hesabın var mı? giriş yap

  • benim icin mahsuru yok.

    show dunyasi mi lan bu lider karizmasi bekliyorsunuz ? basbakanin gorevi belli, onu yapacak. bunu yaparken sahip olmasi gereken en onemli sey "karizma" degil, "durustluk". en olmamasi gereken, ortaya ciktiginda gorevinin sona ermesi gereken sey ise "yalan".

    nasil bir lider profili varsa kafanizda bilmiyorum ama olmasi gereken rte'nin tam tersi.

  • 93 senesindeki efsane benim.

    önümdeki iki dallama ağlıyordu. arkamdakiler ağlıyordu. yanımdaki çekik tip tip bana bakıyordu. herkesin anası-babası sınıfta. gri önlüğüm ve ceplerindeki iyi ütülenmiş beyaz mendillerimle etrafı gözlemliyordum. annem yanımdaydı. işe gitmesi gerekiyordu. hayır duasını edip öptü ve gitti. her teneffüste çekimser adımlarla kapının önüne çıktığımda milletin annesini görüyordum orada burada. ama benim annem yoktu. gerçi olsa ne boka yaracaktı orası da ayrı. akşam olunca geldi, aldı beni.

    şimdi asıl ağlamama nedenime geleyim. annem ağlamazsam bana kardeş yapacağını söylemişti. ben de ağlamadım tabi ki. eve gitti kardeş yok. kardeşimi sorunca karnenin hepsini beş getirirsen kardeş yapacağım dedi. karne günü eve gittim, yine kardeş yok. bu sefer ikinci sınıfta aynı döngüye soktu. sanırım 4. sınıfta çocuğun ısmarlama bir olay olmadığını öğrendiğimde artık çalışkan bir öğrenciydim. bu vesileyle iyi bir not ortalamasıyla 8 yıllık zorunlu eğitimi bitirdim.

    bu kadın yıllarca pepsi kola şişesine koyduğu siyah üzüm suyunu bana kola diye içirmiş kadın. ben mi aptaldım, bu kadın mı akıllı hala emin değilim. belki ikisi de. *

  • kendisinin youtube kanalı, içerik ve şekil itibariyle bir youtube kanalının nasıl olması gerektiğine örnek teşkil eder. çok iyi bildiği bir konuda *, konuyu tüm detayları ve bilimselliği ile ele alıyor, izleyiciye mutlak surette yeni bir bakış açısı kazandırarak bir yarar sağlıyor. konuyla ilgili oluşturmaya çalıştığı standartlarla birlikte, videoları bir kerteriz noktası haline geliyor.

    kahve endüstrisindeki markalara bağımlı kalmadan, reklam kokan hareketlere girişimeden tüm gerekli maddi desteği farklı sektörlerden sponsorluk alarak ya da takipçilerinin bağış yapabildiği platformlardan (bkz: patreon) da yayın yaparak tarafsızlığını çok iyi koruduğunu ekleyebiliriz. böylelikle bir influencer görüntüsü ile kendi adını kötüye çıkarmıyor ve yeri geldiğinde bir çok markanın kafasına kafasına vurabiliyor. giriş tipi kahve öğütücüleri için yaptığı çalışma buna örnektir. yayının sonunda çekinmeden, bu öğütücülerden alacağınıza kahve aldığınız yerde öğütün daha iyidir, diyebilmiştir.

    kahveye olan ilgim on küsür yıl önce başladığı zaman kahvedelisi'nin entryleri bana rehber olmuştu. yeniden kahveyle ilgilenmeye başladığım bu zamanlarda ise hoffman'ı izlemek, bir ileri seviyede benzer bir etki yaratıyor diyebilirim.

    kanalından son yayınlanan videosu ise bir miktar bizden. bir grup sivil toplum örgütü gönüllüsü, suriyeli mültecilerin ülkemize kattığı kahve kültürünü anlatan bir video çekmişler ve şu anda hoffman'ın kanalında yayında.

    https://youtu.be/qdflas57_su

  • adım adım anlatacağım insanlardır.

    1. bir ürünü feci şekilde takıntı yaparlar. bunu aldıktan sonra siteye bir daha uğramazlar. siteye bir daha uğramaları ancak saplantıya dönüştürüşebilecek yeni bir ürün bulabildikleri zaman olur.

    2. saplantı haline gelen üründe indirim olup olmayacağını öğrenebilmek için gerekirse doğubank' taki ithalatçıyı ararlar. araştırmacı ruhları bir dedektifinki kadar gelişmiştir. (ithalatçı veya distribütörü arayanlar genelde sitenin ağır abileri falandır)

    3. siteye ürün ile alakalı bir başlık açılır ki mardin' den edirne' ye tüm fiyat ve promosyonlar öğrenilebilsin.

    4. 8999 liralık televizyonu ne yapıp edip bir yıl sonra dahi olsa 3999 liraya alırlar. takip ve hedef odaklı kilitlenme özellikleri çok gelişmiştir.

    5. 5000 lira karlı çıkarak 3999 liraya aldıkları tv nin fotograflarını siteden paylaşırlar. ücret ve magaza bilgisi de bunlara dahildir. şayet gerekli olduğuna inanırlarsa ürünü aldıkları personelin adını, saç rengini, boyunu hatta cep telefonu numarasını bile sizinle paylaşırlar. paylaşımcı ruhları çok gelişmiştir. not: haset etmezler.

    6. alışveriş bilgisini sitede paylaştıktan sonra diğer kullanıcılardan gelen yorumları ve övgüleri beklerler. bu konuda çok hassastırlar. zira bu paylaşım siteye verilen bir veda busesi gibidir. iş bitmiştir ve en az iki yıl uğranmayacaktır. bu aşamada 5000 liralık kardan dolayı yüzleri çok güleç olur.

    7. bu esnada başka bir kullanıcıdan beklemedikleri bir yorum alırlar. zira aynı ürünü aynı fiyata satan başka bir elektronik mağazası 3999 tl lik alışveriş yapan herkese ayrıca bir de 39.99 liralık flash bellek hediye ediyordur. bu aşamada dünyaları yıkılır. televizyona içten içe söverler. lanetler okurlar.

    --- spoiler ---

    hayat ve zaman artık onlar için durmuştur.

    --- spoiler ---

    8. aldıkları ürünü 39 liralık promosyonu kaçırdıkları için iade etmeye karar verirler. zira satıcı onları adeta kazıklamıştır. (39 liralık hediye verilmez mi hiç?) satın aldıkları ürünün kutusunu açmamaya karar verirler. mızıkçılıkları adeta ormanda on kaplan gücündedir ve almakta takıntılı oldukları kadar iade etmekte de takıntılıdırlar.

    9. artık ne o televizyondan ne de hayattan bir zevk alamıyorlardır. ürünü iade edebilmenin yollarını öğrenmek için forumda tekrar bir başlık açarlar.

    forum donanım ölücüleri için alışveriş süreci ve hayat böyle sürer gider.

    edit: madde numaraları

  • okul yıllarında hiçbirşey beni matematik dersleri kadar sıkmayı başaramadı. bu matematikle değil, tamamen öğretmenimizin yaklaşımıyla ilgili bir durumdu. kendisi yaşamı normal hayat ve matematik hayatı olarak ikiye ayırmış olan bir kişilikti. derste kımıldamanıza bile izin vermezdi. yere düşen kaleminizi eğilip alamazdınız mesela. öyle yani.
    herneyse benim sıra altından kitap okuma, yanımdakilerle konuşma, yazışma ve hatta camdan dışarıyı izleme girişimlerimin hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. atatürkün gençliğe hitabesinde ve istiklal marşımızda kaç harf olduğunu sayalı 2 hafta kadar oluyordu. sınıfımızın zemini enine 84 boyuna 132 parça taştan oluşuyordu. ben dakikada 14 kez nefes alıyor ortalama 18 kez göz kırpıyordum. deli pösteki sayar gibi lafı benim için artık sadece pösteki sayar gibi şekline dönüşmüştü. hiç işinize yaramayacak şeyleri saymak delilik değildi, aksine akıl sağlığınızı koruyan uykunuzu kaçırıp zihninizi dinç tutan yararlı bir aktiviteydi ama sınıfta sayılabilecek şeylerin sayısı giderek azalıyordu. günlerden bir gün bir harita method yaprağında kaç kare var sorusu zihnimde bu yapraktan kaç adet kağıt gemi yapılabilir şekline dönüştü. evet işte aylardır aradığım, ihtiyacım olan şey buydu... origami.
    ilk denemeler tabi ki başarısızlıkla sonuçlandı. sevgili öğretmenim uzunluğu 5 cmyi geçen her gemiyi fark ediyor, yapım işlemi tamamlanır tamamlanmaz kaçak mal taşıyan bir gemi tespit etmiş sahil güvenlik botu gibi yanıma yanaşıyor ve el emeği göz nuru eserlerime el koyuyordu. daha küçük gemiler yapılmalıydı evet daha küçük, çok daha küçük. sene sonuna doğru kareli defterin bir karesinden gemi yapabilir hale gelmiştim. bu gemiler büyükleri kadar rahat tanımlanamıyor, öğretmenimin radarında tespit edilse bile ne oldukları çıkarılamadığından büyük bir tehlike atlatılmıyordu. sene sonunda matematikten geçmiş, akıl sağlığımı korumuş ve final sınavının soru kağıdından yapılma 286 parçalık bir filoyu matematik öğretmenime hediye etmiştim.
    öğretmenleri seviniz arkadaşlar. onlar içinizdeki yaratıcılığın aynasıdır.

  • bir bölümünde memnun ıssızda kadınları taciz eden bir sapık sanılmaktadır. tacize uğrayan bir kadın polise eşkal verir:

    - hani bizimkiler dizisindeki kapıcı cafer yok mu, aynı o.

  • bir gün kürt yolda yürüyormuş
    tartışan 2 çocuk görüp yanlarına yaklaşmış ve sormuş; "niye kavga ediyirsiniz çöcüklar?"

    çocuklar da "paralarımızı birleştirip tost aldık ama hangimizin ilk ısırığı alacağına karar veremiyoruz" demişler. kürtte kaş altından gülmüş, tostu çocukların elinden almış, ikiye bölmüş ve gülümseyerek birden arkasına dönüp kaçarak tostu eşşeğiyle birlikte yemiş.

  • hala bazı sayılara doğru diyenlere golü atmıştır.

    bütün ülkeler vatandaşlarına para yağdırırken seninki iban vermiş, salgının ilk günlerinde akp'liler tanıdıklarını karantinadan kaçırmış, ilk günlerde bile sayılar zorla verilmiş, aytaç yalman'ın ölümünü saygı öztürk açıkladı diye kabul etmek zorunda kalmışlar, ilk vakayı sağlık bakanı 11 mart diye açıklamış ancak gencecik bir hemşirenin 7 mart'ta yakalandığı anlaşılmış (maalesef keybettik kendisini :/ ) ve 15 bin umreciye ülkeye giriş izni verilmiş, umrecilere ateş düşürücü verilmiş, gelen tepkiler üzerine mansur yavaş'ın da girişimiyle ankara'da yer ayarlanmış ve o umrecilerden 5 bin tanesi karantinaya alınabilmiş. daha yine ilk günlerde malzememiz yok diyen doktorlar soruşturulmuş ve gözaltına alınmış. hatta bir doktorun meslektaşlarına karşı yaptığı açıklama yayınlanınca başına gelmeyen kalmamıştır.

    bütün bunlar daha sadece başlangıç. 10 nisan'da yaşananlar, istenilen iban, belediyelerin yardımlarının engellenmesi ve banka hesaplarının bloklanması bunları saymıyorum.

    şimdi ibb başkanı diyor ki son yılların ortalamasına bakınca istanbul'da büyük bir ölüm artışı var diyor. nasıl oluyor bu? corona salgını varken veremden mi olacaktı bu yani? işte hep dediğimiz bu zaten, benzer artış diğer şehirlerde de.

    şimdi bunların verdiği sayılara doğru diyorsunuz bir de vah yazık!