hesabın var mı? giriş yap

  • abi asil bati'da cok kotu usa farkli mi canim tayfasi gelmis midir bakayim dedim: tabii ki gelmis.

    lan oglum sizin beyniniz nasil boylesine yikandi? ne aynisi ne boylesi. tabii ki bati'da da sorunlar var, her sey mukemmel degil ama bunla nasil karsilastiriyorsunuz? lan tuttugunu goturuyor anlamadan dinlemeden, siz nasil bir davarsiniz birader? fasist oglum bu adamlar, neyini gormuyorsunuz?

    ha bati cok kotu, her seyin en kotusu batida. zaten polis almadi onlari aslinda bu yoldaslara birer salep ismarlayip birakacak. havalar soguk. yoksa guclu ve sanli rusya'da yanlis bir sey olmaz.

    hayir bir de bu davarlarin icinde kendini anti-erdoganci ilan edenler de var. bati dusmanligiyla davarlik arasindaki cizgi tamamen kaybolmus turkiye'de. herkes perincek tornasindan gecmis. keske bati dusmani kalsalarmis ama yok. sagcisi solcusu davar olmus, eli kanli fasitlerin kopegi olmus.

  • (bkz: yusuf güney kim amk)

    ak troller dışında kimsenin ayar olarak görmeyeceği hede. yusuf güney dediğiniz papates, akp'li belediyelerden birkaç konser alabilir miyim diye kendisini ilçe başkanına çevirmiş, kimsenin umurunda olmayan birisi.

  • eğer entry içinde alıntılandığı gibi bir haberse, hakikaten saçma olmuş dediğimdir. yav netflix veya x bir platform; bu platformlardaki, hatta pek çok ülkenin ulusal kanallarındaki dizi ve filmlerde kendi ülkelerini de gömüyorlar, bazı eyaletleri, illeri, ilçeleri, bölgeleri gömüyorlar. amerikan dizilerinde hâlâ, "beyaz kancıklar zencilere hede bölgelerinde pezevenklik yapıyor ipneler!" diyorlar. hiç kalkıp da o bölgeden birileri, "helööyyyy bizim bölgeyi kötülüyürlar!" diyor mu?

    ayrıca sanki bir sabah bugünün türkiye'sine uyanmak çok da matah bir şeymiş gibi haber yapmaları çok komik. yok neye sansür gelmiş, kim tecavüze uğramış, kime ahlâk bekçiliği yapmışlar, yine neye zam amk? demekten ülkede yaşayamaz hâle geldik. sırf türkiye değil, başka ülkelerin vatandaşlarına da kendi ülkelerinde yaşamak, uyanmak saçma geliyor. normal bir şey bu.

  • okulları açarak ateşi harlayan milli eğitim bakanı ziya selçuk’un eseridir.

    edit:geçen gün arkadaşımın çocuğu okuldan farklı maskeyle gelmiş.arkadaşıyla değiştirmişler. diyeceklerim bu kadar.

  • geleneksel yöntemi biraz revize ederek ortaya güzel bir şey çıkarmanız mümkün çünkü kellepaça da zamana ayak uydurması gereken bir sakatat ürünü bana göre.

    - gerçek reçetelerde kelle paça çorbası küçükbaş hayvandan yapılıyor gibi varsayılır ama ben koku geldiği için büyükbaş hayvan tercih ediyorum. ister kuzu, ister koyun paçası olsun mutlaka ama mutlaka kaç kere sudan geçirirseniz geçirin o çorba kokar.

    - bununla birlikte sakatatı benim gibi belirli bir dozda bokunu çıkarmadan seviyorsanız da dana kellenin böyle kaşıyla gözüyle kaynatmak yerine kasabınıza bir miktar dana yanak siparişi vererek kelleyi bütün olarak kaynatmaktan kurtulabilirsiniz. geçtiğimiz dönem bunun orjinalini yaptığına inandığım bir ustanın reçetesini görünce epeyce irkildim. suyun içerisinde yüzen kelle bana göre değil. aynı tadı hatta daha iyisini yakalamak bu zahmete katlanmadan da mümkün.

    ne diyorduk? kelle paça seviyorsunuz ama kelle ve paçayla uğraşamam diyorsunuz ve hijyenik kaygılarımız da var. evde çok rahat bir şekilde yapacağınız ve lokantadakilere tur bindirecek reçeteyi size aktarayım. buradaki püf nokta kasaptan kelle yerine tedarik ettiğimiz ve kellenin bir parçası olan “dana yanak”. bunu tedarik ettiğinizde kellenin geri kalanına ihtiyacınız yok. boşa eziyet çekmenin alemi de yok.

    1- önce kasabımızdan dana paça ve sığır ilikli kemiklerinizi (bilek de olabilir) alıyoruz. bu kemikleri ve paçayı tam üç kere kaynatarak sudan geçiriyoruz. (kaynattığımız ilk iki suyu döküyor ve paça ve kemikleri tekrar suya yatırarak tekrar kaynatıyoruz. bu işlem çorbanın berrak ve lezzetli olması için çok önemli) üçüncü suyu ise yaklaşık olarak kısık ateşte 5-6 saat hafif hafif tıngırdatarak kaynatıyoruz. üçüncü suyumuzun son iki saatinde suya soğan ve sarımsak (rendeleyin, lönkk diye atmayın içine) ilave ediyor ve tıngırdatmaya devam ediyoruz.

    2- bu süre sonunda paçanın iyice dağıldığını göreceksiniz. kemiklerin içerisindeki iliği ve paçayı çıkararak suyumuzu süzüyoruz.

    3- ayrı bir yerde de kelle tadını verecek olan dana yanağı da üç kere aynı işlemden geçiriyoruz ama üçüncü suyumuzda çok fazla ( 1 saat yeterli) haşlamıyoruz. zaten hemen dağılacaktır. üçüncü haşladığımız sarımsaklı ve soğanlı çıkarıp hemen soğutuyor ve yanakları küp küp doğrayarak dolaba kaldırıyoruz.

    4- bir önceki süzdüğümüz suyu ( paça be ilik işte) ocağa alıyoruz ve bu suyun içerisine bir adet havuç, bir adet soğan ve sarımsak rendeleyerek hafifçe kaynatıyoruz. ardından su kaynar kaynamaz içerisine istediğiniz koyuluğa göre un, su, sirke, yumurta ve az yoğurt ilavesi ile yaptığımız karışımı ilave ediyoruz. bu arada mevcut karışıma liason; bu işleme de çorbayı bağlamak denir. bu karışımda yoğurt çok eklersek çorba ekşi olur. ( en çok yaptığınız hata bu zaten)

    5-son olarak çorbamıza ellerimizle lif lif ayırdığımız paça ve ilikleri ilave ediyoruz. tuzunu kontrol ederek ilavesini yapıyoruz. dana yanak diğer malzemelere göre daha hassas olduğu için en son ilave ediyoruz. eğer diğerleri ile birlikte ilave edersek yanağımız erir. (çorba içerisinde böyle tane tane olması gerekir).

    artık siz de kelle paçacısınız.

    düzeltme: yanak, ilikli kemik ve paça içeriklerini anlamayanlar için sadeleştirildi. çok iyi oldu, çok da güzel oldu.

  • kendisi bence bir türk firmasına gelmiş geçmiş en başarılı yöneticilerden biri. ilk roportajlarının birini hatırlıyorum, amacının "turkcell'i salt bir cep telefonu operatörü olmaktan çıkarıp, bir servis şirketine dönüştürmek" olduğunu hatırlıyorum. bu o günlerde çok seyrek telaffuz edilen bir olgu idi. "servis" dediğin olay yalnızca büyük şirketlere yapılan kurumsal anlaşmaların yanında sunulan bazı ek detaylardan ibaretti. o dönemki gsm operatörü piyasası kontör, lira ve tarife üzerinde yapılan kampanyalar ile farklılaştırılan marketing operasyonları ile ilerleyen bir market imiş baktığında. ben hala hatırlıyorum 5 dakikası 1 kontör, 10 dakikası bilmemne tarzı olayları. ki telsim - vodafone'da da olay aynı, avea'da da aynı, türk telekom'da da aynı.

    bu herifin vizyonu, operatöre bir "servis şirketi" olma yeteneğini kazandırdı. nedir bu? küçük, büyük işletmelere, öğrenciye, çalışana, patrona, esnafa farklı kombine servis paketleri ile ilerlemek. eskiden turkcell ne yapardı, atıyorum 100 kişi için aylık "500 dk + 5000 sms + 4 gb internet" şeklinde gsm servis sağlayıcısı sözleşmesi yapar çıkardı. adam aldı datacenter'ları kurdu, hosted servisler için gerekli altyapıyı oluşturdu. superonline ile birleşmeyi gerçekleştirip telekom altyapısını yarattı. kurumsal birleşik çözümler için markalarla anlaşma yaptı, danışmanlar işe aldı, güzel takımlar kurdu. sonuç olarak olay "500 dk + 5000 sms"'ten bakın nereye geldi:

    bi kuruma gittin. 200 çalışan için 500 dk + 5000 sms anlaşması yaptın, okey, sonra adsl / vdsl anlaşması da yap. adamın 500 mağazası var her birinin ağ altyapısını sen kur. onun yanında merkeze switching altyapısı lazım olacak, onu al tarifenin içerisine göm, 24 ay taksitle ödesin. yanında kablosuz ağı gerekecek, alalım 500 adet ap her mağazasına ekleyelim. ip telefon altyapısı gerekli herkese artık, telefonlarla birlikte 36 ay taksitle ekleyelim. ip santral de turkcell'in kendi cloud'undan çalışsın. vpn gerekecek her farklı mağazaya, hepsini tarifeye ekleyelim, yine turkcell datacenter'ları üzerinden kiralama modeli ile ilerlesin. şirketin 4 farklı merkezi var, video konferans yapmak isteyecekler, bunu da tarifeye ekleyelim, tcell altyapısı ile çalışsın. ayrıca şirketin istediği farklı spesifik ihtiyaçlar da var fakat kaynak ayırmak istemiyorlar, biz girelim işin içine, %5 vade farklı ile yine tarifenin içine gömüp taksitlendirelim, hiç alakamız olmayan bir konuda bile sadece finansör olarak içeride bulunalım.

    bu strateji o kadar başarılı bir strateji ki, hem vendor lock-in sağlıyorsunuz (yani müşteriyi bi kere bağlamış oluyorsun), hem tek seferde çok ciddi boyutta işlere imza atabiliyorsun (sadece tarifeyi sağlıyorum demek var, tüm it altyapısını ben verdim demek var), hem ciddi danışmanlık ücretleri alabiliyorsun (ek bir gelir kolu oluyor bu sana) hem de vendor'dan bağımsız olarak krallar gibi oyunu kurabiliyorsun. artı olarak sana sadık onlarca alt bayii yaratıyorsun, zira adamlar senin finans gücünü ve ismini kullanıp, normalde giremeyecekleri projelere giriyorlar. artı, üretici firmalarla da kanka oluyorsun, her üreticinin fiyatlarını, özelliklerini biliyorsun. her yönden pazarın patronu oluyorsun özetle.

    ciliv'in kazandırdığı bu beceri daha sonrasında türk telekom - avea ile de birebir aynı şekilde gerçekleştirilmeye başlandı, şimdi yavaş yavaş vodafone da oyuna ısınmaya başladı. her halükarda adamın bu vizyonunu inanılmaz başarılı buluyorum. sadece çalıştığı şirkette değil, sektörde ciddi bir değişime, paradigma kaymasına sebep oldu, ki değişim iyidir, değişim candır. adam başlı başına dev bir sektörü değiştirdi. bu sebepten ülkeden gidişi, bence türkiye it camiası için ciddi bir kayıptır.

    küçükten büyüğe yönetilebilir turkcell servislerini incelemek isteyenlere link: http://www.turkcell.com.tr/kurumsal/bulut

    son bir ekleme olarak şunu da belirtmek isterim, ik tarafında kazandırdığı vizyon nasıldır bilmiyorum ama gerçekten çok başarılı ve vizyoner isimlerle çalışıyorlar. birlikte çalışma imkanı bulduğumuz arkadaşlar hem alanlarında uzman, hem de sektördeki gelişmeleri direkt yakından takip ediyorlar. bir san francisco'da ne oluyorsa, turkcell'de de bu konuşuluyor ve çalışmaları anında başlatılıyor. mesela atıyorum mobil marketing tarafında yapılan ya da planlanan projelere bakıyorum, türkiye'de daha m'si yokken, adamlar bir şeylere başlamış oluyorlar. ha onlar şirket içi bürokrasiyi aşana kadar atı alan üsküdarı geçmiş oluyor ama o ayrı :)

  • akhisar geçen sene 1 kere yendi şampiyonluktan etti, 2.yi yendi kupadan etti 3.'de küme düşürecek aq çocukları