hesabın var mı? giriş yap

  • göz göre göre işgal ediliyoruz ve halkımızın yarısına bunu anlatamıyoruz. nasıl bir çaresizliktir bu?

  • okudum. çok uzun diyenlere özet geçiyorum. her rezalet gibi buraya yazacağım aklima gelmezdi diye başlıyor. pizzada böcek yok, kil yok, gramaj yerinde. soğuk hava bahane edilerek pizza geç gelmiş kurye ile tartışma çıkmış.laf sokmuş kurye. bedava yemek istiyorsan git cami var karşıda orda ye demiş.
    arkadaş sinir yapmış buraya yazmış.
    pek rezalet değil.

  • bu diziden grammy zamanı haberim oldu. ted danson taa cheers'tan beri sevdiğim bir oyuncudur. dizi hakkında araştırma yaparken felsefi konulara değindiğini öğrendim. bir yapımın felsefi altyapıya sahip olması beklenir zaten. ancak felsefeye olayların genel akışı içinde yer vermek zor bir iştir. çünkü felsefenin temelinde soru sormak vardır ancak cevaplar sorular kadar kesin değildir. dolayısıyla bir dizide sürekli kesin olmayan alanlarda gezerseniz izleyiciyi kaybetme olasılığınız yükselir. çünkü seyirci kesinlik bekler. eğer düşünce yolları ile ilgilenecekseniz sorduğunuz soruların ve kurduğunuz argümanların çok doyurucu olması gerekir. durumun zorluğunu yeterince anlattım sanırım. bu yüzden elinizde çok iyi bir yazar kadrosu yok ise başarısız olmanız kesindir. bu dizide ise bu zorlukları aşıp başarılı bir iş ortaya koymuşlar.

    izlemeyi düşünenlere şunu söyleyeyim dizinin gerçekten garip bir havası var. ekran başındayken gerçeklik algınız kırılıyor. community'nin zar atmalı bölümü gibi kafanız karışabiliyor. ancak bazı diyaloglar da çok basit yazılmış çünkü dizide anlatılması gereken çok fazla mesele var. genel olarak ahlak felsefesinin temel argümanları içinde geziyorsunuz. ana yön bu. ancak dizi aynı zamanda felsefenin pek çok başka alanına da gönderme yapıyor. hatta her karakter felsefenin farklı bir sorusunu yada kavramını temsil ediyor. bunu da şuradan anladım. dizide bazı şeyler çok tekrar edilmiş. mesela chidi'nin kararsızlığı. bu tekrarlar beni biraz sıkmaya başladığında şöyle düşündüm. acaba buradan çıkarmam gereken bir şey mi var? senaristler bir şeyi mi işaret ediyor? ve michael'ın ikinci sezon üçüncü bölümdeki bir diyalogu sayesinde çözmem gereken şeyi anladım. ne yapılmaya çalışıldığını anlayınca diğer karakterler de çorap söküğü gibi geldi. madem çözmüşüm paylaşmam gerek diye düşündüm. o yüzden bu entry'de her ana karakterin temsil ettiği felsefi temayı madde madde aktaracağım.

    --- spoiler ---

    ilk karakterimiz başrol olan eleanor. bildiğiniz üzere kendisi aslında the bad place'e gönderilmiş bencil bir insan. ancak chidi ile tanıştıktan sonra iyi bir insan olmayı öğrenmeye çalışıyor. kendisi üzerinden ahlak felsefesinin uygulaması konusunda adımlar atılıyor. aynı zamanda ahlak felsefesinin temellerinde bulunan "iyi insan nedir? bir insan nasıl iyi olur? insan kötü mü doğar yoksa daha sonradan mı kötü olur?" gibi soruları temsil ediyor.

    ikinci sırada hikayedeki yol göstericimiz olan chidi var. chidi hayatı boyunca hiçbir şeye karar veremeyen bu nedenle etrafındaki insanları süründüren bir karakter. bu yüzden de the bad place'e gönderilmiş. kendisi varoluşçuluğun seçimlere bakışını temsil ediyor. varoluşçuluğa göre insanı oluşturan şey kendi seçimleridir. basitçe kim olduğumuzu kendimiz seçeriz ve yaptığımız seçimlerin bütün sorumluluğu da bize aittir der. chidi de yaptığı seçimlerin sorumluluğundan korktuğu için seçim yapamıyor dizi boyunca.

    üçüncü karakterimiz benim dizideki favorim olan michael. bu entry'nin fikri de dediğim gibi kendisinin bir diyalogundan çıktı. michael zamanın başından beri var olan ve dizinin dört ana karakterini cezalandırmak ile görevlendirilmiş bir karakter. dizi boyunca kendisinin insanları tam olarak anlayamadığını görüyoruz ve bu anlar komediye katkı sağlıyor. ancak dikkatli incelerseniz bu anlamama durumunun michael'ın bilgisizliğinden değil insanlardan çok daha üstün olmasından kaynaklandığını görürsünüz. neredeyse bütün evrene ulaşabilen her şeyi yapabilen bir varlık o. insanların hayal bile edemeyeceği şeyleri yapabiliyor ve ne düşündüklerini umursamıyor. onlardan sıyrılmış durumda. onlar gibi ihtiyaçları yada güdüleri yok. tanıdık geldi değil mi? sizin de anladığınız üzere michael, friedrich nietzsche'nin übermensch'ini temsil ediyor. kendisinin diğerleri gibi etik değerleri yok. çünkü o etik olarak yargılanacağı bir sistemden daha yukarıda. bunu da insanlara bakış açısından anlayabiliyorsunuz.

    dördüncü sırada michael'a yardımcı olan janet var. janet aslında bir karakter değil. kendi karakterini zamanla geliştiren evrendeki bütün bilgiye sahip bir arayüz. ancak evrendeki bütün bilgiye sahip olması için yeniden başlatıldığında yükleme yapması gerekiyor. bu yeniden başlatılma sırasında ise bilgi olarak sıfırlanıyor. bu da john locke'un ortaya attığı tabula rasa kavramına bir örnek. bu argümana göre insan bilgiye sahip olabilir ancak doğduğunda yada janet'in durumunda sıfırlandığında boş bir sayfa olarak başlar. janet'in bilgi edinme yöntemleri insanlardan farklı ancak geri döndüğündeki komik halleri locke'un görüşlerini destekler nitelikte.

    beşinci sırada jameela jamil'in canlandırdığı tahani var. tahani çok zengin bir aileden geliyor ancak kız kardeşinin gölgesinde kalmış. bu nedenle kendisini öne çıkarmak için pek çok farklı şey yapıyor. bütün iyiliklerini kişisel yarar için yaptığından the bad place'e gönderilmiş. bu nedenle pragmatizm ve bireyciliğin mükemmel bir karışımını temsil ediyor. ayrıca söylemeden geçemeyeceğim jameela jamil'in çok başka bir güzelliği var. eleanor'a hak vermemek elde değil bu konuda.

    son karakterimiz olan jason mendoza'yı başlarda stoacı sanıyordum. çünkü içten gelen bir mutluluğu var gibiydi. ancak sonradan fark ettiğim üzere doğasına uygun hareket etme ve sonuçlarına katlanma gibi bir durumu yoktu. bu nedenle asıl temsil ettiği alanın hedonizm olduğunu anladım. jason için bulunduğu kasabanın yok olması, arkadaşlarının the bad place'e gönderilmesi yada iyi bir insan olmak aslında önemli değil. onun tek istediği kısa zamanda daha fazla hazza ulaşmak. bunun da pragmatizm ile bir alakası yok. mesela ileride kendisini riske atacağını bildiği halde rolünün dışına çıkmaya çalışıyor. çünkü konuşmaya başlaması o an için kendisine en çok haz verecek şey.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz üzere dizinin ana felsefi söylemleri arasına farklı kavramlar da dahil edilmiş. bu nedenle dizi ben ehil ellerden çıktım diye bağırıyor. daha önce de dediğim gibi felsefi altyapı oluşturmak gereklidir ancak diyaloglara bu denli dahil etmek zordur. bütün bir diziyi felsefi tartışma zeminine oturtmak ve gidişatını verilen argümanlardan devam ettirmek ise cehennem ıstırabına dönebilir. ki eminim diziyi yazan ekip çok kereler chidi gibi karın ağrısı çekmiştir. ayrıca dizi böyle bir gidişatı olmasına rağmen komik olmayı başarmış. ki bu da azımsanacak bir şey değil. sırf bu yüzden bile izlenmeyi hak ediyor sanırım.

  • bir kişi de çıkıp düzgün bir şekilde haberi ve tweeti açıklamamış.

    mark zuckerberg facebook aracılığıyla canlı yayında bir soru-cevap yaparken, adamın birisi "elon musk'un yapay zekâ konusunda büyük çekinceleri var, ne düşünüyorsunuz, dünyayı nasıl etkileyebilir?" diye soruyor.

    mark zuckerberg de, elon musk'u yapay zekâ konusunda insanları korkutmakla suçluyor ve bu konuda iyimser olduğunu belirtiyor. günümüz teknolojisinin de hem iyi hem de kötü amaçla kullanılabileceğini ve yapay zekânın da bundan farksız olduğunu söylüyor. bu sırada yapay zekâ ile trafik kazalarının azaltılabileceğini, insanların sağlık hizmetini daha iyi alabileceğini iddia ediyor.

    elon musk ise daha önceden yaptığı konuşmalarda yapay zekânın devlet kontrolü altında belli şartlara uygun olarak geliştirilmesi gerektiğini çünkü insanlığın temeli için risk yaratabilecek bir olay olduğunu, kimsenin yeterince ciddiye almadığını söylüyor. ben sürekli insanları uyarıyorum ama sanırım millet robotun tekinin sokakta bir insanı öldürdüğünü görene dek ciddiye almayacak, çünkü bu insanlara çok uçuk bir şeymiş gibi geliyor diyor.

    daha sonra da mark zuckerberg'in bu söylemiyle ilgili yapılan bir habere twitter'dan yanıt veriyor elon musk ve "mark ile bu konuda konuştum ama bu olayı anlama kapasitesi çok sınırlı" diyor.

    böyle konularda sanki tüm türkiye advanced ingilizce biliyormuş gibi davranıp, bilmeyenlerle de dalga geçecek şekilde entryler girmek "kutsal bilgi kaynağı" denilen bir yere ne kadar uyuyor acaba?

    bundan bağımsız olarak kendi ve hiçbir uzmanlığa dayanmayan düşünceme gelirsem, evet böyle potansiyel dahi olsa tehlike yaratabilecek bir şeyin tamamen kontrolsüz olması doğru değil. elon musk'a katılıyorum.

  • insanoğlu bununla ciddi ciddi sınanıyor demek ki. derler ya hani, ya arkadaşını kaybedersin ya paranı. bazen ikisini de kaybediyorsun da hangisine üzüleceğini bilemiyorsun. ben borç isteyenlere: "valla bozuk yok abi üstümde." diyorum da, babam bu konuda hayır diyemiyor. kendisi kefalet konusunda da bir numara olup hali hazırda bir arkadaşının kredi borcunu da üstlenmiş aşmış bir şahsiyettir. efendim, benim bu babam yine bi gün bir arkadaşına borç verdi. yıllar geçti, adam ödemedi. geçen gün "yea bi mustafa amca vardı, ne oldu ona?" diye sorunca ben, babam sitem etti, arayıp sormuyor, telefonlara çıkmıyor, düğünümüze bile gelmedi, artık sevmeyeceğim, dedi. üzüldüm. çok iyilerdi.

    neden sonra bikaç gün önce, bi telefon gelmiş, mustafa amca babamı aramış. ankara'daymış. kalbinden ameliyat olacakmış. acaba helallik mi istiyor, dedim, şomağızlı dediler, her ameliyat olan ölüyor mu? bilmem. ölmüyor mu? babama sen nasılsın demiş, benden bir isteğin var mı demiş. babam da, canının sağlığı demiş. konseptten ayrılmamış. dur demiş hatta, hastaneye geleyim, göreyim seni bir. ayy canım ya son kez bi görmek istedi demek arkadaşını dedim, şomağızlı dediler, niye son olsun? bilmem. neden olmasın? annem, hastaneye gitmek üzere hazırlanan babamı, işte sen böylesin, çok iyisin, herkesin her şeyine koşuyorsun, saf mısın nesin diye inceden inceye doldururken; benim yüce gönüllü babam, hasta yatağındaki bunca yıllık arkadaşını müdafaa için şunları söylemiş: "gideyim ya, belki parayı verir."

  • son zamanlarda bu kadar mantıklı söz pek duymamıştım. 3 katlı binaları üniversite , 3+1 daireleri fakülte veya sınıf ilan eden eğitim pazarlamacılar inşallah bir an evvel defolup giderler.