hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi de speaking 1 ve 2 için hazırladığım yardımcı kalıpları ve ifadeleri paylaşayım.

    production kısmının ikinci aşaması olan speaking'de 6 soru vardır. sınavı alan kişi ilk iki soruda diğerlerine oranla daha özgürdür. daha önce yazılmıştır muhakkak ama gene de hatırlatma olsun diye tekrarlayalım. ilk speaking sorusu "iyi bir komşuda/arkadaşta ne gibi özellikler olması senin için önemlidir? sık gittiğin bir yeri tanımla ve o yerin senin için neden önemli olduğunu örneklerle açıkla, yılın hangi günü senin için önemlidir? neden?" tarzı tamamen kişinin deneyimlerine bağlı bir soru sorulur ve hazırlanmak için 15 saniye konuşmak için de 45 saniye verilir. ikinci soruda sınavı alan kişiye iki seçenek verilir ve kişiden hangisinin daha iyi olduğu ya da hangisinin tercih edileceğinin örneklerle ve sebeplerle açıklanması istenir. "grup çalışmaları mı yoksa tek çalışmak mı senin için daha verimlidir? neden? kedi mi köpek mi? vs" aynı şekilde 15 saniye hazırlık, 45 saniye konuşma için ayrılır bu soruda.

    işimize yarayacak kalıplar (daha çok ikinci soru için ideal çünkü kıyaslama söz konusu. fakat ilk soru için cevabı verdikten sonra direkt reason kısmına atlayabiliriz)

    ı think …, /ın my opinion, … / for me,… / ı believe…
    ı consider x to be better than y.
    ı prefer x rather than/ to y.

    ı prefer traditional food rather than/to exotic food.
    ı’d rather (verb base) than (verb base).
    ı’d rather live in a big city than live in a small city.
    ı prefer (ving) instead of (ving).
    ı prefer eating in restaurants instead of cooking.

    ..............................to give reasons..............................

    the reason ı like playing computers games is that it is really enjoyable.
    ı like computer games. that’s because ……/ that’s why
    ı like computer games. first of all, ….. for one thing, …..

    ...........................to add more points...........................

    another reason/example is/was
    plus, …/ ın addition, …. / furthermore,.. / what’s more,…/ moreover, ….
    also (ıt also improves my english) / ıt is also good for english.

    ..............................to give examples.........................
    for example/ for instance + sentence

  • "bir askerin sıçtığı boku bütün arkadaşları temizler" mantığı esas alınarak, bölük komutanının tüm bölüğü akşam içtimasından sonra kantin bölgesinde toplaması, soyun emri vermesi ile birlikte tüm bölüğün takım taklavat ortada kalması, o an orada dinlenen ve olayı canlı canlı izleyen 100 kadar asker ne olduğunu anlamaya çalışırken, komutanın seçtiği cezanın, elindeki 1 metrelik sopa ile etek traşı kontrolünü maksimum izleyici sayısına ulaşarak yapmak istemesi olduğunun anlaşılması...
    aynı komutanın, yan yana dizdiği askerlerinin tüm mal varlıklarını, sopası ile uzaktan sağlı sollu darbelerle kurcalaması ve kontrolü yapılan askerlerin genital bölgeleri ile alakalı “kes bunları” , “aferin asker güzel traş” , “keçi sakalı bırakma bir daha, havan kime yabancı” , “oğlum bu orman askeri bölgede mi ?” şeklinde eleştiri ve övgüler dizmesi...
    komutan için herşey yolunda giderken, sıradaki askerin traşa konu organının heybetini görünce bir anda irkilmesi ve yıllardır bu anı bekliyormuş gibi bir avazda “aslanım benim maşallah, yunana girsin inşallah” , “oğlum siz aynı aileden 2 kişi aynı yere nasıl düştünüz ?" ve "madem düştünüz sen buna niye ayrı kamuflaj almıyorsun ?” diye hakkını teslim etmesinin ardından “sen giyin yiğidim sana her şey serbest” diyerek gruptan ayırması…
    bu olaya tanık olduğum an yaşadığım travma sebebi ile zihnimde askerlik 5 gün kısalmıştı… hatta sadece askerlik değil, bir süre boyunca baktığım herşey gözüme eskisinden daha kısa gelmeye başlamıştı...
    yaşa varol harbiye

  • aile dostu olan bir öğretim görevlisinin odasına gitmiştim biraz muhabbet biraz dertleşme amaçlı. kapıyı çalıp içeri girdiğimde hocam okey oynuyordu bilgisayardan. beni kendine çok yakın gördüğü için "ooo hoşgeldin freewave" deyip bir yandan oyununa devam etti. sonra bir iki havadan sudan nasılsın, iyi misin, muhabbetinden sonra hocamın yanına oturup müsabakayı izlemeye başladım.

    ben arada "hocam şu taşı atan bence ben takip ettim ara taş çıktı." filan diye akıl veriyordum. lan birden bir şey dikkatimi çekti. masadaki diğer kişilerin adlarına bir bütün olarak bakınca böyle baya tanıdık geliyordu. sonra içimden lan yoksa deyip "hocam kimle oynuyorsunuz?" diye sordum. karşılık olarak da "hee onlar mı dekan, prof x hoca, prof y hoca."

    oha lan biz de ilim irfan yuvası diyoruz. adamlar üniversitede okeye dönüyor.

  • kahramanımız ve kuzeni 5 yaş grubunda, anasınıfına devam etmektedir, kahramanımızın kendisinden 5 yaş büyük ablası da aynı okulun ilkokuluna. okul, lise, ilköğretim ve anasınıfının birlikte eğitim gördüğü geniş çaplı bir okuldur. 10 kasım törenleri öncesi, abla törende okuyacağı şiiri evde yüksek sesle ezberlerken, kahramanımız ve kuzen de, bir an önce büyüme isteği ve heyecanıyla aynı şiiri ezberlerler. aynı abla, din dersi için sübhaneke'yi de ezberlemiştir, tabii bizimkiler de onunla birlikte...

    10 kasım törenlerinde tüm okul bahçeye dizilip lise ve ilköğretim sınıflarından öğrenciler, dramalarını yapar, şiirlerini okurlar, öğrenciler ayrı ağlar, öğretmenler, veliler ayrı... tören sonunda okul müdürü, anasınıfındaki yavrucakları da taltif etmek ister, "anasınıflarından da şiir okumak isteyen varsa memnun oluruz" tadında bişeyler geveler.

    kahraman ve kuzen, heyecanla el kaldırırlar, sahneye koşarak çıkar ve yanyana dikilirler. mikrofon boylarına göre ayarlanır. bizimkiler aynı anda başlarıyla selam verip başlarlar şiire(!):

    sübhaneke!

    sübhaneke
    allahümme
    ve bihamdik....

    tüm okul kopar, 10 kasım ciddiyeti yalan olur...

  • abilerimin bisikleti aşağıda depoda çürürken ve ben bisiklet sürmek istiyorum diye yırtınırken kimsenin bu isteğimi ciddiye alıp bana bisiklet sürmeyi öğretmemiş olması. yetişkin bir insanken kendi kendime öğrenmek çok utanç vericiydi. ve kendime ait hiç oyuncağımın olmaması. hep abilerimin eski, kırık dökük ve eksik parçalı oyuncaklarıyla oynadım. bir kız çocuğu olarak hiç kızlara ait oyuncağım olmadı.

    edit: ha bir de annemin ben doğmadan yıllar önce yurt dışından aldığı oyuncak ispanyol bir bebek vardı. oynamak istediğimde izin vermezdi. o çok kıymetliymiş, kırılıp dökülmesini istemezmiş gibi davranırdı. yıllarca vitrinde hayran hayran baktım ama bir kere bile oynayamadım. sonra bir gün genç kız olan kuzenim o bebeği görüp “yenge bu çok güzelmiş, bunu bana versene” dedi. annem de “zaten vitrinde durup duruyor, al senin olsun” dedi ve o bebeği kuzenime verdi. o an 10 yaşımdaki halimle içimde hissettiğim sızı hala ara sıra o bebeği düşününce aynı yerden kalbimi sızlatıyor.

  • 1800 'lü yıllarda eşini ve bebeğini öldürmekle suçlanmış, ölüme mahkum edildiği hücresinde giovanni aldini tarafından, deneyine iyi bir malzeme olabilecek özellikleri yüzünden keşfedilmiş, ve suçu hala tam ispatlanmamışken, aldini ve yardımcısı mr. pass tarafından yalancı şahitler bulunup , hakkında kesin idam kararının çıkması sağlanmıştır.

    idam edildikten sonra ölü bedeni, aldini'nin galvanik pillerle yarattığı elektrik akımlarıyla hayata döndürülmeye çalışılmış, fakat bedeni titremekten başka bir tepki göstermemiştir.

    george foster başarısız bir deneyin deneği ve muhteşem bir hikayenin esin kaynağıdır ; frankenstein .

  • hasta hissettiğim için bugün ofisten erken çıktım, ortaklar caddesi'nden mecidiyeköy'e yürüyorum bir iki saat önce... carrefour'u biraz geçince karşıma 16-17 yaşlarında tinerci bir çocuk çıktı.

    t: allahına kurban olayım abla, bir dur, bir dinle.
    r: dinliyorum kardeşim, anlat.
    t: allah benim belamı versin, seni rahatsız ediyom ama yalan söylüyosam şurda can vereyim kardeşime bez almam lazım.
    r: anladım, yemin etmen gerekmiyor ama bez alacak kadar param yok (gerçekten de param yok, birkaç lira bozuk para var cebimde).
    t: abla sen şimdi diyon ki bu kesin başka bir bok alacak ama bez alacağım abla, allah çarpar, yemin ettim bak.
    r: güzel kardeşim, ben sana para verdikten sonra ne alırsan alırsın, o senin bileceğin iş ama inanıyorum ben sana. sorun şu ki cebimde para yok, bozukluklar var, 2 lirası dolmuş için bana lazım, 1 lirasını da sana vereyim.
    t: allah razı olsun abla.

    şimdi buraya kadar olan kısmı standart para isteyen-para veren muhabbetiydi ama buradan sonrası asıl beni düşündüren. çünkü konuşmaya başlayana kadar ben vicdanı sömürülecek bir yabancıydım, karşımdaki çocukla insan gibi konuşunca bacı oldum bir anda ve hemen erkek koruma kalkanları açıldı.

    t: bu arada elbisenin düğmesi açılmış abla, ilikle onu istersen.
    r: biliyorum, düğme açılmadı, elbisenin dekoltesi o.
    t: abla, it var, kopuk var. iyi insansın sen, rahatsız ederler üzülürüm. gerçi ben görürsem seni rahatsız ettiklerini takarım pıçağı abla.
    r: beni rahatsız edemezler, sen merak etme. ben kendimi savunurum.
    t: abla küçücük kadınsın, nasıl savunacan kendini?
    r: bir bu kadar da yerin altında var, merak etme kardeşim. rahatsız edenin ağzına sıçarım ben.
    t: feminist misin sen abla saçlar falan kısa?
    r: feministim.
    t: erkeklerden nefret mi ediyon?
    r: yoo, ne alaka?
    t: ama saygı da duymuyon di mi?
    r: bana saygı duyanlarına saygı duyuyorum, saygı duymayanlarına saygı duymuyorum.
    t: ben sana saygı duyuyom abla.
    r: ben de sana saygı duyuyorum kardeşim.
    t: harbi mi?
    r: harbi.
    t: ben bez almıycam, paranı geri vereyim mi?
    r: yok, sende kalsın ama dikkat et kendine...
    t: sağol abla, allaha emanet. eğer biri rahatsız eder de ağzına sıçamazsan haber ver, deşeriz cigerini.