hesabın var mı? giriş yap

  • sahih hadis olması için fazla ucu açık bir söz. öyle olsaydı düzenli kınama seansları ile ölümsüzlük sürdürülebilirdi sanıyorum. denemekte yarar var yine.

    "felix baumgartner denen bir hıyar, icat çıkarıp 120.000 feetten atlamış. işsiz herif ya. te allahım."

    hadi bakalım.

  • babam devlet memuruydu. ayın 15'nde maaş yattığı zaman ne yapar ne eder izin alır beni de yanına çağırırdı, okul olmadığı saatlerde. daha sonra beraber sırasıyla; su, elektrik ve telefon faturaları yatırırdık. ki şu an faturaları düzgün yatırma alışkanlığım buradan gelir. neyse.

    işin en güzel ve saçma olan kısmına gelirsek; her şeyi bitirdikten sonra mutlaka bana iskender ısmarlardı o maaş gününde. ama şöyle bir şey vardı. ben yerdim o karşımda her zaman ben aç değilim sen ye derdi, beni izlerdi. nereden bilebilirdim ki o zaman ki çocuk aklımla paranın yetmediğini, kendini boğazından kesmekten imtina etmediğini. ah be babam. özlüyorüm o günleri.

    yıllar yıllar geçti şimdi paramızı kazanıyoruz çok şükür. allah babamızı başımızdan eksik etmesin de geçmişte yiyemediği her şeyin acısını çıkarıyor şu an babam. baba çikolata alıyorum bana da al, baba muz alıyorum bana da al, baba magnolia alıyorum; ismi ilginçmiş bana da al. sen başımızda ol her şeyi önüne sererim babam. vefat etmiş babalara allah rahmet eylesin. babaları sevin, sarılın.

  • beni de yesin...
    kurtarsın bu hayattan. sağlıklı beslenmekten, spordan falan gına geliyor bir yerden sonra...

  • - hangi bölünde okuyorsun?
    + hukuk
    - ben şimdi birisini öldürsem kaç sene alırım, eki eki..
    + neden öldürdüğüne göre değişir,eki eki
    (iç ses: ben şu sorunun üzerine seni yatırıp siksem ne kadar alırım ki acep..)

  • kapitalist dünya-ekonomisinin egemen ideolojisi olan liberalizm'in temel savlarından birisidir bu. fakat sorun şu ki, kabiliyet ve yetenek dediğiniz şey toplumsal olarak belirleniyor ve kuruluyor. şimdi sırasıyla dört gerekçe öne süreceğim:

    a) yetenekler toplumsal olarak edinildiği için, herhangi bir bireyin yetenekleri üzerinden değerlendirilmesi anlamsızdır. basitçe şöyle söyleyeyim,, bir yeteneğin edinilmesi, ancak, içinde bulunduğunuz toplumun size sunabildiği iktisadi ve toplumsal koşullarda gerçekleşebilir. bir sürü örnek verip canınızı sıkmayayım. şu soru önemlidir: nerelisiniz? bir birinci dünya ülkesinden mi, bir üçüncü dünya ülkesinden mi? bu ülkenin neresinde(n)siniz; gelişmiş bölgelerinde mi, gelişmemiş bölgelerinde mi? deniz kenarında mı, ovada mı, dağda mı vs? kentte misiniz köyde mi? kentte iseniz kentin merkezinde misiniz varoşunda mı? vs. vs. şimdi bu sorulara vereceğiniz yanıtlar ile hangi bilgi türlerine ve yeteneklere sahip olabileceğiniz ve hangilerine sahip olmanızın pek olası olmadığı (olanaksız demiyorum bakın- pek olası değildir diyorum) konusunda cevabı siz verebilirsiniz. misal ben uyurken üzerimde bir akrep olduğunu fark ederek uyanırsam nasıl tepki vermem gerekir, kesinlikle bilmiyorum. ama olimpos'ta tanıştığım bir köylü çocuk bunun kendisi için bir rutin olduğunu, akreplerle defalarca kez karşılaşmış olmasına rağmen, çok küçük yaşta bir kez gerçekleşmek kaydıyla, hiçbir zaman bir daha bir akrep tarafından sokulmadığını söyledi. ben yazık ki böyle bir yeteneğe sahip değilim: üzerinde akreple uyanıp akrep tarafından sokulmama becerisi. madem ki herkesin her yeteneği edinmesi olası değil, ya da başka bir ifadeyle kimi belli yeteneklerin herkes tarafından edinilmesi olanaklı değil, o zaman neden herkes aynı yetenekler ölçüsünde aynı değerlendirmelere tabi tutuluyor? her şeyden evvel işte bu yüzdendir ki, "yeteneğin iktidarı" üzerine kurulan bir söylem en iyimser bir ifadeyle daha başından eşitsizlikçi, daha gerçekçi bir ifadeyle içi boş bir söylemdir.

    b) acaba hangi yetenekler, kişi ya da toplumlara nasıl kazanımlar sağlıyor? dahası, kişi ya da toplumlara kazanım sağlayan kimi yetenekler veri midir? yani zaman içerisinde ve toplumdan topluma değişmez midir? benim tarih bilgim bunun pek de öyle olmadığına işaret ediyor. kimi bilgi türleri kimi toplumlarda ve kimi dönemlerde toplumsal itibara konu iken bir diğerinde bu böyle olmayabilir. tüccarlar bunun en güzel örneğidir. kapitalizm öncesi hemen tüm toplumlarda ticaret ehilleri "kaba taşıma işçisi" olarak tanınmış ve toplumsal merdivenin en alt basamaklarında bir konuma sahip olmuşlardır. hem de pek çok insandan daha fazla "para" kazanmalarına rağmen. ticaretin kendisinin de değiştiğini belirtmeliyim bu arada. eskil dönemlerde ticaretin yağma ile koşutken şimdi mülkiyet hakları çerçevesiyle bağlı olduğunu belirtmekle yetiniyorum yalnız. yani "kafası ticarete basıyor bu çocuğun" gibi ifade edilen ve şimdi belki toplumun geniş kesiminde sitayişle bahsedilen bir "yetenek" bundan çok değil belki üç yüz sene evvel söz konusu dahi olamazdı, gene üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada.

    c) bütün bunların yanı sıra, kuramsal olarak boş bir slogandan başka bir şey olmayan bu meritokrasi söylemi, ampirik olarak da geçersizdir. eğer istisnaları göz ardı edip genel toplumsal eğilimlere bakacak olursak iktidara sahip olanların "yetenekli bireyler" değil, "belli bir çevrenin içinde yetişmiş" bireyler olduğunu,, yani gücün ve iktidarın kişisel/bireysel yetenekle değil, kurumsal ve toplumsal çevre ile edinildiğini de görürüz. bunun yanı sıra "yetenekli" olan bireylerin birkaç istisna dışında hemen tamamının güç ve iktidardan yoksun kaldığını da görürüz. hem de bahsettiğim bu "yetenekli" insanların sahip oldukları "yetenekler" güce ve iktidara, yani kapitalist dünya ekonomisinde "piyasaya" tahvil edilebilecek yeteneklerken. hor görülen ya da önemsenmeyen kimi "yetenekler"e sahip diğer "yetenekli" insanların konumlarından ise bahsetmeme hiç gerek yok.

    d) meritokrasinin belki de tek işlevi, kişinin başarısızlığını gene kendinde bulmasını sağlamak olabilir. pek çok yoksul, yoksul kalmasının sebebi olarak "eğitimsizliğini", "kafasının çalışmadığını", "şansının yaver gitmediğini" vs. görüyor. bu da gerçekten araştırmaya değer bir mesele. ideoloji böyle bir şey olsa gerek işte. burada belirtmek istediğim son husus da bununla ilgili zaten. eğer çok ciddi ve ağır bir zihinsel engeli ya da rahatsızlığı yoksa, "kafası çalışmayan bir insan" olamaz. her insanın kafası çalışır. zihinsel engelliler de dahil buna. yalnız her insanın kafası hem ortak, hem de başka türlü çalışır. bir insanın "kafasının çalışmadığı" iddiası, esasen, kişinin sahip olduğu "düşünme alışkanlıkları"nın egemen düşünme alışkanlıklarından farklı olduğuna işaret etmektedir. bu kurumsal bir yorumdu. inşacı (constructivist) bir yorum da getirilebilir buna. kişinin "simgesel evreni" egemen simgesel evrenden farklıdır. rahatça görülebildiği üzere birbirinden hemen tümüyle farklı olduğunu düşündüğüm her iki düşünce geleneğine istinaden de bireyin bizzat kendisi değil fakat içinde bulunduğu toplumsallık üzerinden değerlendirebiliriz bunu. hal böyleyken "kafası çalışıyorsa/ya da yetenekliyse kazansın" demek pek de haklı bir ifade olmasa gerek. çok basit bir örnek vereyim. "prezentabl" mısınız? hani pek çok işveren bunu soruyor ya işe başvuran adaylara. ne demek bu? öncelikle şu demek: türkçeyi düzgün konuşabiliyor musun? yani bir kere farklı lehçe ya da ağız kullanıyorsan en baştan kaybettin. ikinci olarak görgülü müsün? yani tamam güzel konuşuyor olabilirsin ama "oturmasını kalkmasını" biliyor musun? üçüncü olarak, kılığın kıyafetin yerinde mi? vs. bu soruların tek bir cevabı var: prezentabl aday arıyoruz, yani aradığımız aday belli bir etnik ve sınıfsal konuma sahip olmalı ve belli bir toplumsal çevreden gelmeli.

    hmm, alt sınıf mensubu olmasına rağmen yetenekleri sayesinde yükselenler yok mu? var. ama zaten bu da olmasa meritokrasi diye bir şey olmaz. eğer bireylerin çok az bir kısmı kazanırken geri kalan yığınlar kaybediyorsa bunda bir sorun var demektir. benim bildiğim kadarıyla kapitalizm herkesin kazanmasının mümkün olmadığı bir toplumsal dizgedir. çünkü bu dizgeye işlerlik kazandıran toplumsal voltaj farklılıklarıdır. kapitalizm eşitlikçi olamaz. eşitlikçiliğe ne kadar yaklaşılırsa kapitalizmden de o kadar uzaklaşılır.

  • valla kızları bilemem de teyzem için hastalıktan çok iyileşmek için yapılan bir eylemdir tayt giymek. bacağındaki ağrılara ve huzursuz bacak sendromuna iyi geldiğini söylüyor, her gece etrafta arı maya gibi dolaşıyor.