• tom robbins'in türkçede yayınlanan son kitabı geriye uçan yaban ördeklerinin orjinal adı. yalnız roman değil. ama hemen yaaa ama ben roman istiyorum demeyin. bu kitapta tom robbins'in yolculuk yazıları, ona buna övgüleri (öpüşme üstüne olanı çok şükela), şiirleri, şarkı sözleri, düşünceleri ve eleştirileri ve kimi sorulara verdiği cevaplar var. mesela bu kitapta tim robbins'in en sevdiği harfi filan öğreniyoruz, the doors için neler yazmış, afrika'da nerelere gitmiş onları öğreniyoruz. bence de roman yazsın ama bu kitapla tom robbins merakımızı biraz olsun gideriyoruz işte, fena mı?
  • "arayış içinde olmak ayinin bir parçasıdır...anlamın yüreğine (ya da vajinasına) yaptığımız yolculuk, herhangi bir açıdan, alışveriş merkezine son gidişimizi andırıyorsa, bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir."

    "bir sürü vajinaya yalnızca destansı sayılabilecek bir yalnızlık aracılığıyla ulaşabileceğimizin maalesef çok doğru olduğu gerçeği de bazı okurlara ilginç gelebilir."
  • "hipopotamların tipik olarak çıkardıkları ses, akortsuz bir fagottan geçilen gamlar ile çılgın bir roma imparatorunun kahkahalarının kesişiminden oluşuyor."
  • "ancak bir mit, "tarih" içine alınıp belirginleştirilmeye çalışıldığında yararsız hale gelir hatta tehlikeli bile olabilir. örneğin, isa'nın diriliş öyküsü, ruhsal bir yeniden doğuş gibi yorumlandığında hep canlı kalır ve modern ruh için sürekli hayatiyet ve esin verici bir şey olarak yankılanmaya devam edebilir. gelgelelim dirilişe tarihi bir olgu olarak bakılacak olursa yani iki bin yıl kadar önce sadece bir kez gerçekleşmiş bir arşiv olgusu gibi görülürse bunun tek sonucu yankılarının cılızlaşmasıdır. kendi ölümsüzlüğümüze dair belli belirsiz bir ümit ışığı yakabilir ama ta derinlerdeki idrakimizde artık onun dönüştürücü birşey olmadığını hatta gündelik temelde erişilebilir bir şey haline geldiğini biliriz. kendi kendini yenileyen bu model, artık körelir ve kullanılmış bir anı ve dogmaya dönüşür; ürkeklerin, bilgisizlerin ve duygusal sıkıntılar yaşayanların şiddet eylemleriyle savunma ihtiyacı duyacakları bir dogmaya...

    insanlık, tıpkı bugün yaptığı gibi, mitler ve dini-siyasi fanatizm kavşağında durdukça şiddet potansiyeli iyice yükselir."
  • "yenilikler hayal gücünü besliyor. hayal gücü zayıfladığında, seçenekler daralıyor: seçeneklerimiz azaldıkça, geleceğimiz daha kasvetli, kontrol edilmeye karşı yatkınlığımız daha fazla oluyor."
  • "kızıl saçlı kadınlar genellikle hoş kadınlardır. onlarınki hem şehvet hem de tehlike, hem keyif hem de şiddet taşıyan bir hoşluktur; bu nedenle erkekler, kızıl saçlı kadınlara kesinlikle karşı koyamazlar. unutmayın orjinal femme fatale'ın bukleleri de kırmızıydı: demek ki neymiş, şifre kırmızıymış...

    ...kızıl saçlıların çoğu gül goncaları kadar vakur, çilekli pasta kadar tatlıdır. ne var ki kendilerinin asabi tipler olarak algılanması, onlara kötü anlamda değilse de bir tür hak, bir tür güç verir. sanki şirretlik onların doğuştan gelen hakkıdır. renkleri dolayısıyla, ürkütücü ve şuh olmaya doğuştan mazeretleri olduğu için de (bunu hiç uygulamasalar bile) geleneksel olarak yumuşak ve saf olmaları beklenen diğer kadınlardan ayrılırlar...

    ...bizler kızartma tavalarımızdan sıçrayıp kızıl saçlı dilberlerin alevlerine düşmeye devam edeceğiz, bize kızılların intikam ateşiyle gıdıklanma ve, gerçek olsun olmasın, arada bir o efsanevi ihtiraslarının cehennem yalazlarında erotik cüretimizi sınama fırsatı verdikleri için onlara minnet duyacağız...

    kızıl saçlı kadınlar ah! sizi kan portakalları! sizi kiraz bombaları! sizi göklerin bakır kraliçeleri ve cadalozları! dilerim, beyaz ekmek yaşamlarımızdaki o doğaüstü ketçap lekeleriniz hiç eksik olmaz!"
  • "yalnızca kağıt üzerinde,
    ama çok daha önemli
    bayraklardan, incillerden, altından, silahlardan ve şöhretlerden.

    o halde

    kısaltma zırhlarını at üzerinden,
    sayısal tampon katmanlarını da
    ve
    gel benimle yıkan,
    gel çırılçıplak ak da git yanımda
    dünyanın
    o buram buram bal peteği sözcüklerine."
  • "gönlüm süs köpeği değil

    sevdam camdan izliyor, canan uykuda
    kapını nasıl tırmalıyor, duymuyor musun?
    sevdam dikmiş başını aya uluyor, derede bir kuytuda,
    mağazada satılmaz, bilmiyor musun?

    sevdam vahşi, eğitilmeye gelmez
    öyle eğlendirmez, yapmaz gösteri,
    sen de artık kaldır o kamçıyı, çemberi:
    sevdam süs köpeği değil.

    sevdam vahşi, sevdam delibozuk
    ne çıtkırıldımlara göre, ne çocuklara
    onda yumuşak değil keskin bir tat ara:
    sevdama sirk köpeği gibi davranma.
    köpek yavrusunu terbiye edebilirsin, kedini de
    hatta uzun kulaklı tavşanları,
    çizmelerini paspasa sildireceğin yaşlı dostları
    sevda değiştirmez kötü alışkanlıkları

    arzu dediğin nemli kuytularda saklanır
    gizlice fırlar, bacağından ısırır haylaz,
    öyle oturup acındırmaz, mahzun bakmaz,
    sevdam bir süs köpeği değil.

    sevdam vahşi, sevdam delibozuk
    ne çıtkırıldımlara göre, ne çocuklara
    pek tatlıdır ama pek başıbozuk
    onu sakın finoyla karıştırma.
    gerçek sevda koşar özgürce, bir tilkidir ya da sokak köpeği
    acımaz kendine bir efendi,
    gidip süslü kurdeleler bağlama boynuna
    daha da hızlı kaçar, olamaz kendi.
    her halini seviyorum bebeğim, kokunu da
    yanıp tutuşuyorum senin, senin olmaya
    ama gelemem önüme kemik atılmasına
    sevdam süs köpeği değil.

    sevdam vahşi, sevdam delibozuk
    ne çıtkırıldımlara göre, ne çocuklara
    onda yumuşak değil keskin bir tat ara:
    sevdama sirk köpeği gibi davranma.

    o kimsenin kucak köpeği değil
    taşlı süslü yakalara gelmez.
    hele "fifi" demen hiç affedilmez."
  • "joker

    üçlü ile asın arasında
    yükseltmek ile kaçmak arasında
    o kirli vegas'ın kuytularında
    veya sihirbazın ipekli kolunda
    kırmızı ikili, bekliyor zamanını.

    ikizler burcunda doğdu
    baden baden'de dağsıçanı günü,
    çift kutuplu, çift taraflı ajan
    tek dünyaya sığamayacak kadar yaban:
    iki yürek çarpıyor
    bir tek solgun göğüste,
    yakut renkli elmaslar
    sarkıyor şeytanın kulaklarından,

    ...
    olur da bir gece
    bir çift kan çanağı göz
    dimdik bakarsa gözlerine
    hatırla:
    hiçbir el kazanan el değildir
    o eli masaya açana dek,
    ve kırmızı ikiliyi
    joker yapan
    iki gizli adını da bilendir o an"
  • "öncelikle ,kitlesel dürtüleri örgütlemek, yönlendirmek ve çoğaltmak üzere tasarlanmış bir toplumda bir birey olarak insanın sessiz ve suskun bölgelerine de dokunan, bu ihtiyaca cevap veren bir şey var mı? din mi? sanat mı? doğa mı? hayır, kilise dini halkın gözüne boş gelen standart bir uygulamaya dönüştürdü, müzeler de aynı şeyi sanata yaptı. büyük kanyon ve niagara şelalelerine ise o kadar çok bakıldı ki hepsi köhneleşti, aşırı miktardaki duyarsız bakışlarla emilip tüketildi. peki, birey olarak insanın suskun bölgeleriyle ilgilenecek kim kalıyor? o zaman gece yarısı kağıt tabakta sunulan soğuk bir tavuk kemiğine ne dersiniz, ya komutunuzla uzayıp kısalan cart renkli bir ruja, hiç tanımadığınız bir kuş tarafından terk edilen suni köpükten kuş yuvasına? şans getiren demir isalar gibi ücra bir dolap kapağında çarmıha gerilmiş beyaz boyalı ata ne dersiniz peki? ya sinemada oturduğunuz koltuğun altında ayağınız dokunduğu şeye? aşınmış kalemlere, zarif çatallara, küçük şişko radyolara, kutu kutu kravatlara ve küvetin kenarındaki köpüklere ne dersiniz? evet, bunlar otistik ruh ile deneyimlenen dünya arasındaki bağı oluşturan şeylerdir, uçurtma ipleriyle, zeytinyağı tenekeleriyle kasık kıllarıyla doldurulmuş kadife kalplerdir. tüm bu nesneleri sahiden de gizemli ışıklarıyla birlikte gözler önüne sermek ise..işte gökteki ayın amacı da budur."
hesabın var mı? giriş yap