hesabın var mı? giriş yap

  • yılların yiyicisi olarak, aranan optimum koşulları mükemmellikle sağlayan meyvenin mandalina olduğunu saptadım. bakınız en lezzetli en iyi vb. demiyorum. optimum meyvedir diyorum. bu noktaya özellikle dikkatinizi çekerim.

    kullanıcı dostudur. hızlıca yenir. kabuklu mu kabuksuz mu açmazı yoktur. soyarsın üstelik kolay da soyarsın. bıçak mıçak istemez. yıkanıp yıkanmaması hijyen takıntı bağlantısına göre opsiyoneldir. şu dönemde yıkanması uygun ama yıkamasan da pekala olur. boldur. fiyatı aşırı pahalı olmaz. her sosyoekonomik grubun ulaşabileceği meyvedir. çekirdeği kolay çıkar. kalorisi uygundıur. 5-6 tane yersin 200-300 kalori alırsın azami. vitaminlidir. liflidir. kabuklarını hasmınızın gözüne sıkarak acil durumda biber gazı gibi kullanıp düşmanlarınızı etkisiz hale getirebilirsiniz. weaponize özelliği vardır. çocuklar sever. kolay kolay ziyan olmaz. sempatiktir. baş parmağa takılıp rahatlıkla nasrettin hoca yapılabilir. içinden minik yavru mandalina çıkabilir. doğası gereği paylaşıma açıktır, kankalığı pekiştirir. spesifik olarak alerjen değildir (yani turunçgil alerjisi diye bi şey duydum ama mandalina alerjisi duymadım. burada eleştiriye açığım)

    saymakla bitmez.

    evet gerçekliktir. mandalina user friendly'dir. optimum meyvedir. fiyat performans ürünüdür.

    edit: kamu stoku! yiyin için israf etmeyin! (#116680736)

    edit 2: sobada kabuklarıyla oda parfümü yapma konusunda değerli suserlardan gelen mesajlar var. onu da ekleyeyim. cehaletime verin. böyle de bir işlevselliği daha varmış. meyve değil mucize misin mandalina?

    edit 3: ohmho hatırlattı da eklemeden geçmeyeyim! mandalinanın hası lösev'den alınır değerli dostlar. 3 kilosu var 6 kilosu var 9 kilosu var! turuncu turuncu oh mis mis!

    https://www.lsvdukkan.com/…mandalina-kucuk-boy-3-kg

    edit 4: çikolatası da var bunun. hemi de ne çikolata adeta bir çukulata! ismini vermek istemeyen gerçek bir mandalinaperver dostumuzdan gelsin!

    https://www.lsvdukkan.com/…spesiyal-cikolata-310-gr

  • ilginç bir insan. yeri geliyor dünyayı kurtarıyor, yeri geliyor kendini kurtarıyor. zaten şu hayatta bana sorarsanız kendisini kurtarabilmiş bir tek insan var, o da cüneyt arkın. filmlerine dikkat edin mesela, babasını kurtarıyor ama kendi, çünkü babasını da kendi oynuyor, dedesini kurtarıyor ama kendi, çünkü dedesini de kendi oynuyor.

  • sırplar ile osmanlı devleti arasında, meriç kıyısındaki çirmen yakınlarında yapılan savaş. sırp ve makedon birliklerinin ilerlemesine izin veren osmanlı kuvvetleri çirmen mevkiinde geceleyin düşman ordusuna saldırdı. ne olduğunu anlayamadan hazırlıksız yakalanan paniğe sırp ordusu, hatlara sızan osmanlı atlılarının, sırp ve makedon komutanlarını öldürülmesi ile darmadağın edildi. savaş, osmanlı devleti'nin zaferi ile sonuçlandı. sırp tarafı binlerce zayiat verdi, ayrıca binlerce sırp askeri kaçmak isterken meriç nehrinde boğuldu. savaş sonunda makedonya'daki sırp prensleri, bulgar kralı ve bizans imparatoru osmanlı hakimiyetini tanıdılar. böylece osmanlı imparatoruğu'nun balkanlar'daki fetihleri kolaylaştı.

  • prof. dr. zafer kurugöl;

    " covid aşıları sağlık ocaklarında hepatit b ve kızamık aşıları yerine yanlışlıkla karıştırılarak çocuklara yapıldı ve çok iyi sonuçlar alındı ve yakında bu sonuçları ünlü bir tıp dergisinde açıklayacağız."

    https://streamable.com/3jgtc1

    ünlü tıp dergisinde sonuçları yayımlamaktan bahsettiğine göre büyük bir çocuk kitlesi aşılanmış ve bu çocukların takibini bir şekilde yaptıklarına göre de bilinçli bir aşılama olmalı. bebekleri denek olarak kullanmışlar ve ebeyvnlerin bundan haberi yok.

    20 ocak 2021 'de attığı tivit:
    .......çocuk çalışması da ülkemizde, tarafımızdan, yakında başlayacak!

    https://mobile.twitter.com/…tus/1351809464303804416

    `****` prof. dr. kurugöl'den "bebeklere yanlışlıkla korona aşısı yapıldı" sözleriyle ilgili yeni açıklama: yalnızca bir vaka var
    yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğim için özür dilerim. haber

    ntv'ye yeniden canlı yayına bağlanarak" tek bir vaka var " diyorsunuz, siz bu halkın akliyla dalga mı geçiyorsunuz? dünkü konuşmaniz yukarıda, ne diyorsunuz orada? küçük çocuklara covid aşısı yapıldı...
    varsayalım dediğiniz gibi tek bir vaka var , sormaz mı bu halk size bu aşının çocuklar üzerinde hiçbir yan etkisi olmadığı sonucuna tek bir bebek üzerinden mi karar verdiniz?

    *****sağlık bakanlığı: zafer kurugöl'ün iddiaları kabul edilemez, öğretim görevlisinin maksadını aşan açıklamaları üzerine soruşturma başlatılmiştır.

  • bir yerde okumuştum. sanırım aylin balboa'nın hikayesi idi. "yaşlanmak mütemadi bir kaybediş"tir. diye . kendimden biliyorum (80 yaşına geldim artık) hacmen azalıyor insan. ruhen de azalıyor. tanıdıklar azalıyor...tükeniyor en sonunda. hayat bitmiş oluyor.

  • işyerinde ilk girdiğim toplantılardan birinde sonlara doğru ekip arkadaşımın ettiği şu cümlenin kurulduğu lisan;
    "bu istedikleriniz sizin için nice to have mi?yoksa must mı?"

  • yabana atılmaması gereken bir ölüm türüdür. biraz şöyle işler.

    arkadaşlarınızla birlikte bir ormanda kamp kurduğunuzu düşünelim. gece geç saatlere kadar ateş başında muhabbet etmenin gerçekten iyi bir fikir olacağınızı düşündünüz ve bunu hayata geçirdiniz. bir müddet sonra bu fikrin aslında yanıbaşınızdaki göle girmek kadar çılgın olmadığını düşünmeye başladınız ve bunu da hayata geçirdiniz. bir süre gölü lıkırdattıktan sonra çadırlarınıza geçiyorsunuz. uyumak üzereyken mükemmel bir geceyi, yaprak hışıltıları ve dalların kırılma sesleri bir anda huzursuz bir geceye çeviriyor. bir şeyler yaklaşıyor ve aniden yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. nefesin mi kesiliyor yoksa tutuyor musun farkında değilsin. kafanı ürkekçe dışarı uzattığında gördüğün şey bir boz ayı. amerikan korku filmleri senin için gerçek oldu. aklınız anında, aynı oranda klişe bir hayatta kalma tavsiyesi veriyor. boz ayıların savunmacı bir şekilde saldırdığını düşünüyorsunuz ve ölü numarası yapmaya karar veriyorsunuz. bu şekilde ayı için çoğunlukla bir tehdit gibi görünmeyeceksiniz ve bu ayı, tercihen ayısız bir otel bulana kadar size zaman tanıyacak.

    peki ya korkudan cenin pozisyonunda yere yatsaydınız ve ölü numarası yapmak için iyi bir oyunculuk yeteneğiniz olmasına gerek kalmasaydı? cenin pozisyonundayken kendi kendinize ölerek ayıyı bu zahmetten kurtarma ihtimaliniz nedir? mesela annelerimizin çoğu öyle düşünüyor. küçük bir çocukken isteyerek veya istemeyerek, sokakta bir anda onların görüş alanlarından kaybolduğumuzda ve ardından bizi bulduklarında; "kalbime inecekti" veya “korkudan ölecektim!” cümleleri, kendilerinden bolca duyduğumuz, ironik bir şekilde rahatlama cümlesi olarak ağızlarından çıkıyor. daha da kötüsü, “beni yarı yarıya korkuttun!” diye tepki veren annenin umudu! bu sadece yarı ölü, yarı yaşayan anneler tarafından yapılan bir suçluluk taktiği mi olurdu yoksa annelerimizi gerçekten mezara göndermek konusunda endişelenmeli miyiz?

    anneniz sizi kaybettiğinde ya da kamptaki ayıyı gördüğünüzde vücutta çok özel şeyler oluyor. bu özel şeylerden biri vücudunuzun korkuya fiziksel tepkisi olan fight or flight tepkisi. yani ya kalıp savaşacağız ya bu durumdan sıvışacağız. kaslarımızın korku anında gerilmesinin sebebi her iki duruma da hazırlanmaları.
    çoğu durumda tehdit ortadan kalktığında, vücut normale döner. ancak bazen, korku yeterince büyükse; korku anında kan dolaşımına pompalanan 30'dan fazla horman kalbinizi sarsmaya başlar ve ayının önünde, cenin posizyonundayken gerçekten ölürsünüz. yine de ölüm belgenizde korku yerine kalp krizi yazması daha yüksek bir ihtimal olur.

    baskerville etkisi
    20. yüzyılın başında, sir arthur conan doyle, "the hound of the baskervilles" (baskerville'nin köpeği)ni yazdı. romandaki baskerville ailesi, yüzlerce yıldır hayaletvari bir köpek tarafından öldürülüyordu. köpeğin en son kurbanı da bahtsız sir henry baskerville idi. bu gizemi çözebilecek tek bir kişi var: sherlock holmes! romanı anlatıp aralarındaki bağlantıyı tek cümlede kurmayı isterdim ancak spoiler vermemeyi tercih ediyorum. korku ile baskerville'nin köpeği arasındaki bağlantıya geçelim.

    isviçre'ye 8.000 kilometre mesafedeki bazı bilim adamları, bazı önemli şeyler keşfedebileceklerini umarak, baskerville'nin köpeği'nin sadece bir kurgu mu yoksa gerçek hayatta da yaşanıyor mu merak ettiler. daha sonra adını "baskerville effect" koydukları bir tespit ile bu meraklarını giderdiler. bu onlar için zahmetli ve tuhaf olmuştu çünkü "baskerville etkisi" dedikleri şeyi yani "yoğun psikolojik stresin neden olduğu kalp krizi kaynaklı ölümleri" incelemek isteyen araştırmacılar; korkunun ölüme yol açıp açmadığını görmek için yüzbinlerce ölüm belgesini inceledi. ne mi buldular? gerçek hayattan bir kesit vererek devam edelim.

    çin ve japon kültürlerinde dört sayınının son derece kötü çağrışımları var çünkü telaffuzu "ölüm" kelimesine çok benziyor. dünyanın başka yerlerinde yaşasalar bile bazı çinli ve japonlar, ayın dördüncü gününde seyahat etmekten ya da dışarı çıkmaktan kaçınmaya çalışıyorlar. öyle ki bazı yerlerde 4. katı olmayan binalar veya 4. sayfası olmayan menüler bile var. araştırmacılar, bu garip kültürü 25 yıllık periyotta; 200.000 çinli ve japonun ölüm belgelerini, bu kültürle alakası olmayan 47 milyon batılı insanların ölüm belgeleriyle karşılaştırarak araştırdılar. her şey bittiğinde sonuç şuydu: çinli ve japon ölümlerinin, ayın dördüncü gününde batılı kontrol grubuna göre gerçekten de çok daha yüksek olduğunu buldular. çinli ve japon grubunda, her ayın dördüncü gününde diğer günlere göre %13 daha fazla kalp krizi kaynaklı ölüm vardı. 47 milyonluk batılı kontrol grubunun ise uçarı kaçarı yoktu, stabil sayılacak şekilde ölüyolardı.

    baskerville etkisinin incelenmesi çok kolay olmuyor çünkü "korkudan ölüm" üzerine araştırma yapmak başlı başına riskli ve etik dışı. korkunun öldürme gücü mevcut kalp rahatsızlıkları olan insanlar üzerinde daha etkili. peki ya hiçbir kalp rahatsızlığı olmayanlar? ani ölümün en ünlü raporlarından biri 1942'de harvard fizyoloğu walter b. cannon tarafından yayımlanmış. cannon, " voodoo death " olarak adlandırdığı bir fenomenden bahsetmiş.

    ani ölümlerin vodoo ve kara büyü inançlarının olduğu yerlerde daha sık meydana geldiğini fark eden cannon, güney amerika, afrika, avustralya ve yeni zelanda gibi yerlere odaklanmış. lanetlendiği söylenen gıdalarla yüzünden ve büyülü olduğu söylenen mızraklar tarafından yaralanan sağlıklı, yabancı erkeklerin ani ölümlerini incelemiş. cannon, birçok insanın yiyecek ve suyu reddederek kendi ölümlerine neden olmuş olabileceğini belirtmiş olsa da, esasen toplumlarının yaşadığı bir korku yüzünden öldüler. bu şöyle bir şeye benziyor. bir hollandalı van'a geliyor ve buraya gelirken van gölü canavarı fenomeninden de haberi vardı. gece salla göle açılıyor ve bir su sesi eşliğinde dev bir silüet görüyor. o an, o hollandalı için o varlık van gölü canavarı. unutmayın korku anında beyniniz sizi olabilecek en muhtemel tehlikeye göre düşünmeye zorlar. low road'da alacağınız ilkel tepki budur. (korkunun işleyişi için sizi şuraya alayım.)

    korku bizi öldürebilir ve işin özü şöyle. temel olarak, sempatik sinir sistemi daha önce bahsettiğimiz fight or flight tepkisini harekete geçirir. korku geçtikten sonra bu tepkinin kapanması gerekir ancak bazen kapanmaz. kapanmadığı sürece adrenalin ve diğer hormanlar salgılanmaya devam eder ve kalp yüksek doz kokain almış gibi yoğun stres altında ezilir. damarların daralmasına neden olur, oksijen kalbe gitmekte zorlanır. bu durum vücudun rahatsızlığını daha da artırır. bir süre sonra da kalp kendini kapatır.

    yüksek derecede hissedilen korkunun bizi öldürebileceği gibi yüksek sevinçte bizi öldürebilir. makalenin başındaki annenin çocuğunu hemen değil de 30 yıl sonra bulmuş olduğunu varsayalım. uzun süredir kayıp olan çocuğunu bulduktan sonra ilk gördüğünde de anne benzer reaksiyonlara maruz kalabilir. çünkü ikisi de hem duygusal hem de fiziksel açıdan şok edicidir. siz yine de birilerinin kalbine indirecek seviyede şaka yapmayın çünkü gerçekten inebilir.

  • bana entry sildiren, taraftarı olduğum kulüptür. son süreçte didier drogba ile alakalı yazdığım entry'leri sildim. sildim çünkü haksızmışım. tribünlerde hakikaten bahsedilen ırkçılığı yapan pislikler varmış ve benim taraftarı olduğum, çocukluğumdan beri desteklediğim kulübüm bu pislikler hakkında gerekeni yapmak yerine, türlü türlü sözde video/fotoğraf kanıtlarıyla bu adamları savunur duruma geçmiştir.

    benim kulübümün savunulacak bir yanı yok. yok çünkü yönetenler, 3-5 çapulcunun yaptığı pisliğin 106 yıllık bir tarihe leke sürmesine göz yummakla kalmayıp, bu lekeye alet olmuştur.

    tükürdüğümü yalıyorum arkadaş. didier drogba; sesli isyan ettin ya, helal olsun.