*

  • maturidilik ile ilişkisi için:

    (bkz: #59831645)
  • --- spoiler ---

    ortadoğu’daki değişim sürecinde siyasi selefilik

    akademik ortadoğu dergisinin 14. sayısında, türkiye’de daha çok ilahiyat fakültelerinde kısmen ele alınan selefi hareketin siyasi boyutlarını ele alan bir yazı yayımlandı. birol akgün ve gökhan bozbaş tarafından kaleme alınan “arap dünyasında siyasi selefizm ve mısır örneği” başlıklı alabildiğine yoğun ve kapsamlı yazı arap dünyasındaki toplumsal hareketleri anlamak bakımından son derece önemli

    asım öz/ dünya bülteni - kültür servisi

    selefilik meselesi gerek türkiye'de gerekse dünyada islâmi hareketlere ilişkin değerlendirmelerin merkezinde yer alan konuların başında gelir. medyanın da etkisiyle çoğu zaman olumsuz bir şekilde ele alınan selefiler ortadoğu'da yaşanmakta olan değişim sürecinde müslüman kardeşler hareketiyle birlikte öne çıkan ikinci aktör oldu. selefi grupların partileşerek siyasal sisteme dahil olmaları konusunda batı dünyasının bakışı açısının genellikle olumsuz olduğunun görülmesi aynı zamanda selefiler konusundaki yerleşik algının kemikleşmesini de sağladı. oysa içinde yaşadıkları ülkelerdeki mevcut siyasi yapıları islam dışı gören ve bundan dolayı var olan sistem içinde aktif siyaset yapmayı "haram" telakki eden bu hareketlerin hangi saiklerle partileştikleri üzerinde durulması, toplumsal hareketlerin evrimini veya yaşadıkları değişimi siyasi olanı ihmal etmeksizin dikkate almak bakımından daha kuşatıcı analizleri mümkün kılabilirdi.

    arap dünyasında siyasi selefizm

    tunus, mısır ve libya gibi ülkelerde selefi yapıların siyasi parti kurarak seçimlere katılmaları, yemen ve suriye'de var olan rejimlere karşı direniş safhasında yer almaları, islamî değerleri aşağılayan kültürel göstergelere karşında tepki göstermeleri onları siyasi bir aktör olarak gündemin ilk sıralarına yerleştirdi. batı tarafından arap dünyasındaki "aşırı muhafazakâr islâmcılar" olarak etiketlenen selefi hareketlerin siyaset, sosyoloji ve uluslar arası ilişkiler açısından yeterince incelenmediği fakat fazla miktarda kanaatlerin serdedildiğini biliyoruz. akademik ortadoğu dergisinde, türkiye'de daha çok ilahiyat fakültelerinde kısmen ele alınan selefi hareketin siyasi boyutlarını ele alan bir yazı yayımlandı. birol akgün ve gökhan bozbaş tarafından kaleme alınan "arap dünyasında siyasi selefizm ve mısır örneği" başlıklı alabildiğine yoğun ve kapsamlı yazı arap dünyasındaki toplumsal hareketleri anlamak bakımından son derece önemli. ilmi selefilikten, cihadi selefiliğe, siyaset karşıtlığından siyasi aktörlüğe uzanan boyutlarıyla bu meseleyi sistematikleştirmenin güçlükleri hatırlandığında yazının değeri daha iyi anlaşılacaktır. öte yandan islâmcılığın ortadoğu serencamına dair geliştirilen tezlerin özet ve yoğun bir sunumu olarak da okunabilir bu yazı. özellikle türkiye'deki mevcut düşünce ortamı dikkate alındığında kavramsallaştırma konusunda bile çok kolay anlaşılabilir bir olgu olmadığını söyleyebiliriz selefi anlayışın.

    yazıda önce selefi anlayışın nasıl oluştuğu, önemli temsilcilerinin kim/ler olduğu, vehhâbilikle aralarındaki farkların neler olduğu, selefi anlayıştan kısmen kopan müslüman kardeşler ile aralarındaki görüş ayrılıkları veya paralelleşmeleri üzerinde durulmaktadır. bilindiği üzere selefi hareket genel olarak müslümanların ilk üç kuşağının sahip olduğu dini telakkiye dönüşü savunmaktadır. bu bağlamda konu ele alınırken öncelikle sömürgecilikle belirginleşen modern zamanlar üzerinde durulması gerekmektedir. çünkü müslüman dünyanın modern zamanlarda yaşadığı sıkıntılar "yeni selefilik" olarak adlandırılan bir anlayışın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. fakat bu dönemde ortaya çıkan isimlerin görüşlerini değerlendirirken birtakım konularda selefilik içinde değerlendirilmesi hususunda sıkıntılar yaşandığından dolayı bu isimlerin yaklaşımları "modernist dönem" alt başlığı altında yapılmaktadır. ne var ki, bu dönem isimlerinin ele alınmasında bile klasik selefilikle, tafsil devri veya müslüman toplumda ortaya çıkan siyasi ve sosyal yozlaşmaya tepki mahiyetinde olan vehhabi hareketi çoğu durumda "belirleyici" olmaktadır. modern dönemin öne çıkan isimleri arasında yer alan cemaleddin afganî, muhammed abduh ve reşid rıza hurafe karşıtlığı yanında kaynaklara dönüşü savunmuş fakat siyasi düzlemde ümmet perspektifini canlı tutmak için çaba sarf etmişlerdir. elbette her üç ismin hayatında farklı anlayışların öne çıktığı da görülmüştür. gene üç ismin bazı yazılarında ümmet ve kavim kavramlarının birbirinin karşıtı olarak kullanılmadığını gösteren örnekler bulunmaktadır.

    yazarlar, selefi hareket veya anlayışın müslümanların kültürel tarihinde yaşanan karşılaşmalarla ilişkili olduğunu ifade ediyor. yunan kültürü ile karşılaşma safhasında ortaya çıkan selefi anlayış, ibn teymiye döneminde moğol istilasına cevap üretmek durumunda kalmıştır. islam dünyasının sömürgeleştirilmeye çalışıldığı on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan afganî ve abduh bir başka karşılaşmaya tanıklık etmiştir. son yirmi yılda özellikle 1991 sonrasında abd öncülüğündeki batılı güçlerin ırak'a dönük askeri operasyonlar yapmış olması ile selefi anlayış yeniden gündeme gelmiş ve küreselleşme sürecinin araçları olan iletişim devrimiyle hız kazanmıştır. dolayısıyla selefiliği gerek müslüman toplumlar içindeki marazlar gerekse sömürgecilik, işgal gibi dış hareketlere karşı verilen ortak bir tepki olarak da düşünmek mümkün.

    selefi anlayışın farklı tarihlerde tekrar ederek ortaya çıkmasını yaygınlaşmasını anlamak bakımından şu ifadeler dikkatle okunmalıdır: "selefi düşünce ve hareketleri daha çok islam toplumlarının, özellikle de arap halklarının, dış dünyadan gelen doğrudan gelen saldırılar karşısında veya güçlü kültürlerle karşılaşma anlarında kendi islami hayat tarzlarını ve kimliklerini korumak için geliştirdikleri reflektif bir dini ve siyasi tavır olarak görmek mümkündür. buradaki temel amaç, tehdit olarak görülen güçle doğrudan yüzleşmek yerine kendini içe kapatarak varlığını, kimliğini ve geleneğini olduğu gibi korumaktır. bu çerçevede selefilik özünde şiddet içermeyen bir dini akımdır. ancak içine kapandığı ortamın dahi korkulan güç tarafından açıkça tehdit edilmeye başlaması durumunda bu tür kapalı grupların varlıklarını koruma adına düşmanına karşı nihilist şiddete başvurmaları tarih boyunca farklı dini/kültürel geleneklerde de görülen bir durumdur."

    selefilik ve vehhâbilik

    yirminci yüzyılda kendilerini muvahhidun olarak tanımlayan fakat muhaliflerince vehhâbi olarak adlandırılan muhammed b. abdülvehhab kaynaklı hareket daha çok suudi yönetimiyle ilişkileri çerçevesinde gündeme gelmiştir. oldukça bereketli tartışmalara sebep olan vehhâbilik tartışması hem ıslahat boyutu hem de siyasi boyutundan dolayı "resmi ideoloji" işlevi görmüştür. bu süreçte vehhâbilerin arap dünyası dışına ulaşan dini ve siyasi düşünceleri karşısında osmanlı yönetiminin verdiği cevaplar sadece askeri olmamıştır. vehhâbiliğin reddine dönük kaleme alınan risaleler bu 'ideolojik savaşın' bir göstergesidir. dolayısıyla meseleyi zihniyet düzleminde ele aldığımızda türkiye'de 1960 sonrasında gündeme gelen pejoratif olduğu kadar soğuk savaş diline uygun "vehhâbi" ifadesinin bu yıllardan beslendiğini ve günümüze kadar devam ettiğini söylemek mümkün olmaktadır.

    1920'li yılların ortalarından itibaren vehhâbilikle modern selefi akımın bir araya gelişiyle yeniden ihya hareketinin hız kazandığını belirten makale yazarları vehhâbi alimlerin öğretilerinin müslüman dünyanın değişik bölgelerine yayılmaya başlaması konusunu ele alırken değişen uluslar arası konjonktürün mutlaka dikkate alınması gerektiğini ifade ediyorlar. bu dönemde her ikisi de aynı veya benzer kaynaktan beslenen vehhâbi ve selefî ulemanın yolları kesişmiştir. sözgelimi reşid rıza menar dergisinde vehhaâbiler hakkında olumlu değerlendirmelerde bulunmuştur. ibn suud ise müslüman dünyada giderek yaygın bir okur kitlesine ulaşan menar dergisinde kendi reklamını yapma fırsatını yakalamıştır: "bu dönemde islâm'ın olmazsa olmazı olan halifelik makamı, yeni kurulmuş olan türkiye cumhuriyeti tarafından kaldırılmış ve islam ümmeti bir nevi başsız kalmıştır. bunun yanında türkiye'de kurulmuş olan laik rejimin islâmî yaşantıya ve kurumlara karşı takındığı tavır ve aynı doğrultuda arap dünyasının diğer bölgelerinde yaşanmakta olan benzer eğilimler, modernist selefi düşünürleri ve çevrelerinin tüm dikkatlerini kendisi de yeni kurulmakta olan ve dönemin tek islâm devleti olduğu iddiasında bulunan suûdî arabistan'a yöneltmiştir."
    işte tam bu noktada akla şu sorular gelmektedir: selefi düşünürler vehhâbilik akımını dolayısıyla suudi arabistan yönetimini kayıtsızca desteklemişler midir? ya da selefilik suûd politikalarının başka memleketlere yayılmasına aracı mı olmuştur? devrin uluslar arası siyasi aktörleri bu konuda nasıl bir tavır geliştirmişlerdir? yazarlar son soru hakkında herhangi bir şey söylemeseler de selefi düşünürlerin suud yönetimini kayıtsızca desteklemek olmadığının altını çizerek şu yorumu yapıyorlar: "onların gayesi suûdi arabistan'ı batılı güçler tarafından sömürülen müslüman alemi içerisinde tek islâm devleti olarak yüceltmek iken, suûdi arabistan yönetimi de izlediği politikalarında içerideki vehhâbi ulemaya ve arap milliyetçilerine mukâyeseyle dış dünyayı tanıyan özellikle modernist selefî aydınların kullandıkları argümanlardan azamî derecede faydalanmıştır. burada, asırlardır mezhep kavgaları ile uğraşan müslümanların ilke olarak orijinale( sahih kaynaklara) ulaşma veya dönme duygusunun da hareketin yayılmasındaki etkisi unutulmamalıdır. islâm âleminde etkin olmak isteyen suûdî arabistan için, içerisinde vehhâbilik gibi toleranssız ve lokal nitelikteki düşünce yapısına göre daha evrensel bir dil kullanan bu tür aydınların düşünceleri kendi dış politikaları için daha uygun bulunmuştur. böylelikle suûdî yönetimi, dış siyasette bu düşünürlerin çizgisinde izlediği daha hoşgörülü politikalara karşın, iç siyasette her türlü resim, heykel ve tütün yasağı gibi uygulamalarla vehhâbi öğretilerini takip etmeye çalışmış; böylece iki tarafın da gönlünü almaya gayret etmiştir."

    1954 yılında mısır'da müslüman kardeşlerin her türlü faaliyetinin yasaklanmış olması hareket mensuplarının katar, ürdün, suriye, kuveyt ve çoğunlukla da suûdi arabistan'a göçünün ortaya çıkardığı sonuçlar düşünsel ve siyasal gelişmeleri anlamak bakımından son derece önemlidir. suûdi arabistan'a yerleşen müslüman kardeşler hareketi mensupları üzerinde vehhâbî bir etki oluşmuştur. buna mukabil, bu ülkedeki vehhâbi tekelin kırılmasına neden olmuştur. mısır'da ise müslüman kardeşlerin eğitim alanında bıraktığı boşluğu selefîler doldurmuştur. nâsır, müslüman kardeşlere dönük sindirme politikalarını meşrulaştırırken selefilerden mümkün mertebe yararlanmıştır. kuşkusuz bunda selefilerin iktidara karşı pasif bir duruş sergilemeleri etkili olmuştur.

    mısır'da yaşan deneyimler özellikle de 1967 israil yenilgisi sonrasında suûdî arabistan'ın selefî düşünce mensubu yazarların eserlerinin başka dillere tercüme edilmesi yönündeki gayretleri vehhâbilikle selefiliğin birbirinin yerine ikame edilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. diğer taraftan, doksanlı yıllarda vehhâbi alimlerden ibn baz'ın ülkenin siyasi menfaatleri gerekçesiyle, suudi arabistan'da müslüman olmayan askerlerin konuşlandırılmasına cevaz veren fetvasının akabinde bugün cihatçılar olarak bilinen vehhâbi/selefi grup ortaya çıkmıştır. siyasi tavır konusundaki benzer gelişmeler mısır'da da yaşanmıştır. enver sedat döneminin açık kapı politikası müslüman kardeşleri güçlendirirken aynı zamanda selefilerle var olan ayrımları da derinleştirmiştir. özellikle doksanlı yıllarda müslüman kardeşlerin "yeniden islâmi mısır" sloganı ile seçimlere katılmasının ardından hüsnü mübarek, nâsır döneminde olduğu gibi selefî pasifist eğilimli islâmî akımların önünü açmıştır. iktidar karşısında koşulsuz itaati salık veren, seçimlere katılmayı reddeden iskenderiye kaynaklı ensar es-sünne cemaatinin hareket ve etki alanlarının genişlemesine göz yumulması bu çerçevede hatırlanabilir.

    müslüman kardeşler ve selefilik ilişkisi

    uluslar arası bir karakter kazanan ve sömürgecilik dönemi akabinde pek çok müslüman toplumda taraftar bulan müslüman kardeşler hareketinin selefilikle ilişkisi makalede ele alınan konulardan bir diğeri. hasan el-benna'nın kurduğu hareket kimi araştırmacılar tarafından "neo-selefilik" olarak adlandırılmıştır. bu adlandırmada, bennâ'nın abduh'un içtihat vurgusunu, reşit rıza'nın muhafazakârlığını ve afgânî'nin siyasi aktivizmini benimsediği şeklindeki çıkarımlar etkili olmuştur. ne var ki bu benzerlikler, müslüman kardeşler hareketini selefi çizgide değerlendirmek için yeterli değildir. her iki yapı yahut anlayış arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır: " birincisi, bennâ, mezheplere ve islâm'da var olan diğer birçok farklı anlayış ve fırkaya karşı değildi. hâlbuki klâsik selefî anlayış mezhepçiliği reddetmekte idi. ikincisi ise; ilk dönem müslüman kardeşler'in farklı fikir ve ideolojilere de açık olması ve geleneksel selefî anlayışta var olan,kur'an ve sünnet dışındaki her türlü dini kaynağın reddine yönelik anlayışın taraftarı olmamaları idi. nitekim müslüman kardeşler kur'an'ın, lafzî yorumundan ziyade, aklî yorumunun da mümkün olduğunu söylemekte idiler."
    yazının ikinci bölümü mısır özelinde selefilerin ortadoğu'da yaşanan değişim sürecine dönük yaklaşımları ile mısır özelinde hangi düşüncelerle siyasi hayata dahil oldukları konuları işleniyor. bunun yanında kurulan selefi partiler özelinde, selefilerin kendi aralarındaki yöntemsel farklılıklar ve siyaset biçimleri analiz edilmektedir. siyasete "uzak" duran selefilerin en-nûr, inşâ ve inkişaf, el- fâdıla, el-asâla ve el-vatan partilerini kurarak aktif siyasete katılmaları bir yandan canlılık olarak görülebilir. ne var ki, mesele sadece parti sayısıyla ele alınamayacak kadar karmaşıktır. sözgelimi müslüman kardeşlerin merkeze yaklaştıkça yoksullardan kopması, yoksul tabanın bir kısmının selefi anlayışa doğru kayması sürecinde etkili olmuştur. modern durum konusunda yeterli tecrübelerinin bulunmaması selefi hareketin her önemli dönemeç karşısında kendi içinde bölünmesini de beraberinde getirmiştir. bu bölünmeler sonrasında kendilerini ispat adına kullandıkları sert muhalefet dili bazı açılardan müslüman kardeşler hareketini de "zayıflatmaktadır." bu anlamda yazının başlığında "siyasi" sözcüğünün kullanılması anlamlıdır. önümüzdeki dönemde selefi partilerin sergileyecekleri tavırlar aynı zamanda müslüman dünyadaki değişim sürecinin nabzını tutmak bakımından dikkatle takip edilmelidir.

    ben yazının selefi hareketin geçirmiş olduğu tarihsel gelişim, bu gelişim sürecinde yaşamış oldukları kırılmalar ve farklılaşmalar noktasında siyasi sürecin öncelikli belirleyiciliğini ortaya koymuş olmasını önemli buluyorum. yani sadece teknik bilgiler sunmuyor yazı, yaşananları bağlamsallaştırıyor. özetlemeye çalıştığım bu bakış açısının türkiye'deki bazı gelişmeleri farklılaşmalar ve kırılmalar için de katkı sunabileceğini düşünüyorum. diğer taraftan çöküş, tükeniş ve dağılmacı kabullenişlerin eşlik ettiği türkiye islâmcılığının 1967 sonrasında yaşanan karşılaşma süreçlerinden hangi noktalarda etkilendiği de sorunsallaştırılması gereken bir konu olarak önümüzde durmaktadır.
    --- spoiler ---
    kaynak

    (bkz: türkiye'de yükselen vahhabilik/selefilik tehlikesi)
  • sığ ve yüzeysel zihniyet. sanki bir ikilem varmış gibi kuran mı sanat mı,kuran mı bilim mi,kuran mı felsefe mi,kuran mı tasavvuf mu vs şeklinde kafalarına göre uyuşmazlık çıkarırlar. çok tehlikeli ve radikal buluyorum.
hesabın var mı? giriş yap