hesabın var mı? giriş yap

  • http://www.cnnturk.com/…dalarda-atlarin-buyuk-drami

    atların yetersiz beslenmesi/bakımsız olması, fayton çekmeye uygun olmayan atların kullanılması, tüm gün bilhassa yaz döneminde fazla koşturulup çatlamaları, yürüyüş hızında gitmesi gereken faytoncuların, araba süratinde gitmeye çalışması sonucu mahvolan atlar, kaza yapan faytonlar ve her yıl, kaza yapan faytonlar yüzünden pisi pisine hayatını kaybeden insanlar.

    adaları gezin ama bisikletle gezin!

  • benim bir evliliğim vardı; aslında dünya tatlısı bir kadının birlikteliğimizin uzun bir döneminde beni gerçekten çok sevdiği, gözümün içine aşkla baktığı tutku dolu bir şeydi. nasıl bu kadar şanslı olabildiğime inanamazdım.

    birbirimizin bedeninde yaşardık biz. sabaha kadar hiç ayrılmadan sarılarak uyuyan insanlardık. aslında hep kolum ağrır ve uyuşurdu ama ben çekmezdim hiç, çekmek aklıma bile gelmezdi. keyif alırdım bundan. televizyon izlerken bile neredeyse benim üstümde yatardı mesela, bana sarılmadan film izlemeyi reddederdi. tek başına yatağa gitmezdi hiç, hatta ne zaman uykum yok desem gerekirse kavga çıkarır bir şekilde beni o yatağa getirirdi, uyuyamazdı bensiz. uyumadan önce kafa kafaya verirdik, benim verdiğim nefesi o alırdı, onun verdiği nefesi ben alırdım. birbirimizin nefesi olurduk.

    benim bir evliliğim vardı; sabahları işe hep geç kalırdık. tüm gece sarılıp uyuduktan sonra çıkamazdık yataktan bir türlü, öyle tatlı gelirdi ki ayrılamazdık. sonra işe geç kalacağız diye panikler kavga etmeye başlardık. ben kavgadan dolayı gergin görünürdüm ama içten içe hep gülümserdim bu yüzden, fark etmezdi. panikti zaten hep, hemen heyecanlanır ve acele edeceğim diye daha fazla vakit kaybederdi.

    benim bir evliliğim vardı; eşim olmadan bir şey yaptığımda veya bir yere gittiğimde eksik hissederdim. o yanımda olmadığında geri kalan her şey eksik kalırdı, tat vermezdi. mutlu olabilmenin ön şartıydı benim için; dünyanın en eğlenceli şeyi bile onsuz yetersiz kalırdı. tamamlayıcı parçam, diğer yarımdı benim.

    benim bir evliliğim vardı; öyle güvenirdim ki ona. ne sevgisi ne de sadakati için o uzun yıllar boyunca bir an bile şüphelenmedim. o da bilirdi beni, gözümüz arkada kalmazdı hiç. zaten benim için dünyanın en güzel kadınıydı, fiziksel kusurları o kadar tatlı gelirdi ki bana, kepçe kulaklarına aşıktım mesela anlamazdı.

    benim bir evliliğim vardı; sorumluluk paylaşabildiğimizde birlikte bir şeyler yapmaktan çok zevk alırdık. kavgalı olmadığımız zamanlarda mutfağa birlikte girer harikalar yaratırdık mesela. temizlik konusunda çok kavga ederdik ama; beğenemezdi bir türlü.

    benim bir evliliğim vardı; şu hayattaki en büyük zevkim onun neşeli olduğunu görmekti. "ceylan gibi sektiğinde.." derdim ona, işte o zaman dünyalar benim oluyor. o neşeli olduğunda yaşadığımı hissederdim, onun neşesi kadar mutlu edemedi hiçbir şey beni tüm hayatım boyunca.

    benim bir evliliğim vardı; babamı kaybettiğimde limanım olmuştu benim eşim. bu kadar zaman geçti, hala sadece onun yanında ağlayabildim mesela. artık babam için ağlayamıyorum tek başıma.. "büyük adam" olmak zorunda hissetmediğim tek yerdi onun kolları. benimle birlikte ağladığında hafiflerdi acım. güvenirdim ona.

    bunlar sadece bir kısmı, daha binlerce güzel şey anlatabilirim. biz bir zamanlar birbirimizi gerçekten çok sevdik. iki değil, bir kişiydik. birbirimizin nefesiydik.

    ama benim evliliğim yukarıdakiler gibi mükemmel şeylerden ibaret değildi. bir zaman sonra çok kötülük ettik birbirimize. kavga ettiğimizde çok kırdık birbirimizi, utanılacak şeyler yaptık ve söyledik. egolarımız ve intikamlarımız önüne geçti sevgimizin. en sonunda kötülüğün sevgiden bile güçlü olduğunu öğrendik. güzel şeyler önemsizleşti, elimizde kin kaldı sadece. faturalar kesmeye başladık birbirimize.

    en temiz duygularla seven, gerçekten birbirine aşık iki insandık bir zamanlar ve ne yapıp edip bunu mahvetmeyi başardık. artık sebepler, gerekçeler ve bahaneler önemli değil. acı gerçek şu ki; her şeye rağmen kaybettik. artık "eş" değiliz, birbirimize nefes değiliz, yabancılaşmaya başladık. sonunda anladım ki artık beni sevmekten vazgeçmiş. canı sağ olsun; insan isteyerek aşık olmuyor ki isteyerek bundan vazgeçsin, kimsenin elinde değil.

    itiraf kısmı ise şu; ben öyle sevmişim ve öyle güvenmişim ki onun beni sevmekten vazgeçtiği, nefeslerimizin birbirimize ait olmadığı bir senaryoyu aklımın ucuna bile getirmemişim hayatım boyunca. şu anda hiç tecrübe etmediğim, daha önce aklımdan hiç geçmeyen bir şeyi yaşıyorum. çocukluğumuzdan beri, insanın aşık olabileceği ilk yaşından beri seviyorduk biz birbirimizi, var mı ötesi?

    ama işte sonunda anladım ki öyle veya böyle, şu veya bu sebeple; uzun uzun anlattığım bu kadın artık bana ait değil. benim bildiğim, özlediğim ve sevdiğim kadın; şu anda aynı isimle tek başına nefes alabilen kadınla aynı kişi değil. benim eşim, bana ait olan nefesim ölmüş.

    boşanmaya karar verdiğimizde değil; boşanmamızın onun için üzücü değil bilakis heyecan verici bir şey olduğunu hissettiğimde anladım. benim düşündüğümden çok daha önce benden vazgeçtiğini, son zamanlarımızda birlikteyken bile aslında benden ayrılmış olduğunu, gözünün artık bana değil dışarıya baktığını, beni nefesi olarak değil de sadece aşılması gereken bir engel olarak gördüğünü, kendini başka insanların yanında hayal ettiğini ve yeni insanlar, yeni heyecanlar için heveslendiğini görünce anladım.

    kabullendim, bitti.

  • - hangisinden kullanayım abi? head&shoulders, clear men, pantene filan var
    + amk hepsinin içine doldurduğun ipek şampuan değil mi?

  • galatasaray'da oynadığı ve gönderilmek istediği son sezonda hayatının en önemli ve doğru kararını vererek şu an bulunduğu konuma ulaşmış adam.

    evet kolayı seçebilirdi herkes gibi. kendisini trabzonspor istiyordu mesela. bilen bilir tugay aslen trabzonludur. gidip trabzonspor'da oynayabilirdi 1-2 sene. sonrasında adı bilinmeyen bir anadolu takımında emekliliğini verebilir, birbirinden şahane futbol tartışma programlarında birilerine ağız dolusu hakaret edebilirdi. "galatasaray vefalı değil, vefa bir semt ismi olarak kaldı" kalıbını kullanan ilk oyuncu olarak tarihe geçebilirdi yerel futbol tarihimizde. ama o öyle yapmadı. çalışmaya ve öğrenmeye karar verdi. gitti kendini futbolun gerçekten oynandığı topraklara attı. iskoçya'nın en büyük iki takımından biri olan rangers'da oynadı. orada bir şeyler öğrendi ve gerçekten sevildi. işte burada hata ben başta olmak üzere tüm galatasaray taraftarında. biz sevemedik tugay'ı onların sevdiği kadar. bu sevgiyi görünce birden gençleşti zaten. buradayken gitmeyen ayaklar orada tutulamaz oldu. ve premier lig. zamanı karıştırıyor olabilirim ama yanlış hatırlamıyorsam en az 8 sezondur bu ligde oynuyor tugay. hem de bu ligin kurucu kadrosunda olan bir takımda. bu takımın kaptanlığını bile yaptı. dikkatinizi çekerim. türkiye'de gönderilmek için yer aranan bir adamdan bahsediyoruz burada. gidiyor ve bir premier lig takımının kaptanlığını yapıyor. ayrıca ölesiye seviliyor. millet oyundan çıktığında ayakta alkışlıyor, kendisinden maestro diye bahsediyor. hatta yabancı kaynaklı bir haber sitesinin yorumlarında bir blackburn taraftarı "hayatımda ilk kez pazar günü ağlayacağım galiba, gitme tugay" yazıyor.

    ben de kendisine diyorum ki gelme tugay. kal orada ve o takımın menajeri ol. o adamlar enteresandır, daha doğrusu sadece futbolu severler. boro küme düştü ve hala gareth southgate var takımın başında. orada kal ve daha da gururlandır kendini. ha biz de gururlanırız ama emin ol duyduğumuz utanç bastırıyor gururu.

    yolun açık olsun.

  • obradovic ve bogdanovic sayesinde bir sırp milliyetçisi oldum. avusturya-macaristan veliahti görsem sıkarım iki tane o derece.

  • ben su an sosyal psikoloji alaninda doktora yapmakta olan bir psikologum. psikoloji lisans programindan mezun oldum. yuksek lisansimi da sosyal psikoloji alaninda yaptim. yani konuyla ilgili konusabilecek yetkinlikteyim.

    turkiye’de su anki kosullar altinda verilen psikoloji lisans ogretimi dusunuldugunde, uzaktan egitimle psikoloji lisans diplomasi verilmesine hem karsiyim hem degilim.

    karsiyim; cunku cunku alanin zibilyon tane sorunu var. mevcut durumda yenileme ve iyilestirme yapilmazsa, uzaktan egitimle psikoloji lisans diplomasi verilmesi alandaki sorunlari uzun vadede iyice artiracaktir. acik ogretim fakultesine sahip universitelerin bu programi tamamen para kazanmak icin acmayi planladigini dusunuyorum (bir bilimsel etik olacakti; ne oldu ona?); cunku insanlar dandik bir diplomanin ustune bir ya da birkac tane sertifika alip terapi/danismanlik/yasam koclugu(?) hizmetleri vermeye baslayacaklar. oradan buradan abuk sabuk sertifikalar alip ne idugu belirsiz danismanliklar verenler, sosyoloji mezunu olup kendisini uzman therapist olarak pazarlayip milletin parasini cebe indirenler bu alani yeterince somuruyorlardi zaten. bu insanlara yenileri eklenecek.

    ama bir yandan da karsi degilim; cunku, kendi adima, sinifta ders dinlemeyi online ogrenimden cok daha yararli ve verimli buluyor olsam da psikoloji bilimini ogrenmek icin gidip sinifta bir hocanin slayttan bayginca anlattigi dersleri dinlemeye gerek oldugunu dusunmuyorum. cok iyi universitelerin derslerine online olarak rahatlikla erisebildigimiz bir cagda yasiyoruz artik.

    ustelik, turkiye’deki psikoloji lisans programlarinin icerigi -en azindan ben mezun oldugum donemde- yeterince (zorunlu) uygulama barindirmiyordu. hocalarin kimisi yoklama almiyordu ve donem boyunca derslere ugramadan, yalnizca odevleri ve sinavlari verip gecenler oluyordu (e bu da bir cesit uzaktan egitim degil mi?). kaldi ki ogretmekle ilgisi kalmamis bazi dersle ilgisiz meselelerini, hoca sirf yoklama aliyor diye sinifta saatlerce oturup dinlemek zorunda da olmamali hicbir ogrenci.

    yani uzaktan egitimle psikoloji lisans diplomasi verilecek olmasina bu kadar tepki gosterilmesi belirli yanilgilardan kaynaklaniyor diye dusunuyorum. onlar da soyle siralanabilir:
    1. psikoloji biliminin klinik psikoloji alanindan ibaret sanilmasi,
    2. psikoloji lisans programindan mezun herkesin psikoterapist olarak calistigi yanilgisi ve
    3. klinik psikoloji uygulamalarinin lisans ogreniminin zorunlu bir parcasi sanilmasi.

    bunlarin hicbiri dogru degil (gerci 3. maddede degisiklik yapilmistir belki. iddia etmeyeyim). psikoloji bilimi ulkemizde yeterince iyi anlasilmis bir bilim dali olmamasindan kaynaklaniyor. tek tek aciklayayim.

    1. oncelikle, psikoloji bilimi klinik psikolojiden ibaret degildir. lutfen her psikologun freud ile ayni isi yaptigini, psikolojik bozukluklarla, bu bozukluklari onleme, bunlara tani koyma ve tedavi etme (psikoterapi) gibi konularla ilgilendigini sanmayin. psikoloji bilimi ilgilendigi ve inceledigi konular acisindan oldukca genis bir alandir. bilis alaniyla ilgilen, ogrenme, bellek, kosullanma gibi konularda calisan ve yapay zeka ile ilgilenen psikologlar bulundugu gibi, goc, kulturel uyum, aidiyet, kimlik, entegrasyon, davranissal iktisat gibi konulari calisan psikologlar da (bkz: ben) bulunmaktadir.
    2. evet, dogru tahmin ettiniz. psikoloji lisans programindan mezun herkes psikoterapist olarak calismiyor. ben, soz gelimi, bir kurumda yabanci iscilerle ilgili meseleleri arastiriyorum. endustri ve orgut psikolojisi alaninda uzmanlasmis meslektaslarim insan kaynaklarinda calisiyorlar ve ise alimlari gerceklestiriyorlar. psikolojinin zibilyon tane alani var ve herkes ilgili oldugu alanda calisiyor (ideal bir dunyada).
    3. klinik psikoloji uygulamalari lisans ogreniminin zorunlu bir parcasi oldugu yanilgisi da uzaktan egitime bu kadar karsi cikilmasina yol aciyor saniyorum. ben lisans ogrenimim boyunca klinik psikolojiye iliskin hicbir uygulama gormedim, yapmadim, izlemedim. her sey kuramsaldi ve deneyime iliskin her sey hocalarin terapi seanslarindan verdikleri orneklerden olusuyordu. klinik psikoloji alaninda uygulama yapabilecegimiz secmeli dersler vardi. denk gelmedi; alamadim. tek bir zorunlu stajimiz vardi. beni zorunlu staj icin kabul eden dokuz eylul universitesi’nin psikiyatri klinigi, stajimi 30 degil de 20 is gununden fazla yapamayacagimi soyledigi icin klinik staji yapamadim ve kurumsal bir firmada sacma sapan, bana kurumsal yasamin ne kadar dandik oldugunu ogreten bir staj yaptim. ınsan kaynaklarinda bile degildi.

    her universiteyi bilemiyorum; ama odtu’nun klinik psikoloji yuksek lisans programlarina basvurabilmek icin 4 yillik bir psikoloji lisans programindan mezun olma sarti var. sosyal psikoloji, gelisim psikolojisi ve trafik psikolojisi gibi diger yuksek lisans programlari ise boyle bir sart aramiyor. bircok dandik ozel universite de lisansustu program aciyor ve psikoloji lisans mezunu olma sarti aramadan ogrenci kabul ediyor. kisacasi, psikoloji alaninda akademik bir kariyer izlemek icin uzaktan egitime gereksiniminiz yok bu ulkede.

    psikoloji bolumunun baslica sorunu, dogru duzgun bir meslek yasasinin olmamasi. olan meslek yasasi da klinik psikologlari kapsiyor ve is tanimina kismen aciklik getiriyor. klinik psikolog olarak calisabilmek icin psikoloji bolumu mezunlari icin en azindan yuksek lisans yapmis olma sarti araniyor. alan disindan kisiler icinse klinik psikolojide doktora yapmis olma sarti var. sozluk’te de psikologlar zaman zaman, psikiyatristlerle karsilastirilip asagilaniyorlar. cahillik ne guzel sey. iki meslek grubunu karsilastiracaksaniz, oncelikle, psikolog degil; klinik psikolog. sonralikla, karsilastirma/birbirinin yerine gecme degil; tamamlayicilik. aslinda bu iki meslek grubu sanildiginin tersine birbirinin isini yapan meslekler degil, tamamlayicilik esasina gore calisan -calismasi gereken- meslekler olmalarina karsin, turkiye’deki algi, psikologlugun ise yaramaz bir meslek oldugu yonunde. hatta ileride bir gun psikoloji biliminin yok olup psikiyatrinin alani tamamen devralacagi yonunde soylemler bile goruyorum. cahillik ne guzel sey (iki etti). cevresel kosullarin genlerin davranissal olarak disavurumuna olan etkisini (kalitim-cevre/nature-nurture) gidip stanford universitesi’nin biyoloji ve noroloji alanlarinda calisan prof. robert sapolsky’den bir dinleyin derim. onun ifadesiyle: “genes are not about inevitability. they’re about vulnerability.” (genler kacinilmazlikla ilgili degil, kirilganlikla/hassasiyetle ilgilidir.) unutmadan, psikoloji bilimi klinik psikolojiden ibaret degildir.

    alandaki bir diger sorun ise, yazinin basinda da belirttigim gibi, psikoloji biliminin turkiye’de cok iyi anlasilmamis ve oturmamis olmasindan oturu, alan mezunlarinin nasil istihdam edileceginin bilinmemesi ve uzmanlasmaya uygun lisansustu programlarin olmamasi. bu uzmanlari yetistirecek uzmanlar da yok zaten. turkiye’de pazarlama ve reklamcilik alanlarinin ne denli genis oldugunu bilemiyorum; ama abd gibi ulkelerde pek cok psikolog bu alanlarda calisiyor. arastirma ve gelistirme yapiyorlar. kapitalizmi destekledigimden degil de bu alani ornek olarak vermek istedim. dogru duzgun bilim ve teknoloji uretmedigimiz icin, soz gelimi, bilissel bilimler alanina yonelen psikolog sayisi da azdir ki zaten az sayida bilissel bilimler lisansustu programi var. bu alanda uzmanlasan birinin turkiye’de is bulmasinin da kolay oldugunu sanmiyorum.

    son yillarda ozel universitelerin para kazanmak icin acip acip sahaya saldigi lisans mezunlariyla birlikte sayi gittikce artiyor olmasina karsin, bu mezunlarin uzmanlasabilecekleri kadar lisansustu program yok zaten. en kolay istihdam edilebilir ve en cok kazanc saglayan alan olan klinik psikoloji alani oldugundan, cogu mezun bu alana yoneliyor; ama klinik psikoloji lisansustu programlari oldukca az sayida devlet universitesinde var ve bu programlar cok az sayida insan kabul ediyor. ozel universitelerin lisansustu programlari ise ucretleri dolayisiyla cogu mezun icin erisilebilir degil; ama mezunlar sertifika programlariyla falan filan derken bir yerden isi kotarmaya cabaliyorlar.

    dolayisiyla da cogu psikoloji lisans mezununun zihinsel engelliler ya da down sendromlular gibi atipik gruplara (sosyal beceriler kazandirmak icin egitim vermek yerine) bakicilik yaptirildiklari ozel egitim merkezlerinde dusuk ucretlerle calismaktan baska secenegi olmuyor.

    ben bundan yillar once mezun olurken devlet hastanelerine 4 yillik duz lisans mezunu psikologlari psikiyatri bolumlerine atiyorlardi. bu sekilde hastanelere atanan arkadaslarim var. onlara ne yaptiklarini sordugumda “memur statusundeyiz zaten. psikiyatristler bir sey isterse test uygulamasi gibi seyler yapiyoruz. onlardan once hasta (danisan) goremiyoruz zaten” demislerdi. durumun su an nasil oldugunu bilemiyorum.

    biraz daginik anlattim saniyorum; ama demek istedigim, orgun egitim veren psikoloji lisans ve yuksek lisans programlarinin zibilyon tane sorunu varken, psikologlarin dogru duzgun bir meslek yasasi yokken, uzaktan egitimle psikolog diplomasi vermek acik ogretim fakultesine sahip universitelere para kazandirabilir; ama psikoloji alanina ve psikologlara uzun vadede bircok sey kaybettirecektir.

    ekleme: yazim yanlisi giderildi. mathey tissot'ya tesekkurler!

  • genelde çok ilgiyle takip edilen anime/manga türü. içinde aksiyonu bol japon geyiği olmazsa olmaz bir şey. bakıldığında son dönemde bleach, naruto, one piece iyi örnekler. bir de bu tür için erkekler için diye belirtilmişler ki evet kızlar için şeker kız candy var yeter diyor, bol aksiyonlu shounenlerimize geri dönüyoruz.

  • yiğit can akkor adlı bir restoran sahibinin aktardığı skandaldır. beyefendi'nin yazdığına göre yemeksepeti hem müşterileri kerizliyor hem de restoranlar adına alenen yalan söylüyormuş.

    yiğit can akkor'un sözlerini aynen aktarayım:

    "sahibi olduğum restoran pazartesi günleri kapalıyken, şu anda yemeksepeti‘nden sipariş verdim. restoran kapalı. ben kadıköy’deyim. sipariş verdim. yemeksepeti “sipariş hazırlanıyor” diyor. hayır hazırlamıyorum.

    “sipariş veren” olarak aradığımızda, restoranla ileşime geçmek için bekletiyoruz diyorlar. evet bekliyoruz, şu anda sıfatımız: müşteri.

    ardından telefonum çalıyor. yemeksepeti beni restoran sahibi olarak bilgi almak adına arıyor. cevaplıyorum ve sistemlerinde restoranın pazartesi günleri kapalı olduğunu, bunun yeni sisteme geçtiklerinden beri beceremediklerini söylüyorum.

    ardından ekliyorum: “lütfen sipariş veren müşteriye sorunun restorandan kaynaklı değil, yemeksepeti’nden kaynaklı olduğu iletin ki, restoranımız bir itibar kaybı yaşamasın” karşıdaki beyefendi, tabii ki böyle söyleneceğini, teknik aksaklık olarak iletileceğini söylüyor.

    ardından müşteri sıfatımda bana geri dönülüyor. açıklama şu: restoran siparişinizi teknik bir sorundan dolayı iptal etti. kendisine soruyorum: “restorana sipariş ulaşmış ve bir şekilde yollayamadıları için restoran tarafından bir iptal mi var?”

    karşıdaki beyefendi: “evet” diyor. “restoran siparişinizi iptal etti”

    bunu okuyanlardan ricam, ki daha önce böyle bir ricam olmadı, olabildiğince paylaşsınlar bu durumu. çünkü işini iyi yapan restoran sahipleri yemeksepeti‘nin bu zulmünü ve yalanlarını hak etmiyor.

    yemeksepeti’ni sipariş veren olarak uzun zamandır kullanmıyorum. en yakın zamanda resotan olarak da kullanmayacağım. kimsenin kimseyi karalamaya, kimsenin kimse hakkında yalan beyan vermeye hakkı yok.

    kandırdığınız insanlar, umarım en kısa zamanda kurtulur sizden."

    tweetler

    dm'den gelen bir başka skandalı da aynen aktarmak istiyorum:

    "merhaba, sizlere yemeksepeti hakkında daha büyük bir skandal aktarabilirim.
    bir kullanıcı mobil uygulama üzerinden hesabınıza erişim sağlarsa. bu oturumu sonlandırmanız mümkün değil. şifre değiştirseniz bile sadece web üzerinden açılmış oturumlar sonlanıyor.

    yaklaşık 1 ay önce hesabımıza giriş sağlandı. konu ile ilgili bütün birimler ile görüşme yapıldı. erişim sağlanan oturumu sonlandıramadığımız için hesabı silmek zorunda kaldık."

    bir başka "yalan" örneği. yemeksepeti müşterilerine yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş sanırım.

    "hocam naçizane bir tane de bende var bunlar kadar skandal olmasa da :) basit bir sipariş gecikmesi-iptali gibi görünse de aslında bu hikayeyle birlikte anlam kazanıyor bence. 23.00’te kapanan bir restorandan 22.00’de verdiğim sipariş gelmeyince 23.00’te yemeksepeti canlı yardıma yazdım. siparişin yolda olduğu bilgisini aldım. saat 00.00’da canlı yardımdan başka birine tekrar ulaşıp yolda olan siparişimin nerede olduğunu sordum, “şu an” hazırlandığı bilgisini aldım ve canlı yardım hatalı bilgi için özür diledi. saat 01.00’de siparişim iptal edildi."