlardı o günlerde.

    kader kısmet işte o seçimi ne zülfü ne de kesici kazandı. sonrasında zülfü ve kesici chp çatısı altında bile buluştu ama o seçimi kazanan şahıs bugün ülkenin en önemli ve etkili ismi oldu.

    ve o şahsın iktidarında ergenekon merkezli soruşturmalarla içeri alınan generallerde işin bonusu...
  • show tv, star gibi kanalların 1994 seçimleri öncesi hatırladığı şarkı sözü.
hesabın var mı? giriş yap