hesabın var mı? giriş yap

  • yıllarca bu düşünceyi savundum. türkçecilerle çatıştım hatta konu hakkında dergilerde uzun yazılar yazdım.
    gagavuzca'da modern diller arasında "ğ" sesinin olmadığı konusu ile iddialarımı delillendirmeye çalıştım.

    ne işe yarıyordu aslında g sesi ile alakası olmadığı halde adına yumuşak g dedilen bu ses ya da sessiz? ne yapıyordu bu densiz?

    kendinden önce gelen sesli harfi ikiletiyor ya da iki buçuk nefes uzatıyordu. peki biz de bunu yapsak olmaz mıydı?
    mesela daaa, yazsak dağ yerine.
    ya da yaaamur, yazsak.
    aaaa, yazsak ağ yerine...

    saaalık, yazsak sağlık yerine.

    aaaalama yazsak ağlama yerine...

    olmadı. yıllar sonra anladım ki "ğ" arap harflerinden vazgeçerken türk dilcileri tarafından bulunmuş en müthiş ses ya da sessizliktir. söylemekten çok yazmayla ilişkilidir. gagavuzca yerine anadolu türkçesi ile ilintilidir. orta asyadan getirtdiğimiz gırtlağın türküyle, deyişle harmanlanmış halini yazıya geçirirken sağlıklı geçirme biçimidir.

    çölün hırıltılı sert gırtlağından yumuşak gırtlağa geçişin, dil evriminin kanıtıdır. kendinden önce gelen sesli harfi uzatmakla kalmaz hafifçe de keser. hiç bir zaman daaa ile dağ aynı yumuşaklık ve kesinlikte değildir mesela.

  • aile kazancim ayda 20 bin civarinda, zengin degiliz'den sonrasini okumadim.

    eksisozluk linc ekibi birazdan buraya gelir. ben espriyi yapip, kacayim:

    hep 50 tl'lik entrylere tanim yazdigim icin buna yazmiyorum.

  • nereden baksan hırsızlıktır. bu eylemin gerçekleşmesi için esrar içen bir baba ve en az bir çocuk olmak zorundadır. üzeri ejderha oymalarıyla bezeli küçük bir tabakada saklardı babam esrar plakasını. tütün için kullandığı sigaraları ve üzeri yaldızlı arapça harflerle bezeli, şeker ambalajına benzeyen diğer şeyi. ejderhalı tabakayı da başucunda. küçük bir kız için eğlenceliydi babayı esrar pişirirken izlemek. önce gazete kağıtlarına, en son bir jelatine sarar, pişirirdi ocakta. sonra da bir su şişesinin altına koyar, üzerine çıkar, zıplardı. en sevdiğim bölümdü. komik gelirdi. aklım erdiğinde ben mi uzaklaştım yoksa uzaklaştırıldım mı bilmiyorum ama daha az şahit olduğum bir durumdu.
    bilinen gerçek: babam esrarkeş. yani babam esrar diye birşey içiyor. içki gibi... yok, sarhoş olmuyor. hayır, sallanıp yıkılmıyor yere filan. sigara gibi. belki de çok anlatmaya başladığım için uzaklaştırılmış olabilirim. "çaylak her zaman tehlikelidir" derdi babam.

    tam olarak ilkokula başladığım sene gözümün önünden bu görüntüler, burnumun dibinden esrarlı sigaranın dumanı ve genzimdeki yakıcı tadı kaybedilmişti. sanırım yeniden ortaya çıktığında orta ikinci sınıfa başlamıştım. neden hiç esrar içmeyi merak etmedim, neden hiç denemedim, hiç özenmedim, bilmiyorum. belki abartısız, sıradanmış gibi, olduğunca normal bir şekilde önüme sunulduğu içindir, bilmiyorum. belki de tesadüftür. kullanmadım, meraklanmadım. ama... sadece bir kez.. evet, bir tek kez.. babamın kutsal emanetinden bir cigaralık esrar çaldım. sezin abla için. evet. bıçakla çizerek, kırdım ve çaldım. hırsızlık anından yarım saat sonra babam anladı durumu. evde annem, ananem, iki kedi, bir kanarya yaşıyor. kimseye sormamış bile. doğrudan beni çağırdı. kanım dondu. parçamı bile bulamazlar. beni doğrayıp arka bahçeye gömeceğinden emindim.
    "rana... burdan birşey aldın mı?"
    ömrümün yüzbin yılını verdim bu soruyu cevaplamak için.
    "almadım baba!"
    ayağa kalktı. kenarına iliştiğim yatakta eriyip muşambaların üzerine akacağımı sandım. onüç yaşındaydım.
    "doğru, almadın. çünkü çaldın!"
    ağlamaya başladım. korkudan altıma işedim. titriyordum. şimdi bile ellerim titredi yazarken..
    "kime verdiysen, git onu getir buraya.." dedi. arkasını dönüp arka odaya gitti. evden ölü çıkmış gibi bir sessizlik döküldü sofaya. niye yazıyorum bunları. bilmiyorum. ders, anı, hatırat merakı, kendimi deşifre etmek için belki. bilmiyorum. üstümü değiştirdim, ağlamamı kimse kesemiyordu. hıçkırmaktan göğsümün acıdığını hala hatırlıyorum. gidip, sezin abla'yı çağırdım. geldi. esmer bir kızdı. yirmili yaşlarını sürüyordu. bembeyazdı babamla karşılaştığında yüzü. babam ikimizi de karşısına aldı. sezin abla'ya içici mi olduğunu, ne zamandır içtiğini, nedenlerini sordu. sonra beni odadan dışarı çıkardı. onlar gene konuştular. uzun konuştular. sezin abla mutfaktan çıkıp evine gitti. hiçbirimizin yüzüne bakmadı. babam benle konuşmadı. ben günü huzursuz tamamladım. geceyi uykusuz geçirdim. bir bedeli olmalı bunun.

    ertesi gün yemekten sonra babam beni alıp sokağa çıkardı. herhalde dönemeyeceğim kadar uzağa bırakacak, diye düşündüm. arabayla kuruçeşme'ye gittik. sahile park edip, topal ömer'e çay söyledi. sonra uzun uzun anlattı. uzun uzun. dinledim. yeminler ettim. sarıldım. özür diledim. kızmadan konuştu benimle. dedi ki: "korktum... hem de çok korktum. evladımsın. dahası avcuma bırakılmış bir hayatsın sen. nereye koyarsam orda duracaksın ya da yıkılacaksın.. korkuyorum bu sorumluluktan ve seni yanlış yere mi koydum diye soruyorum kendime "

    bugün, benim babamın, doğum günü olacaktı. eğer yaşasaydı. böyle işte..

  • doğrusu "dünyanın güneşe her sene 5 milyon km yakınlaşıp uzaklaşması" olan başlıktır. dünyanın güneşe uzaklığının her sene 147 milyon km ile 152 milyon km arasında değişmesi olayıdır. "dünya güneşten 1 metre uzakta olsa donardık, 1 metre yakında olsa yanardık" diyen pilavlı sohbet adamlarının içine dert olan olaydır ayrıca.

  • zihniyetini gondiklediğim mekan sahibi kodamanları ve/veya çakal esnafları kudurtan on numara şeydir kamp sandalyesi.

    kendi halinde, arkadaşları ile ya da tek başına sandalyesini atıp oturan insanlar nerenizi rahatsız ettiyse o sandalye de oranıza girsin.

    terörmüş, hadi lan bakın işinize.

  • harry potter evreninin en talihsiz üç çiftinden biridir.

    harry potter'da öyle üç çift vardır ki, mutluluğa ulaştıkları, tam kendi küçük cennetlerini bulduklarını düşündükleri anda zirveden düşüp paramparça olmuş ve arkalarında per perişan olmuş bir çocuk bırakmışlardır. bunların en acısı, ölmekten de beter hale gelen alice ve frank longbottom çiftidir muhtemelen. ardından ihanete uğrayan ve çocuklarını hiç sevmeyen bir akrabalarına bırakmak zorunda kalan lily ve james potter çifti gelir. sonuncusu ise çocuklarını savaştan kaçırmayı başaran ve anneannesine bırakan tonks ve remus lupin çiftidir.

    lily ve james çiftinin hikayesi büyük bir aşkla başlamaz. james, varlıklı ve safkan bir büyücü ailenin tek çocuğudur. bu kadar avantaj yetmezmiş gibi ailesi geç çocuk sahibi olduğu için daha da şımartılarak büyütülmüştür.

    lily ise ingiltere'nin kuzeyinde yaşayan işçi sınıfına ait muggle bir ailenin ikinci kızıdır. zengin ve bilinen bir ailenin parçası olmasa da sevgiyle büyütülmüştür. ara sıra gösterdiği ilginç yetenekler yüzünden ablası petunia'nın kıskançlığına maruz kalsa da bu büyük bir sorun değildir. on bir yaşına gelene kadar büyücü olduğu onaylanmasa bile sihir yetenekleri küçük yaşta kendini göstermeye başlamıştır. çiçeklerin yapraklarını açıp kapama gibi küçük sihirler yapabilmektedir. lily'nin hayatı on bir yaşında hogwarts'tan aldığı mektupla değişir. gerçi onun diğer muggle-born'lara kıyasla bir avantajı vardır. hermione granger gibi çoğu muggle-born hogwarts'tan bir yetkili gelip açıklayana kadar büyücü olduklarını bilmezler. lily hariç. o, civarda oturan büyücü arkadaşı severus snape sayesinde büyücü dünyasına ait her şeyi çoktan öğrenmiştir. bir cadı olduğunun farkındadır. farkında olmadığı şey ise daha çocuk yaşta olmalarına rağmen arkadaşı snape'in ona başka gözle baktığıdır.

    lily ve james'in yolu ilk kez hogwarts'a gidiş yolunda, trende kesişir. sirius ve james ile aynı kopartmanda oturarak hogwarts'a giderler. james ve lily ilk kavgalarını da burada ederler. daha tanışmadan kavga eden çiftimizin bu ilk kavgası aslında onların okul yıllarındaki ilişkilerinin de kısa bir özeti gibidir. snape, karışmaması gereken bir şeye karışır. james cevap ve sirius cevap verir. lily de arkadaşı snape'i korur. bu döngü onlar altıncı sınıfa gelene kadar devam eder.

    hogwarts'a geldiklerinde hepsi kendi ününü kazanır ve arkadaş çevresini oluşturur. lily güzelliğiyle ve iyiliğiyle bilinen okulun popüler kızı olarak karşımıza çıkar. james quidditch'teki başarısıyla ve haylazlığıyla tanınır. snape ise karanlık büyüye düşkünlüğü ve ölüm yiyen olma potansiyeli taşıyan arkadaşlarıyla meşhurdur.

    kavgayla başlayan ilk karşılaşma lily ve james'in okuldaki ilk beş yılına yansır. james, giderek lily'nin güzelliğinden daha çok etkilenmektedir ama lily onu şımarık ve kibirli biri olarak görmektedir. james, lily'nin dikkatini çekmek için havalı hareketler yapmaya çalışır ancak lily'yi daha fazla gıcık etmekten öteye geçemez. en sonunda da snape ile beşinci sınıfın sonundaki o meşhur sahne yaşanır ve lily'nin gözünden tamamen düşer. ergenlik dürtüsüyle lily'ye hava attığını sanırken tamamen aşağılanır ve lily'nin mürekkep balığını bile seçeceğini ama onu seçmeyeceğini öğrenmiş olur.

    beşinci sınıftaki o olay, üçlü için dönüm noktası olur. lily, james'in şımarık; snape'in ise karanlık büyüye düşkün biri olduğunu bilmektedir. her ikisine de kusurlarını söyler. snape, lily'nin eleştirilerini dinlemiyordur bile. sadece onun james'ten olumsuz bahsetmesine odaklanmıştır. hoşlandığı kızın rakibinden olumsuz bahsetmesi çok hoşuna gitmiştir. lily'nin eleştirileri bir kulağından girip ötekinden çıkar.

    ancak james için durum farklıdır. o, snape'in aksine lily'yi dinlemiştir. kendini görmüştür. daha doğrusu şımarıklığını, kibrini ve aptallığını anlamıştır. sevdiği kızın söylediklerinden etkilenip değişmeye karar verir. öyle değişir ki, beşinci sınıfta “aptal ergen” olarak tanımlanan james, yedinci sınıfta olgunluğuyla öğrenciler başkanı olmayı başarır. iyi, cesur, yardımsever ve cömert bir insan olarak karşımıza çıkar. serinin geri kalanında bu niteliklerle anılır.

    james'deki bu değişim lily'nin de dikkatini çeker. iki yıl önce herkesin önünde aşağıladığı aptal ergen, aklı başında ve sorumluluk sahibi bir delikanlıya dönüşmüştür. lily, yedinci sınıfta james'e karşı daha fazla kayıtsız kalamaz ve onun duygularına karşılık verir. nihayet yedinci sınıfta çıkmaya başlarlar. hogwarts'tan ayrıldıktan kısa bir süre sonra da evlenirler.

    j.k. rowling, james ve lily'nin evlendikleri dönemde her ikisinin de ailelerinin ölmüş olduğunu belirtmektedir ancak ayrıntısını bilmiyoruz. james'in ailesi bir büyücü hastalığından bir hafta içinde ölür. lily'nin ailesinin ölümü ile ilgili ise bildiğim kadarıyla net bir bilgi yok. sonuç itibariyle, evlendiklerinde onlara karışacak ebeveynleri yoktu. bu, safkan ve muggle-born iki büyücünün sorunsuz evlenmesini kolaylaştırır. içinde bulundukları birinci büyücü savaşı nedeniyle gizli, küçük bir düğün yaparlar. hepimizin bildiği gibi düşünde damadın sağdıcı sirius'tur.

    evlendikten sonra james'in ailesinden kalan mirasla geçinirler. paraya ihtiyaç duymadıkları için zümrüdüanka yoldaşlığı'nda tam zamanlı savaşçı olarak çalışırlar. diğerleri gibi çalışmaya ihtiyaçları yoktur, onlar da diğer üyelerin olmadığı zamanlar ölüm yiyenlerle savaşmaktadır. buna ek olarak, maddi zorluklar çeken arkadaşlarını da finansal olarak desteklemektedirler.

    kısa bir süre sonra bir oğulları olur. muggle haklarını savunmasıyla bilinen henry “harry” pooter'a ithafen oğullarına harry ismini verirler. artık ailenin bir üyesi gibi yakın olan sirius'tan da oğullarının vaftiz babası olmasını isterler.

    bu esnada voldemort ile ilgili bir kehanet olduğundan habersizdirler. kehanetin yarısını tesadüf eseri duyan snape ise bu kehanetin lily'yi kapsayacağından habersizdir. buna rağmen, voldemort'un sonunu getirecek çocuğun doğacağını ve bunu efendisine söylediği andan itibaren voldemort'un o aileyi yok edeceğini çok iyi bilmektedir. ne de olsa kendisini ve sevdiklerini etkilemeyeceğini varsayar, voldemort'un bir aileyi yok edeceği gerçeğini önemsemez ve gidip duyduğu kadarını efendisine aktarır. ve bam! aşık olduğu kadını kendi elleriyle idam etmiştir.

    snape'in aksine kehanetin tamamını duyan dumbledore ise james ve lily'ye kehanetin tamamını söylemeye tenezzül etmez. sadece hayatlarının tehlikede olduğunu ve voldemort'un onları aradığını söyler. potter ailesi, voldemort'un özellikle oğullarının peşine düştüğünden habersizdir. kendilerini korumak maksadıyla james'in ailesinin godric's hollow'daki evinde fidelius büyüsüyle korunmaya başlarlar.

    james ve lily'nin voldemort tarafından arandığını duyan sirius, kendini feda etme pahasına onları korumak ister. plan basittir. herkes onu potter'ların en yakın arkadaşı olarak tanımakta ve james'in en çok ona güvendiğini bilmektedir. sır tutucu olarak seçeceği ilk kişi o olacaktır ki gerçekten de öyle olmuştur. sirius bu avantajı lehine çevirmek ister. sır tutucu hiç kimsenin akılna gelmeyecek korkak pettegrew olacaktır. voldemort dâhil herkes sirius peşinden koşup onu ele geçirse bile sır ortaya çıkmayacaktır ve james'in ailesi korunmuş olacaktır. bütün bu süreç içerisinde en az umrunda olan şey ise kendi canıdır. arkadaşları kurtulsun diye kendini hiçe saymıştır.

    sirius'un sınır tanımaz fedakarlığı pettigrew'ün ihanetiyle gölgelenir ve 31 ekim 1981'de voldemort ikisini de öldürür. james, karısı ve oğlu kaçmak için birkaç saniye kazansın diye kendini asasız voldemort'un önüne atar. lily de oğlu kurtulsun diye kendini asasız voldemort'un önüne atar. fedakarlığının karşılığında oğlu kurtulur. kocasıyla kendisinin hikayesi de o gece biter.

    bu noktadan sonra lily ve james seride sadece anı ya da gölge olarak karşımıza çıkar. aşkları ve evlilikleri çok kısa süren iki cesur genç olarak büyücü tarihinde yerlerini alırlar. godric's hollow'da kasaba meydanına onlara ithafen bir anıt yapılır ve en azından frank ve alice longbottom gibi olmadıkları için “şanslı” sayılırlar. 21 yaşında iki genç, savaş yıllarında kendi cennetlerini kurmaya çalışmış

    erken ölümlerine rağmen seride kilit taş niteliğinde karakterler olmaya devam ederler. özellikle lily potter, bıraktığı koruma büyüsüyle oğlunu korurken ölümüyle snape'in de karanlık yoldan dönüp doğruyu bulmasını sağlar. james ise oğluna sevgiyle hatırlanan bir isim, güzel bir miras, her zaman güvenebileceği remus ve sirius gibi iki dost ve harry'nin hayatının eğlenceli kısmı olan quidditch becelerilerini bırakmıştır.

    lily ve james'in yaşayamadığı küçük cenneti oğulları harry -büyük bir uğraştan sonra- başarmıştır. sevdiği kişiyle evlenip çocuklarını güvenli bir ortamda büyütebilmiştir.